Kadiri Yolu

 

Yalnızlık ve insanlardan uzak durmak “Uzlet”

Yalnızlık ve insanlardan uzak durmak “Uzlet”


Peygamber efendimizden (ﷺ) bildirildi ki:

«Siz uzlete (insanlardan uzak durmaya) devam ediniz. Zira uzlet ibadettir.» Yine buyurdu: «Kâmil mü’min evinde oturmaya devam edendir.» Yine buyurdu: «İnsanların en üstünü, uzlet ve vahdeti (yalnızlığı) seçip, kendi zararını insanlardan uzak tutan kimsedir.» Yine buyurdu: «Garip, dinini korumak için, insanlardan kaçıp yalnızlığı ve uzleti seçen kimsedir.»

Geçmiş büyüklerden bildirilir:

Bişr-i Hafî (rahmetullahi aleyh), «içinde bulunduğumuz zaman, konuşmamayı seçmek ve evde oturmaya devam etmek zamanıdır», dedi… Yine bildirildi ki, Said bin Ebi Vakkas (radiyallahu anh) Akik adında bir yerde, bir büyük binada uzlet, vahdet, yalnızlık ve tek başına kalmayı seçip, şehirleri, dost ve arkadaşları ile beraber bulunmayı terk ettiği zaman: «Şehirdekileri lüzumsuz şeyler peşinde, lüzumsuz sözler konuşur buldum. Toplantılarını da oyun, çalgı ve boş şeylerle dolu görüp, âfiyet ve kurtuluşu uzlet ve inzivada buldum», dedi.

Vehb bin Verd (rahmetullahi aleyh) diyor ki:

«İnsanlarla elli sene beraber yaşadım Benden meydana gelmiş ayıp ve kusuru örten ve kızdığı zaman kendinden emin olabileceğim kimseye rastlamadım. Hepsini nefislerinin arzuları peşinde buldum.

Şabi’den (rahmetullahi aleyh) anlatılır:

«İnsanlar uzun bir zaman din sebebi ile bir araya geldiler. Din gitti. Sonra mürüvvet de gitti. Sonra haya ve utanma sebebiyle bir araya geldiler. Hayâ ve utanma da ortada kalmayınca, bazen isteyerek, bazen kaçınarak, birbirlerini istemeyerek, birbirlerinden korkarak hareket etmeye başladılar. Zannederim ki, bundan sonra yakın bir zamanda bundan daha kötüsü ortaya çıkar. 

“– İbadet on kısımdır. Dokuzu susmak, birisi ise uzlettir, insanlardan uzak durmaktadır. Ben susmaya devam eyledim. O dokuz kısma kavuşamadım. Sonra uzleti seçince, dokuz kısmı kendim için topladım», dedi. İnsan için kabri düşünmekten büyük vaaz ve nasihat verici, kitaptan büyük üns ve ülfet edecek, ya’ni yakınlık gösterecek, yalnızlık ve uzletten büyük selamet bahşedecek başka bir şey yoktur. Bişr bin Hâris (rahmetullahi aleyh) «ilmi istemek, ancak dünyadan kaçmak ve sakınmak içindir. yoksa kendisiyle dünyayı kazanmak için değildir», dedi.

Aişe- Sıddıka (radıyallahu anhâ) der ki, Resûlüllah (ﷺ)’a:

«Arkadaş ve beraber oturduğumuz kimseler içerisinde hayırlısı hangisidir?» diye sorulduğunda «Yüzünü gördüğünüz zaman size Allahü teâlâ’yı hatırlatan, ilmi ahireti hâtiriniza getiren, konuşması bilginizi artıran arkadaş ve beraber bulunduğunuz kimseler hayırlıdır) buyurdu. Hazret-i İsa (aleyhisselam) havärilerine «Ey havârilerim, Allahü teâlâ’ya isyan edenlere kızarak, Allahü teâla’ya kendinizi sevdiriniz. Onlardan uzaklaşma ve ayrılma ile Allahü teâlâ’ya yaklaşınız. Allahü teâlâ’nın emir ve yasaklarına uymayanlara sert muamele ile, Allahü teâlâ’nın rızasını isteyiniz. Muhakkak görüşmeniz, bir araya gelmeniz gerekiyorsa, âlimler ile bir arada bulununuz), buyurdu.

Peygamber efendimiz  (ﷺ):

«Alimlerin meclisinde oturmak ibadettir, buyurdu. Yine buyurdu: «Kalbin ile tefekküre, bedeninle sabretmeye, gözün ile ağlamaya devam eyle! Yarının rızkı için üzülme! Çünkü yarınki rızık için üzülmek, senin için, senin üzerine yazılacak kötülüktür. Meclislere gitmeye devam eyle, zirâ devam ile Beytullah’ı ma’mûr edenler ancak, Allahü Teâlâ’ya yakın olanlardır.»

Yine buyurdu: «Bir kimse mescid ve camilere cok giderse, istiğfar eden bir mü’min kardeşine, beklediği bir merhamete, kendisine doğru yolu gösterecek, kötülükten alıkoyacak sözlere ve bilmediği bilgilere ve mes’elelere rastlar ve elde eder. Böylece severek ve korkarak günah işlemeyi bırakır.»

İnsanlardan elinden geldiği kadar uzaklaşıp uzlet eden kimse için dinimizce cum’ayı ve cemaati terketmesine izin ve müsaade yoktur. Arada bir olsa da cum’a ve cemaati terk etmesi yine caiz değildir Hattâ cumaları terk ettiği için o kimseye kâfir denir. Zira Peygamber efendimiz (ﷺ): «Bir kimse, özürsüz olarak üç cum’a namazını kılmazsa, Allahü Teâlâ, o kimsenin kalbini mühürler buyurdu. 

Cabir’in (radıyallahu anh) bildirdiği hadis-i şerifte:

«Ey Ashabım! Biliniz ki, Allahü Teâlâ, ben şurada dururken, şu şehrimde, şu senede kıyamete kadar sizin üzerinize cum’a namazını farz kıldım. Bir kimse cum’a namazını küçük görerek veya farz olduğunu kabul etmeyerek terk eylese, imamı (devlet reisi) adil veya zâlim olsa da, Allahü Teâlâ o kimsenin dağınık işlerini birleştirmez. Onun genel ve özel işlerini tamamlamaz. 

Uyanınız! Dikkat ediniz! Kendinize geliniz! 

O kimsenin tevbe edinceye kadar namazı, zekâtı, haccı ve orucu makbul değildir. Tevbe ederse Hak Teâlâ tevbesini kabul eder», buyuruldu. Çünkü cum’ayı terkte Allahü Teâlâ tarafından olan çağrıyı benimsememek, küçümsemek vardır. Bu çağrı ise, Cum’a sûresinin: «Ey iman ile şereflenenler! Cum’a günü namaza çağrıldığınızda, namaza ve Allahü Teâlâ’yı anmaya koşunuz» âyet-i kerîmesidir. Bir kimse Allahü Teâlâ’yı ve onun çağrısını benimsemese, kıymet vermese o kimseye kâfir denir. Onun tevbe etmesi ve imanını yenilemesi gerekir. Tevbe ederse, tevbesi makbul olur.

Kısaca şunu söyleyelim ki, şeriatın mubah kıldığı özürler dışında cuma namazını terk caiz değildir. Nitekim insanlardan uzaklaş, fakat sana ta’n etmesinler ve cum’ayı terk etme denmiştir.

Mü’min olan kimse, kendisine din işlerinde yardımcı olacak kimseden başka elinden geldiği kadar, insanlardan uzak ve ayrı durmaya çalışmalıdır. Çünkü yalan, fisk, fücur; adam öldürme, mal alma gibi kötü işler hep iki kişi arasında olur. Bunlardan kurtulmak ise uzlet ile ele geçer.

Gunyetü’t-Talibin

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs