Kadiri Yolu

 

Bidat ve Bidat Ehli

Bid’at ve Bid’at Ehli


Bundan önceki dersimizde Kur'an ve Sünnete yapışmanın bir müslüman için olmazsa olmaz olduğunu anlatmıştık. Bu iki ölçü için islam'ın en açık ölçülerinden olduğundan da bahsetmiştik. Bidatlerden kaçınılarak hoş olmayan bir duruma düşmemek, kafa karışıklığı yaşamamak ve  bidatlerden uzak kalmak için, Rasulullah (Sav)'i örnek almalı, sünnetine uyulmalıdır.  Bunun içinde O’nun siretini ve sünnetini iyice öğrenmeyi gerekli kılan bir durumda oluşur. 

Resulullah’ı genel ve özel konularda örnek almak, sünnetine uymak ilim adamlarının fetva ve içtihatlarına göre şekillenir. Şimdi, adetten olan sünnetler var, ibadetler arasına giren sünnetler var, sürekli uygulanması gereken veya geçici bir süre için konulmuş olan sünnetler ve hükümler var. 

Bir müslüman ictihad ehline, imama ve güvenilir bir ilim adamına uyduğu sürece islam üzere sayılır ve sünnet çizgisinde olur. Böylesi bir müslüman en alt derecede veya en üst derecede Rasulullah (Sav)’ın kendisini örnek almış olur. Müslüman kitap ve sünnette açık şekilde bildirilen akaid prensiplerini kabul ettiği, şüpheli konularda da ilimde ileri gelen rusuh sahibi ilim adamlarının açıklamalarına dayandığı sürece sünnet üzeredir. Kesin olarak bildirilen hükümler de kitap ve sünnetin ölçülerine uyan, anlaşılması zor müteşabih veya şüpheli meselelerde de ehli sünnet vel cemaat mezhebi üzerine olan ilimde ileri gelen imamların mezheplerini esas alan kimse, bidat ehli sayılmaz. Bu iki durumda söz konusu müctehid imamlara uyanları sapıklıkla itham eden kişi, kendisi sapıklığa düşmüş olur. Çünkü o ümmeti cahiliyenin kucağına itmek ve imamları da itham etmek istemektedir. Bu imamlar ise onun iddialarından uzaktırlar.

Bidatların en tehlikelisi kişiyi kurtuluşa eren grup (Fırkayı Naciye) mensubu olmaktan çıkararak, Resulullah (Sav)’in cehennem azabını hak edeceklerini bildirdiği 72 fırkadan biri içerisine sokan itikadi bidattır. 

Amelin yönden uydurulmuş şeyler de bidatların arasına girer. Ancak, müteşabih yani anlaşılması zor olan konularda, ilimde rusuh sahibi olan ilim adamlarının yaptığı açıklamaları esas alan kimseyi itikadi yönden bid’at ehli sayamayız. Yüce Allah şöyle buyuruyor: 

“Oysa onların (Yani müteşabih meselelerini yorumunu) ancak Allahu Teala ve ilimde rusuh sahibi olanlar bilir.” Ali İmran suresi/ 7

Bu ayeti kerime yukarıda bahsedildiği gibi bir amelin bidat olduğu konusunda ictihad ehli ilim adamların ya da fetvaya ehil ilim adamların icma etmedikçe, o amelin haram bidatlerden olduğuna hükmedemeyiz. Bu özelliklere sahip ilim adam arasında ihtilaf çıkarsa bu konu avamdan olan kişiler açısından geniş bir şekilde ele alınmalıdır. 

İlimde ileri seviyede olan kişi kuvvetli olan delilinin ihtilaf konusu amelin bidat olduğuna işaret ettiği sonucuna varırsa o amelden kaçınılması gerekir. Ancak bu kişinin ictihad sahibi ya da fetva vermeye ehil imamlardan birinin görüşünü esas alarak bidat olmadığı iddiasında bulunanlara karşı durmada katı davranmaması gerekir. İctihad sahibi imamlardan yahut kendilerine güvenilebilecek fetva vermeye ehil ilim adamlarından birinin fetvasına göre hareket etmek haram ya da mekruh sayılabilecek herhangi bir bid’atın günahından insanı kurtarır. 

Ancak delilleri ele alıp değerlendirebilecek seviyede bilgi sahibi olanlar için durum biraz farklıdır. Bunlar hakkında mesele daha sıkı tutulmuştur. Ama belirtildiği üzere, böyle birinin de, güvenilir ilim adamlarından birinin fetvasına göre hareket ettiği sürece kendisine muhalefet edenlere karşı katı bir tutum sergilemesi doğru olmaz.

Helaller ve haramlarla alakalı olarak bazı meseleler vardır ki şüphelidir. İnsanların çoğu bu konuda bilgi sahibi değildir. Öyleyse bu konuları bilenler azınlıktadır ve onlar da kitap ve sünnet naslarını iyi kavrayabilen, bu kaynaklardan hüküm çıkarma kabiliyetine sahip müctehid imamlardır. Buna göre, İctihad derecesinde olduğu düşünülen bir ilim adamından subuti ve delaleti kesin yani hem sahih bir rivayetle gelmiş hem de kastettiği anlam ortaya koyduğu hüküm açık şekilde anlaşabilen kitapta sünnet naslarından birine ters düşmeyen bir görüş ortaya koyduğunda, müslüman bu görüşe göre hareket edebilir. Bunda herhangi bir mahsur yoktur. Bu görüşe uymaktan dolayı da bid’at sahibi olunmaz. 

Bid’at sahipleri, itikadi meselelerde ilimde derinleşmiş rusuh sahibi ilim adamlarının görüşlerine ters görüşleri tercih edenlerdir. Furuhata yani ayrıntıya ait konularda da müctehid imamların görüşlerine aykırı hareket edenler bid’at sahibi sayılırlar. 

Bunu helaller ve haramlarla ilgili hadisi şeriften ve şu ayeti kerimeden anlıyoruz: “Sana kitap indiren O’dur. Onda kitabın temeli olan kesin anlamlı muhkem ayetler vardır. Diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. (Müteşabih ayetlerdir) Kalplerinde eğrilik olan kimseler fitne çıkartmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünür.” Al-i İmran / 7 

Bundan önce muhkem ayetleri bırakıp müteşabih ayetlerin üstüne düşenler tümü bu konuda kalplerinde eğrilik olduğuna dair ve fitne çıkarmakla alakalı bir durum söz konusudur sapık fırka ve mezheplerin tümü de bu hüküm içerisindedirler. müteşabih ayetleri muhkem ayetlere göre açıklayan ve ilimde lütuf sahibi olan ehl-i sünnet vel cemaat alimlerinin peşinden gidenler ise, kesinlikle bidat ehli olmaktan uzaktırlar.

Bir takım yanlış anlaşılmalar sonucunda bidat konusunda çok katı davranış içerisinde olan gruplar ortaya koymuş oldukları tavır müctehid imamların tamamının ya da bazılarının caiz gördükleri bir takım fiilleri yoldan çıkarır bidatler olarak görmüş ve bunları işleyenleri de sapık olarak telakki etmişlerdir. 

Rasulullah (Sav) bizim emrimiz (koyduğumuz ölçüler) üzere olmayan her şey reddedilir.”  Buhari Kitabu't tefsir. Bu hadis-i Şerifi yanlış değerlendirerek, yanlış anlamaktadırlar. 

Resulullah (sav)’in emri kitap ve sünnete uygun düşendir. Kitap ve sünnetin meşru saydığı kıyas, icma (bir metot olarak kabul edenler nazarında) İstihsan yine (bir metot olarak görenler nazarında), şerri nas'ın üzerinde hüküm koymadığı konularda örfe göre hüküm verilmesi, hep Resulullah (sav)’in emrine yani belirlemiş olduğu meşruiyet dairesine girmektedir. Ancak ictihad derecesine yahut fetvaya ehil imamlık derecesine ulaşmamış olanın, Resulullah (sav)’in emrine uygun diye hüküm çıkartma yoluna gitmesi uygun değildir. Ancak işte hak ve fetva ehli olanlar, gerek itikadi konularda, gerekse ameli konularda neyin Resulullah'ın ve ashabının emrine ve ölçülerine uyduğunu, neyin uyumadığını belirleyebilirler. Dolayısıyla böylelerinin yahut böyle olanlardan bir kişinin, bir şeyin Resulullah'ın emrine uygun düştüğüne dair fetvası, o fetvaya göre amel edenleri bidat ehli olmaktan çıkartır. Söylenenin doğruluğuna sahabelerin amelleri de işaret etmektedir. Herhangi bir sahabenin Allahu Teala'nın şeriatından anladığına göre amel ettiğine yahut görüş belirttiğine ait çok sayıda rivayetlerde bulunmaktadır. Sahabeler yaptıkları işler ve ortaya koydukları görüşlerle ilgili özel bir nas olmadığı halde diğer naslardan çıkardıkları anlamlara göre vardıkları neticeler sonucunda amel ederlerdi. Rasulullah (Sav) bir kimsenin bu tarzda ictihad yoluyla çıkardığı hükme göre ameli kendi emir ve ölçüleri dairesine uygun düştüğünde hoşlanırdı, aksi halde düzeltir ve doğrusunun ne olduğunu beyan ederdi. İşte sahabeler naslardan anladıklarına göre bu şekilde hareket ediyorlardı. Resulullah (Sav) de böyle davranmalarını kabul ediyor ve hoşlanıyordu.

İşte bu durum bize şöyle söylemeye yöneltmektedir: Resulullah (Sav)'den sonra yapılmış içtihatların içinde O’nun ölçüleri dairesine uygun düşenler olduğu gibi, uygun düşmeyenler de olabilir. Ancak bunlardan hangisinin uygun düşünüp hangisinin uygun düşmediği konusunda hükmü kim verecek? Şüphesiz ki, Resulullah'ın emrine uygun düşen ile düşmeyine ayırmaya ehil olan ictihad ve fetva ehli imamlar karar verebilirler. Bu imamlar, birşey üzerinde icma ettikleri zaman, artık müslüman'ın böyle bir icmaya muhalefet etmesi söz konusu olamaz. Ama ihtilafa düştükleri zaman durum genişlik kazanmaktadır. (yani amel ve tercih alanı genişlemektedir) Bazen ilim adamlar arasında bir konu tartışma çıkmakta ama daha sonra ümmet arasında belli bir konuda ittifak sağlanarak görüş birliğine varılmaktadır. Böyle bir birliğin sağlanması ve ümmetin işinin istikrar kazanmasından sonra muhalefette bulunması uygun değildir. Böyle bir muhalefette bulunan kimse bidat sahibi olur.

Bazıları, özel bir durum olmaksızın sahabelerin başlangıç itibariyle işledikleri ve Resulullah (sav)’in de kabul etmiş olduğu fiillere uyabilirler. Bunların tümü bizim söylediklerimizin doğruluğuna işaret eder. 

Aşağıda konu ile ilgli hadislere bakalım:

Selman-i Farisi (radıyallahu anh) her ezandan sonra ve her abdest aldıktan sonra iki rekat namaz kılmayı namazın hakkı olarak düşündüğünden dolayı böyle yapmış, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ben senin cennette nalinlerinin şakırtılarını duydum. İşte sen bununla (yaptığın bu amelle) o dereceye kavuştun demiştir.

-  Hubeyb’in öldürülmeden önce nafile olarak kılmış olduğu iki rekat sabır namazı, Hz. Bilal'in içtihadı gibi bir içtihattır.

- Rükudan doğrulduktan sonra “Rabbena ve leke’l hamd hamden kesiran tayyiben mubareken fihi, hatta yurdiye rabbena min emri’d dünye ve’l ahire” ayrıca “Allahu ekber kebiran velhamdülillahi kesiran ve subhanallahi bukreten esile” demesini geçerli saymıştır… söz konusu iki sahabe, kendi içinde içtihad ve istibatları ile bu uygulamayı yapmışlardır.

- Ensardan bir adam Kuba mescidinde imamlık yapıyor idi imamlık yaptığı namazlarda her rekatında ilk önce ihlas suresi okuyordu sonrada bir kıraat okuyordu bu kimseye Hz. Peygamber (Sav): “Seni her rekatta ihlas okumaya  yönelten sebep nedir? diye sordu. Adam: “Ben onu seviyorum” dedi. Resulullah (Sav) da: “Senin ona olan sevgin, seni cennete sokar.” diye buyurdu. Yine bir seriyyede komutanlık yapan bir sahabede aynı şeyi yapmıştır. Oda kendisine neden böyle yaptığı sorulduğunda: “Bu surede Rahmanın sıfatlarından söz ediliyor Bende onu okumayı seviyorum cevabını verince hz. Peygamber (Sav) : “Ona, kendisini Allahu Tealanın sevdiğini bildirin.”

“Bir adam bir adamın yanında İhlas suresini sabaha kadar okuduğunu duydu sabah olunca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına giderek Durumu söyledi adam sadece surenin okunmasını az bir şey olarak görüyor gibiydi Resulullah (sav) canım elinde olana yemin ederim ki bu süre kur'an-ı Kerim'in üçte birine denktir buyurdu.” Buhari Ebu Said el-hudri radiyallah den rivayet etmiştir.

Kur'an-ı Kerim'in herhangi bir bölümünü özellikle okumanın çokça tekrar etmenin caiz olduğu böyle bir şeyin diğer sürülere tamamen terk etme anlamına gelmediği işaret edilmektedir. Bununla birlikte söz konusu imamın hareketini yerinde bulmasına ve kendisini cennetle müjdelemesine rağmen ilim adamlarından veya sahabelerden herhangi biri bu hareketin sabit sünnet olduğunu söylememişlerdir. Burada kişiye özel bir durum söz konusudur. Ama bizim yapmamız gereken şey Resulullah (sav)’in sünnetini devam ettirmektir. 

- Bir kabile reisine fatiha ile rukye yapan sahabeye Hz. Peygamber onun rukye olduğunu nereden biliyordun diye sormuştur. Ve aldığın hediye paylaştırın ve bana bir hisse ayırın demiştir. Akli dengesi bozuk olan bir  adama sahabe fatiha suresi okuması ve bunun üzerine adamın iyileşmesi ile ilgili de bir rivayet vardır. Bu konuda farklı rukye çeşitleri ve rivayetleri bulunmaktadır. Bu yoldan hak olarak yapılan rukyeden dolayı alınan hediye helaldir.

Resulullah (sav)’in ashabının tümü adildir. Onlar insanlar içerisinde Allah'ın kitabını en iyi şekilde ve en incelikle anlayabilmiş olanlardır. taşkınlık dairesi içerisine düşüp de oradan çıkmamış onların dışındaki bütün ümmet de sahabelerin yapmış olduklarına itiraz etmeden yapmaya devam etmektedir. 

“Kim bir iyiliğe öncülük ederse, kendisine o iyiliği yapanın sevabı kadar sevap yazılır.” Müslim İbni Mesud’dan rivayet edilmiştir. 

“Kim doğruluğa öncülük ederse, ona kendisine uyanların sevabı yazılır. Bununla birlikte uyanların sevaplarından da herhangi birşey eksilmez. Yine kimde sapıklığa öncülük ederse, ona da peşinden gidenlerin günahı yazılır…” Müslim, Ebu Hureyre (ra) rivayet etmiştir.

Ortaya çıkarılan yenilik, şeriat ölçüleri ve nasların ışığında değerlendirmeye tabi tutulur. Şeriatın güzelliğe şahitlik ettiği şey, güzel ve makbuldur. Şeriatın kendi ölçülerine aykırı olduğuna şehadet ettiği ise çirkin ve merduddur. Bu nedenle böylesi, zammedilmiş bidatlerden olur. Birinci türdeki uygulamaları, yenilik olması itibarıyla bidatı hasene olarak adlandırılır. Ancak esasında bu, şer’i anlamda bidat değildir. Bilakis ölçüleri makul olduğuna delalet ettiği sürece bu, kıyas yolu ile tespit edilmiş bir sünnettir. Hz. Ömer (ra)’in teravih namazı ile ilgili olarak “Bu ne güzel bir bidattir” 

Resulullah (as)’ın özellikle işlemiş veya hakkında özellikle emirde bulunmuş olmasa da, şeriatın özel ya da genel hükümleri içinde doğru olduğuna ait bir delil bulunan uygulamalar bidat değildir. Arzularından doğan başka dayanağı olmayan ve sırf isteğe dayalı olarak çıkarılan yenilikler kesinlikle batıldır ve sapıklığa götürücü bidattir. Bir de iki şey arasında benzerlik kurulmak suretiyle ortaya çıkarılmış olan yenilikler vardır. Bu tür yeniliklerin çıkarılması fazilet sahibi halifelerin ve imamların yoludur. Her yenilik mutlaka zemmedilmiş bidatlerden değildir. Yenilik ve bidat mutlak anlamıyla ele alınmaz. Yüce Allah ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka gönülleri gaflet içerde eğlenerek dinlerler.” Enbiya / 2 Yukarıda geçen Hz. Ömer'in dediği gibi “Bu (uygulama) ne güzel bir bid'attir” söylediği gibi bidatlerin (yeniliklerin) sünnete aykırı olanları ve sapıklığa götürenleri zemmedilmiştir. 

İmam Nevevi Hazretleri Resulullah Aleyhisselam'ın “ her bid’at sapıklıktır” Ahmed, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi sözü ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: “ Bu genel bir ifadedir. Ancak bununla kastedilen anlam özeldir. O da şeriatta doğruluğuna delalet eden bir şey bulunmayan yeniliklerdir. Bu gibi yenilikler bidatlerden sayılmaktadır.” Suyuti Süneni Nesai’ye yazmış cilt: 2, sayfa 234

Zamanımızda bid’at çeşitleri çoğalmıştır. Eskiden insanlar yiyecek bulamıyorlardı şimdi insanların yiyecek depolaması derin dondurucularda bir dahaki senenin malzemesini bekletmesi, içecek ve giyecek maddelerinin artması, nikahlarda düğün salonlarında yapılması ve şatafatlı düğün eğlencelerinin düzenlenmesi, mübah olabilecek bidatler arasındadır. 

Teravih namazı gibi şeriatın herhangi bir hükmüne ters düşmeyen ve temel ilkelerine uyan yenilikler, sınır gözetim merkezleri, hanlar, medreseler inşa edilmesi İslam'ın ilk döneminde ortaya çıkmamış olan iyilik türlerinden bir uygulamadır. Yine iyilik ve takva üzerine yardımlaşma dernekleri kurmak ve bazı ilkeler üzerinde hareket etmekte güzel bid’atlerdendir. Arap dili ile ilgilenmek sonradan çıkmış bir şeydir. Bunun gibi mübah olacak ve güzel olan bidatler söz konusudur. 

Şeriata aykırı olan bid’atler vardır ki bunlara karşı dikkatli olunmalıdır. Çünkü bunlar şeriata muhalif olan bid’atlardır. Gerçek bid'at ile kastedilen şey fena, dine zararlı ve müslümanlar açısından da tehlikeli olduğu konusunda ilim adamları arasında herhangi bir ihtilafta bulunmamıştır. Bunlar dine aykırı şeylerdir.

Bidat nedir?: İster güzel olsun ister çirkin olsun daha önce benzeri bulunmayan ve sonradan ortaya çıkarılan her yeniliğe bid'at denir.

Övülen bid’at ve yerilen bid’at. Sünnete uygun düşeni övülen bid’atı hasene, sünnete aykırı düzeni olanda yerilendir. İmam  Şafii

Bidatın Kısımları: 

1- Bid’atın normal dünyevi işler ile dünya çıkarlarının sağlanmasına ve dünyadaki varlıkların değerlendirilmesine imkan verelim karşılıklı ilişkiler insanlar arasında çeşitli uygulamalar burada kastedilmektedir tarım ve sanayi işlerinin düzenlenmesi ve buna benzer Çeşitli dünya ilişkilerinin düzene konulması Normal işlerdendir bu işlerde de ilişkilerde iyi niyet beslenirse Bunlar da ibadet niteliği kazanır ve karşılığında sevap alınır.

İbadet ve kulluk ile ilgili işlere gelince esas da kişinin Allah'a yaklaşması için vesile edilmesi amacıyla konulmuş uygulamalar bu sınıftandır bu sınıfa giren uygulamaların belirlenmesinde ilk bakışta kişiye asıl konulmuş amacından uzaklaştıran bir takım arazi durumlar göz önünde bulundurulmaz zikir namaz Hac gibi uygulamalar bu sınıfa girmektedir.

İster İnançla ilgili olsun ister kalbin amelleriyle ilgili olsun ve isterse bedeni amellerle ilgili olsun ibadetle ilgili uygulamalarda bidat çıkarmanın meşru olmayacağım konusunda bilim adamları ittifak etmişlerdir. bir Dertlerin normal işlerle ilgili olması konusunda birtakım görüş ayrılıkları bulunmaktadır.

2- Gerçek bidati, “Hakkı gerek kitaptan gerek sünnetten gerek ümmetin icma’ından ve gerekse ilim adamları nazarında geçerli sayılabilecek temel kaynaklardan delil çıkarılması, genel ya da özel nitelikte bir delil bulunmayan uygulama” diye tarif etmişlerdir. Gerçek bir bid’ate örnek olarak şunları sayabiliriz:

- Herhangi bir zayıf delile dayanarak ve şerri bir mazeret ve geçerli bir amaç olmaksızın, helalin haram, haramın da helal sayılması.

- Şer'i dayanağı olmayan yeni ibadetler ortaya çıkartılması.

- Sünnetin geçerli delil olduğunun inkar edilmesi.

Bağlantılı bidatler açıklanırken Şer'i deliller arasında bağlantılı bir delil bulunan uygulama. bu uygulama bu yönden bir daha sayılmaz. Hakkında gerçek bir dert için ileri sürülen zayıf delile benzer bir delil bulunan uygulamada öyledir. Buna göre bağlantılı bid’at veya izafi bid’at bir yönü herhangi bir delile dayanması itibariyle sünnet telakki edilebilir. İkinci yönü itibariyle ise bid’attir. Çünkü bu ikincisi gerçek gerçek anlamda bir delile değil de tereddüte şüpheye dayanmaktadır. Bu bakımdan esasta herhangi bir dayanağı yok demektir.

3- Bid’atin güzel ve çirkin olması sözlük anlamı yönünden ister övülen türden olsun isterse yenilen türden olsun ister Resulullah (sav)’in çağından önce isterse daha sonra ortaya çıkmış olsun bütün yenilik ve icatları içine alır. Bu konu hakkında ilim adamları arasında görüş ayrılıklar ortaya çıkmıştır. Bid’at konusuna bu açıdan bakıldığında beş kısma ayrılmıştır: 

1- Vacip olan bidat: Bir şeyin vacip olması ile ilgili kurallara uyan ve hakkında konu ile ilgili şer’i delillerin ortaya çıktığı uygulamalardır. Dinin korunması, hükümlerini açıklanması vb. konularla ilgili tüm uygulamalar bu türdendir. Örneğin; Kur'an ayetlerinin mushafta toplanması ve insanların bu mushaf etrafında birleştirilmeleri. Din düşmanlarının Kur'an'ı Kerim'i tahrif etme amacı taşıyan tüm faaliyetlerine karşı durulması ve bu tür faaliyetlerin birbiri ardından ortadan kaldırılması.

2- Haram olan bidat: Haramlık kurallarına uyan ve hakkında bu konu ile ilgili şeri delillerin ortaya çıktığı uygulamalardır. Bu türden olan bid’atlerin pek çok örneği bulunmaktadır. Örneğin; Haricilik mezhebi gibi Kur'an ve sünnete aykırı bozguncu mezhepler ile Mutezile mezhebinin bazı görüşleri de bu türdendir. Allahu Teala'nın maddi bir varlık olduğunun ileri sürülmesi ve Allahu teala'nın yaratılışlara benzetilmesi ve buna benzer iddialar bu türdendir.

3- Mendup olanlar: Mendupluk kurallarına uygun ve hakkında bu konu ile ilgili delillerin oluştuğu uygulamalardır. Örneğin; Ramazan ayında teravih namazının camide Cemaatla kılınması, toplu halde tesbih çekilmesi, yolların planlı bir şekilde yapılması, sağlam ve geniş binalar inşa edilmesi, buralara elektrik, su bağlanması suretiyle refahın sağlanması ve buna benzer kolaylıklar gibi, islam'ın ilk döneminde ortaya çıkmamış olmakla birlikte şeriat hükümlerine de aykırı olmayan iyilik türünden bütün yenilikler, din eğitiminin düzene konulması, en iyinin seçilmesi için uygun sistemlerin uygulanmaya konulması: imtihan sistemi ve bunun gibi.

4- Mekruh olan bidat: Mekruhluk kurallarına uygun ve hakkında konu ile ilgili deliller tahakkuk eden uygulamalar. Örneğin; Sınırları şeriat tarafından belirlenmiş olan mendup (güzel) amellerin arttırılması. Namazlardan sonra 33'er kere söylenmesi gereken “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber” zikirlerinin şeriatın ölçüsünü önemsememe ve sünnete uymama niyeti olmaksızın sayıların arttırılması. Çünkü bu harekette kişi niyeti iyi olsa da Rasulullah (Sav)’in belirtmiş olduğu sınırı aşmaktadır. Öyle yapılması ise mekruhtur büyükten bir sınır belirledikleri zaman o sınırlara geldiğinde durulması gerekir ve bu sınırın aşılması uygun değildir.

5- Mübah olan bid’at: Mübahlık kurallarına uyan ve hakkında konu ile ilgili şer'i deliller oluşan uygulamalardır. Örneğin; Haram ve mekruh sınırları içine girmemek şartıyla insan nefsine hoş gelecek yiyecek, içecek vs. türü şeylerin artırılması. Yine insanın arzuladığı yiyecek ve mesken türü dünyalıklar edilmesi gibi. 

Son olarak Ashabın nasıl bir yol izlediğine bakalım:

İbn Abbas radiyallahu bir şey kendisine sorulduğu zaman onunla ilgili Kur'an-ı Kerim'de bir açıklama ve hüküm bulunursa onunla cevap verirdi. Kur'an-ı Kerim'de olamaz da Resulullah'ın sünnetinde bulursa onunla cevap verirdi. Resulullah'ın sünnetinde de konuyla ilgili bir şey bulamadığı takdirde, Hz. Ebubekir radıyallahu anh ve Hz Ömer Radıyallahu anh’dan nakledilen sözlere bakar onunla cevap verirdi. Onlardan rivayet edilen sözlerde de bulamadığı takdirde kendi görüşünü ortaya koyardı. Darami










Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar