Kadiri Yolu

 

En-Nisâ Sûresi 105-135. Ayetlerin Tefsiri

En-Nisâ Sûresi 105-135. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 27.08.2024

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم


En nisa 105 & 135 arasındaki ayetler de Kitabın Resulullah (sav)'in üzerine hak ile indirilişinin hikmetini açıklayarak başlamaktadır. Bu hikmet Allah resulünün bu kitap ile hükmetmesidir. Allah'ın indirdiği hükümleri ihmal eden kimselere verilecek en beliğ cevap budur. Hiçbir kimsenin hain kimseleri savunmaması gerektiğine yöneliyor ve bunu emrediyor. İşte bu adaletin ilk tecellisidir. Nihayet anlatım düzeni şeytana itaat etmeye yanaşmamak, onun davetlerine kulak asmamak noktasına varıyor. Bu da adaletin bir diğer tecellisidir. Arkasından kadına karşı adaletle davranma emirleri yer almaktadır ki, bu adaletin bir başka tecellisidir. Nihayet bütün insanlara karşı adaletle davranmak, adaleti ayakta tutmak ve adil ölçüler içerisinde şehadette bulunmak emriyle bu kesim sona ermektedir.


اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يمًاۙ

105- “Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye Kitabı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.”

“Doğrusu biz sana kitabı hak olarak indirdik ki,” o Allah'tan gelmiş bir haktır. Bildirdiklerinde, istediklerinde ve şerri hükümlerde hakkın ifadesidir.

“İnsanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hüküm veresin.” Allah'ın sana öğrettiği ve sana vahyettiği ile hükmedesin diye Ebu Mansur el-Maturidi: “Hz. Peygamberin ictihad etmesinin caiz olduğunu söylemektedir, bu ayeti delil göstermektedir.

“Hainlerin savunucusu olma” Hainler lehine savunma yapma, yahut hainler namına mücadele verme. Her masiyet bir hainliktir. Ve her isyankar, yapmış olduğu bu masiyetinde hain demektir. O bakımdan hiçbir müslüman hiçbir isyankarı yapmış olduğu o isyanında savunmaya kalkışmasın.


وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۚ

106- “Allah'tan mağfiret dile. Allah bağışlar ve merhamet eder.”

Ey Muhammed, şüphesiz ki biz sana Kuranı indirdik ki Allah’ın sana, kitabında gösterdiği şekilde insanlar arasında hüküm veresin. Onların ihtilafları­nı çözesin. Ey Muhammed, sakın sen, bir müslümana veya müslümanlarla anlaşması olan birine ihanet eden kimseyi savunma. Başkasının malına ihanet eden birini savunmandan dolayı yaptığın yanlışlığın, Allah tarafından affedil­mesini iste. Şüphesiz ki Allah, af dileyen kullarını, hak ettikleri cezayı vermeye­rek çokça affeden ve onlara karşı çok merhametli davranandır.

Müfessirler Bu ayeti kerimenin ve bundan sonra gelen 116 ayete kadar olan ayetlerin hırsızlık yapan veya kendilerine verilen bir emaneti inkar ederek ihanette bulunan Resulullah'ın da bilmeden savunduğu bir kişi hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.

Bu ayeti kerimeler übeyrek’in oğlu Tu’me hakkında nazil olmuştur. Ensar'dan birisi buna, içinde bir zırhı bulunan deposunu emanet etmiş daha sonra gelip orayı açtığında zırhını bulamamış ve onu Tu’me'ye sormuş, Tu’me'de: “Zeyd b. es-Semin” diye adlandırılan bir Yahudinin onu aldığını söylemiş fakat zırhın sahibi, Tu’me'nin yakasını bırakmamıştır. Onun akrabaları bu hali görünce Resullaha gidip, Tu’me’yi savunmasını istemişler, bunun üzerine de bu ayetler nazil olmuş ve Resulullah uyarılmış, Tu’me'nin kavmini de kınamıştır.


وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا اَث۪يمًاۚ

107- “Kendilerine hainlik edenlerden yana uğraşmaya kalkma. Allah, hainlikte direnen suçluyu sevmez.”

Ey Muhammed, hırsızlık yaparak haram mal yiyip nefislerine zulmedenleri savunma. Çünkü Allah, hiçbir haini ve günahkarı sevmez. Yukarıda da izah edildiği gibi burada nefislerine hainlik ettikleri zikredilenlerden maksad übeyrek’in oğullarıdır. Yüce Allah hain ve günahkarları sevmediğine göre müslüman kimse bunları savunmaya nasıl kalkışır.


يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّٰهِ وَهُوَ مَعَهُمْ اِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضٰى مِنَ الْقَوْلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطًا

108- “Allah'ın razı olmadığı sözü gece kurarlarken, onu, insanlardan gizliyorlar da kendileriyle beraber olan Allah'dan gizlemiyorlar. Allah işlediklerinin hepsini bilmektedir.”

Bu hainler, işledikleri günahları ve yaptıkları ihanetleri, utandıkları ve çekindikleri için kendilerini ayıplamaktan başka hiçbir şey yapmayacak olan in­sanlardan gizlerler. Fakat bütün yaptıklarını gören, onları cezalandıracak olan ve bu nedenle kendisinden gizlenilmeye daha layık olan Allah'tan gizlemezler. Halbuki geceleyin, Allah'ın razı olmadığı sözü tertipledikleri vakit Allah onlarla beraberdi. Allah onların yaptıklarını ilmiyle kuşatıcıdır.

Geceleyin tertiplendiği zikredilen şeylerden maksat, hırsızlık veya iha­net eden kişiyi Resulullahın huzurunda temize çıkarma planlandır. Bu planı ya­panlardan maksat ise Übeyrikin oğullarını savunanlardır.

هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللّٰهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَك۪يلًا

109- “İşte siz dünya hayatında onları savunuyorsunuz ama, kıyamet günü onları Allah'a karşı kim savunacak? Veya onların vekaletini kim üzerine alacaktır?”

Buradan anlaşılıyor ki, herhangi bir hususta bir teşebbüse geçmeden önce o husus iyice incelenmeli ve yapılan iş sağlam yapılmalı, hatalardan sakınılmalıdır. Aksi takdirde bunun da manevi bir sorumluluğu vardır. Kıyamet günü Allah’a karşı onları kim savunacak Allah onları azab ile yakaladığı zaman ahirette onları kim savunmaya kalkışabilir?

وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا

110- “Kim kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı mağfiret ve merhamet sahibi olarak bulur.”

Bir kısım müfessirler, bu âyet-i kerimenin, bundan önce geçen yüz ye­dinci âyette kendi nefislerine ihanet ettikleri zikredilen kimseler hakkında nazil olduğunu söylemişler diğer bir kısım müfessirler ise bu âyetin, yüz dokuzuncu âyette beyan edilen, kendi nefislerine hainlik edenleri savunanlar hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.

Taberi diyor ki: "Âyet-i kerime, hainler ve hainleri savunanlar hakkında nazil olsa da her kötülük işleyen veya kendi nefsine zulmedeni ifadesi içine al­maktadır. Ve bu âyet, Muhammed ümmeti için büyük bir lütuftur.

Bu hususta Ebu Vâil diyor ki: "Abdullah b. Mes’ud dedi ki: "İsrailoğullarından biri bir günah işlediğinde onun günahının kefareti kapısının üzerine ya­zılırdı. Onlardan birinin bir yerine idrar dokunsa orayı makasla kesmek zorun­daydılar."

Abdullah b. Mes’ud’un bu sözleri üzerine bir adam: "Şüphesiz ki Allah, İsrailoğullarına hayırlı şeyler vermiş." dedi. İbn-i Mes'ud da "Allah’ın size ver­diği, onlara verdiğinden daha hayırlıdır. Allah sizin için suyu temizleyici kıl­mıştır. Günahlarınızın affedilmesi için de şöyle buyurmuştur "O takva sahiple­ri bir haksızlık yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlarlar ve hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanmasını dilerse Allah’ı affedici ve merhamet edici olarak bulur."

Habab b. Ebi Sabit diyor ki: "Bir kadın Abdullah b. Muğaffele geldi ve ona, bir kadının fuhuş yaparak hamile kaldığını daha sonra da doğurduğu çocu­ğu öldürdüğünü ve bu kadının durumunun ne olacağını sordu. Abdullah da: "Onun için cehennem ateşinden başka bir şey yoktur." dedi. Kadın ağlayarak ayrılıp gitti. Abdullah kadını geri çağırdı ve ona: "Ben senin meseleni şu iki gü­nahtan biri olarak görüyorum," dedi. Ve "Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanmasını dilerse Allah’ı mağfiret ve merhamet edici olarak bulur." âyetini okudu.

Abdullah b. Abbas da bu âyeti izah ederken şunları söylemiştir: "Allah teala bu âyet-i kerimede, kullarına karşı affedici olduğunu, yumuşak davrandığı­nı, rahmetinin ve lütfunun bol olduğunu beyan etmektedir. Kul, büyük küçük herhangi bir günah işler de sonra Allah’tan onun affını dilerse Allah’ın affedici ve merhamet edici olduğunu görür. Günahı çok olsa bile.

***

وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْمًا فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا

111- “Kim günah işlerse bunu ancak kendi aleyhine yapmış olur. Allah bilendir, Hakim'dir..”

Kim bir günah kazanırsa bunu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Kişi bu kazandığı günahın cezasını kendisi çekecektir ve Allah günah işleyen kimseyi çok iyi bilen Alim ve hakim olandır. Ancak günahı sebebiyle günahkarı cezalandırması da onun hikmetinin tecellisidir. Zira ahirette kimse kimsenin günahını yüklenmeyecektir. O halde ey akrabalar, içinizden günahkar olanları savunmaya kalkmayın. Yoksa siz de günahkar olursunuz. Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Herkese yaptığının karşılığını verecektir.

وَمَنْ يَكْسِبْ خَط۪ٓيـَٔةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِه۪ بَر۪ٓيـًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا۟

112- “Kim yanılır veya suç işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur.”


Günah veya hata işleyip onu işlememiş ve haberdar olmayan birinin üzerine veya itham ederek konuşursa; Şüphesiz ki, büyük bir iftirada bulunmuş ve apaçık bir günah işlemiş olur.

***

وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يمًا

113- "Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür.”


Ey Muhammed! Eğer Allah hainlerin durumunu açıklayarak seni korumamış muhafaza etmemiş ve sana lütufla muamele etmemiş olsaydı; onlardan bir fırka, o hıyanet eden kimsenin durumunu gizleyerek ve suçsuz olduğuna dair şahitlik ederek seni doğru yoldan kaydırırdı. Onların bu çaba ve gayretleri kurdukları hile ve tuzakları ile kendilerinden başkasını saptıramazlar. Çünkü Allah seni davanda kararlı kılmış ve hataya düşmanı önlemiştir. Allah sana Kur'an'ı ve Allah'ın hükümlerini bilme hikmetini indirdi geçmişe ve geleceğe dair haberler gibi bilmediğin şeyleri sana bildirdi. Allah’ın sana (Hitap Resulullahadır) lütfu pek büyüktür. Bu sebeple sana vermiş olduğu nimetlere karşı şükret.


لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا

114- “Ancak sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı ve insanların arasını düzeltmeyi gözeten kimseler müstesna, onların gizli (fısıltılarının) toplantılarının çoğunda hayır yoktur. Bunları, Allah'ın rızasını kazanmak için yapana büyük ecir vereceğiz.”


İnsanların kendi aralarında fısıldaşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Sadaka vermeyi, iyilikte bulunmayı veya anlaşmazlık içerisinde bulunan insanların arasını bulmayı emredenin fısıltısı müstesnadır. Kim bu hayırları yani yardıma muhtaç bir kimsenin yardımını koşmak, muhtaç olana borç vermek ve bütün bu iyilikler Allah’ın rızası için yapılırsa ileride ona büyük bir mükafat vereceğiz.

İmam Ahmet b. Hanbel'den Ümmü Külsüm Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu ifade etmiştir: “Hayır fısıldaşıp, ya da hayır söyleyip insanlar arasını düzelten bir kimse, yalan söylemiş değildir.”

***

وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًا۟

115- “Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!”


Kim kim Muhammed'in Allah'ın Peygamberi olduğuna ve getirdiklerinin de Allah'ın katından olduğunu, insanları doğru yola ilettiğini anladıktan sonra Allah'ın Peygamber'i Muhammed'e karşı çıkar, ona düşman kesilip ondan ayrılırsa ve Muhammed'i tasdik edenlerin yolunun dışında bir yol tutacak olursa biz onu, tuttuğu yolda bırakır onu, yardım dilediği putlarına terk ederiz. Onlar da ona hiçbir fayda sağlayamazlar ve Allah'ın azabını ondan uzaklaştıramazlar. Biz de onu cehenneme sokarız. O cehennem ne kötü bir yerdir.

Bu ayeti kerime Tu’me b. Übeyrik gibi, ihanet eden, ihanetinden sonra tevbe etmeyen, aksine müminleri bırakıp putlara tapan müşriklere sığınan ve dinden dönerek Resulullah ile ayrılığa düşen kimseler hakkında nazil olmuştur.

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا

116- “Elbette Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasının dilediği kimseye bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa çok uzak bir dalalete düşmüş olur.”


Şüphesiz ki Allah, Tu’me b. Übeyrik gibi, kendisine ortak koşan ve müşrik olarak ölenleri affetmez. Allah'a ortak koşma dışında başka bir günah işleyen kimselerin ise affedilmeleri Allah'a kalmıştır. Allah onlardan dilediğini affeder, dilediğini ise cezalandırır. Kim Allah'a ibadetinde ortak koşmuş olursa şüphesiz ki o, hak yoldan kaymış, derin bir sapıklığa düşmüştür. Zira o, Allah'a ibadette ona ortak koşmasıyla şeytana itaat etmiş ve onun yolundan gitmiş olur. Bu da büyük bir sapıklık ve açık bir hüsrandır. Allah'a ortak koşmaktan daha büyük bir günah yoktur.

Allah resulü (sav)’e: “Allah katında en büyük günah hangisidir diye soru soran Abdullah ibni Mesud'un aldığı cevap şöyledir: “Başka bir şeyi seni yarattığı halde Allah'a eş koşmandır.” dedim ki: “Bunun büyük olduğu muhakkak. Bundan sonra hangisi büyüktür.” Buyurdu ki: “Seninle beraber yemek yiyeceğinden korkarak çocuğunu öldürmendir.” Dedim ki bundan sonra hangisidir. Buyurdu ki: “Komşunun karısıyla zina etmendir.”

اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثًاۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَانًا مَر۪يدًاۙ

117- “Onu bırakıp da yalnız dişi putlara tapıyorlar. Aslında onlar inatçı şeytandan başkasına tapmıyorlar. ”

Bu dişi putlardan kasıt Lat uzza ve melattır tapındıkları bir putları olmayan tek bir Arap Kabilesi veya kolu yoktur onlar bu putu falan oğullarının dişisi adını veriyorlardı Hatta çağımızın inkarcıları da tabiata ilahın nitelik ve özelliklerini vermektedirler ki onların da taptıkları şey Böylece dişi olmuş oluyor. Bizzat kendi nefislerine tapınan varoluşçular da aynı şekilde dişilere tapmanın çerçevesi içinde kalırlar. Araplar arasında meleklere tapınanlarda Melekleri Allah'ın kızları diye kabul ediyorlardı. bazı müfessirler Burada sözü geçen dişi tabirini ruhu bulunmayan taş yahut da kurumuş tahta ve kereste diye açıklamışlardır Müşrikler ancak cansız şeylere ibadet ederler.

Hakikatte onlar Allah'a itaatın dışına çıkan her türlü hayırdan uzaklaşmış şeytandan başkasına ibadet etmiyorlar Çünkü putlara ibadet etmek için onları aldatan da odur onlar Onun bu süslemelerine itaat edip bu putlara ibadet etmişlerdir. Böylelikle onların o şeytana itaatleri ibadet olarak değerlendirilmiş oluyor. Allah'ın onu lanetlemiş olmasına ve ayrıca kendisine de Adem oğullarını saptırmayı üzerine bir görev almış olmasına rağmen nasıl orada şeytanla ibadet ediyorlar.

***

لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يبًا مَفْرُوضًاۙ

118- “Allah ona lanet etti. O da dedi ki: “Celal'in hakkı için kullarından muayyen bir pay alacağım.”


Allah onu rahmetinden uzaklaştırıp kovdu. onu yakınken def edip uzaklaştırdı. Şeytan da şöyle dedi Celal'in hakkı için kullarından muayyen bir pay alacağım. Bilinen ve takdir edilmiş benim için özellikle ayrılmış bir pay alacağını söyledi. Katade burada der ki: “Her bin kişiden 999 kişi ateştedir.”

***

وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُب۪ينًاۜ

119- “Onları mutlaka saptıracağım. Olmayacak kuruntulara boğacağım, onlara emredeceğim, davarların kulaklarını yaracaklar. Onlara emredeceğim, Allah'ın yaratışını değiştirecekler. Allah'ı bırakıp şeytanı veli edinen kimse, şüphesiz apaçık kayba uğramıştır.”


Onları mutlaka saptıracağım yani çeşitli yollarla medyayla sapkınlığa düşmüş olan iyi konuşan fasıklarla kafirlerle sapkınlığa çağıran kimselerle kötülükleri süsleyerek onlara göstererek onlara vesvese vererek saptıracağım.

Olmayacak kuruntulara boğacağım uzun ömürler yaşama, emelleri gerçekleştirmek, amelsiz cennete girmek, için arzularını arttıracağım, sebeplere yapışmaksızın hedefleri gerçekleştirmek gibi olmayacak ve batıl bir takım kuruntuları kalplerine bırakacağım onlar da bunu gerçekleştirmeye çalışacaklar.

Davarların kulaklarını yarmalarını sağlayacağım. Şeytan cahiliye devrinde Arapları 5 defa doğum yapmış ve beşincisinde erkek doğurmuş olan dişi devenin kulaklarını yarıyor ve ondan yararlanmayı kendilerine haram kılıyorlardı.

Onlara emredeceğim Allah'ın yaratılışını değiştirecekler “Hami” diye bilinen devenin gözünü kör etmek ve sırtına binmeyi terk etmek, onu burmak (İğdiş etmek) (Burmak hayvanlar için mübah, Ademoğullarında ise haramdır) dövme yaptırmak, yüzdeki kılları almak veya aldırmak, güzellik için dişlerin arasını ayırmak, ağırmış saçları siyaha boyamak, Helali haram, Haramı helal kılmak, Cinsiyeti belli etmeyecek kılıklara bürünmek, erkeklerin kadınlara, kadınların erkeklere benzemesini ne çalışmak ve bütün bunlardan önemlisi de insanları alıkoymak suretiyle Allah'ın fıtratı olan İslam dinini değiştirmektir.

Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinen kimse şüphesiz apaçık bir kayba uğramıştır. Allah'ın çağrısı ve Resulullah'ın sünneti ortada iken oları bir kenara bırakıp şeytanın çağrısını kabul eden kimse gayet açık bir zarara düşmüş demektir. Dünya’da hidayeti kaybederek imandan ve islamdan mahrum kalmakla, ahirette de cennet yerine cehenneme sürülen ve kendisine orada bir döşek hazırlanan kimseden daha büyük başka kim zarar edebilir?

يَعِدُهُمْ وَيُمَنّ۪يهِمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا

120- “Şeytan onlara vaat ediyor kuruntulara düşürüyor şeytanın kendilerine vaat ettikleri aldatmacadan başka bir şey değildir.”


Şeytan vesvesesi ile birlikte cennette cehennem de yoktur, öldükten sonra dirilmek de yoktur, hesap da yoktur, diyerek onlara vaadde bulunuyor. Ellerinden geçiremeyecekleri şeyleri temenni ettiriyor. Şeytan kendilerine vaat ettikleri aldatmacadan başka birşey değildir Bu durumu olduğundan başka türlü onlara gösterilmektedir. İşte bu aldatma gururdur. Yine İnsanın kendisini olduğundan başka türlü görmesi de böyledir.

Müslim sahih’inde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Aziz ve Celil olan Allah Şöyle buyurmuştur: “Ben kullarımı hanif olarak yarattım. Ondan sonra şeytanlar onlara gelerek dinlerinden alıp uzaklaştırdı, kendilerine helal kıldığım şeyleri onlara haram kıldı.”

اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَح۪يصًا

121- “Onların varacağı yer cehennemdir. Oradan kaçacak yer bulamayacaklardır.”


Şeytanın çağrısını kabul eden şeytanın dostları veya velilerinin varacağı yer cehennemdir. Oradan kaçacak yerde bulamayacaklardır. Başka bir yere geçiş yapamayacaklar, orada çaresizce kalacaklardır. O azabı kendilerinden önleyemeyecekler, kurtuluş yolu da bulamayacaklardır. Onlara kimse de şefaatçi olmayacaktır. Şanı yüce Allah şeytanın dostlarının durumunu zikrettikten sonra mutluluk ve takva sahibi kimselerin de durumunu, onların nasıl olacaklarını onlara sunulacak eksiksiz lütufları da şöyle dile getirmektedir:


وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلًا

122- “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, biz onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada temelli kalacaklardır. İşte Allah'ın dosdoğru vaadi. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir.”


İman edip, allah Resulunu tasdik eden, salih ameller işleyenlere gelince; şeytana muhalefet ederek küfürle ya da kötülük işleyerek ona tabi olmayıp mücadele edip, Allah'a tevekkül edenlere, nimetleri zeval bulmayacak olan cennetlere gireceklerdir. Orada hiçbir şey eksilmeyecek ve onlar orada temelli kalacaklardır. İşte Allah'ın dosdoğru vadidir bu, Allah vaadinden dönmeyecektir. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir.

لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا يُجْزَ بِه۪ۙ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا

123- “İş ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehli olanların kuruntularına kalmıştır. Kim kötü bir iş yaparsa, cezasını görür ve kendisine Allah'tan başka ne bir veli olabilir, ne de bir yardımcı.”


Arzu ve temennilerinize, ne de kitap ehlinin arzusuna, onların Allah'ın oğulları ve sevdiği kişiler oldukları şeklindeki iddialarına, birkaç gün müstesna ateşin kendilerine dokunmayacağı ve buna benzer iddiaları ortada kalmıştır. Kim büyük veya küçük bir kötülük işlerse Allah ona cezasını verecektir ve o kendisi için Allah'tan başka işlerini üzerine alacak ne bir dost ne de Allah'ın azabına karşı ona yardım edecek birini bulabilecektir. Burada bahsi geçen kitap ehli “Hıristiyan ve Yahudiler”dir. Kötü işten kasıt bağışlanmayacak olan masiyet yani “şirk”tir.

Abdullah b. Abbas da bu âyetin izahında şöyle demiştir: "Çeşitli dinler­den olan insanlar, kendi aralarında tartıştılar. Tevrata tabi olanlar dediler ki: "Bizim kitabımız diğer bütün kitaplardan daha hayırlıdır. Çünkü o, sizin kitaplarınızdan daha önce inmiştir. Peygamberimiz de Peygamberlerin en hayırlısıdır.." İncil'e tabi olanlar da buna benzer sözler söylediler. Müslümanlar da: "Ar­tık İslamdan başka din yoktur. Bizim kitabımız ondan Önceki he kitabı neshetmiştir. Peygamberimiz, Peygamberlerin sonuncudur. Sizler de bizler de sizin ki­taplarınıza iman etmekle ve bizim kitabımızda amel etmekle emrolunduk." de­diler. Bunun üzerine Allah teala, aralarında hüküm verdi ve buyurdu ki: "Du­rum ne sizin kuruntunuz ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim, bir kötü­lük işlerse onun cezasını görecektir. "Böylece Allah teala dine uyan insanları serbest bıraktı ve buyurdu ki: "İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in hanif dinine tabi olandan, din bakımından daha iyi kim olabilir Al­lah, ibrahim’i bir dost edinmişti. Ayetini indirdi.

Ebubekir diyor ki:
"Ben, Resulullah’ın yanında bulunuyordum. Ona "Kim bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir. O kendisine Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yar­dımcı bulabilir." âyeti nazil oldu.
Bunun üzerine Resulullah bana buyurdu ki: "Ey Ebubekir, bana inen bir âyeti sana okuyayım mı " dedim ki:
- "Evet ya Resulullah."
Bunun üzerine Resulullah onu bana okudu. Ben o anda sanki belimin kırıldığını hissettim ve bundan (bu âyetten) dolayı sıkıntıya düştüm.
- Resulullah "Ey Ebubekir, ne oluyor sana " dedi. Dedim ki:
- "Ey Allah’ın Resulü, babam anam sana feda olsun. Hangimiz kötü amel işlemiyoruz ki, bu âyette de yaptık­larımızdan dolayı cezalandırılacağımız beyan ediliyor. (Her kötü amelimizden dolayı cezalandırılacağımıza göre halimiz ne olacaktır)
Bunun üzerine Resu­lullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ey Ebubekir Allah sana mağfiret buyursun sen hiç hastalanmaz, hiç yorulmaz, hiç üzülmez, hiç geçim sıkıntısı ile karşı karşıya kalmaz mısın? Hz. Ebubekir:
- Kalırım, ey Allah’ın Rasulü deyince; şu cevabı verdi:
- İşte bu (kötülüklere karşı) gördüğünüz karşılıktır.”
Bir başka rivayette şu şekilde devam etmektedir: “Sen (ve diğer müminler) yaptıkla­rınızın cezasını dünyada göreceksiniz ki rabbinizin huzuruna günahsız çakısınız. Diğer insanların ise, kötülüklerinin cezası biriktirilir ki kıyamet gününde onun cezasını görsünler.”

Bir başka rivayette; “Dünya hayatında karşılaştığınız musibetlerdir.” Denilmekte iken diğer bir rivayette de: “Dünya hayatındaki musibetler hastalıklar ve hüzünler (günahlara karşılık) cezadır.”

Hz. Aişe’de diyor ki: "Dedim ki: "Ben Allah’ın kitabında hangi âyetin da­ha şiddetli olduğunu biliyorum." Resulullah da bana dedi ki:
- "O, hangi ayettir"
- Ben de dedim ki: "O, Kim bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir." âyetidir."
- Bunun üzerine Resulullah buyurdu ki "Mümin kul, dünyada iken yap­tığı amellerin en kötüsüyle cezalandırılır." Sonra Resulullah, bu cezalardan ba­zılarını zikretti. Hastalık ve yorgunluk da bunlardandır. Resulullah’ın zikrettiği cezalardan en sonuncusu da, kişinin ayağına bir şeyin dokunmasıydı.
- Resulullah buyurdu ki: "İşte bütün bunlar, kulun yaptığı amelin cezasıdır. Ey Aişe, kıya­met gününde hesaba çekilecek hiçbir kimse yoktur ki ona azap edilmiş olma­sın." Ben de dedim ki:
- "Allah Teâlâ âyetlerinde "Amel defteri sağından verilen , kolay bir hesaba çekilecektir. Ailesine sevinçle dönecektir. buyurmuyor mu Resulullah da buyurdu ki:
- "Buradaki hesap sadece yapılan amelleri göster­mektir. Kim hesaba çekilmede incelenecek olursa mutlaka azap görür. Resulul­lah, incelemeyi izah ederken parmağıyla elinin içine dürtmüş ve yeri eşeler gibi yapmıştır.

وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يرًا

124- “Erkek ve kadın her kim mümin olarak salih amel işlerse, işte onlar cennete girer. Ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez.”


Müşrikler durum sizin ve kitap ehlinin kuruntuları gibi değildir cennete Sizler giremeyeceksiniz oraya ancak erkek olsun kadın olsun bana iman eden birliğimi kabul eden Peygamberim Muhammed'i ve onun benim katımdan getirdiklerini tasdik eden bunlarla birlikte Salih amel işleyenler İşte bunlar cennete gireceklerdir. Yani iman amelle kayıtlanması gerekir Allah'a iman edip Salih amel işleyen bu kullarına hurma çekirdeğinin üzerindeki oyuk kadar dahi zulmedilmeyecek onlara yaptıkları amellerinin karşılığını tam olarak Allah verecektir.

وَمَنْ اَحْسَنُ د۪ينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلًا

125- “İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden Hanif olarak İbrahim'in dinine uymuş olandan daha güzel din sahibi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.”


Allah'ın emirlerini tutup İhlas üzere kendisini Allah'a teslim eden kendisini Allah'tan başka bir Rab ondan başka bir mabud tanımayan, edinmeyen Allah'ın gözetimi altında bulunduğunu bilerek salih amel işleyen ve batıl bütün dinleri bir kenara bırakarak hak dine (Hanif) tabi olandan daha güzel din’li kim olabilir. İslam, ihsan ve İbrahim'in dinine tabi olma özelliklerini kendinde toplayandan daha güzel din’li hiçbir kimse olamaz. İbrahim Aleyhisselam'ın samimiyetinden ve Allah'ı sevmesinden Allah'ın da ondan razı olmasından dolayı Allah onu dost edinmiştir. İbrahim halilullah bu unvanı bazı alimlerin şu anlatışıyla aldığını ifade etmişlerdir:

"Hz. İbrahim, ailesine yiyecek temin etmek için Musul veya Mısır halkından bir kişiden yiyecek maddeleri istemiş o kişi Hz. İbrahim'in ihtiyacını karşılamamıştır. Bunun üzerine Hz. İbrahim evine dö­nerek, ailesini üzmemek için çuvallara kum doldurarak evine dönmüş ve gece yatıp uyumuştur, çuvallarda bulunan kumlar Allah tarafından una dönüştürül­müş, Hz. İbrahim´in ailesi çuvalları açınca onların un ile dolu olduklarını gör­müşler ve ondan ekmek yapmışlardır. Hz. İbrahim uyanınca ailesine, ekmekleri nasıl yaptıklarını sormuş onlar da: "Dostundan getirdiğin undan yaptık" demiş­lerdir. Hz. İbrahim meseleyi anlamış ve "Evet, o benim dostum Allah’tandır." demiştir. İşte bu sebeple Allah, Hz. İbrahim'e Allah dostu" unvanını vermiştir.

***

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطًا۟

126- “Göklerde olanlar da yerde olanlarda Allah'ındır. Allah her şeyi kuşatıcıdır.”


Allah İbrahim'i dost edinmiştir. Onu dost edinmesinin sebebi İbrahim'in Allah'a itaati, ona ibadette samimi olması ve onun rızasına koşmasındandır. Yoksa İbrahim'in dostluğuna ihtiyacı olduğundan değildir. Allah İbrahim'e nasıl muhtaç olabilir ki, göklerde ve yerde bulunan her şeyin var edilişi, mülkiyeti, gözetimi ve denetimi ancak Allah'a aittir. O, yarattıkları üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunur. Onun verdiği hükme kimse itiraz edemez, yaptıklarından kimse hesap soramaz. Zira o adaletlidir hikmet sahibidir, lütfu ve merhameti her şeyi kuşatmıştır.

وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يمًا

127- “Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. Deki: ”Onlara dair fetvayı size Allah veriyor: Kendilerine yazılmış olanı vermediğiniz ve nikahlamak istemediğiniz yetim kızlar hakkında, mağdur çocuklar hakkında ve yetimlere insafla bakmanız hakkında kitapta sizlere okunan ayetler var. Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz Allah bilicidir.”


Kadınlar hakkında sana bilinmeyen bir hususun açıklığa kavuşturulması için soru soruyorlar. Allah ve onun kitabı olan Kur'an’da sizlere yetim kızlar hakkında Yüce Allah sizlere fetva vermektedir. Hz Aişe şöyle demiştir: “Adamın yanında yetim bir kız çocuğu bulunur. O, o kız çocuğunun hem velisi’dir, hem de mirasçısıdır. Hurma salkımına varana kadar onun malında onunla ortak olur. Onunla nikahlanmak istemez, bununla birlikte de kendisinin ortak olduğu gibi yeni kocasının da ortak olmasını istemediği için, bir başkasıyla da evlendirmek istemez. O o bakımdan onu evlenmekten alıkoyardı. İşte bu ayet Bunun hakkında nazil olmuştur.”

Güzellikleri sebebiyle nikahlamak istediğiniz yahut da çirkinlikleri sebebiyle nikahlamak istemediğiniz yetim kızlar; “Mağdur çocuklar hakkında…” cahiliye döneminde çocuklar ve kadınlar dışında ancak işlerin üstesinden gelebilen, işleri çekip çeviren erkekleri mirasçı kılıyorlardı; yalnız onlara miras veriliyordu.

Hasan bir Basri diyor ki: “Bir adam, Ali b. Ebi Talib'e geldi ve ona dedi ki: “Ey müminlerin emiri, benimle yetimin durumu ne olacaktır”
- Hz. Ali: “Hangi hususda” dedi. Adam meseleyi anlattı.
- Hz. Ali, “O, zengin ve güzel olursa sen onunla evlenir misin? dedi. Adam:
- “ Evet vallahi evlenirim” dedi. Hz. Ali:
- “O halde sen onunla çirkin ve malı olmadığı halde de evlen.” dedi. Hz. Ali sözlerine devamla “ Eğer sen onun için hayırlı olursan onunla evlen. Şayet senden başkası onun için hayırlı olursa sen onu, Hayırlı olana ver.” dedi.

“Ve yetimlere insafla bakmanız hakkında kitapta sizlere okunan ayetler var.” Yani mirasta ve mal’da adalet demektir Buradaki hitapta korunup gözetilmeleri ve haklarının eksiksiz olarak verilmesi için bütün ümmete yönelik bir ikazdır.

“Hayır olarak ne yaparsanız, şüphesiz ki Allah onu bilicidir.” Burada hayır olarak ne yaparsanız size muhakkak karşılık verecektir.

وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزًا اَوْ اِعْرَاضًا فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحًاۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا

128- “Eğer kadın, kocasının serkeşliğinden veya aldırışsızlığından endişe ederse, aralarında anlaşmaya çalışmalarında kendilerine bir engel yoktur. Anlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler kıskançlığa meyyaldir. Eğer iyi davranır ve haksızlıktan sakınırsanız bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.”

Kocanın hanımına yaklaşmayarak, nafaka vermeyerek, hakarette bulunması, onu dövmek suretiyle eziyet etmesi, yaşlılığı, çirkinliği, ahlakındaki yahut da yaratılışındaki kötülüğü, ondan usanması, bir başkasında gözünün olması sebebiyle veya herhangi bir sebepten dolayı onunla az konuşması, az ülfet etmesi varsa ve böyle bir sertleşte bulunuyor ve belirtilerden bunları anlattığı takdirde;

“Anlaşma yoluyla aralarını bulmalarında kendileri için bir günah yoktur.” Kadının gönül hoşluğu kendisi ve diğer kumaları arasında gecelerini paylaştırmayı kabul etmesi yahut bunun bir kısmını gönül hoşluğu ile bağışlaması ya da mehrinin bir kısmını, tamamını ya da nafakasını ona bağışlaması suretiyle aralarında barış yapmalarında kendilerine bir günah yoktur.

“Anlaşmak daha hayırlıdır.” Anlaşmak, ayrılmaktansa serkeşlikten ya da her konuda düşmanca davranmaktan daha hayırlıdır.

“Nefisler kıskançlığa meyyaldir.” Nefsin tabiatında bu vardır. Kadın kendisine ait bir günü yahut da herhangi bir şeyi bağışlamayacak kadar bu konuda cimrilik eder, koca da ondan yüz çevirdiği takdirde hemen hemen ona bir şeyi ayırmak veya ona fazladan bir şey vermek istemez, göz yummaz. Onların her birisi rahatının, faydasının ve menfaatinin olduğu tarafı ister.

Allah azze ve celle iyilik ve takvaya doğru bir yönlendirmekle insanları “Eğer iyi davranır ve sakınırsanız Allah işlediklerinizden haberdardır.” Yani hanımlarınızın yanında kalmak suretiyle onlara iyilik yapmanız, onlarla birlikte olmanız, haklarını gözeterek buna katlanmanız, serkeşlik etmek ve yüz çevirmekten, ayrıca rahatsızlık verici, düşmanlık çıkartıcı sonuçlara götürecek şeylerden vazgeçecek olursanız; Şunu bilin ki Allah da sizin bu iyiliğinizi ve takvanızı çok iyi bilir ve buna karşılık da sizlere ecrinizi verecektir.

وَلَنْ تَسْتَط۪يعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَم۪يلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِۜ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًا

129- “Adil hareket etmeye ne kadar uğraşsanız, kadınlar arasında eşitlik yapamayacaksınız, bari bir tarafa kalben tamamen meyletmeyin ki diğerini askıdaymış gibi bırakmış olmayasınız. İşleri düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız bilin ki Allah şüphesiz bağışlar ve merhamet eder.”


Ey erkekler, sevgi ve gönül bağlama gibi hususlarda ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adaletli davranmaya gücünüz yetmez. Bununla beraber, birine sevginizle tamamen meyledip diğerini, kocasız kadınmış gibi askıda bırakma­yın. Eğer sizler, sıra mevzuunda ve benzeri hususlarda kadınlar arasında adalet­le davranarak yahut da kadınlar kendi rızalanyla sıralarının ve nafakalarının bir kısmından vazgeçerek anlaşırsanız ve emir ve yasakları hususunda Allah’tan korkarsanız şüphesiz ki Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir. Günahla­rınızı örter ve size merhametli davranır.

Âyet-i kerimede, adaletin tam olarak sağlanamayacağı belirtilen husus­lar, sevgi ve gönül verme hususlarıdır. Yoksa nafaka ve kadınlar arasında günle­rin taksimi hususu değildir. Çünkü Allah teala: "..Hoşunuza giden kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer aralarında adaleti yerine getireme­mekten korkarsanız o zaman tek bir kadınla evlenin... buyurulmaktadır. Burada zikredilen adaletten maksat ise, nafaka ve kadınlar arasındaki günlerin taksimindeki adalettir. Böyle bir adaleti yerine getiremeyenin, birden fazla ev­lenmesi yasaklanırken bu hususlarda adaleti yerine getirip fakat sevgi ve mu­habbet bakımından adaletli davranamayan erkeğin birden fazla evlenmesi ser­best bırakılmıştır.

Ebu Davud'un Hz aişe'den rivayet ettiği sahih bir hadiste Hz Aişe şöyle demiştir: “ Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hanımları arasında eşitlikle paylaştırır, Adalet yapar, sonra da: Allah'ım bu benim imkanım çerçevesindeki paylaştırmamdır. Senin sahip olduğun ve benim olmadığım hususlarda (kalbindeki sevgiyi kastediyor) ise beni kınama!”

وَاِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّٰهُ كُلًّا مِنْ سَعَتِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعًا حَك۪يمًا

130- “Eğer ayrılırlarsa, Allah her birini nimetinin genişliği ile zengin kılar. Allah Vasi, Hakim olandır.”

Karı koca herhangi bir hususta anlaşamazlar, hul yoluyla (kadının belli bir bedel vermesi karşılığında kocanın ayrılmaya razı olması üzerine evlilik bağından kurtulmasını ifade eden fıkhı terim) yahut da kocanın hanımını boşamasıyla veya koca ona mehrini ve iddetindeki nafakasını vermek suretiyle birbirlerinden ayrılacak olurlarsa;

“Allah her birini nimetinin genişliği ile zengin kılar.” Onların her birini Allah kendi lütfuyla zengin kadar dilediği takdirde kocaya hanımından daha hayırlı bir zevce ve yaşantısından daha rahat bir yaşantı bağışlayabilir.

“Allah vasi hakim olandır” onun bağışı boldur Çünkü vasi muktedir rengin demektir hakimdir Çünkü o boşanmaya ve ayrılmaya izin vermiştir.

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَاِيَّاكُمْ اَنِ اتَّقُوا اللّٰهَۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَنِيًّا حَم۪يدًا

131- “Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. And olsun ki, sizden önce Kitap verilenlere ve size, Allah'tan sakınmanızı tavsiye ettik. İnkar ederseniz bilin ki, göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ındır.”


Göklerin ve yerin de bunlarda bulunan her şeyin hem yaratılışı hem de rızık olarak kendisine ait olduğunu Allah hatırlatarak zenginliğini kimseye muhtaç olmadığını ve kudretini beyan Buyur hamdolsun ki biz senden önce kendilerine kitap verilenlere de size de hep Allah'tan korkun diye tavsiye ettik Hem bize hem de bizden önceki bütün ümmetlere verilen Daimi tavsiyeye Allah'tan korkmaktır Hem biz onun kulu olduğumuza göre ondan nasıl korkmayalım? bu buyruklarına manası da şudur bu eski bir tavsiyedir ve hala Yüce Allah bunu tekrarlamaktadır bu tavsiye size Has değildir.öi Çünkü Allah katında insan sadece ve sadece takva ile Allah korkusuyla yani mutluluğu elde edebilir. bizden öncekilere takvayı emretmiş olduğu gibi bize de takvayı emretmiş bulunmaktadır. Şanı Yüce Allah bize de bizden önce kedilere de şöyle buyurmaktadır. Eğer küfre saparsanız Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır Allah Gani’dir Hamid’dir. Yarattıklarına onların ibadetlerini Allah muhtaç değildir ve o hamd edilmeye layık olandır çünkü onun nimetleri pek çoktur hiç kimse ona hamd etmese dahi o böyledir o göklerin ve yerin mutlak Maliki iken nasıl ona hamd edilmez?

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا

132- “Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.”


Busayılan ne varsa Allah’ın iken, sakın ondan başkasına tevekkül edip güvenmeyiniz. Bütün durumlarda sadece O sizin vekiliniz olsun. Göklerin yerde olanlar da Allah’ındır. buyruğunun tekrarlanması, Ondan korkmayı ve Ona tevekkül etmeyi gerektiren özellikleri yeniden ifade etmektedir. Çünkü bütün yaratıklar Onun olduğuna göre yaratıklarının ona itaat etmesi, onun hakkıdır. Ona asi olunmamalıdır. Yalnız ona tevekkül edilmeli, Ondan başkası vekil edinilmemelidir.

اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ اَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِاٰخَر۪ينَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى ذٰلِكَ قَد۪يرًا

133- “Ey İnsanlar! Allah dilerse sizi yok eder, başkalarını getirir, O, buna Kadir'dir.”


Eğer Allah dilerse sizleri helak edip başkalarını sizin yerinize getirir. Çünkü Allah her şeye kadirdir. Sizi helak edip yerinize başkalarını getirmek onun için güç bir şey değildir.

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللّٰهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعًا بَص۪يرًا۟

134- “Dünya nimetini kim isterse, bilsin ki, dünyanın ve ahiretin nimeti Allah'ın katındadır. Allah işitir ve görür.”


Kim, Muhammed'e iman ettiğini açığa vurmasına rağmen içinde inkârı - gizler ve münafık olarak, sadece dünya malını isteyecek olursa o kimse bilsin ki onun dünyadaki amelinin karşılığı da Allah katındadır. O da kendisine, müslüman göründüğü için ganimetten pay verilmesi, canının, malının ve soyunun em­niyet içinde olması gibi nimetlerdir. Onun dünyadaki bu amelinin âhiretteki kar­şılığı da Allah'ın katındadır. O da cehennem ateşidir.

Bu hususta başka âyetlerde de şöyle buyrulmaktadır: "Kim dünya ha­yatını ve onun zinetlerini isterse, biz onlara, dünyada yaptıklarının tam karşılığı­nı veririz. Onların orada bir şeyleri de eksiltilmez." "İşte onlara âhırette de ce­hennem ateşinden başka bir şey yoktur. Orada yaptıkları boşa çıkmıştır. Zaten işledikleri bâtıldır."

"Bu âyet-i kerimede, Übeyrikin oğullarına yardımcı ve şefaatçi olmak isteyen ve nifaklarında ve amellerinde onlara benzeyen kimseler kastedilmektedir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَق۪يرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا

135- “Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.”


“Ey iman edenler! Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutanlar olunuz.” Allah'ın rızası için şehadetlerinizi ayakta tutun ve adaleti ayakta tutmak için bütün çabalarınızı harcayın ki haksızlık yapmayasınız.

“Kendinizin anne babanızın ve yakınlarınızın aleyhine dahi olsa.” yine de adaleti ayakta tutun.

“İster zengin ister fakir olsunlar Allah ikisine de daha yakındır.” Hakkında şehadet bulunulan zengin ise sakın onun zenginliği, hoşnutluğunu isteyerek aleyhinde şahitlik etmekten sizi alıkoymasın. Aleyhinde şahitlik yapacağınız kişi eğer fakir ise, ona acıyarak fakirliği aleyhinde şahitlik yapmanızı engellemesin. Çünkü şanı yüce Allah fakiri de zengini de rahmetiyle koruyup gözetmeye, sizden daha yakındır. Size gelince, sizin göreviniz hak ile şehadet yapmaktan ibarettir.

“Adaletten vazgeçip heveslerinize uymayın” Hevesleriniz, heva ve asabiyet duygularınız, buğzunuz veya sevginiz sakın sizleri haktan sapıp batıla yöneltmesin yahut da adaleti terk edip zulme götürmesin.

“Şayet dilinizi eğer büker veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Yani şahitliği ve hükmü tahrif ederek hak şehadetten ve adaletle hükmetmekten vazgeçip yüz çevirecek olursanız, yahut da bilmiş olduğunuz şehadeti gizlemek, onu yerine getirmemek suretiyle şehadetten yüz çevirecek olursanız şunu bilin ki Allah sizin ve yaptığınızdan haberdardır ve bunun karşılığını size verecektir. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Şahitlerin en hayırlısı kendisinden istenmeden önce şahitlik yapmaya gelen kişidir.”

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs