Kaderiyye
القدرية
İnsanın fiillerinin sadece kendi iradesiyle gerçekleştiğini savunan ve bu alanda Allah’ın iradesinin etkisini reddeden anlayış, bu anlayışı benimseyen topluluklar.
İslam tarihinde insanın fiillerinin önceden Allah Teala tarafından belirlendiği ve O neyi dilemişse şekilde gerçekleşeceği şeklindeki kader inancını inkar eden kişilere ve gruplara Kaderiyye denilir. “Kaderciler” anlamına gelen bu isim onlara, kaderi inkar etmiş olmalarına rağmen, kader meselesi üzerinde çokça durdukları için verilmiştir. Kaderiyye, tıpkı sorumluluk gerektiren fiilleri Allah Teâla’nın meydana getirdiğini vurgulayarak insanın kendi fiilleri üzerindeki etkisini ve sorumluluğunu hiçe sayan Cebriyye anlayışı gibi, Hz. Peygamber döneminden (Asr-ı saadet) sonra ortaya çıkan bir akımdır.
İslam tarihinin erken döneminde yaşanan ve müslümanlar karşı karşıya gelerek birbirlerinin kanlarını dökmelerine yol açan Cemel ve Sıffin savaşları gibi trajik olaylar üzerine bu olayların niçin böyle meydana geldiği tartışılmaya başlanmıştır. Kaderiyye bu olayları Cebriyye’ye zıt biçimde yorumlamıştır. Onlara göre bu olaylardaki bütün sorumluluk insana aitti; çünkü bu fiilleri kendi özgür seçimiyle insan yapmıştır, dolayısıyla da yaptıklarından onun sorumlu tutulması gerekir.
*-*
Öte yandan iktidarı ele geçiren Emevilerin, işledikleri zulüm ve haksızlıkları kader kavramının ardına sığınıp bunu Allah’ın takdiri olarak açıklamaya ve böylelikle kendi sorumluluklarından sıyrılmaya çalışmaları da bu anlayışın gittikçe yayılmasına zemin hazırlamıştır. Emevilerin bu tavrı üzerine Mabed el-Cüheni (ö. 83/702 [?]) ve Gaylan ed-Dımaşki (ö. 120/738 civan) gibi şahıslar söz konusu açıklamalara karşı çıkarak insanın özgürlüğünü vurgulamışlardır. Ancak bu şahıslar Emevilerin politikalarına tepki gösterirken aşırıya gitmişler, işledikleri fiillerde insanların sorumluluklarını vurgulamaya çalışırken bu defa âdeta insanı fiillerinin yaratıcısı olarak görecek ve gösterecek şekilde, Allah’ın insanların fiilleri üzerindeki etkisini tamamen reddetmişlerdir.
Kaderiyye anlayışının büyük bir siyasî muhalefet hareketine dönüşmesinden endişelenen Emevî idarecileri, bu anlayışın önde gelenlerini resmî otoriteye karşı gelmekle de itham ederek cezalandırmıştır. Kaderiyye anlayışı uzun ömürlü bir mezhebe dönüşememiş, fakat fikirlerinin pek çoğu sonradan oluşan itikadî mezhepler, özellikle de Mu’tezile tarafından takip edilmiştir. Hatta zaman zaman Mu’tezile ile Kaderiyye aynı mezhep gibi algılanmış veya birbirinin devamı olarak düşünülmüştür. (MU‘TEZİLE).
*-*
Kaderiyye’ye göre insan, yapmış olduğu fiillerinde tam anlamıyla özgürdür. Çünkü Allah Teâlâ birçok âyette, bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu, insanın yaptığı fiillerinden sorumlu olup âhirette hesaba çekileceğini ve buna göre mükâfat veya ceza göreceğini belirtmiştir: “Kim Allah’ın huzuruna iyi bir davranışla gelirse, onun için bundan daha hayırlısı vardır. Kim de kötü bir davranışla gelirse, kötülük işleyenler yalnızca yaptıklarının karşılığını göreceklerdir” (el-Kasas 28/84).
Dolayısıyla insanın hakkını fiillerini yaparken özgür olması ve seçme kullanması gerekir. Cebriyye ise insanın fiillerinin değişmeyecek biçimde Allah tarafından önceden belirlendiğini ve biçimlendiğini savunmaktaydı. Kaderiyye’ye göre, mesele Cebriyye’nin savunduğu gibi olsa, -insan eylemde bulunurken özgür görünse de-gerçekte Allah tarafından belirlenmiş şekilde hareket etmeye mecbur olduğundan insanın onlardan sorumlu tutulması doğru olmaz. Ayrıca yine onlara göre, Allah Teâlâ bir kişinin kötü işler yapacağını önceden belirleyip onun hayat çizgisini buna göre biçimlendirdiğinde ve o kişi bu sebeple âhirette cezalandırıldığında, O’nun adaletli ve merhametli olduğunu söylemek de imkânsız hale gelir.
*-*
Kaderiyye insan fiillerinin oluşumunda mutlak hâkim ve tek fâilin insan olduğunu ileri sürerken âyet ve hadisleri bir bütünlük içerisinde değerlendirmemiş, Allah’ın insan ve kâinat üzerindeki gücünü ve hâkimiyetini gösteren âyet ve hadisleri ihmal ederek sadece insanın fiillerinde özgür ve sorumlu olduğuna dikkat çeken âyet ve hadisleri delil olarak kullanmıştır.
Bu yönüyle Kaderiyye’nin yaklaşımının, konu hakkında sadece Allah’ın insan ve kâinat üzerindeki mutlak hâkimiyetini gösteren âyet ve hadisleri temel alan ve insanın özgürlüğünü ve sorumluluğunu vurgulayan nasları ihmal eden Cebriyye’nin yaklaşımından bir farkı yoktur. Her ne kadar birbirlerine zıt görüşler ortaya koysalar da her iki anlayış aynı hatayı tekrar etmiş, yani âyet ve hadisleri bir bütün olarak değerlendirmek yerine, sadece kendi görüşlerini destekleyici mahiyette gördüklerini dikkate alarak seçmeci bir yaklaşım sergilemiştir. Halbuki Allah Teâlâ pek çok âyette her şeyi kendisinin yarattığını ve her türden fiilin O’nun kontrolü altında gerçekleştiğini bildirmektedir:
“Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz. Doğrusu Allah her şeyi bilen, her işi yerli yerince yapandır” (el-İnsân 76/30);
“De ki: ‘Allah bizim için ne yazdıysa başımıza ancak o gelir” (et-Tevbe 9/51);
“Sizi de, yaptıklarınızı da Allah yarattı” (es-Sâffât 37/96).
Ama aynı zamanda o, insanın, fiillerini tercih edip işlerken özgür olduğunu ve bundan dolayı da sorumlu tutulacağını ifade etmektedir: “Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onu görür. Kim zerre kadar bir kötülük yapmışsa, o da onu görür” (ez-Zilzâl 99/7-8). Buna göre insan sorumluluk doğuran fiillerini seçme ve işleme konusunda özgür olsa da, her şey ancak Allah’ın dilemesi ve kudreti ile gerçekleşmektedir.
Kaynak: Temal İslam Ansiklopedisi
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...