Kadiri Yolu
El-Mâide Sûresi 12-34. Ayetlerin Tefsiri


 El-Mâide Sûresi 12-34. Ayetlerin Tefsiri


Tarih: 01.10.2024

   بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم

Allah İsrail oğullarından almış olduğu misakı, onların Allah ile yapmış oldukları bu sözleşmeleri nasıl bozduklarını, bunun sonucunda da nasıl cezalandırıldıkları aynı şekilde Allah Hristiyanlardan da ahit ve misak almıştı. Onlar da Allah’a verdikleri sözleşmelerini ve misaklarını bozdular, cezalandırıldılar. Allah ehli kitabı Hz. Muhammed(ﷺ)’e  ve islama iman etmeye çağırıyor. Birde onların küfürleri ve davalarından örnekler sunuyor. Onların anlaşmaları nasıl bozduklarına ait örnekler verirken böyle  bir yola sapanları, Hz. Muhammed(ﷺ) ve islama iman etmeye davet edilmekte ve böylece sapıklıklarının telafi edebilsinler. Habil ile Kabil’in kıssasından bahsedilmektedir. 

  


وَلَقَدْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَق۪يبًاۜ وَقَالَ اللّٰهُ اِنّ۪ي مَعَكُمْۜ لَئِنْ اَقَمْتُمُ الصَّلٰوةَ وَاٰتَيْتُمُ الزَّكٰوةَ وَاٰمَنْتُمْ بِرُسُل۪ي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَاَقْرَضْتُمُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَلَاُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ


12. -“And olsun ki, Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. Onlardan on iki reis seçtik. Allah: "Ben şüphesiz sizinleyim, namaz kılarsanız, zekat verirseniz, peygamberlerime inanır ve onlara yardım ederseniz, Allah uğrunda güzel bir takdimede bulunursanız, andolsun ki kötülüklerinizi örterim. And olsun ki, sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse şüphesiz doğru yoldan sapmış olur" dedi.” 


Allah (CC), Hz. Musa (as)’ya her bir yahudi kabilesinden bir temsilci seçmesini emretmişti. Bu temsilci, kabilesinin Allah’ın emirlerine uyacaklarına dair bir kefil ve güvence olacaktı. Hz. Musa emredileni yaptı. 

Yüce rabbimizin: “Onlardan on iki temsilci seçtik.” bu seçilenleri bizzat beliryenin yüce Allah olduğuna ve her bir kabile için bir başkan-temsilci seçtiğine işaret etmektedir. Musa ve Harun, isimleri belirlenen bu adamları aldılar. Allah demişti ki: “Muhakkak ben sizinleyim.” yardımcınız ve sizi gözeteniniz olurum. Ey İsrailoğulları, yemin olsun ki eğer namazı dosdoğru kılar zekatı layık olanlara verir. Peygamberlerime iman eder, onlara destek olursanız ve Allah rızası için Allah yolunda mallarınızı harcayarak Allah’a güzel bir ödünç verirseniz elbetteki ben. Kötülük ve günahlarınızı örtüp silerim. Ve sizleri kıya­met gününde, altından ırmaklar akan cennetlere bir lütuf olmak üzere koyarım. Bu söz vermenizden sonra kim Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ederse şüp­hesiz ki o, doğru yoldan sapmış ve hidayetten ayrılmış olur." buyurmuştur.


***


فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةًۚ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ۙ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلٰى خَٓائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ


13. -“Sözlerini bozdukları için onlara lanet ettik, kalplerini katılaştırdık. Onlar sözleri yerlerinden değiştirirler. Kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azından başkasının daima hainliklerini görürsün, onları affet ve geç. Allah iyilik yapanları şüphesiz sever.


İsrailoğullarından beş şeyle ilgili olarak söz almıştır. Bunlar; Namaz, zekat, peygamberlere iman, peygamberlere yardım ve hayır işleme sözü vermişlerdi. Yahudiler verdikleri sözü bozduklarından dolayı onları rahmetimizden tardettik, uzaklaştırdık. Onların kalplerini katılaştırdık kalplerinde rahmet, yumuşaklık ve merhamet duygusu kalmaksızın kupkuru hale getirdik, kaskatı oldular. Onlar kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar. Hükümleri indirilenin aksine yorumluyorlar. Bunların vahye karşı tutumları Allah’a iftira etmek ve vahyini bozup değiştirecek kadar kalpleri katılaşmıştır. Onlar büyük bir mükafatı ve ecri terk ettiler. Tevratın büyük ve yeterli bir hisseyi kaçırdılar. İçlerinden pek azı müstesna daima hainliklerini görürsün. Siz bunların hainliklerini görüp durursunuz, bunu yapanları göreceksiniz. Zira onların adetidir bu. Kendilerinden önceki dedeleri de aynı huyda kimseler idi. Hep peygamberlere hıyanette bulunmuşlardı. Bunlar da sana hıyanetlik edecekler ve ellerine fırsat geçtikçe de hep canınıza kast edeceklerdir. İçlerinden pek az sayıdaki kimseler ise, iman etmeleri sebebiyle diğerleri gibi olmayacaklardır. Sen onları affet ve geç iman ehli olan ve az sayıdaki bu kimseleri geç, bağışla. Onların daha önceki hatalarını artık görme, o eski hataları yüzünden kendilerini hesaba çekme. Onları tıpkı müminlere davrandığın gibi davran. Allah kusurluyu affederek iyilikte bulunanları sever. 

***/***


وَمِنَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّا نَصَارٰٓى اَخَذْنَا م۪يثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۖ فَاَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۜ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللّٰهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ

14. - “Biz hristiyanız" diyenlerden de söz almıştık; onlar, kendilerine belletilenin bir kısmını unuttular, bu yüzden aralarına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Allah, yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.” 


Kendilerini nazara diye adlandıranlardan da söz aldık bunların kendilerini böyle adlandırmaları iddialarına göre Allah'ın yardımcıları olduklarından dolayıdır ancak hristiyanlardan alınan sözleşmenin mahiyeti açıklanmamıştır. Çünkü ümmetlerden alınan sözleşme bir tektir Bu bakımdan fazlaca bir açıklamaya gerek yoktur. Onlar da sözlerini ihmal ettiler terk ettiler hatta daha da ileri giderek buna muhalefet ettiler Nitekim muhalefet ettikleri noktalardan bazılarında Tevhid ve şeriatlar konusudur. Bu yüzden de onlar da cezalandırıldılar Hıristiyan fırkaları arasına düşmanlık, kin saldık nitekim görüldüğü gibi bu onlar için sürekli bir cezalandırma'dır aralarındaki kimle düşmanlık kıyamete kadar sürecektir. Birbirlerini kafirlikte suçlayacaklar ve lanetleyeceklerdir. Allah kıyamet gününde bunlara kendisi hakkında ileri sürdükleri iftiraları peygamberi ve şeriatı hakkında düzenledikleri iftiraları kendilerine haber verecek ve bu yüzden de onları cezalandıracaktır. Vahyin unutulmaması ondan kopuk yaşanmaması terk edilmemesi gerekmektedir. Müslümanlar arasında da kin ve düşmanlık izlerinin yayıldığını görüyorsanız bilin ki 

verilen sözler tutulmamaktadır. 


Bazı amelleri almışız bazılarını unutmuşuz o halde tekrar dinimize yönelip tamamını ele almamız gerekiyor. Belki bu şekilde olursa Allah Kalplerimizi birleştirir ve bizi bir araya getirir.



يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَث۪يرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ قَدْ جَٓاءَكُمْ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُب۪ينٌۙ

15. - “Ey Ehl-i kitap! Resulümüz kitapta bulunup da gizlemekte olduğunuz birçok şeyi size açıklamak üzere geldi; birçoğunu da açığa vurmuyor. Şüphe yok ki size Allah’tan bir ışık (Nur), apaçık bir kitap geldi.” 


Buradaki sesleniş Yahudi ve hristiyanlaradır. Gelen peygamber ise Hz. Muhammed (sav)’dir. Peygamber(ﷺ)’in sıfatları, recm hükmü, Tevhid yani Allah'ın birliği ve münezzehliği ve birçok emir ve yasaklar nişaneler ve şeriat gibisini açıklamıştır. Tevrat ve İncil'in hükümlerinden insanlardan gizlenen evli olduğu halde zina edenlerin recm edildikleri gibi birçok konuyu açıklayıp ortaya koymuştur. Kitap ehlinin değiştirmiş oldukları birçok şeyi peygamber açıklamamıştır. Buna ihtiyaç duymadığı ve gizledikleri birçok şeyden de geçivermiştir. Burada geçen nur ifadesi Peygamber Efendimiz(ﷺ)'i ifade etmektedir denilmektedir. Onun vasıtasıyla hidayete erişilir ve ona uyulur. Nurdan kasıt kitap ise mucizevi olması benzeri olmayan ve ehli kitabın bu kitap karşısında aciz kalmasıdır. 


يَهْد۪ي بِهِ اللّٰهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَهُ سُبُلَ السَّلَامِ وَيُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ بِاِذْنِه۪ وَيَهْد۪يهِمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ


16. - “Allah, rızasını gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir ve onları, izni ile, karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru yola iletir.


Kur'an sebebiyle Allah'a iman ederek peygamberlerine inanarak ve kitaplarına iman ederek rızasını gözetenlerin Allah azabından kurtuluşa erdirir ve selamet yoluna ulaştırır. Allah rızasını tanımaya kendisini bilmeye ve cennetine götürmeye vesile olan Allah'ın gösterdiği yollara kişiyi iletir. İzniyle onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve dosdoğru yola iletir kendi iradesiyle muvaffak kılar. Onları şirkin, küfrün şüphenin, nifakın, fasıklığın karanlıklarından çıkartır, İslam'ın nuruna ve onu tanımaya doğru götürür ve onları en doğru ve sağlamlığı yola iletir. 


Allah'ın rızası olması demek, onu kabul etmesi ve övmesi demektir. Diğer bir bakış açısıda Allah’ın gazap etmemesi demektir.

لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَۜ قُلْ فَمَنْ يَمْلِكُ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔا اِنْ اَرَادَ اَنْ يُهْلِكَ الْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًاۜ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

17. - “Andolsun ki: "Allah ancak Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler and olsun ki kafir olmuşlardır. De ki: "Allah Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse kim O'na karşı koyabilir?" Göklerin, yerin ve arasındakilerin hükümranlığı Allah'ındır, dilediğini yaratır. Allah herşeye Kadir'dir.”


Yemin olsun ki "Allah ancak Meryemoğlu İsa Mesihtir." diyenler kâfir olmuşlar ve Allah’a karşı iftirada bulunmuşlardır. Ey Muhammed, Allah'a karşı iftirada bulunan o Hristiyanlara de ki: "Eğer Allah, Meryemoğlu İsa’yı, annesini ve bütün yeryüzünde bulunanları yok etmeyi dilerse Allah’ın bu emrine karşı gelecek kim vardır. Eğer İsa, iddia ettiğiniz gibi Allah olsaydı, elbette ki Al­lah’ın yok etme emrine karşı gelirdi. Fakat o, diğer insanlar gibi bir insandır. Allah, devamlı diri olan, kullarını sevk ve idare eden, dirilten, öldüren, var eden, yok eden, galip gelen ve mağlup olmayan tek ilahtır. 

Göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkü ona aittir. Onlarda tasarruf yetkisi sadece Allah’a aittir. Yaratıklar üzerinde verdiği hükmü yerine getirir. Ona kimse karşı çıkamaz. Di­lediği şeyi dilediği şekilde yaratır. İsa’yı babasız yaratması da böyledir. Allah, herşeye gücü yetendir.


Allah teala bu âyet-i kerimede, doğru yoldan sapan Hristiyanları kına­makta, Hz. Muhammed(ﷺ)’e yapmış oldukları iftiralarda haksız olduklarını ortaya koymakta ve Hristiyanların, Meryemoğlu İsa Mesih'in Allah olduğunu söyleyerek iftira yapmaya alışık olduklarını beyan etmektedir. Bu nedenle Hz. Muhammed (ﷺ)’in, bu iftiralara karşı üzülmemesini bildirmektedir.


Âyet-i kerimede Hristiyani arın, Meryemoğlu İsa Mesihin Allah olduğunu iddia ederek gerçeği örtmeye çalıştıkları, böylece Allah’a karşı iftirada buluna­rak kâfir oldukları bildirilmektedir. Devamında ise, Meryemoğlu İsa’nın ilah ol­masının aklen mümkün olmadığı da bildirilmektedir. Çünkü Allah tealanın, Meryemoğlu Mesihi, annesi Meryem’i ve yeryüzünde bulunan bütün varlıkları helak etmeyi dilemesi halinde hiçbir kimsenin, Allah’a karşı koyamayacağı zik­redilmektedir, şayet Meryemoğlu İsa Mesih ilah olsaydı Allah’ın kendisini helak etmesi halinde ona nasıl boyun eğmiş olabilirdi


Âyet-i kerimenin devamında, göklerin ve yerin ve o ikisinin arasında bu­lunan şeylerin mülkiyetinin sadece Allah’a ait olduğu, İsa’nın da Allah’ın yarattı­ğı varlıklardan birisi olduğu, bu itibarla ona ilahlık atfetmenin iftiradan başka bir şey olmadığı zikrediliyor. Âyetin sonunda, gerçekten ibadete layık olan ma­budun, her şeye kadir olan Allah olduğu, âciz yaratıkların ilah olamayacağı be­yan edilmektedir. 


وَقَالَتِ الْيَهُودُ وَالنَّصَارٰى نَحْنُ اَبْنَٓاءُ اللّٰهِ وَاَحِبَّٓاؤُ۬هُۜ قُلْ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمْ بِذُنُوبِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ بَشَرٌ مِمَّنْ خَلَقَۜ يَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۘ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُ

18. - “Yahudiler ve hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız” dediler. De ki: “Öyleyse Allah günahlarınızdan dolayı sizi niçin cezalandırıyor? Doğrusu siz de O’nun yarattığı sıradan insanlarsınız. O, dilediğini bağışlar, dilediğini de cezalandırır. Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti Allah’a aittir. Dönüş de yalnız O’nadır.


Ey Muhammed, Allah’a karşı yalan uyduranlara de ki: "Eğer bu iddianız­da doğru iseniz o halde niçin Rabbiniz sizi, günahlarınız yüzünden cezalandırı­yor. Halbuki seven kimse sevdiğinin kusurlarını bağışlar, onu cezai andırmaz. O halde iddialarınızın aksine sizler de diğer insanlar gibi, Allah’ın yarattığı varlık­larsınız. Allah, dilediğini, lütfunun gereği olarak affeder. Dilediğine de adaleti­min gereği olarak ceza verir. Sizi affetmesi veya cezalandırması sizin özelliği­nizden değildir. Göklerin ve yerin ve aralarındaki şeylerin mülkü ancak Allah’a aittir. Onları dilediği gibi sevk ve idare eder ve tasarrufta bulunur. Sonunda dö­nüş yine onadır. O, herkese işlediği amele göre muamele yapacaktır.


Âyet-i kerime, Yahudi ve Hristiyanların, şımararak İslam dinine gir­mekten kaçınmalarına ve bu şımarıklıklarına gerekçe olarak da kendilerinden uydurdukları bazı iftiraları ileri sürdüklerine dikkati çekmektedir. Yahudi ve Hristiyanlar, "Allah bizi seviyor, bize ayn bir önem veriyor. Çünkü bizler onun oğulları olan Peygamberlerin çocuklarıyız." demişlerdir. 



***/***


يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلٰى فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ اَنْ تَقُولُوا مَا جَٓاءَنَا مِنْ بَش۪يرٍ وَلَا نَذ۪يرٍۘ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَش۪يرٌ وَنَذ۪يرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟

19. - “Ey Kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiğinde, "Bize müjdeci ve uyarıcı gelmedi" dersiniz diye, size açıkça anlatacak peygamberimiz geldi. Şüphesiz O, size müjdeci ve uyarıcı olarak gelmiştir. Allah herşeye Kadir'dir.


Size peygamberimiz Muhammed (ﷺ) geldi. Allah'ın şeriatlarını izlediğiniz şeyleri ve hakkında ihtilafa düştüklerinizi iyice size açıklıyor. Bütün bunlar uzun bir süre peygamberler ve vahiy kesildikten sonra gönderilen Hz. Muhammed (ﷺ)'in tarafından açıklanıyor ki bize ne bir müjdeci ve ne de bir uyarıcı gelmedi demeyesiniz. Yani böyle bir delil hüccet ileri sürmenize imkan kalmaması için peygamber gönderilmiştir. İşte size müminleri müjdeleyici ve kafirleri de uyarıcı olarak gelmiştir ve Allah herşeye Kadir'dir. Hiçbir şey onu, dilediğini yapmaktan alıkoyamaz.


Vahiy kesildiği bir zamanda Muhammed(ﷺ) kendilerine Peygamber olarak gönderildi. Efendimizle ondan önce gelen Hz. İsa arasında ne kadar za­man geçtiği hususunda farklı görüşler zikredilmiştir.


- Katade: Beş yüz altmış senedir.

- Said b. Ebi Urube: Altı yüz se­nedir.

- Başka bir kasım âlimlere göre, beş yüz kırk senedir.

- Dahhak: Dört yüz otuz küsur senedir.

Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, "Altı yüz senedir." diyen görüştür.


Hz. İsa ile Peygamberimiz Hz. Muhammed(ﷺ) arasında başka Pey­gamber gelmemiştir. Bu hususta Peygamber efendimiz (ﷺ) bir hadis-i şerifinde şöy­le buyuruyor;  "Ben insanların, Meryemoğlu İsa'ya en yakın olanıyım. Peygamberler amca oğullarıdırlar. Benimle onun arasında Peygamber gelmemiştir. 


وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَعَلَ ف۪يكُمْ اَنْبِيَٓاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًاۗ وَاٰتٰيكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ اَحَدًا مِنَ الْعَالَم۪ينَ



20. - “Hani Musa, milletine: "Ey milletim! Allah'ın size olan nimetini anın: içinizden peygamberler çıkarmış ve sizi hükümdar yapmıştır, dünyalarda kimseye vermediğini size vermiştir.”

Allah (CC) burada tüm nimetlerin kısaca toplu halde hatırlanmasını istiyor ve Hz. Yusuf, Hz. Musa ve Hz. Harun gibi sizden peygamberler yetiştirilmiş olması ve onların Mısırlı Kıptilerin elinde zelil köleler iken kurtarılarak özgürlüklerine kavuşturulmaları da onlar için ayrı bir nimettir. İşte yukarıdakilerle birlikte denizin ikiye ayrılması kurtulmaları, düşmanlarının denizde boğulup ölmeleri gökten bıldırcın ve kudret helvasının gönderilmesi bulutla gölgelendirilmeleri ve bunun gibi daha birçok büyük nimetleri hatırlamaları isteniyor. Çünkü büyük mucizeler kendi çağlarında hürmetlerden hiçbirine nasip olmayan birçok şeyler Yahudilere verilmişti. 



 ***/***


يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْاَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّت۪ي كَتَبَ اللّٰهُ لَكُمْ وَلَا تَرْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ


21. - “Ey kavmim! Allah’ın sizin için (vatan olarak) yazdığı kutsal topraklara girin, sakın geri dönmeyin, sonra kaybedenler siz olursunuz.”


Allah'ın levhi mahfuzda sizin kalabileceğiniz tertemiz yer diye yazdığı ya da böyle isimlendirdiği veya sizin için taksim ettiği yere girin. Bir de o bölge sakinlerinden korkarak gerisin geri kaçıp dağılmayın ya da gerisin geriye dininizi terk ederek mürted olmayın yoksa hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Yani dünya ve ahiret hayatına ilişkin tüm iyilikleri ve sevapları kaybetmiş bir hale dönersiniz. Burada “Arz-ı mübarek” den maksat Beyti Mukaddes yani Kudüs ve çevresidir. 


***/***


قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّ ف۪يهَا قَوْمًا جَبَّار۪ينَۗ وَاِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتّٰى يَخْرُجُوا مِنْهَاۚ فَاِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَاِنَّا دَاخِلُونَ



22. - “Demişlerdi ki: “Ey Musa! Orada zorba bir millet vardır, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya girmeyeceğiz, eğer çıkarlarsa, biz de gireriz”


Musa kavmine, Allah’ın vermiş olduğu nimetleri hatırlatıp, girmelerini emrettiği Kudüs şehrine gitmelerini söyleyince, düşmanları karşısında korkan, sinen Yahudiler, Musa'ya şu cevabı vermişlerdi: "Ey Musa, O mukaddes toprak­larda güçlü kuvvetli, zorba bir kavim var. Biz onlarla savaşmaya güç yetiremeyiz. Çünkü onlar, ezici bir güce sahip oldukları için bütün milletleri mağlup et­mişlerdir. Bu zorba kavim o mukaddes topraklardan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Şayet onlar oradan çıkarlarsa biz oraya gireriz. 



قَالَ رَجُلَانِ مِنَ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمُ الْبَابَۚ فَاِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَاِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللّٰهِ فَتَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ



23. - “Korkanlar arasında bulunan, Allah'ın nimete erdirdiği iki adam: "Üstlerine kapıdan yürüyün, oradan girerseniz şüphesiz galip gelirsiniz; eğer inanıyorsanız Allah'a güvenin" demişlerdi.”


Musa’nın kavminden, Allah’tan korkan, emir ve yasaklarını göz önünde bulunduran ve Allah’ın kendilerine itaat etme ve rızasını kazanma nimetini ver­diği insanlardan iki adam şöyle dediler: "Siz bu zorba topluluğun üzerine, şehir­lerinin kapısından yürüyün. Siz bunların üzerine kapılarından yürüdüğünüz tak­dirde şüphesiz ki galip geleceksiniz. Çünkü Allah sizinle beraberdir. Ve sizin yardımcınızdır. Eğer gerçekten Peygamberinize iman ediyor, size vermiş oldu­ğu zafer haberine inanıyorsanız sadece Allah'a güvenin, onun zaferine itimad edin.


Bu âyette zikredilen iki salih kişi, Yûşa b. Nün diğeri ise Kâlib b. Yûfenna´dır. Hz. Musa’nın gönderdiği on iki kişilik öncü, zorbaları görüp geri dönün­ce Hz. Musa onlara, gördükleri güç ve kuvveti İsrailoğullarına söylememelerini emretmiştir, işte on iki kişiden sadece bu iki kişi, Hz. Musa’ya verdikleri sözü yerine getirmişler ve İsrail oğullarını, vaad edilen şehre kapısından girmeye teş­vik etmişlerdir. Bu iki kişinin Yûşâ b. Nûn ve Kâlib yahut Kalub b. Yûfennâ oldukları, Mücahîd, Abdullah b. Abbas, Süddi, Katade, Rebi b. Enes tarafından rivayet edilmiştir.


Said b. Cübeyr ve Abdullah b. Abbas’tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu âyette zikredilen iki salih kişi, halkı zorba olan şehrin insanlarından müslüman olan iki kişidir. Onlar müslüman olduktan sonra İsrailoğullarını, zorbala­ra karşı savaşmaya ve vaad edilen şehre girmeye teşvik etmişler ve onların mo­rallerini yükseltmişlerdir.


 



قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَٓا اَبَدًا مَا دَامُوا ف۪يهَا فَاذْهَبْ اَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَٓا اِنَّا هٰهُنَا قَاعِدُونَ



24. - "Ey Musa! Onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın, doğrusu biz burada oturacağız" demişlerdi.”


Yahudiler Musa’ya şu cevabı verdiler: "Ey Musa, o zorbalar o şehirde bu­lundukları müddetçe biz onların şehirlerine ve yerlerine kesinlikle girmeyece­ğiz. O zorbalarla savaşmak için sen ve rabbin gidin savaşın. Bizler mutlaka bura­da oturacağız."


Yahudiler Hz. musa’ya böyle derken, Mikdat b. esved Resulullah’a, Ya­hudilerin bu söylediklerinin tam aksini söylemiş ve demiştir ki:  "Ey Allah’ın Resulü, biz sana, İsrailoğullarının Musa’ya: "Sen ve rabbin gidin ve savaşın. Biz burada oturacağız." şeklinde söylediklerini söylemeyiz Fakat biz deriz ki: "Sen devam et. Biz seninle beraberiz." Bunun üzerine sanki Resulullah’tan büyük bir sıkıntı gitmiştir.


Taberi, Mikdat’ın bu sözlerini Resulullah’a, Hudeybiye sulhunun yapılmasından önceki sıkıntısı sırasında söylediğini rivayet etmiştir. 



قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لَٓا اَمْلِكُ اِلَّا نَفْس۪ي وَاَخ۪ي فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ



25. - “Musa: "Rabbim! Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebiliyorum; artık bizimle bu yoldan çıkmış milletin arasını ayır" dedi..”


Musa, Allah’a yönelerek şöyle dedi: "Ey Rabbim, ben, kendim ve karde­şim Harun dışında herhangi bir kimseyi senin emrine itaat etmeye sevk edemiyorum, ve onlara söz geçiremiyorum. Sen bizimle, imandan çıkıp inkâra ve is­yana düşen bu fâsık topluluğun arasını âdil hükmünle ayır."


قَالَ فَاِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۚ يَت۪يهُونَ فِي الْاَرْضِ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ۟



26. - “Allah: "Orası onlara kırk yıl haram kılındı; yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Sen, yoldan çıkmış millet için tasalanma" dedi.”


Kudüs ve çevresi onlar için haram kılındı, oraya giremezler. Bu haram kılınma taabbudi (aklın anlayabileceği) manada bir haramlık değil, yasaklanma manasında bir haramlıktır. Kudüs’e çevresine girebilmeleri cihad etmeleri şartıyla onlar için helal kılınmıştır. Fakat onlar cihad etmekten kaçınınca, oraya girmeleri yasaklandı. Yeryüzünde (o topraklar üzerinde) şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Onlar için üzülmeye, değmez, çünkü onlar fasık bir toplumdurlar. 


وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَۜ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ



27. - “Onlara, Adem'in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: İkisi birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kabul edilmeyen, "And olsun seni öldüreceğim" deyince, kardeşi: "Allah ancak sakınanların takdimesini kabul eder" demişti.”


Kitap ehline Adem’in iki oğlu Habil ile Kabil’in kıssasını anlat ki, hasedin ve çekememezliğin neler getirdiğini öğrensinler. Gerçekte bu kıssada iki önemli noktaya işaret  olunmaktadır: 

- Allah’ın birleştirilmesinin emrettiği şey kesmek ki bu akraba ile olan ilgi ve münasebeti kesmektir

- Adam öldürmek. Bu da yeryüzünde fesadın en iğrenç türlerinden biridir.


Ayette geçen Adem’in iki oğlundan maksad, birçok müfessirlere göre Habil ve Kabil'dir. Her ikisi de birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş diğerinden edilmemişti. Habil'in kurbanını Allah kabul etti, Kabil'in kurbanını ise Allah kabul etmedi. 


Abdullah b. Ömer diyor ki: "Habil sürü sahibi Kabil ise ekin sahibi idi. Sürü sahibi olan Habil, koyunlarının en semiz ve en güzelim gönül hoşluğu ile kurban ederken, ekin sahibi Kabil, ekinlerinin en kötüsünü ve istemeyerek Al­lah için vermişti. Allah, sürü sahibi olan Habil’in kurbanını kabul etmiş, Kabil’inkini ise kabul etmemişti.


Bu sefer Kabil andolsun seni öldüreceğim dedi. Kardeşi Habil Allah ancak müttakilerden kabul eder demişti. Beni neden öldüreceksin? O da: Allah senin kurbanı kabul etti benimkini etmedi. Kardeşi Allah ancak takva sahiplerinden bunu kabul eder. Sen ise takva sahibi değilsin. Sen nefsinin gereğini yapıyorsun. Bu yüzden takvadan nasibin kalmıyor. Bu benim yüzümden olan bir şey değildir. 


Allah tealanın, Hz. Âdem’in oğullarına kurban sunmalarını emretmesinin sebebinin şu hadise oldu­ğu söylenmiştir: Hz. Âdem’in çocukları, biri kız diğeri erkek olmak üzere de­vamlı olarak ikiz doğuyorlardı. Bir evvelki doğumdan olan erkek bir sonraki doğumdan olan kız ile bir sonraki doğumdan olan erkek de bir önceki doğum­dan olan kız ile evlenirlerdi. Kabil, kendisinin ve ikiz kardeşinin, cennette iken annelerinin karnında bulunduklarını, diğerlerinin ise dünyada iken ana rahmine düştüklerini, bu sebeple diğerleriyle eşit olmadıklarını ileri sürmüş ve kendisiy­le beraber doğan kız kardeşini Habil’e vermek istememiş bu sebeple aralarında ihtilaf çıkmıştır. Onlar bu ihtilafı babaları Hz. Âdem’e götürmüşler Hz. Âdem, cennette doğan oğlu Kabil’in haksız olduğunu söylemiş ve bu konuda her ikisi­nin de Allah’a birer kurban takdim etmelerini önermiştir. Kimin kurbanı kabul edilirse onun haklı olacağını söylemiştir. Kişinin kurbanının kabul edilmesinin işareti ise, gökten inen bir ateşin, kurbanı kabul edilen kişinin kurbanını yakmasıydı. Habil ile Kabil, zikredildiği üzere, sahip oldukları şeylerden kurban sun­dular. Ve neticede gökten inen ateş, Habil’in kurban olarak sunduğu koyunu yaktı. Böylece Habil’in haklı olduğu ortaya çıktı.



لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَن۪ي مَٓا اَنَا۬ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ



28. - “Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben, Alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.”


Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Senin yaptığın kötü fiilleri işleyerek yapılan hatada seninle aynı duruma düşmek istemem. Daha sonra niçin onu öldürmekten uzak durduğunu açıklamak için şöyle söyledi: Muhakkak ki ben alemlerin rabbi olan Allah'tan korkarım. 


اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ تَبُٓواَ بِاِثْم۪ي وَاِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِۚ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَۚ



29. - “Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim, zulmedenlerin cezası budur.”


Habil dedi ki; dilerim beni öldürürsen eğer; bunun günahını yüklenerek döneceğin gibi, adağının kabul edilmemesinden ötürü babaya karşı gelmen, hased etmen ve kin gütmen sebebiyle meydana gelen kendi günahını da yüklenirsin. Zalimlerin cezası budur. 


فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ اَخ۪يهِ فَقَتَلَهُ فَاَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ



30. - “Bunun üzerine, kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu öldürerek, zarara uğrayanlardan oldu.”


Nefsi yapacağı kötülüğü iyi gösterip, cesaret verdi. O da böylece haram olan kanı akıttı ve hüsrana uğrayanlardan oldu. Kabil'in işlediği cinayet, dalaletin ve sapıklığın zirvesi demektir. Çünkü ahdi bozmak, akraba ile münasebeti kesmek ve yeryüzünde fesad çıkarmak gibi kötü fiiller yer almış bulunmaktadır. Bundan dolayı da kendisi hüsrana uğrayanlardan oldu.  


فَبَعَثَ اللّٰهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْاَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَار۪ي سَوْاَةَ اَخ۪يهِۜ قَالَ يَا وَيْلَتٰٓى اَعَجَزْتُ اَنْ اَكُونَ مِثْلَ هٰذَا الْغُرَابِ فَاُوَارِيَ سَوْاَةَ اَخ۪يۚ فَاَصْبَحَ مِنَ النَّادِم۪ينَۚۛ



31. - “Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım" dedi de ettiğine yananlardan oldu.”


Allah kardeşinin cesedinden görünmemesi gereken yerleri kapatması için bir karga gönderdi. Öldürdüğü kardeşi Habil’in pişmanlığı ruhunu sardı onun cesedini defnetmekten aciz oluşuna veya onu öldürdüğü için pişmanlık duyması bizim şeriatımızda tevbe manasını taşır. İşlediği cinayetin bir ilk olması nedeniyle Allah tevbesini kabul etmedi demektedir müfessirler. 


O zaman meşru müdafa mübah değil idi veya Kabil onu hile ile öldürdü.  


مِنْ اَجْلِ ذٰلِكَۚۛ كَتَبْنَا عَلٰى بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِي الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَمَنْ اَحْيَاهَا فَكَاَنَّمَٓا اَحْيَا النَّاسَ جَم۪يعًاۜ وَلَقَدْ جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِۘ ثُمَّ اِنَّ كَث۪يرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ فِي الْاَرْضِ لَمُسْرِفُونَ



32. - “Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: "Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur". And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu.”


Adem'in oğlu kardeşini öldürdüğü için biz israiloğullarına şu hükmü yazdık. Bir kimseye herhangi birisini arada katletme olayı olmaksızın veya yeryüzünde şirk fesat işlemek yol kesmek ve adam öldürmeyi gerektiren herhangi bir hesabı işlemeksizin öldürürse günah işleme bakımından tüm insanları öldürmüş gibidir. Zira bir tek kişiye karşı saldırı ve zulümde bulunmak, tüm insanlara karşı işlenmiş bir cinayettir. Kimde bir kimseyi tehlikeye sebeplerinden öldürmekten boğulmaktan yıkım altında kalmaktan ve benzeri tehlikelerden kurtarır, hayatta kalmasını sağlarsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur. Andolsun ki insanlara (İsrailoğullarına) peygamberlerimiz açık delillerle ve mucizelerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gidip haddi aşmışlardır. Adam öldürme olayı da bunun gibidir. Yahudiler insanı öldürme olayının iğrenç bir olay olduğuna aldırış etmemekle birlikte peygamberleri bile öldürdüler.


Allah Celle Celalühü kısas ve yeryüzünde fesat çıkartmak dışında adam öldürmenin çok kötü bir iş olduğunu bildirdikten sonra gelecek ayette de bu bunu kesin olarak haber vermektedir gerçekten Allah ve resulüne savaş açanlar yeryüzünde fesat çıkaranlar öldürülmeyi hak etmiş olurlar. 


اِنَّمَا جَزٰٓؤُا الَّذ۪ينَ يُحَارِبُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْاَرْضِ فَسَادًا اَنْ يُقَتَّلُٓوا اَوْ يُصَلَّبُٓوا اَوْ تُقَطَّعَ اَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ اَوْ يُنْفَوْا مِنَ الْاَرْضِۜ ذٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ



33. - “Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır.”


Dinine kitabına şeriatına Allah'ın koyduğu Hayat düzeni ve Kanunlara ve dostlarına karşı savaş açanlar peygamberine karşı savaşanlar yeryüzünde fesat çıkarmaya gayret edip koşanlar insanları Allah'ın dininden engelleyenler şeytanların yol ve gidişatına uyanların cezaları ancak öldürülmektir asma kesme olayına katılmamış ise asılıp kesilmeksizin öldürülmek asılmak öldürülmeleri yanında bir de asılacaklar çapraz vari olarak el ve ayakları kesilecek sağ elin yanında sol ayak kesilmesi veya yerlerinden sürülmesi hapsedilmeleri bu onlara dünyadaki rüsvaylık onlara ahirette de büyük bir azap vardır Yani hem dünyada hem de ahirette rezil rüsva olmak ahirette de cehenneme atılmak azabı onlar için vardır.


اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ تَقْدِرُوا عَلَيْهِمْۚ فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟



34. - “Ancak, onları yakalamanızdan önce tevbe edenler bunun dışındadır. Biliniz ki Allah, bağışlar ve merhamet eder.”


Yalnız onları ele geçirmeden önce verdiğiniz emandan istifade edip  tevbe edenler müstesnadır. Böyle bir durumda güven içinde olduklarını bilip teslim olanlar hakkında eşkiyaya verilen cezalar uygulanmaz. Kul hakları dışında onlardan adı geçen cezalar düşer. Bu konuda çeşitli görüşler vardır. Müşrik iken tevbe edip müslüman olanlardan bahsedilmektedir görüşü vardır. Allah ve resulüne karşı savaş açmış yeryüzünde bozgunculuk çıkarmış sonrada islam dininden çıkıp mürted olan ve kaçan kişi yakalanmadan önce hatasından dönüp eman isteyen kimse görüşü vardır. Diğer bir görüşe göre burada zikredilen insanlardan maksat Allah'a ve resulüne karşı savaş açan ve yeryüzünde bozguncunu çıkartan ve yakalanmadan önce tövbe edip teslim olan her insandır halifenin kendisine Eman verip vermemesi farketmez. Biliniz ki Allah Ğafur'dur, Rahimdir tövbeleri üzerine kendilerini bağışlar rahmetiyle de onlara azap etmez.


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs