Siret-i Nebi
Ders Notları
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Hüzün Ve Zorluk Yılı
Bi'setin 10. yılının muharrem ayında 'vâdi ablukası' sona ermiş, Ebu Talib o zaman hastalanmış idi. Bir gün kureyşler yanına gelmişti. onların arkasından Hz. Peygamber de Ebu Talib'in yanına geldi. Ebu Talib'in Yanında bir kişilik oturacak yer vardı Ebu Cehil ayağa kalkarak Resulullah'ın oraya oturmasını engellemek ve onu Ebu talib'e şikayet etmek istedi. Ebu Talip: “Ey yeğenim, kavminden ne istiyorsun?” diye sordu. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم): “Onlardan bir tek söz söylemelerini istiyorum. Bunu söyledikleri takdirde Araplar onların hükmü altına girecek, Acemler ise onlara cizye ödeyecektir.” Ebu Talib: “Tek bir söz mü?” diye sordu. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم): “ Evet tek bir söz. Ey amca, la ilahe illallah diyecekler.” buyurdu. Kureyşliler: “Tek bir ilah mı? Böyle bir sözü Hristiyanlıkta bile işitmedik. Doğrusu bu yalandır.” dediler. (Tirmizi) Buhari ve Müslim’de aynı hadis mevcuttur.
Bu olaydan dolayı şu ayetlerin nazil oldu: “Bismillâhirrahmânirrahîm. 1, 2. Sâd. Öğüt veren Kur'an'a yemin ederim ki, küfredenler, (iddia ettiklerinin) aksine, bir gurur ve tefrika içindedirler. 3. Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. O zaman feryat ettiler. Halbuki artık kurtulma zamanı değildi. 4, 5. Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve kâfirler: Bu pek yalancı bir sihirbazdır! Tanrıları, tek tanrı mı yaptı? Doğrusu bu tuhaf bir şeydir! dediler. 6, 7. Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, tanrılarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. Bildiğimiz son dinde böyle bir şeyi işitmedik; bu uydurmadan başka bir şey değil.”
Allah Teala, Ebu Talib hakkında Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'e hitaben şu ayeti inzal buyurdu: “Doğrusu sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin. Ama Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir.” Kasas 56
Ablukadan çıktıktan altı ay sonra, yani receb ayında Ebu Talib vefat etmişti. Ebu Talib'in yaşı seksenin üzerindeydi. Vadiden çıkmasından birkaç ay sonra ölüm hastalığına yakalandı, ardından da vefat etti. Bir görüşe göre Ebu Talib'in vefatından iki ay sonra, bi'setin onuncu yılının ramazan ayında müminlerin annesi Hz. Hatice (r.a.) altmış beş yaşındayken vefat etmişti. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)Hz. Hatice'nin vefatında elli yaşında idi. Kureyş, Ebu Talib'in vefatından önce Resulullah (a.s.)’ya eziyet etmek istemiş isede, bunda muvaffak olamamıştır. Ebu Talib vefat edinceye kadar Kureyşliler Resulullah'a eziyet etmekten çekiniyorladı. (Hz. Aişe) Ebu Talib vefatından sonra Kureyşliler Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'a her türlü eziyeti vermeye başladılar.
Uri bin Zübeyir kanalıyla Abdullah bin Amr bin El-As (ra)’nın şöyle dediği rivayet etmiştir Ahmed bin Hanbel: "Ona dedim ki: Kureyşlilerin Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'a düşmanlıklarını açığa vurup, ona sataşmaları içinde, senin gördüğün en şiddetli kimse hangisidir?"
Dedi ki: Kureyş'in ileri gelenleri Kabe'nin kuzey tarafında toplanmışlar, Resulullah hakkında konuşuyorlardı. Dediler ki: "Bu adam kadar hiç kimseye sabretmedik. Bizi aptal yerine koydu, dedelerimize sövdü, dinimizi ayıpladı, cemaatimizi dağıttı, ilahlarımıza küfretti. Biz büyük bir mesele hakkında ona sabrettik". Abdullah bin Amr bin el-As anlatıyor. "Onlar böyle konuşurlarken Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) oraya geldi. Kabe'nin köşesine kadar yürüyüp, tavaf ederken onların yanından geçti. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) yanlarından geçerken söylediği bazı şeylerle alay edip, kaş göz işareti yaptılar. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'ın yüzünden (kızdığını) anladım. Sonra yanlarından uzaklaştı. Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ikinci defa yanlarından geçerken, yine aynı hareketleri yaptılar. Yüzünden (kızdığını) anladım.
Sonra tavafa devam etti. Üçüncü defa yanlarından geçerken yine aynı şekilde alay ettiklerinde Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: "Beni işitiyor musunuz Kureyş topluluğu, Muhammed'in nefsi, (kudret) elinde olan Allah'a andolsun ki, sizi öldürmeye geldim." Bunun üzerine söyledikleri sözler yüzünden her birinin kafasına bir kuş kondu. Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'e en fazla eziyet edenleri bile (korkudan) yumuşamış ve Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'e güzel sözlerle hitap etmeye başlamıştı. Şöyle diyordu: "Ey Eba'l-Kasım! Bizi bırak, güzelce yoluna git, Allah'a andolsun ki sen cahil bir adam değildin." Daha sonra Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) oradan ayrılıp uzaklaştı.
Ertesi gün tekrar Kabe'nin kuzey köşesinde toplandılar. Ben de onların yanında idim. Aralarında şöyle konuştular:
"O size, siz ona ne yaptınız? Onu bilelim de beğenmediğiniz bir şey yaptıysa, onu bırakalım, terkedelim."
Onlar bu şekilde konuşurlarken, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) çıkageldi. Hepsi birden koşuşup bir anda etraflarını sardılar. Dediler ki: "Şöyle şöyle söyleyen sen misin?" -O'nun (Resulullah'ın) dinleri ve ilahları hakkındaki ayıplamalarını soruyorlardı- Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ise şöyle diyordu. "Evet bunları söyleyen benim."
Abdullah anlatıyor: "İçlerinden biri Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'ın cübbesinden tutup çekiştirmeye başladı. Ebu Bekir ise ona engel olmaya çalıştı. Bir yandan ağlıyor bir yandan da şöyle diyordu: "Rabbim Allah'tır diyen birisini mi öldürüyorsunuz?" Daha sonra Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'i bıraktılar. İşte bu gördüğüm olay Kureyş'in Resulullah (a.s.)'a dokunan en şiddetli eziyetiydi."
El-Bezzar ve Taberani’nin el-evsat’da rivayet ettiğine göre Abdullah bin Mes’ud (Ra) şöyle demiştir: "Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) mesciddeydi. Ebu Cehil bin Hişam, Rabloğulları Şeybe ve Utbe, Ukbe bin Ebi Muayt, Ubeyye bin Halef ve iki kişi daha olmak üzere yedi kişi Kabe'nin kuzey tarafinda idiler. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) namaz kılıyordu. Secdede biraz uzunca kaldı. (Onu gören) Ebu Cehl: "Hanginiz falanca oğullarının devesinin işkembesini alır, içindeki pislikleri getirir de, Muhammed'in üzerine dökeriz?" dedi. İçlerinden en azılısı olan Ukbe bin Ebu Muayt fırladı ve (istenileni) getirerek, secdede olan Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'ın omuzlarının üzerine attı."
İbn Mes'ud anlatıyor: "Giderken, ayakta donakalmıştım. Konuşamıyordum. Derken Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'in kizi Fatıma olayı duydu. Koşarak gelip babasının sırtına konulan şeyi attı. Sonra Kureyşlilere dönüp sövdü. Onlar ise karşılık veremediler. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) namazını eda ettikten sonra şöyle dedi: "Allah'ım Kureyş'i sana havale ediyorum. -Bu sözünü üç kere tekrarladı.- Allah'ım Utbe'yi, Ukbe'yi, Ebu Cehl'i ve Şeybe'yi sana havale ediyorum."
Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)daha sonra mescidden dışarı çıktı. Ebu'l-Buhteri ile karşılaştı. Beline bir kamçı dolamıştı. Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'i gördüğünde suratını ekşitmiş: "Sana ne oldu?" demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم): "Beni halime bırak" buyurdu. Ebu'l-Buhteri: "Allah biliyor ki durumu bana açıklayıncaya kadar seni bırakmayacağım. Muhakkak senin başına bir iş gelmiş."
Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) kendisini bırakmayacağını anlayınca durumu bildirerek: "Ebu Cehil'in emri üzerine, üzerime pislik atıldı." dedi. Bunun üzerine Ebu'l-Buhteri: "Haydi mescide gidelim." dedi ve Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ile birlikte mescide girdiler. Ebu'l-Buhterî daha sonra Ebu Cehil'in yanına gitti ve: "Ey Ebu'l-Hakem! Muhammed (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'in üzerine pislik dökülmesini sen mi emrettin?" diye sordu. Ebu Cehil: "Evet" dedi. Ebu'l-Buhteri kamçısını havaya kaldırıp Ebu Cehil'in başına indirdi. Oradaki adamlar kaçışıp birbirlerine sokuldular.
Ebu Cehil bir çığlık attı ve: "Muhammed aramıza düşmanlık sokup, kendisini ve ashabını kurtarmak istiyor." dedi."
Bir rivayete göre Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) secdeden başını kaldırdığında Allah'a hamdu senada bulunmuş sonra şöyle demişti: "Allah'ım, Kureyş'in ileri gelenlerini sana havale ediyorum."
Not: Sahih-i Buhari'de Ebu'l Buhteri'nin kıssası adı altında özetlenmiştir. Sahihi Buhari'nin bazı lafızlarında Rasulullah (a.s.)'a karşı işledikleri bu fiil yüzünden Kureyşlilerin güldükleri, gülmelerinin şiddeti yüzünden birbirlerinin üzerine eğildikleri zikredilmektedir. Allah'ın laneti üzerlerine olsun.
Ebu Cehil ona ailesinin müşrik atalarının kaderleri ile ilgili olarak Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'e görüşünü sormasını önerdiğinde cevap gayet açıktı pusperestler ve Müşrikler cehenneme gireceklerdir demişti. Ebu Leheb bu cevaptan rahatsız olmuş ve yeğenini toplum dışı ilan etmiştir. Ona kötülük yapmak için Kureyş’in ileri gelenleri Kabe'nin Kuzey tarafında toplanmışlar, lat, uzza ve üçüncüleri olan manat adlı putlar üzerine yemin ederek; Muhammed'i gördüğümüzde hep birden üzerine çullanıp, öldürene kadar onu bırakmayacağız.” demişlerdi.
Hz Fatıma (ra) ağlayarak babasının yanına gelmiş ve: "Kavminin o ileri gelenleri Kabe'nin kuzey tarafında toplanıp, seni gördüklerinde hep birlikte üzerine hücum ederek öldüreceklerini Ant içtiler. onlardan her biri senin kanından nasibini almak istiyor.” dedi. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم): “ Ey kızım! bana abdest alacak su getir.” buyurdu. sonra abdest alıp mescitte, onların yanına gitti. onu gördüklerinde: “O burada” diyerek gözlerini önlerine eğip, kendi sohbetleriyle meşgulmüş gibi davrandılar ve ona bakmadılar. onlardan hiçbiri davranıp ayağa kalkamadı. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara doğru gitti ve tepelerine dikildi. sonra bir toprak: “ Çirkin yüzler” diye buyurdu. kendisine taş parçası değerlerden her biri daha sonra Bedir Savaşı'nda kafir olarak öldürüldü.” Ahmed bin Hanbel İbn Abbas’dan rivyetle.
Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم))'e yapılan eziyetlerle ilgili rivayetlerin çoğu bu dönemi anlatır. Öyle ki, sonunda Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) Taif'e gitmeye mecbur kalmıştır. Dr. Ramazan el-Buti, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'ın hüznünü, amcası ve eşinden ayrılmasına değil, davet kapılarının önünde kapatılmış olmasına bağlamaktadır. el-Búti'nin bu görüşüne katılmamakla birlikte, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم))'ın amcasını ve eşini kaybedişinden ötürü duyduğu hüznü de dikkate alıyor, onu inkar etmiyoruz. Zira Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) her konuda insanların en olgunu idi. Bu noktadan hareketle, onun duyguları bakımından da insanların en olgunu olduğunu söyleyebiliriz. Onda vefa ve acıma hisleri çok kuvvetli idi. Vefa hisleriyle amcasının, vefa ve acıma hisleriyle eşinin ölümünden dolayı kederlenmesinde bir beis yoktur, aksine bu duyduğu, olgunluğun bir göstergesiydi.
Eziyetlerin Ebu Talib'in vefatından sonra yapılmamış olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak bütün eziyetlerin o dönemde yapıldığına dair bir kayıt yoktur. Bunu da göz ardı etmemek gereklidir. Görünen o ki hüzün ve zorluk yıllarda davet belli bir merhale katederek bir duraklama dönemine girmiştir. Mekke'de davete icabet edenler ve karşı çıkanlar belli olmuş Arap kabilelerinin resmi tutumları kureyşin tutumuyla aynı olmakla birlikte bir bekleyiş içerisine girilmiştir. Taif yolculuğu ise yeni bir Meşakkat ve imtihan olarak kendisini gösterecektir.
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...