Kadiri Yolu

Tevbe ve Telkin Üzerine


Tevbe ve Telkin Üzerine 

Buraya kadar bazı meratib (Mertebeler) izah edildi; onların hangisi olursa olsun, tevbe ile elde edilir. Bunu böylece bilesin. Tevbenin tam olması da şarttır. Ayrıca ehli olandan da, o yolların telkinini almak gerekir. Allah-ü Teala şöyle buyurdu: "Onları takva kelimesi ilzam etti." (Fetih, 26) O takva kelimesi "Lailahe illallah", cümlesidir. İşte ona sahip olanı bulup almak icab eder. Sonra o kelimenin alındığı yerin; ALLAH, lafza-i celalinden gayrı her şeyden pak ve temiz olması da icab eder. Bilhassa avam halkın ağzından duyulan bütün sözlerle, o kalp sahibi tarafından söylenen söz ayırt edilmeli.

Ayrıca söylenenlerin, söyleniş tarzına da dikkat etmeli. Zahirde aynı manayı taşısalar bile, batın itibarı ile tamamen değişiktir. O zattan çıkan kelamla, diğerleri aynı olamaz. Kalp; manen diri bir kalbinden TEVHİD tohumunu alınca hayata kavuşur. Ve o tohum tam olur. Kemale ermeyen tohumdan bir bitki bitmez. Kur’an-ı Kerimin iki yerinde geçen: LA İLAHE İLLALLAH cümlesi, anlatmak istediğimizin esasına işaret eder.

Birinde: -LA İLAHE İLLALLAH, cümlesi onlara okunduğu zaman büyüklenirler.. (Saffat,35)

Bu ayet zahiri duruma işaret eder, yani avama dairdir. Diğer yerde ise, şöyle buyrulur: -Şunu bil ki, – LA İLAHE İLLALLAH- Allah’tan başka ilah yoktur, sonra senin ve kadın, erkek müminlerin günahına bağış talebinde bulun!- (Muhammed, 19) Bahsettiğimiz telkin bu ayetin delaleti ile olmaktadır. Ki bu, havas kullar için buyrulur.

Zikir Telkini:

Bu yolu, Resulullah S.A. efendimizden ilk taleb eden Hz. Ali r.a. olmuştur. Peygamber S.A. efendimizden en yakın, en değerli ve en kolay yolu belletmesini temenni etmişti. Bunun üzerine Peygamber S.A. efendimiz Cebrail’in gelmesini bekledi. Geldi; üç defa Peygamberimize S.A. yukarıda zikri geçen TEVHİD kelimesini telkin etti. Sonra Peygamber S.A. efendimiz aynı şekilde tekrar etti. Bundan sonra Hz. Ali’ye r.a. belletti. Daha sonra ashaba geldi; aynı cümleyi onlara öğretti. Ve aynı manayı anlatmak için bir gün, şöyle buyurdu.

-Biz küçük cihaddan döndük; büyük cihada geliyoruz. Bunu söylerken nefisle edilen cengi murad ediyordu. O büyük Peygamber S.A. bir gün ashaptan birine şöyle diyordu: -En büyük düşmanın; iki kaburga kemiğin arasındaki düşmandır..

İlahi sevgi, vücut düşmanı ölmeyince ele gelmez. Vücudun İlk defa emmare, levvame ve mülhime derecelerinde olan nefisten temizlenmesi lazımdır. Sonra, hayvani adetlerden de pak olmak icab eder. Özellikle; çok yemek, çok içmek, çok uyumak, boş şeylerle meşgul olmaktan. Sonra, yırtıcı hayvani huylardan sayılan; öfkelenmek, kızmak, dövmek, saldırmak ve benzeri huyları da bırakmalıdır.

Şeytani huylardan sayılan, büyüklenmek, kendini beğenmek, hased etmek, kin ve benzeri huyları da bırakmak icab eder. Bunların dışında kalan, kalbe ve bedene dair afetlerden de korunmak, temiz olmak icab eder. Bunlardan arınan kimse, esasta sayılan hatalardan arınmış olur, Temiz, pak, tövbekar kullardan sayılır. Bir Ayet-i Kerimede şöyle buyrulur: “…Allah çok tövbe edenleri sever ve içi dışı temiz olanları sever.” (Bakara 222).

Zahirde mücerret günahlardan tevbe eden için gereken şudur ki, aşağıya alınan cümlenin tehdidi altına girmeye. Her ne kadar tövbe ettiyse de, tövbekar olmamıştır. Tevbekar olmamıştır. Cümlesi biraz mübalağa ile zikrediyor. Bundan çıkan mana şudur Havas kullara has olan tevbe ile tevbe etmiyor…

Dıştan tevbe edip, işin özüne geçmeyen kimse odur ki. Otu keserken, Kökünü kesmiyor, yalnız dışta görünen kısmını koparıyor. Bu hale göre, o ot ilk halde, öncesinden daha çok dal salacaktır.

Hatalar, bilhassa kötü huyları tam bırakan kimse, kopardığı otu kökten keser. Şüphesiz, o bir daha dallanmaz, dallanması nadir olur; ki onu kurutmak kolaydır.

Bu sökülme ameliyesi yapılırken, diğer bir büyük zattan gelen manevi telkin de, bir alet sayılır. Yapılan telkin kime ise; onda mevcut olan Hakkın zatından gayri şeyleri keser atar. Acı ağacı, kökünden kesip geçmeyen kimse, tatlı ağaca eremez. -Ey basiret sahipleri İbret alınız, iflahınız ve vuslatınız, bu yolda umulur) Haşr, 21)

Bir Ayeti Kerimede şöyle buyrulur:

-0 öyle bir Allah’tır ki, kullarından tevbeyi kabul eder, hatalardan geçer.. (ŞÛRA, 2)

Yine buyuruyor:

-Kim tövbe ve İman eder, iyi işi yaparsa. Allah böyle bir zümrenin kötülüklerini iyiliğe çevirir.. (Furkan, 70)

Tevbe iki kısımdır. Avam halkın tevbesi, bir de, has kulların tövbesi… Avam halkın tövbesi; Zikirle, ‘ciddi çalışma ile; olur. Böylece isyandan taate, kötülükten iyiliğe, geçilir ve… cehennemden cennete gidilir. Sonra. tevbenin aslına, bedenin rahatından geçip, nefsin güç işlere sokulması neticesinde varılır.

Has kulların tevbesine gelince.. O, bir başka durum arz eder. Onlar, iyi görünen kimselerin iyi hallerinden daha ileride bir marifet makamındadırlar. Dereceler onlar için yok olur, tam yakınlığa varmışlardır. Cismani tatları bırakıp, ruhani lezzete ererler. Bu lezzet; Allah-û Teala’nın zatından gayrı her şeyi bir yana atıp, onunla ünsiyet etmek ve ona yakin gözü ile nazar eylemektir.

Yukarıda bahsi geçen tatlar, maddi varlığın kazancı sayılır. Halbuki o maddi varlığın bizzat kendisi hatadır, kazancı da ona göre. Nasıl ki şöyle bir büyük kelam vardır: – Vücudun öyle bir günahtır ki, onunla hiçbir günah kıyas edilemez.-

Bazı büyükler – Allah onlara rahmet etsin – şöyle derler: – Yakınlık makamına varamayan iyilerin yaptığı iyi iş; yakınlık makamına varanlara nazaran, hata sayılır. İşte. Bundandır ki, Peygamber S.A. efendimiz günde yüz defa istiğfar ederdi. Bunu Allah-u Teâlâ bize talim için Peygamber S.A. Efendimize buyurmuştur: “Günahına bağış talebinde bulun.” (Muhammed,19)

Yani, varlığını silmeyi Allah’tan dile.. Bu hale, tövbeden daha çok; İNABE, tabir edilir. İNABE, Allah’ın zatından gayrı her şeyden geçip ona dönmektir. Ve onun yakınlık evine girip, ilahi yüze nazar eylemektir. Bu aziz kulları Peygamber S.A. efendimiz anlatırken, şöyle buyurur: Allah’ın birtakım kulları vardır ki; onların bedeni dünyadadır; ama, kalpleri arş altında Onların kalbi arş altında olması, dünyada ilahi rüyetin olmayışındandır. Kalp aynasında ilahi sıfatların tecellisi görülür. Ki, Hz. Ömer RA. bu hususta der ki: «Kalbim, Rabbimi, Rabbimin nuru ile gördü. Kalp, CEMAL sıfatının tecellisine bir aynadır.

Bu anlatılan alemin bir ismi de müşahededir. Bunun hasıl olması için: Ergin, vuslat alemini bulmuş, geçmiş zatlar tarafından makbul olan bir zatın telkini lazımdır. Bu zat, o aleme erdikten sonra, Allah’ın emri ile, noksan kişilerin eksiğini tamamlamak için, bu aleme gönderilmiş olmalıdır. Bu gelişte vasıta bizzat Peygamber S.A. efendimiz olmalıdır. Veli zatların kullara gönderilişi özel bir durum arz eder. Bunların daveti umuma şamil değildir. Bu yüzden peygamberlerle tefrik edilirler, çünkü peygamberler hem havas kullara hem de avama gönderilmiştir. Sonra, bunlar, yani, peygamberler, kendi işlerinde tam istiklale sahiptir. Veliler müstakil değildir; peygambere uymak zorundadırlar.

Derler ki: Kendi istiklalini ilan etmeye yeltenen bir veli kendisini peygambere benzetmek ister ki bu isteğini onu küfre götürür. Peygamber Efendimiz ümmetinden ulama grubunu İsrail devri peygamberlerine benzetmiş olması başka mana taşır. Musa as. peygamberden sonra gelen nebi onun kurduğu dini esas üzerine yürütmekte idi. Yeni bir şeriatla değil aynı şeriatı takip edip gelmekteydi. Bu ümmetin uleması ise havas kullara gönderilmiştir emri ve yasağı yeni bir şekilde sunarlar açık bir şekilde amelleri talim ederler din temelindeki güzelliğe halkı devam ettirmeye bakarlar marifet için bir temel yeri olan kalbi temiz iletirler Bunlar Ashabı sufle gibi peygamberin sağ verdiği bilgiye göre haberler verirler.

Ashabı Suffe öyle bir hale ermişti ki, peygamber efendimiz miraç hadisesini anlatmadan önce onlar miracın sırlarından bahsederdi… 

Veli, peygamberin sav. velayet haline de sahiptir. Çünkü taşıdığı hal peygamberliğin bir cüzüdür. İç alemi peygamberin sav’in emanetindedir. Bu anlatılanları dinlerken zahiri ilme sahip olan herkesin, bu hale ereceği aklına gelmesin. Bizim anlattığımız peygamber varisleri, nesep itibari ile ona yakın olanlardan da ileridir. Peygambere tam varis olan, bir oğul derecesindedir; ki o manevi nesep itibariyle ona yakındır.

Zahiri nesep, bu nesebe göre sönük kalır… Oğul hem iç hem de dış itibariyle babanın sırrını taşır. Bu durumu peygamber Sav Efendimiz şöyle anlatır:  “Öyle ilim var ki gizli bir hazine gibidir. Onu ancak Allah’ın zatına karşı Alimler bilir. O sır konuşulduğu zaman izzet sahipleri inkar etmez.”  Bu ilim Peygamber Efendimizin kalbine Miraç Gecesi kondu. O bu sırrı o kadar gizledi ki, otuz bin perde arkasına saklandı. Hz. Peygamber Efendimiz onu yakın ahsab ve ashabı suffeden gayrine açmadı. O Sırrın bereketi ile der ki şeriat ahkamı kıyamete kadar devam edecek…

Batın ilmi, o sırra iletir..

İlimler ve marifet nevinden olan şeyler, o sırrın kabukları sayılır. Zahiri bilgiye sahip olanlarda ona bir nevi varis sayılır. Zahiri alimlerin bir kısmı, farzlara sahip olurlar. Bir kısmı da ‘zevil erham’ makamında olup zahirdeki ilmi Muhafaza eder iyi öğütle kulları Allah’a çağırırlar.

Bazı ehl-i sünnet yolunu tutan zatlara gelince; onların zinciri Hz Ali’ye kadar uzar. Çünkü o ilmin karargahıdır. Hikmetli davetin kapısı oradadır. Allahu Teala bir ayeti kerimede şöyle buyurur: “Hikmetle, güzel öğütle rabbinin yoluna davet et.. onlarla iyi şekilde mücadele et” Nahl: 125

Onların kelamı esasta bir olmak beraber teferruat itibari ile çeşitlidir. Anlatmak istediğimiz üç mana, var ki yukarıda zikri geçen ayette mevcuttur. Bunların ilmi Peygamber Efendimizin zatında birleşir. Zaten bu ağır vaziyete ondan başka tahammül edemez. Biz o vazifeleri biraz tefsir ederek aşağıda anlatacağız.

Bir Vazife:

Hal ilmi bu işin özüdür. Er kişilere verilir. O er kişiler, Bu hali elden kaçırmamaya bakarlar. Hz Peygamber Efendimiz onları anlatırken şöyle buyurur:  “Erkeklerin himmeti dağları yerinden oynatır.” Buradaki dağdan Murat kalbin ağırlığıdır onların duası ve yalvarması ile arzuları yerine gelir; yok olmasını diledikleri şeyde erir. Bu halleri bir ayet-i kerime anlatır: “Her kime Hikmet verildiyse şüphesiz ona bol Hayır verilmiştir.” Bakara 269

İkinci Vazife:

Yukarıda anlatılan özün kabuğudur. Bu hali zahiri bilgi sahiplerine verildi iyi öğüt söylemek yasakları yaptırmamak vb. bunların yaptığı işler arasında sayılır. Bu zümre için Peygamber sav şu hadis-i şerifte daha iyi şekilde anlatılmıştır: “Alim öğüdünü bilgi ve edep ile verir cahil öğüdünü öfke ve vurarak verir.”

Üçüncü  vazife:

Bu üçüncü derece, kabuğun kabuğu sayılır. Emirlere has işlerdir. Zahiri Adalet Ve Siyaset gibi. 

Bu hale önce zikredilen ayetin onlarla iyi şekilde mücadele et cümlesi işaret eder. Bunlar Kahhar sıfatının mazharıdır. Ve dini nizam-ı korurlar. Taze cevizin yeşil kabuğu misali zahiri bilgi sahipleri ise, cevizin özünü saklayan sert kabuğuna benzer. 

Batın alimlerinden gelince onlar da öz sayılır. Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte şöyle buyurur:  “Ulema meclisinde oturmalısınız. Hakimlerin sözünü dinlemelisiniz. Allah Teala Yağmur suyu ile, yeri yeşerttiği gibi; Hikmet ile de öğüt kalpleri İhya eder.”

Yine buyuruyor: “Hikmet müminin yitiğidir bulduğu yerde alır.”

Avam halkın dilinde olan kelam levh-ü mahfuzdan iner. Orası Ceberut alemidir. Derece itibariyle hesaplanır. Hakka vasıl ellerin dilinden akıp gelen cümleler en büyük makamdan coşar orası yakınlık İyidir arada vasıta yoktur.

Her şey aslına dönecektir. Bu sebeple kalbi indirilmesi için ehli telkini arayıp bulmak gerek bu farzdır Peygamber Efendimizin Şu hadisi Şerifi buna işaret eder: “ ilim her Müslüman kadın ve erkeğe farzdır.” 

 burada farz olan ilimden Murat Marifet ve hakikat yakınlığı ilmidir geri kalan bilgilerin ancak lüzumu kadar farzdır farz ibadetlerin edası için gereken fıkıh ilmi gibi.

Allahü Teala’nın hoşnut olduğu odur ki Kulu derece ve makam hırsından geçe yakınlık alemine vara derecelerin hiç birine iltifat etmeye Allahu Teala ya bir ayeti kerimede şöyle buyurur: “ İşte bu, Allah’ın, inanıp salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” ŞÛRA:23

Bazı rivayetlere göre buradaki yakınlıktan  Murat hak yakınlığı bilgisini talimdir.

kaynak: Sırr’ül Esrar, Abdülkadir Geylani


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs