Kadiri Yolu

Allahı Zikretmek Altından Bile Değerlidir

Allah'ı Zikretmek Altından Bile Değerlidir


Süleyman el-Maribi'den (rahmetullahi aleyh) rivayet olunduğuna göre, o şöyle anlatır:

"Ben, dağlardan odun toplar, onları satıp parasıyla geçinirdim. Sabırla çalışır çabalardım. Bir gece rüyamda Basra halkından bir cemaat gördüm. İçlerinde Hasen el-Basri, Ferkad es-Sebahî ve Mâlik b. Dinâr da vardı. Allah hepsinden razı olsun. 


Onlara kendi hâlimden sordum ve şöyle dedim:

Bana, öyle bir helal gösterin ki Allah-u Teâlâ bana onun hakkında hiç soru sormasın ve mahlûkattan hiç kimse onu benim başıma kakmasın. Elimden tuttukları gibi beni Tarsus şehrinin dışına çıkardılar. Bir çayırlığa geldik. Her tarafta geniş yapraklı ve büyük meyveli yeşil bitkilerden vardı. Üç ay kadar Dâru's Sebîl denilen yerde o sebze ve meyvelerden yedim. Sonra içimden bir ses: Bu bir imtihândır, dedi. Dâru's Sebil'den dışarı çıktım. Bir üç ay daha oradaki sebze ve meyvelerden yedim. Sonunda Allah-u Teâlâ bana tertemiz bir kalp nasip eyledi. 


İçimden şöyle dedim:

Eğer Cennet ehlinde böyle bir kalp varsa onlar gerçekten de çok güzel bir hâl içindedirler. Artık insanların sözlerine kulak asıp da kalbimi bozmuyordum. Bir gün bir su birikintisinin yanına geldim ve oturdum. Birden karşıma Lâmis denilen köyden çıkıp Tarsus tarafına doğru giden bir genç çıktı. Yanımda, dağda toplayıp sattığım odunlar karşılığında kazandığım paralardan artan bir kaç kuruş kalmıştı. "Ben nasıl olsa bu civardaki sahipsiz sebze ve meyvelerle karnımı doyuruyorum. Bari yanımdaki kalan paraları bu fakire vereyim de Tarsus'a girdiğinde bunlarla bir şey satın alır da yer karnını doyurur" dedim. 


Yanıma yaklaştığında para kesesini çıkarmak için elimi cebime sokmak istedim. Tam o esnada o fakir genç dudaklarını oynatarak bir şeyler söylemeye başladı. Birden etrafındaki her şey altına dönüşüverdi. Parıl parıl parlıyor, gözlerimi kamaştırıyordu. Benliğimi bir ürperdi kapladı. Gencin heybetinden ona selam vermeye bile güç yetiremedim. 


Bu genci uzun bir zaman sonra Tarsus şehrinin dışında mermer bir sütunun altında gördüm. Önünde içinde su olan deri bir kap vardı. Ona selam verdim. Bana biraz nasihat vermesini istedim. Bunun üzerine ayağını uzatıp suyu döktü ve sonra şöyle dedi:


“Muhakkak ki çok konuşmak iyilikleri kurutur, tıpkı toprağın şu suyu içine çekip kuruttuğu gibi. Şimdi kalk, sana bu kadarı yeter! Allah-u Teâlâ ondan razı olsun ve onunla bizi faydalandırsın."


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs