Kadiri Yolu

Seyr ilallah

Seyr ilallah 


Sûfînin tasavvuf eğitiminin ilk merhalesindeki seyri “seyr ilallah” olarak isimlendirilmektedir. Nefsin arzularına yüz çevirip, kalben Allah’ın iradesine teslim olmaya yönelmektir. Amelî bakımdan kötü ve çirkin amellerden, iyi amellere yüz çevirmektir.


Sûfînin sülûk etmeye ayak basmasıyla birlikte başlayıp aslî makamına varıncaya kadar olan vâkıâlar (rüyalar ve manevî haller), zuhûr eden nurlar ve bunlara benzer tüm manevî hicapları geçip maksûd-ı hakikiye ermesi seyr ilallah olarak tarif edilmektedir.  


Nihâyet kalpten “vahdet”i örten “kesret” perdelerini kaldırmaktır. Bu seyrin nihayetinde, kalp makamının sonu olan “ufuk-ı mübîn”e ulaşılmış, en yüce ilimler elde edilmiş, kötü ahlâklardan eser kalmayarak iyi ahlâklarla donanmış ve “fenâ fillah” makamına erişilmiş olur. Bu seyir sonunda sâlikte Allah’ın isimleri tecellî eder.


Bu manevî seferin ilki ve tasavvuf eğitiminin (sülûk) başlangıcı olarak kabul edilmiştir. “İyi bilin ki bütün işler sonunda Allah’a varır (Şûrâ 42/53)” âyeti bu yolculuğa işaret etmektedir. Bu yolculuğun adabı sûfînin sâlih ameller işlemesi, daima şeriat üzere olması ve Peygamberin yolundan bir adım dahi ayrılmayarak sebat göstermesidir. 


Seyr ilallah aynı zamanda nefsin tezkiye edildiği bir makamdan ibarettir ki sûfî bu mertebede dünyevî gaye ve maksatlar ile birlikte Allah’a yönelmekte ve ona teveccüh kılmaktadır.


Sûfînin tasavvuf eğitiminin ikinci mertebesindeki seyri “seyr lillah” olarak isimlendirilmektedir. “O gün geldiğinde artık emir (buyruk) Allah’a aittir (İnfitâr 82/19)” âyeti ve “Haydi Allah’a secde edin ve kullukta bulunun (Necm 53/62)” âyeti bu yolculuğa işaret etmektedir. 


Sâlikin yapmış olduğu manevî yolculuk her bir merhalede yeni bir nitelik kazanarak devam etmektedir. İlk mertebede Hakk’a yönelme (teveccüh) vasfını elde ederek yolculuğuna başlayan sâlik ikinci mertebe olan “seyr lillah”ta bu yolculuğun sadece Allah için yapılması gerektiğini idrak eder. Böylelikle salik âmellerine, dünyaya ve âhirete bağlanmaktan kurtulur ve hâlisâne bir tavır ile manevî yolculuğuna devam eder. 


Yahyâ Şirvânî (ö.869/1464) yolculuğun bu vasfına dikkat çeker. Ona göre sâlikin cümle âlemden nazarını kesmesi ve âhirete de tamah etmekten vazgeçmesi gereklidir. Zira bu yolda Hakk’tan başkasına tamah edenin makāmı seyr lillah olmaz.


Çelebi Halîfe (ö. 899/1493-94) bu makamın manevî yolculukta “Allah için olmak (men kâne lillah)” vasfını ifade ettiğini belirtir. “Kim Allah için olursa Allah da o kimse içindir” sözü de bu manayı tazammun eder. 


Bu yolculuğun vasıfları sâlikin uhrevî gaye ve maksatlara tamah etmemesi, Hakk’ın katında üstün olmayı istemesi, değirmenin altındaki taş gibi tahammül vasfına sahip olması ve nefsin arzularından büsbütün kurtulmasıdır.  Bu vasıflara sahip olan sâlik seyrini gizli zikir ile tamamlamalıdır. Bu mertebede sâlike Allah katından bazı irfânî atiyyeler (bağışlar) ihsan olunur. Bu atiyleler bütün azalarının zikretmesi sebebiyle sâlikin yaşadığı bazı manevî tecrübelerdir.


Özetle:


Seyr-i İlallah: Allah'a Doğru Yolculuk

Seyr-i İlallah (Allah'a doğru seyir), sâlikin (manevi yolcu) kendi nefsinden ve masivâdan (Allah dışındaki her şey) tamamen yüz çevirerek, manevi makamları kat etmek suretiyle Allah'a ulaşma çabasıdır. Bu yolculuk, birlik (tevhid) makamına ulaşmanın ilk ve en zorlu adımıdır.

1. Seyr-i İlallah'ın Mahiyeti ve Amacı

Seyr-i İlallah, kulun yolculuğa başlamadan önceki dağınık, karanlık ve cahil hâlinden, mutlak Fenâ (yokluk) hâline doğru hareketidir.

  • Başlangıç Noktası: Kulun kendi varlığı, kötü huyları, şehveti ve dünyaya olan aşırı sevgisidir.

  • Seyir Yöntemi: Zikir, fikir (tefekkür), mürşid rehberliği, riyâzet (nefs terbiyesi) ve nefsin tezkiye edilmesidir.

  • Hedef Noktası (Fenâ Fillah): Bu seyir, sâlikin kendi varlığını, iradesini, arzu ve heveslerini tamamen Hakk'ın varlığında yok etmesi (Fenâ fillah) makamına ulaşması ile son bulur.

Fenâ'nın Anlamı: Kişinin benliğinden (ene) eser kalmaması, fiillerinin, sıfatlarının ve nihayet zatının Allah’ın fiilleri, sıfatları ve zatında kaybolduğunu müşahede etmesidir.

2. Büyüklerin Sözleriyle Fenâ ve Seyr-i İlallah

Tasavvuf büyükleri, bu ilk seyrin, bencilliği yok etme ve kalbi temizleme mücadelesi olduğunu vurgularlar:

A. Kalbin Tasfiyesi (Temizlenmesi)

Seyr-i İlallah, kirlerden arınmış bir kalp ile mümkündür.

Cüneyd-i Bağdadî (r.h.) manevi yolculuğun temelini şöyle özetler: "Tasavvuf, Hakk'ın seni senden öldürmesi ve kendi ile diriltmesidir." Bu, tam olarak Seyr-i İlallah'ın hedefi olan Fenâ hâlini ifade eder. Sâlik, kendi iradesinden ölüp, İlahi İrade ile dirilir.

B. Masivâdan Yüz Çevirme

Sâlikin yol alabilmesi için kalbini Allah dışındaki her şeyden (masivâ) tamamen koparması gerekir.

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî (k.s.) bu kopuşu aşkın ve cezbenin diliyle anlatır: "Sen yolcusun, yolda kalmışlardan olma. Aşk ile yürü! Aşk, kulun nefsinden sıyrılıp, Hakk'a doğru bir çekilişle yol almasıdır." Aşk, sâlikin kendi iradesini terk edip, sadece Allah'a yönelmesi için en büyük itici güçtür.

C. Zikrullah ile Sınırların Aşılması

Seyr-i İlallah'ta makamlar, zikir ve tefekkür (fikir) ile kat edilir. Her zikir, nefsin bir perdesini yırtar.

İmam Rabbânî (k.s.) seyrin metodunu şöyle açıklar: "Sülûk, yani Seyr-i İlallah, nefsin Esmâ-i İlâhiyyenin (İlahi İsimlerin) nurları ve tecellileri altında terbiye edilmesidir. Her ismin tecellisi, sâlike yeni bir makam kapısı açar." Sâlik, bu seyirde kalbinin zikrine yoğunlaşarak, isimlerin tecellilerini müşahade eder ve mertebe atlar.

3. Yolculuğun Aşamaları

Seyr-i İlallah, Fenâ'ya ulaşana kadar iki temel aşamayı içerir:

  1. Seyr ilallahi bi-Esmâ: Allah'ın İsim ve Sıfatlarında yolculuk. Sâlik, fiillerin sahibinin Allah olduğunu (Tevhid-i Efal), ardından sıfatların sahibinin Allah olduğunu (Tevhid-i Sıfat) idrak eder.

  2. Seyr ilallahi bi'z-Zât: Sâlikin, İsim ve Sıfat tecellilerinden sonra, Zât-ı İlahi'ye yönelmesi ve burada kendi varlığını tamamen yok etmesi (Fenâ fillah).

Bu ilk seyir tamamlandığında (Fenâ fillah makamına erişildiğinde), sâlik, hakiki Kul olma mertebesini yakalamıştır. Ancak bu makamda kalmak irşad için yeterli değildir; sâlikin, halk içinde Hak ile olma (Seyr-i Fillah ve Seyr-i Ma'allah) aşamalarına geçmesi gerekir.

2 تعليقات

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

  1. Cânım üstadım. Pekâla tasavvufun zor olduğunu, nefsi terbiyenin zor olduğunu ve dünyadan geçmenin zorluğunu hem sizler gibi büyüklerimizden duyuyoruz, hem okuyoruz hem de alenen yaşayarak görüyoruz. Fakat insan şeriaten olaya baktığında şunu düşünüyor: “ahirzaman zor, bu zamanda imanı korumak zor. Fakat bu zorlukların yanında bir de kolaylık var. Ashabın yapmakla mükellef olduğu 10 şeyden 1’ini bugün yapan kurtulur diyor büyükler.” Ve şunu soruyor :
    “Şeriaten ahirzamanda az ibadetler çok gibi oluyor da, tarikaten az gayretler neden çok yol aldırtmıyor?” Sizin de bir gün dediğiniz gibi zaten buldukları lokmayı yedikleri eski zaman nerede? Bugün en az 15-20 çeşit yemek yiyen bizler nerede? İşlerimizde, sokaklarda günaha girmeden, nefsî şehveti ve hırsı arttırmadan yürümek bugün ne kadar zor? Geçmişte ne kadar zordu? İnsanda cahilane şöyle fısıldıyor kendi kendine: “neden bu günün şartlarına göre yol kat edilemiyor?” Bu işler zor işlermiş üstadım. Sizleri seviyorum🌹

    ردحذف
  2. Bu konuda soru cevap bölümünde yayınlanan "Tarikaten az gayretler.." başlıklı sorunuza nacizane kısa yollu cevap verilmiştir. Link şu şekildedir: https://kadiriyolu.blogspot.com/2023/08/tarikaten-az-gayretler-neden-cok-yol.html

    ردحذف

إرسال تعليق

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar