Kadiri Yolu

Eşhedu kelimesi ve Dille ikrar gerekli midir?

Eşhedu kelimesi ve Dille ikrar gerekli midir?

İslam'a girmek istenildiğinde kelime-i şehadet getirilmesi gerekir. Kelime-i şehadet getirirken mutlaka “Eşhedu” şehadet ederim kelimesini kullanması gerekir mi? Alimlerden bazıları “Hem olur hem de olmaz” demişlerdir. Fakat ihtiyata binaen bu kelimenin kullanılması daha iyi olduğu belirtilmiştir. 

Bazı kimseler Tevhid'in ve risaletin esasına inandıkları halde küfür itikatı üzerine kalabilirler. Mesela kainatın (alemin) Kadim olduğunu söylemek, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Araplara gelmiş bir peygamber olduğunu söylemek, islam yükümlülüklerini ilk nesil Müslümanları için geçerli olduğunu söylemek insanı küfre götürür. Bu itikata sahip olan kimseler kelime-i şehadet getirse bile küfürden çıkmış olmazlar. 


Kamil bir iman ve Müslümanlık, kalbi ve ameli iman, üzerinde durulması  gereken meseleler arasındadır. Çağımız ne yazık ki, fitnelerle doludur. Kelime-i şehadetle çelişecek sapık inançlardan korunmak gerekmektedir. Müslümanlardan görünerek zındık yapanlar, Batıniler, varoluşçular, materyalistler gibi bir sürü grup var. 


Müslüman bilgili olmak zorundadır. Nasları asli anlamlarıyla kavrayabilmek buna bağlıdır. Ayet ve hadisleri anlamamızı sağlayacak ilimleri öğrenmek, fıkıh usulü, Akaid vb. ilimleri bilmemiz gerekir. Çünkü insan kendisini küfre götürecek şeylerin saldırısına uğrar da, başına ne geldiğinin farkında bile olmayabilir. 


Öte yandan bilgisiz bir insan, cahilliğinden dolayı Mümin kimseleri tekfir edebilir. Ya da ilgisizliğinin sonucu olarak kafir kimselerin Mümin olduklarını söyleyebilir. Masum kimselerin kanını mubah görüp, öldürülmeleri gereken kişilerin masum olduklarını söyleyebilir. Bu konuda ilim; ehli sünnet vel cemaat’ın izlemiş olduğu usullerle elde edilmelidir. Çünkü kurtuluş kapısı buradadır.


İmanı tarif ederken kalp ile doğrulamanın şart olduğunu belirtmiştik. Bir kimsenin mümin olup olmadığını bilmemiz için onun inanıp inanmadığını dil ile söylemesi gerekmektedir. Bir kimse kalbinde doğrulama olduğu halde dili ile söylemiyorsa Allah indinde müslümandır. Fakat diğer Müslümanlar bunu bilmedikleri için onların gözünde bu kişi kafirdir. Ona müslümanlara yapılan muamele yapılmaz. Bu konuda mezhepler çeşitli görüşler ortaya atmışlardır.


Kerramiyenin görüşü 


Kerramiye mezhebine göre iman sadece dil ile söylemekten ibarettir. İmanın rüknü bir tanedir. O da sadece dil ile açıklamaktır. 


Kelime-i Şehadeti dil ile söyleyen bir kimse kalp ile söylediğini doğrulamazsa insanlar bunu bilmedikleri için onların arasında mümin sayılır ve kendisine dinin Dünya'ya ait hükümleri tatbik edilir. Mümin olma haklarından istifade eder, ölünce Müslümanlar gibi namazı kılınır ve Müslüman mezarlığına gömülür. Fakat bu kimsenin kalbinde doğrulama olmadığı için Allah indinde kafirdir ve cennete giremez. Aslında bu kimse münafıktır.


Kerramiye’nin delili Resulü Ekrem aleyhissalatu vesselam efendimizin ve onun ashabı zamanında bir kimse kelime-i şehadeti dil ile söyleyince onun Müslüman olduğuna hükmedilir ve kalp ile doğrulayıp doğrulamadığı araştırılmazdı demektedirler.


Münafıkların kalplerinde doğrulama yoktur. Peygamber efendimiz zamanında Müslümanlarla münafıkların arasında gelişen bir sürü hadiseler olmuştur. O yüzden onların listesini Hz. Huzeyfe (Ra) vermiştir. 


Zeyd b. Vehb el-Cühenî anlatıyor: “Münafıklardan biri öldü, Hz. Huzeyfe cenaze namazına katılmadı. Bunun üzerine Ömer, ‘Bu da onlardan mıdır?’ diye sorunca Hz. Huzeyfe 'Evet' diye cevap verdi. Bu defa  Ömer: ‘Allah aşkına ben de onlardan mıyım?’ diye sormaya başladı. O ‘hayır!’ dedi ve ekledi, ‘Yemin olsun senden sonra artık bunları hiç kimseye anlatmam.’” (bk. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 8/637; Ebu Bekir el-Hallal, e’s-sünne, babu munakehati’l-Murhile; İbn Hacer a.g.y; Kenzu’l-ummal, a.g.y).


Burada bahis konusu olan Allah azze ve celle ile kulları arasındaki gerçek iman meselesidir. Yoksa bir kimse dil ile ikrar etse ona Müslümanlara tatbik edilen hüküm tatbik edilmektedir ki, bu devirde de böyle bir konu başlığı gündemde değildir. 


“İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, kendileri iman etmiş olmadıkları halde Allah'a ve ahiret gününe inandık derler halbuki onlar inanıcı değillerdir.” Bakara - 8 


Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma, mezarı başında da durma! Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkar ettiler, fasık olarak öldüler. Tevbe 84


Haricilerin ve mutezilenin görüşleri


Hariciler ve mutezile mezheplerine göre ise iman kalp ile doğrulama dil ile söyleme ve azalar ile amelden ibarettir. Demek ki bu iki mezhebe göre imanın rükünleri üç tanedir. Ancak bu iki mezhebin birbirlerinden ayrıldıkları noktalar vardır. 


1-Her iki mezhebe göre de bir kimse kalbi ile doğrulasa, dil ile söylese ilahi emirleri yapıp yasaklardan kaçınmazsa yani amel etmezse Müslüman sayılmaz. Bu kimse haricilere göre kafirdir. Mutezileye göre ise ne kafir ne de müslümandır fasıktır.


2-Mutezile, “İmanın temel direği olarak kabul edilen amelden niyet farz ve vacip durumundaki dini vazifelerdir.” Derken hariciler daha ileri giderek nafileleri de imanın bir rüknü olarak kabul ederler. Buna göre de bir kimse farz ve vacip gibi nafile vazifeleri de terk edince imandan çıkmış olur. Bu görüşe göre hiç kimsenin Müslüman sayılmaması lazım gelir. Çünkü nafilelerin hepsini öğrenmekle yapmak zor ve hatta imkansızdır. Öyle olunca da herkesin kafir olması lazım gelir ki bu dinde bir zorlamadır. 


Mutezilenin izah edilen görüşleri bazı ayeti kerime ve hadis-i şeriflerle ispat etmeye çalışmaktadır:


"İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin yöneldiğin yeri (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir." Bakara -143


Bu ayeti kerimede incelendiğinde namazın farz olduğunu kabul ve tasdik etmek keyfiyeti vardır. Bu da amelin imandan bir cüz olmadığını ortaya çıkartır. (İmam nesefi)


İkinci delil olarak sunulan “Mümin olan bir kimse zina etmez.” Hadis-i şerifidir. Mutezile amel imandan bir cüz olduğu için bu kimse amel edemeyince yani zina edince müminlikten çıkar diyorlar.


Halbuki bu hadisin gerçek manası şudur “Bir kimse mümin-i Kamil olduğu halde zina etmez, yani Kamil Mümin zina yaraşmaz.”


Selefi salihinin görüşü


Selefi salihin alimleri bazı hadisçiler, imamı şafi ve imam-ı Malik ve benzeri diğer alimler de; imanın kalp ile doğrulama dil ile söyleme ve azalarla tatbik etmekten ibaret olduğunu söylemişlerse de bundan niyetleri hariciler ve mutezile gibi değildir. Onlar böyle demekle imanı Kamil kast etmişlerdir. Yoksa amel etmeyen bir kimsenin kafir olacağı görüşünde değillerdir.


Ehli sünnetten bazılarına göre imanın rükünleri iki tanedir. Bunlardan biri kalp ile tasdik diğeri dil ile ikrardır. Bu alimlere göre bir kimse ölüm tehdidi altında kalbinde doğrulama olduğu halde dil ile söylemesi lazım gelen bir şeyi inkar edecek olursa imandan çıkmaz. Çünkü samimidir. Fakat bir kimsenin kalbinde tasdik doğrulama olmazsa o zaman kafir olur. 


Fakat o kimse bir mazeret olmadığı bir tehdit karşısında bulunmadığı halde imanını sadece kalbinde tutar, yani kalben doğrular da Müslüman olduğunu ömründe hiç kimseye söylemezse yani diliyle söylemese hem Allah hem de Müslümanlar nazarında kafirdir. Çünkü imanını ilan etmesine hiçbir engel yoktur. Bu görüşte olanlar bazı ehli sünnet kelamcıları ile Hanefi mezhebinden olan Şems'ül Eimmeti’s- Serahsi ve Fahrul İslam Aliyyü’l-Bezdevi’dir.


İmamı Azam hazretleri imanı, “kalp ile tasdik dil ile ikrar” olarak tarif etmiş ise de imamı Azam'ın dil ile ikrardan maksadı o kimseye dünya hükümlerini tatbik edebilmek içindir.


Meseleleri derinlemesine tetkik edip inceleyen muhakkikin denilen alimler zümresi vardır bunlar imam maturidi, İmam Hasanül Eşari, imam-ül harameyn Yusuf el-Cüveni ve imam Fahrüddin'i Razi gibi büyük zatlardır. 


Bunlara göre imanın asıl rüknü, inanılması lazım gelen şeyleri kalben doğrulamaktan ibarettir. Dil ile söylemek şart değildir. Dil ile söyleme sadece o şahsa dünya hükümlerini yerine getirebilmek için lazımdır. Ancak bir kimse hiçbir özrü yokken dil ile söylemez ise imanını gizlediği için günahkar olur. Kafir olmaz. Bu konuda en isabetli olan ve beğenilen görüş de budur. 


Ayeti kerimeler ve hadis-i şeriflerde bu görüşü teyit etmektedir. 


"...Onlar o kimselerdir ki Allah imanı kalplerine yazmış, bunları kendinden bir ruh ile desteklemiştir." Mücadele suresi 22 


"...İman henüz sizin kalplerinize girmemiştir…" Hucurat-14


"Allah'ın kalbimi dininde ve sana itaatle sabit kıl." İbni Mace 34/2


Üsame Bin Zeyd bir adamı öldürürken kelime-i şehadet getirmesine rağmen öldürünce peygamber efendimiz bu hareketi kınadı bunun üzerine Üsame hazretleri ya resulallah dil ile söyledi ama kalbiyle tasdik etmedi deyince peygamber efendimiz ya Üsame sen onun kalbine yardın da baktın mı buyurmuşlardır. (Buhari 24/1, Müslim 1/158 Ebu Davud 9/1 Tirmizi 44'e 88 İbni mace 36/1)


Bütün bunlardan anlaşıldığına göre imanın hakiki rüknü, sadece kalp ile doğrulamaktan ibarettir. Dil ile ikrar, o kimseye İslam'ın hükümlerini yerine getirmek için lazımdır.


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs