El-Â’raf Sûresi 1-9. Ayetlerin Tefsiri
Tarih: 28. 01. 2025
ﷺ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
الٓمٓصٓۜ ﴿١﴾ كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ ف۪ي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِه۪ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٢﴾ اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۜ قَل۪يلًا مَا تَذَكَّرُونَ ﴿٣﴾ وَكَمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا فَجَٓاءَهَا بَأْسُنَا بَيَاتًا اَوْ هُمْ قَٓائِلُونَ ﴿٤﴾ فَمَا كَانَ دَعْوٰيهُمْ اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَٓا اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ ﴿٥﴾ فَلَنَسْـَٔلَنَّ الَّذ۪ينَ اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَل۪ينَۙ ﴿٦﴾ فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَٓائِب۪ينَ ﴿٧﴾ وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّۚ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿٨﴾ وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَظْلِمُونَ ﴿٩﴾
A'râf sûresi Mekke'de inen sûrelerin en uzunlarındandır. Kur’anı Kerimdeki sıralanışına göre yedinci suredir. Uzun surelerin altıncısı olup 206 ayettir. Mekke'de nazil olmuştur.
Peygamber kıssalarını genişçe açıklayan ilk sûredir. "Bu sûre, Mekke'de inen diğer sûreler gibi, islam davetinin esası olan tevhid inancını, öldükten sonra dirilmeyi, hesabı, vahyi ve risâleti açıklamaya önem verir.
Bu mübarek sûre, ilk âyetlerinde Hz.Muhammed (s.a.v.)'in ebedî mucizesi olan Kur'an-ı Kerim'den bahseder. Bu Kur'an'ın, bütün insanlar için Allah tarafından gönderilmiş bir nimet olduğunu açıklar. İnsanların dünya ve âhiret mutluluğunu elde edebilmeleri için onun yönlendirme ve irşadlarına uymaları gerektiğini vurgular.
İnsanların bir tek babadan yaratılmış olma nimetine ve meleklere, insanlığın babası Âdem (a.s.)'a secde etmelerini emretmek suretiyle onun şahsında bu insan nev'ine verdiği değer ve şerefe dikkati çeker. Sonra şeytanın, insanların doğru yola gitmelerini engellemek ve yaratıcılarından uzaklaştırmak için onların yolları üzerinde oturup bekleyen bu azgın düşmanın tuzağından sakındırır.
Yüce Allah bu sûrede, hayır ve şer, hak ve bâtıl arasındaki mücadeleye örnek olarak İblis'in Âdem (a.s.) ve nesline karşı kurmuş olduğu tuzağı açıklamak üzere Âdem (a.s.)'in İblis ile olan kıssasını ve onun cennetten çıkıp yeryüzüne inişini anlatır. Bundan dolayı Yüce Allah, insanlara, İblis'in babalarına karşı gösterdiği düşmanlığı açıkladıktan sonra, onlara, "Ey Âdemoğulları!" diyerek, Âdemoğlu sıfatı ile arka arkaya dört defa hitap etti. Bu hitap bu sûreye mahsustur. Onunla Yüce Allah, babaları Âdem'e vesvese verdiği ilk zamandan beri insanlara karşı düşmanlık üzere yetişmiş olan şeytandan insanları sakındırır. Zira o zaman Şeytan, insanların babası Âdem (a.s.)'e vesvese verip onu hataya düşürdü ve Allah'ın emrine muhalefet ettirdi. Nitekim bu sûrenin 27. âyetinde meâlen şöyle buyurulmuştur: "Ey Âdemoğullart! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de aldatmasın".
Bu mübarek sûre aynı zamanda, kıyamet gününde meydana gelecek olan bir sahneyi açıklar. Bu, üç fırka ve bunlar arasında yapılan konuşma ve münazara sahnesidir. Bu fırkalar, cennet ehli olan mü'minler fırkası, cehennem ehli olan kâfirler fırkası ve Kur'an'ın sadece bu sûrede bahsettiği üçüncü fırkadır. Bu üçüncü fırkaya "A'râf ehli" ismi verilir. Bundan dolayı bu sûreye, A'râf sûresi adı verilmiştir. Bu sahne öyle bir sahnedir ki, kıyamet gününde bütün varlıklar onu, temsîlî veya hayalî değil, gerçek olarak göreceklerdir.
Bu sûre, hak yolda olan cennet ehlinin, bâtıl yolda olan cehennem ehline karşı kıyamet günü sevinç gösterilerini açıklar. Kâfirlerin üzerine laneti, kovulmayı ve mahrumiyeti tescil eden yüce bir ses dalgalanır. Bu iki grup arasına bir perde konur. Orada, her grubu suratlarından tanıyan adamlar durur. Cennet ehlini, yüzlerinin beyazlığı ve parlaklığından, Cehennem ehlini de yüzlerinin siyahlığı ve donukluğundan tanırlar.
Bu sûre geniş bir şekilde Nûh, Hûd, Salih, Lût, Şuayb ve Mûsâ (a.s.) gibi peygamberlerin kıssalarından bahseder. Önce peygamberlerin büyüğü Nûh (a.s.)'u ve onun kavminden gördüğü inkâr, inat, yalanlama ve yüz çevirmeyi anlatır. Hz. Mûsâ Kelimullah'ın azgın Firavun ile olan kıssasını geniş bir şekilde anlatır. Daha sonra, İsrailoğullarının karşılaştığı şiddet ve musibetlerden, bundan sonra da kavuştukları emniyet ve refahtan nimetini değiştirip emrine muhalefet ettiklerinde de Allah'ın onları maymun ve domuzlara çevirmek suretiyle nasıl cezalandırdığından bahseder.
Bu süre, aynı zamanda kötü âlimlerin rezil durumlarını gösteren bir misali ele alır. Onları, hayal edilebilecek en çirkin ve âdi bir şekilde tasvir eder. Devamlı, soluyan, devamlı olarak çamurda yuvarlanan köpek şeklinde tasvir eder. "Dileseydik elbette onu âyetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksanda dilini çıkarıp solur. Hakka yemin olsun ki bu Allah'ın kendisine faydalı ilim nasip edip de, onu geçici dünya malı toplamak maksadıyla kullanan insanlar için, küçültücü en çirkin bir tasvirdir. Topladığı bu dünya malı onun için bir vebal ve rezillik vasıtası olmuştur. Çünkü o, bu ilimden faydalanmadı ve iman yolunda dosdoğru yürümedi. Bu nimetten sıyrılıp çıktı. O yüzden şeytanın takibine uğradı ve sonunda azgınlardan oldu.
Bu mübarek sûre, Allah'ın birliğini ispat ile ve ortak kıldıkları hiçbir zarar veya menfaat veremeyen, göremeyen, işitemeyen taş ve putlara tapanlarla alay ederek son bulur. Halbuki onları yaratan, şekil veren ve gezip dolaştıkları ve duracakları yeri bilen sadece Allah'tır. Bu mübarek sûre, tevhid ile başladığı gibi, tevhid ile sona erer. Hem başta hem sonda, ma'bud olan Yüce Allah'ın birliğine iman etmeye davet edilmiş olur.
Sûrenin İsimlendirilmesi
Bu sûrede A'râf ismi geçtiği için buna, A'râf sûresi ismi verilmiştir. A'râf, cennet ile cehennem arasına konulmuş bir sûr olup her ikisinin ehlini birbirinden ayırır. İbn Cerir, Huzeyfe'den şöyle rivayet etmiştir: Huzeyfe'ye A'râf ehli soruldu. Şöyle cevap verdi: Onlar, sevapları ile günahları eşit olan topluluktur. Günahları cennete, sevapları ise cehenneme, girmelerine mani olur. Dolayısıyla, Allah haklarında hükmedinceye kadar, orada, sûr üzerinde dururlar.
Araf Suresindeki ayetlerin gruplandırılması şu şekilde yapılabilir:
1. Grup, İlahi vahyin doğruluğu ve vahye duyulan ihtiyaç, surenin temel konusu olarak işlenir.
2. Grup, insanoğlunun yaratılışı ve ilk günahı, Adem'in yaratılışı, meleklere secde emri, iblisin isyanı ve cennetten kovulması anlatılır.
3. Grup, Dünya hayatı ve ahiret, insanoğlunun dünya hayatındaki yaşamı, ölümü ve tekrar diriltilip çıkarılacağı belirtilir.
4. Grup, İyilik ve salih amellerin önemi, Cennet ve cehennem ehlinin karşılıklı konuşmaları, kibirlenmenin ve çokluğun fayda vermeyeceği, iyilik ve salih amellerin fayda vereceği vurgulanır.
5. Grup, Tabiat olayları ve ibretler, rüzgar, bulut, yağmur ve toprak ilişkisi gibi olaylardan ibret alınması ve bazı hakikatlere ulaşılması hedeflenir.
6. Grup, Peygamberlerin tebliğ çabaları, nuh ve diğer peygamberlerin toplumlarıyla ilişkileri ve dinlerini tebliğ çabaları özetlenir.
1. -“Elif, Lam, Mim, sad.”
Bu harflerin ne manaya geldiği hususunda müfersirlerin çeşitli mülahazalar yapmışlardır. Bu harflerle alakalı olarak bir nas yoktur.
İbn Kesir, İbn Cerir’in, İbn Abbas'tan bu harflerin manası ile ilgili olarak şu sözlerini nakletmektedir: “Ben Allah’ım, işte açıklıyorum.” Said b. Cübeyr’den nakledilmiştir.
Bir başka görüşe göre: El Musavvir isminin kısaltılmış harfleridir.
Bir başka görüşe göre: Allah’ın isimlerinden biridir. Allah Teâlâ bu ismine yemin ederek sureye başlamıştır.
Katadeden rivayet edilen bir görüşe göre ise bu harfler, Kuran-ı Kerimin isimlerinden biridir.
Bazılarına göre de bu harfler, Allah’ın ismi Azamının harfleridir.
Başka bir görüşe göre ise bu harfler, kısaltılmış bir hesabı ifade ederler.
Bu harfler sadece Mukattaa harflerdir.
Bunlar, birçok mânâyı ihtiva eden sembollerdir. Bu harfler vasıtasıyla, Allah Teâlâ, yarattıklarına, irade ettiği şeyleri göstermektedir.
2. - “Bir kitap ki sana indirilmiştir. Ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın, onunla insanları uyarman ve iman edenlere öğüt vermen içindir.”
Bir kitap bu kur’an ki sana indirilmiştir. Bu kitap hakkında hiçbir tereddüte ve şüpheye kapılma. Kalbinde bir darlık ve sıkıntı bulunmasın. Hz.peygamber (sav) Kavminin kendisini yalanlayacaklarından, ondan yüz çevireceklerinden kendisine eziyet edeceklerinden çekiniyordu. İşkenceden dolayı kalbine darlık geliyor ve bu konuda şevk ile işine sarılamıyordu. Bu sebeple şanı yüce Allah bu kuşkulardan yana ona güvenlik vermiş ve onlara aldırış etmesini yasaklamıştı. Bu kur’anı insanlara tebliğ etmekten usanma. Bu kitap kendisiyle müşrikleri uyarman için ve müminlere de bir hatırlatma ve bir öğüt olsun diye indirilmiştir.
Abdullah b. Abbas, Mücahid, Katade ve Süddi buradaki sıkıntıdan maksadın, “şüpheye düşmek” olduğunu, ayetin bu bölümünün manasının da “Ey Muhammed, sana indirdiğimiz Kur’an hakkında şüpheye düşme” demek olduğunu söylemişlerdir.
3. - “Rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka velilere uymayın. Ne de az öğüt dinliyorsunuz?”
Her ikisi de Allah tarafından indirilmiş birer vahiy olduğundan kitap ve sünnete uyun. Şanı yüce Allah'ın geçmiş kavimler hakkında anlattığı, ya da onun resulünün bu konuda bildirdiği kuran'ı kerim'de emredilen ve onun resulünün de buyurduğu her şey ve benzerleri yani kitap ve sünnetten olan her şey birer vahiydir. Ondan başka velilere uymayın Allah'ı bırakıp başka kimselerin peşinden gitmeyin. Yani Resulün size gösterdiği yolu bırakarak onun dışına çıkmayın ve başka yollara sapmayın. Böyle yapmazsanız Allah'ın hükmünden yüz çevirmiş, başkalarının hükmüne boyun eğmiş olursunuz. Yani Allah'ın dışında cin ve insan şeytanları veli edinmiş, onlara itaat etmiş olursunuz. Onlara itaat etmeyin, onları veli edinmeyin. Çünkü onlar sizi bidatlere yönlendirir. Putlara ve ibadet ettirirler. Ne de az öğüt dinliyorsunuz! Çünkü Allah'ın dinini terk etmekte, başka hayat düzenlerinin peşinden gitmektesiniz. Öğüt veriliyor ama çok azını alıyorsunuz. Bu bakımdan fazla zikir ve çokça öğüt almak sapıklıktan kurtularak hidayeti bulmanın yolu ve sebebidir bu unutulmaması gerekir.
4. - “Nice yurtlar vardır ki biz onları helak etmişizdir. Geceleyin uyurken veya öğleyin dinlenirken baskınımız gelip çattı onlara.”
"Nice yurtlar vardır ki biz onları helâk etmişizdir." Helâk etmek istediğimiz pek çok yurt vardır ki, "geceleyin uyurken veya öğleyin dinlenirken baskınımız gelip çattı onlara." Onlar geceleyin uyurken ya da gündüz kuşluk vaktinde dinlenirken azâbımızla oranın halkını helâk etmişizdir. Özellikle bu iki vaktin zikredilmesinin sebebi, gaflette oluş vakitleri olmasındandır. Bu vakitlerde gelen azâb daha şiddetli ve daha dehşetlidir. Nesefî şöyle diyor: "Lût (a.s.) kavmi geceleyin seher vakti, Şuayb (a.s.) kavmi de Kaylûle (kuşluk ve sonrası) vakti helâk edilmişlerdir."
5. - “Kendilerine baskınımız geldiği zaman çağrışları. “Biz gerçekten zalimlerdendik.” Demekten başka bir şey olmadı.”
"Baskınımız geldiği zaman çağırışları" azâbımızın baş gösterdiği sırada
onların yaptıkları dua ve niyazları; "Biz gerçekten zâlimlerdendik, demekten başka bir şey olmadı." Yani onlar fayda sağlamayacak bir zamanda kendilerine zulmettiklerini ve şirk koştuklarını kabul ettiler.
Bu ayeti kerime de Resulullah (sav)’den rivayet edilen “Kendilerinin ileri sürecekleri bütün mazeretler ortadan kaldırılmadığı sürece hiçbir kavme helak edilmiş değildir.”
6- “Andolsun ki, kendilerine peygamber gönderilmiş olanlara da soracağız; Peygamber olarak gönderilenlere de soracağız.”
"Andolsun ki kendilerine peygamber gönderilmiş olanlara da soracağız." Kendilerine Rasûl gönderilenler, bu peygamberlerin ümmeti olan kimselerdir. İşte bunlara Rasûllerine nasıl karşılık verdikleri sorulacağı gibi; "Peygamber olarak gönderilenlere de" Onlara ne şekilde cevap verildiğini onlardan "soracağız."
Resulullah (sav) buyurdu ki: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünden sorumludur. Devlet başkanı yönettiklerinden sorumlu tutulacaktır. Erkek aile halkından sorumlu tutulacaktır. Kadın kocasının evinden sorumlu tutulacaktır. Köle de efendisinin malından sorumlu tutulacaktır.”
7. - “Andolsun ki, onlara bilerek anlatacağız. Zaten biz gaib de değildik.”
"Andolsun ki onlara bilerek anlatacağız." Hem peygamberlere hem de
kendilerine peygamber gönderilenlere ne yaptıklarını, nasıl karşılık verdiklerini anlatacağız ve bunu bilgi üzere yapacağız. Yani biz onların zâhir ve bâtin hallerini de sözlerini ve fiillerini de biliyoruz.
"Zaten biz gaib de değildik." Onları ve yaptıklarını görmez değildik.
8. - “Mizan o gün haktır. Kimin terazisi ağır basarsa işte onlar felaha erenlerin ta kendileridir."
"Mizân o gün haktır." Allah'ın ümmetlere ve Rasûllerine hesap soracağı günde amellerin adaletli bir şekilde tartılacağı hak ve gerçektir.
Nesefî şöyle diyor: "Bundan sonra amellerin sahifeleri, dili ve kefeleri
bulunan bir terazi ile tartılacaktır," denilmiştir. Bundan maksat ise adaletin
belirgin bir şekilde gösterilmesi ve özür beyân edecek imkân bırakılmamasıdır."
Mizanın dosdoğru bir yargı ve adaletli bir hükümden ibaret olduğu da söylenmiştir. Bunun nasıl ve hangi keyfiyete gerçekleşeceğini ancak en iyi bilen Allah'tır.
Rasûlullah (s.a.) buyurdu ki: "Kıyamet günü mahlukatın gözü önünde ümmetimden bir kişi çağırılacak. Ona her birisi göz alabildiğince uzun doksandokuz sahife açılacak. Yüce Allah ona:
- Bunlardan herhangi bir şeyi inkâr ediyor musun? Benim koruyucu yazıcılarım sana haksızlık etti mi? denilecek o da:
Hayır Rabbim, diyecek. Yüce Allah:
- Peki, senin herhangi bir mazeretin ve bir iyiliğin var mıdır? diyecek
adam korkacak ve diyecek ki:
- Hayır, Rabbim. Bunun üzerine yüce Allah:
- Aksine, senin bizim yanımızda bir iyiliğin vardır ve bu gün sana zulmedilmeyecektir, diyecek ve ona üzerinde: "Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlik ederim. Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna
şahitlik ederim" yazılı bir parça gösterilecek. Bu sefer kul şöyle diyecek
- Rabbim bu parçanın bütün bu sahifeler karşısında kıymeti ne olabilir? Ona;
"Sana zulmedilmeyecektir" denilecek ve arkasından bütün bu sahifeler terazinin bir kefesine, öbür parça da öbür kefeye konulacaktır. Sahifelerin bulunduğu kefe hafiflikten yukarı kalkacak, öbür parçanın olduğu kefe de ağır basacaktır. Allah'ın adı karşısında hiçbir şey ağır basamayacaktır.
Mizan cismanidir. Hakimi Tirmizi Selman'dan rivayet edip sahih olduğu belirttiği bir hadiste peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü mizan konulur. Onda gökler ve yer tartılacak olsa onun kefesine sığarlar. Bunun üzerine melekler: Seni her türlü eksiklikten tenzih ederiz. Biz sana hakkıyla ibadet edemedik diyeceklerdir.” Kafirlerin de amelleri tartılacaktır. Yaptıkları iyiliklere göre onlarda katmanlara ayrılacaklardır. Ebu Talib gibi.
İbni Kesir şöyle bahseder: “Kıyamet günü mizanda konulacak olan şeylerin ameller olduğunu söylenmiştir. Her ne kadar onla araz (eksik ve kusurlu) iseler de şanı yüce Allah, kıyamet günü onları cisimlere dönüşterecektir. Rivayet edilmiştir ki, Abbas'tan rivayet edilen sahih bir haberde, Bakara ve Al-i İmran surelerinin kıyamet günü iki bulut veya iki gölgelik, yahut da sıra sıra olmuş iki bölük kuş gibi gelecekleri rivayet edilmektedir. Yine sahih bir hadiste yer alan kuran'a dair kıssa da bu türdendir. Bu rivayette göre kur'an-ı kerim, kur'an okuyan bir kimseye rengi değişmiş bir genç şeklinde gelir. Ona sen kimsin? Diye sorar. O da ben geceleyin, uykusuz geçirdiğin gündüzün susuz kalarak okuduğun kur’an’ım der.
Hz. Bera’dan gelen bir kabir sorusuna dair hadiste belirtildiğine göre, mümine rengi güzel ve hoş kokulu bir yiğit olarak gelir. Ona sen kimsin? Diye sorulunca o da: Ben senin salih amelinim diye cevap verir. Kafir ve münafık hakkında ise bunun aksi zikredilmiştir. Denildiğine göre amel defterleri de tartılacaktır. Nitekim mahşere getirilecek terazinin bir kefesine her birisi göz alabildiğince uzun 99 tane sayfa konulacak ve ayrıca la ilahe illallah’ın bulunduğu bir sayfaya getirilip konulan kişiye dair hadiste de bu durum vardır. Bu hadise göre bu kişi:
Rabbim der; bu upuzun sayfalar karşısında bu küçük sayfanın faydası ne olabilir? Bunun üzerine şanı yüce Allah:
Sana zulm edilmez, denilir ve bu şehadetinin yazılı olduğu sahife terazinin kefesine konulur. Allahu teala bu sefer bütün sahifeler havaya kalkarken bu şehadetinin yazılı olduğu sahife ağır basacaktır.” diye buyurduğunu belirtmiştir.
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...