Kadiri Yolu

Sülûkü Tamamlayan Saliklerin Gözetmeleri Gereken Hususlar Nelerdir

Sülûkü Tamamlayan Saliklerin Gözetmeleri Gereken Hususlar Nelerdir?


Sülûkü tekmil eden sâlike, gözetmesi gereken beş şart vardır :


1. Tam bir tevekkül içinde bulunmalıdır. Yani, yiyecek ve içecek, giyecek gibi şeylerde, buldukları ile kanaat etmeli; yemekte, içmekte ve giymekte: (Yarın şöyle yapayım..) gibi düşünceleri tamamıyla kafasından silmelidir. Çoluk çocuk sahibi bile olsa, onların da yemelerinde, içmelerinde ve giyinmelerini ve kendisine düşen bütün görevlerinde derin derin düşüncelere dalmamalı, zikrinden ve fikrinden başka bir şey düşünmemelidir.


“Dünya hayatındaki maişetlerini bile, aralarında biz taksim ettik.” Ez-Zuhruf: 32


hükmüne bağlanmalı ve bütün işlerini Hakka bırakmalıdır.


2. Tam bir rıza içinde bulunmalıdır. Kendisine hayırlı veya bunun aksi ne ki olursa, zuhur edene razı olmalıdır. Gerek çoluk çocuğu, gerek akraba ve ahbapları ile veya herhangi bir yabancı ile malına veya parasına ve buna benzer çekişmeyi gerektiren anlaşmazlıklara düştüğü zaman, hayra razı olduğu gibi buna da razı olmalı, kimse ile çekişmemeli ve: (Dost armağanıdır) diyerek asla kederlenmemelidir. Zikrine ve fikrine bıkmadan, usanmadan ve ara vermeden devam etmeli ve Allahu Teâlâ(ﷻ)'nun rızasından ayrılmamaya çalışmalıdır.


3. Teslim-i-külli ile şeyhine teslim olmalıdır. Mürşidinin her emrini, bir mücevher hazinesi bilmeli ve neye işaret buyururlarsa, onu bellemeli ve emrolunduğu gibi aynen ve harfiyen yerine getirmeye çalışmalıdır.

4. Şeraite son derece itaat etmeli, şeriat-i-Ahmediyye'yi baş tacı ederek her işini, her fiilini, her kavlini ve her amelini en küçük zerreye kadar şeriattan ayırmamaya dikkat ve gayret etmelidir. Bütün işlerini şer'e tatbik ederek görmeli ve yapmalı, bütün haramlardan sakınmalı, yemede içmede ve giyinmede, dilini, kulaklarını, ayaklarını ve gözlerini şeriat hükümleri dahilinde kullanmaya son derece itina etmelidir.


5. Resûlüllah (ﷺ) efendimizin siyretlerine uymalıdır. Sünnet-i-seniyyesine canla başla sarılmalı ve icaplarını gücü yettiği kadar yerine getirmeğe çalışmalıdır. Resûlüllah(ﷺ)'in güzel âdetleri, güzel fiilleri ve amellerini aynen yapabilmek mümkün olamazsa da, hiç olmazsa taklide çalışmalı, muvaffak olabileceği kadar bütün hareketlerini benzetmeye dikkat ve gayret etmelidir. Unutmamalıdır ki, Ehlullah'a bir nefeste Allahu, Teâlâ(ﷻ)'nun iki ihsanı olur. Her ne kadar nefes bir olursa da, girmesi ve çıkması bakımından ilâhî tecelli iki ihsan buyurulur.


Bu mertebede salik, böylelikle daima Hak ile agâh olur ve gönlünü başka şeylerle meşgul etmez. Her nefes alış ve verişte, oturup kalkarken gezip yürüdüğü her yerde ve her zaman, kendisini agâh tutar ve gaflete düşmemeye dikkat ve gayret eder. Bir nefesi bile, gafletle kaybetmeyerek ilâhî tecellilere mazhar olmaya çalışırken, bu beş şarta da riayet ederse mürşidinin de himmetiyle bu mertebelere ayak basar ve Allahu Teâlâ(ﷻ)'nın tevfikine malik olur, ki böyle bir tevfik kendisine yaver olan salik, SEYR-İ- FİLLAH'tan kısa zamanda sonsuz ihsanlara ulaşır.


Eğer, gevşeklik eder ve bunları savsaklarsa, asla ileriye geçemez. Daha fazla kusurları bulunursa, büsbütün kaybedeceğinden de korkulur.


Yukarıda sözü edilen beş şarttan başka müntehi salike lüzumlu ve önemli olan diğer hususlar da şunlardır:


Ey aziz! Malûm olsun ki, mürşid-i-kâmil olan Zât-ı-şerifin 3-5 veya daha fazla sülükü tekmil eden müritleri bulunduğu takdirde, onlar için lâzım olan mürşit adabı, tarikata riayet ve SEYR-İ-SÜLÜK-I-AHMEDİYYET nasıl olur? Şimdi de bunu anlatalım :


Evvelâ, mürşidi olan Zât-1-vâlâ-kadr, kendisini hizmetlerinden hangisine memur ederse, emirleri gereğince o hizmeti nimet bilmeli, can ve gönülden kabul ederek en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmalı ve bundan bıkıp usanmamalıdır. Mürşit, kendisine hemen o gün inâbe edilmiş bir mürit gibi muamele ederse, bundan üzüntüye düşmemeli, verilen hizmeti yapmaya dikkat ve ihtimam eylemelidir. Ortalığı süpürmek ve buna benzer aşağı bir hizmet bile olsa, bunu üstün saymalıdır.


– Mürşidim, benim halime münasip bu hizmet ile, fakirini şerefyap eylemiştir. Gerekse de, bu hizmet karşılığında bütün dünyayı verseler, yine de hizmetlerinden ayrılmam, diyerek dünyayı terk etmeli, emrolunan hizmeti üstün tutmalıdır.


Olabilir ki, kendisi bu hizmette bulunurken huzura çağırılmaz veya üç ayda bir olsun hatırı sorulmaz. Buna mukabil, kendisine daha hafif hizmetler verilenler veya hiç bir hizmet görmeyenler, huzura çağrılırlar ve ikram ve ihsanlara mazhar olurlarsa, bu gibi halleri öğrenince, içine asla bir şey getirmemeli:


– Ben, Hazrete yirmi sene emek verdim. Bunlar, beş senede benden âlâ oldular, kaygısına kapılmamalıdır. Bu ve buna benzer düşünceleri tamamen zihninden silmeli ve bu davranışları bir hikmete yormalıdır. Hatta, her gün şeyhinin iltifatına mazhar olan mürit arkadaşına, kendisi de itibar etmelidir. (Mürşit nazarındadır, ondan feyiz almak lâzımdır) diye düşünmeli ve kendisini aşağı görüp, onu yüceltmelidir. Bu arada, kendisine emrolunan hizmete de devam ve sebat ederek mürşidinin rızasından ayrılmamağa tam bir gayret göstermelidir.


Bazılarına halifelikten bahsettiklerini ve böylece dua buyurduklarını öğrenirse :


Bize olmadı, bize müstahak görülmedi, diyerek kendisini tehlikeye atmaktan da korumalıdır. Sözün kısası, şeyhinin tahrikiyle harekete geçmeli, onun teskin etmesiyle sakin olmalıdır. Zira, nefs-i-hevâ bazı şeyleri zahire kıyas ettirir. Bir devlet reisi, ileri gelenlerden bir zatı taltif ettiği zaman, diğerleri de onu taltif ederler. Fakat, bu gösteriştir, sûridir. Bâtınen, yani içlerinden onu kıskanır ve düşmanlık beslerler. Bu onların kötü ahlâklarını gösterir. Fakat, tarikat ehli siyret-i-Nebeviyye ve Sünnet-i-Mustafaviyye'ye uyduklarından, Allahu Teâlâ(ﷻ) 'nın rızasına talip ve Resûlüllah (ﷺ) efendimizin siyretlerine râgıb olmak usulüne tâbi olduklarından, canları ve cesetleriyle dünyayı ve ukbâyı terk ederek, her işlerinde Şeriat-i-Ahmediyye'ye boyun eğerler ve Tarikat-i-âliyyeye bu bakımdan rağbet ederler. Bu sebeple, tarikat ehlinin halini böyle zahire benzetmek mümkün değildir. Çünkü; tarikat ehli, mürşidinin her emrine dikkat etmekle görevlidir. İnâbe aldığının ilk günü, mürşidi dilerse, bir saatte sülûkü tekmil ettirir.


Bu yüzden, diğerlerinin içine düşmanlık ve kıskançlık ve kibir düşerse, işte bu en tehlikeli bir hal olur, ki bu gibi hallerden sizleri ve bizleri Allahu Teâlâ(ﷻ), Seyyid-il-mürseliyn hürmetine muhafaza buyursun. Zira: “Mü'minlerin ferasetinden çekininiz. Zira, onlar Allahu Teâlâ(ﷻ) 'nın nuru ile görürler” sırrınca, mürşid-i-kâmillere her hal malûmdur. Bu takdirde, sen sırrı hikmetin ne olduğunu bilmediğinden böyle büyük bir tehlikeye düşmüş olursun. Sonradan, mürşit dilerse ihsan buyurur ve affeder. Dilerse, üç beş yıl gezgincilik verdirir, gezdirir. (Bu gezgincilik, zahirde mi, bâtında mı?) diye sorulacak olursa, zahirde olduğu gibi bâtında da gezgincilik olur. Yani, kendisi dergâhta bulunsa da, bâtınen gezginci olur ki, erbabına malûmdur:


Hal, Kal ile bilinmez.


Hemen her zaman Hakka sığınmalı ve mürşid-i-kâmilin rızasından çıkmayarak her emrine razı olmalı, ömrünü sıhhat sahrasında yok etmeli, cesedini ibadet ve ubudiyet deryasına atmalı, ruhunu Hakkın rızasında ifnâ ve beka ender beka sırlarında ibkâ eylemeli, vicdan zevki ile zevklenmeli, keramet ve keşiflere aldanmayıp, nurlara kapılmamalı, hiçbir emel beslememeli, evvellerin ve ahirlerin ilimleri ihsan olunsa, Allahu Teâlâ(ﷻ) 'nın rızasından başka mazhariyet aramamalı ve :


Mü'minler ölmezler. Fâni olan dünya evinden, baki ve ebedî olan beka evine naklederler. 


sırrına ermeye çalışmalıdır. Zira, dünya bir azap ve ıstırap uçurumudur. Her insana göre bir mücahede ve müşahede vardır. Fakat, teselli bakımından, her insanın haline göre bir tesellisi de bulunur. O halde, ruhlarımız daima VUSLATULLAH'ta, kalplerimiz daima HAYRETULLAH'ta bulunmalı: 


Allah'ım! Sen de benim hayretimi artır.


hükmü gereğince, cesetlerimiz daima HİZMETULLAH'ta olmalı ve TEVHİD denizine dalmış olduğumuz halde : 


Emrolunduğunuz gibi istikamette bulunun. Hûd : 112


âyeti kerimesi uyarınca devamla istikamet üzere SEYR-İ-İLALLAH hitamı ve SEYR-I-MA'ALLAH tamamı ve SEYR-İ-ANİLLAH devamı cümlemize müyesser ve hal olup MAKAM-I-FENA-FİLLAH ve KIYAM-I-BEKA-BİLLAH ta iken :


Kim, Allahu Teâlâ (ﷻ)'dan korkarsa, her şey ondan korkar. Halimiz olsun, hemen Hak ile Hak olalım.


Vahdet deryasında fenâ oldum, beka buldum, beka'da sultan oldum hâleti, içlerimizi kuşatsın da; Ehlullah'ın makamı olan :


Vuslât gibi nimet mi olur,

Yâ Rab! Nice şükredelim?

Hizmet gibi devlet mi olur,

Yâ Rab! Nice şükredelim?


haliyle hallenmeyi, hemen Cenabı-Mevlâ Hak (ﷻ) cümlemize nasip buyursun makamımız olsun :


Saray-ı-li-ma-Allahi gönüldür,

Tecelli-hâne vallahi gönüldür;

Yürü, her ne dilersen ondan iste,

Hüdâ'nın ulu dergâhı gönüldür..

Ben ol şehbâz-ı-dânâ'yım,

En ednâ saydım Anka'dır;

İnip, alçaklara konmam,

Makamım şâh-ı-tûba'dır..

Efendim, ben ol mürg-ü-hümâ'yım;

Ki cihanı, daneye almam,

Tenezzül etmezem Kaf'a,

Mekânım yüce âlâdır..


sırrına, Allahü Teâlâ (ﷻ) cümlemizi mazhar eyleye. Âmin ve bi-hürmeti Seyyid-il-mürseliyn. Bu tekmil-i-sülûkü nimet bilmelidir. Edep lâzım, edep lâzım, edep lâzım.


Allahü Tealâ'ya giden bütün yollar, edep iledir, buyurmuşlardır.


Tefekkür lazım : 


Bir saat tefekkür, yetmiş yıl ibadetten hayırlıdır. Buyurulmuştur.


Hemen Cenabı-Vacib-il-vücut, cümlemizi Ehlullah nazarından uzak etmesin ve her an Ehlullah ile birlikte olmayı ve istikamet üzere hizmetlerimizde bulunmayı tevfik eylesin, âmin..


Sözü bu kadar uzatmaya ihtiyaç yoktur. Fakat: Kerem sahibi insanlar indinde, özür makbuldür.


Ehl-i-insaf olan Ümmet-i-Muhammed'e lâzım olduğundan, özrümüzü kabul ile affoluna ve hak kabul ile kabul buyurula. Hemen, Cenabi-Kadir-i-müste'an, cümlemizi rızasından ayırmasın, amin ya MÛ'İN!



1 تعليقات

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

إرسال تعليق

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs