Kadiri Yolu

 

El-Araf Suresi 10-30. Ayetlerin Tefsiri


El-Â’raf Sûresi 10-30. Ayetlerin Tefsiri


Tarih: 04. 02. 2025

  ﷺ   

    بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم     

                                                                                                                                                               

وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الْاَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ۟ ﴿١٠﴾ وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَۗ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَ ﴿١١﴾قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ ﴿١٢﴾ قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ ف۪يهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِر۪ينَ ﴿١٣﴾ قَالَ اَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿١٤﴾ قَالَ اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَ ﴿١٥﴾ قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ﴿١٦﴾ ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ وَلَا تَجِدُ اَكْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ ﴿١٧﴾ قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُ۫مًا مَدْحُورًاۜ لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَع۪ينَ ﴿١٨﴾ وَيَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿١٩﴾ فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِد۪ينَ ﴿٢٠﴾ وَقَاسَمَهُمَٓا اِنّ۪ي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِح۪ينَۙ ﴿٢١﴾ فَدَلّٰيهُمَا بِغُرُورٍۚ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۜ وَنَادٰيهُمَا رَبُّهُمَٓا اَلَمْ اَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَاَقُلْ لَكُمَٓا اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ﴿٢٢﴾قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿٢٣﴾ قَالَ اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى ح۪ينٍ ﴿٢٤﴾ قَالَ ف۪يهَا تَحْيَوْنَ وَف۪يهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَ۟ ﴿٢٥﴾ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ قَدْ اَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَار۪ي سَوْاٰتِكُمْ وَر۪يشًا۠ وَلِبَاسُ التَّقْوٰى ذٰلِكَ خَيْرٌۜ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ ﴿٢٦﴾ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَٓا اَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَاۜ اِنَّهُ يَرٰيكُمْ هُوَ وَقَب۪يلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْۜ اِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٢٧﴾ وَاِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَٓا اٰبَٓاءَنَا وَاللّٰهُ اَمَرَنَا بِهَاۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٢٨﴾ قُلْ اَمَرَ رَبّ۪ي بِالْقِسْطِ۠ وَاَق۪يمُوا وُجُوهَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ كَمَا بَدَاَكُمْ تَعُودُونَۜ ﴿٢٩﴾ فَر۪يقًا هَدٰى وَفَر۪يقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلَالَةُۜ اِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاط۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ ﴿٣٠﴾




10. -“Andolsun ki sizi yeryüzünde yerleştirdik ve size iktidar verdik. Size orada geçimlikler yarattık. Ne de az şükrediyorsunuz!”

Yeryüzünde size mekan ve karar kılacak şekilde; yahut yeryüzünde tasarruf edebilecek güç ve kudrette sizi var ettik. Kendi vasıtası ile hayatta kalabilecek yiyecek, içecek ve benzeri şeyleri yarattık. Şükrünüz pek azdır. Az şükür yapıyorsunuz.

11. - “Andolsun ki sizi yarattık sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere: “Ademe secde edin” dedik. Hemen secde ettiler, iblis müstesna. O secde edenlerden olmadı.”

Babanız Adem (a.s)’i şekilsiz çamurdan yarattık. Ondan sonra ona şekil ve suret verdik veya sizleri erkeklerin sulbünde varettik, kadınların rahimlerinde şekillendirdik. sonra meleklere Adem’e saygı secdesi edin dedik. Meleklerin hepsi de secde ettiler iblis hariç. O Ademe secde edenlerden olmadı.

12. - “Buyurdu ki: “Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?” Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın. ”

Seni secde etmekten alıkoyan nedir? Şanı yüce Allah’ın onu secde etmekten alıkoyan asıl sebebi bilmesine rağmen soru sorması, hem onu azarlamak, hemde anlamsız kibir ve inadını, küfrünü büyüklenmesini, aslını ileri sürerek böbürlenmesini, Adem’in aslını hakir görmesini açıkça ortaya çıkartmak içindir.

"Dedi ki: Ben ondan daha hayırlıyım. Beni" nurânî bir cevher olan "ateşten yarattın. Onu ise" zulmânî olan "çamurdan yarattın."

Şeytan kendi varlığının daha hayırlı olduğunu iddia etmesi konusunda Nesefi şöyle bir açıklamada bulunur. İblis'in Adem'den hayırlı olduğu iddiasıyla ortaya atmış olduğu şey yanlıştır. Çamur sertliği ve vakarı dolayısıyla ateşten üstündür. İlim, haya ve sabır da ondan gelmektedir. Bu durum onu tövbe ve istiğfara sevk etmiştir. Ateşte ise, serkeşlik, sertlik ve yükseliş göze çarpar. Bu durum onu büyüklenmeye itmiştir. Toprak ülkelerin sermayesidir. Ateş ise helakin aracıdır. Ateşten hainlik ve yok edicilik beklenirken topraktan emanet ve geliştirmek beklenir. Çamur ateşi söndürür telef eder. Ancak ateş çamuru yok edemez. İşte iblis bütün bu üstünlüklerden gafil olmuştur. Nihayet yanlış kıyas dolayısıyla ayağı kaymıştır. Burada bir şey daha ortaya çıkmaktadır. İblis ilk kıyası yapan varlıktır. İblis aslında nas ile belirtilmiş olan emre karşı yaptığı inattı. Onu alıkoyan nedir? Kendisini Adem'den üstün olduğunu düşünmesidir. Yani “Beni secdeden alıkoyan ona olan üstünlüğümdür.” Emrin yani secde edilmesi emrinin inkarıdır. İblis kanaatine göre; kendisi gibi birisine, Adem gibi topraktan yaratılmış birisine secde etmesi emrinin verilişini uzak bir ihtimal olarak görmekte ve daha az olan kimseye secde etmesi doğru olamaz kanaati iblisin düştüğü sapıklıktır.


13. - “Buyurdu ki: “Öyle ise in oradan. Artık orada büyüklenmek sana düşmez. Hemen çık, sen alçaklardansın.”

"Buyurdu ki: Öyle ise in oradan!" Madem ki büyüklük taslıyorsun, cennetten yahut da semâdan in, aşağıya. İblis cennette idi ama orası, itaatkâr olanların, alçakgönüllülerin yeridir. İblis gibilerin değil. 

"Artık orada büyüklenmek sana düşmez." Böyle bir davranış ve tutum senin için doğru değildir, isyana gidemezsin. "Hemen çık, sen alçaklardansın" Sen küçük ve hakir kimselerdensin. Allah'ın nazarında hakir ve değersizsin. Her insan seni yerer ve büyüklük 
taslaman dolayısıyla her insan sana lânet okur. Böylelikle küçüklük ve hakirliğin istikbârdan yani büyüklük taslamaktan ayrılmaz bir özellik olduğu bilinmiş oluyor.

Allah için tevazu göstereni Allah azze ve celle yüceltir. Büyüklük taslayanları da Allah alçaltır. Tirmizi, Amr b. Şuayb’tan, o da dedesinden rivayetle; Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Büyüklük taslayanlar kıyamet günü insan suretinde toz zerrecikleri gibi haşr edilirler. Zillet onları her yandan kuşatır. Cehennemde “Bules” denilen bir hapishaneye doğru sevk edilirler. Cehennemliklerin irinleri olan “Tıynetü’l Habal” içirilirler.

14. - “Dedi ki: “Bana onların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver.”

"Dedi ki: Bana onların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver." Yani ba's gününe kadar bana süre tanı. Ba's ise Sûr'a son defa üfürme zamanıdır. 

15- “Buyurdu ki: “Sen mühlet verilmişlerdensin.”

"Buyurdu ki: Sen mühlet verilmişlerdensin." Sana ilk defaya kadar süre tanınacaktır. Senin bu isteğinin kabul edilişinin sebebi imtihandır. Aynı zamanda bu durum, sevenlerin kalplerini daha da yakınlaştırmaya sebeptir. Yani Ben, bana karşı kötülük işleyenlere böyle iyilik yaptığıma göre; ya beni sevenlere nasıl davranırım? İblis'in hataya düşmekle birlikte böyle bir istekte bulunma cesaretini hemen buluvermesi Zât-ı Zülcelal'in ne kadar halim olduğunu bilmesinden kaynaklanıyor.

16. - “Dedi ki: “Öyleyse beni azgınlığa mahkum ettiğin için bende andolsun ki, senin doğru yolun üzerinde onlara karşı duracağım.”

"Dedi ki: Öyleyse beni azgınlığa" sapıklığa "mahkûm ettiğin için" yemin ederek söylüyorum "ben de andolsun ki senin doğru yolun üzerinde olanlara karşı duracağım." İslâm yolunda onların önüne dikileceğim, onları o yoldan geri çevirmek için tetikte bekleyeceğim, her zaman onları o yoldan geri çevirmenin çarelerini arayacağım. Tıpkı düşmanın, yolunda gitmek isteyen kimselerin karşısına çıkıp yol kesmesi gibi.

17. - “Sonra andolsun ki, onların önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve sen onların çoğunu şükreder bulmayacaksın."

"Sonra andolsun ki onların önlerinden" âhiret hakkında şüpheye düşerek; "arkalarından" dünyaya rağbetlerini artırarak "sağlarından" yani iyilikler tarafından "ve sollarından" yani kötülükler tarafından "geleceğim." Burada; "onların altlarından ve üstlerinden geleceğim" demeyişinin sebebi, rahmet ve secdenin işgal ettiği önemli yer dolayısıyladır. Konuşulurken "sağlardan ve sollarından" söz edilmesi ise, bunun sapmaya delil olması dolayısıyladır.

Sen onların çoğunu şükreder. Yani iman eder bulamayacaksın. Bunu zannına dayanarak söylemiş ve isabet etmiştir. Nitekim yüce Allah'a sebe suresinde şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki iblis onların lehine zannını gerçekleştirmiş ki, Müminlerden bir fırka dışında ona uymuşlardı.” Sebe/20

İmam Ahmed, Sebra b. Ebi Fatihe’nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (sav)’ın şöyle buyurduğunu dinledim: “Şeytan ademoğlunun yoluna oturdu. İslam'a giden yolun da onun karşısında oturup:

- Sen dinini, atalarının dinini bırakıp müslüman mı olacaksın? dedi. O kişide ona isyan edip müslüman oldu. Hicrete gidenin yolu üzerinde oturdu: Ona:

- Toprağını ve alışageldiğin bu gökyüzünü bırakıp hicret mi ediyorsun? dedi. Gerçek şu ki, hicret eden kişi hamile ata benzer. Bu kişi de ona isyan edip hicret etti. Arkasından cihada giden yoluna oturdu. Bu ise can ve mal ile cihattır. O da:

- Savaşacaksın, öldürüleceksin, ondan sonra da karın başkasına varacak, malın paylaştıralacak. Müslüman ona karşı geldi ve cihat etti. Resulullah (sav) devamla buyurdu ki: “Onlardan kim böyle yapar ve ölürse Allah'ın onu cennete girdirmesi Allah üzerine bir haktır. Bu kimse boğulacak olursa, cennete girdirmesi Allah'ın üzerine bir haktır. Yahut da atı onu düşürüp ölümüne sebep olursa onu cennete girdirmesi Allah'ın üzerine bir haktır.”

Resulullah (sav) şöyle dua edermiş: “Allah’ım dinimde, dünyamda, aile halkımda, malımda senden esenlik ve bağışlanma dilerim. Allah’ım sen ayıplarımı ört, korktuklarımdan beni güvenliğe kavuştur. Önümden arkamdan, solumdan, üstümden beni muhafaza buyur. Allah’ım altımdan yerin dibine geçirilmekten sana sığınırım.” İbni Abbas

Abdullah b. Ömer’in şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Resulullah (sav) sabahı ettiği zaman şu duaları yapar ve terk etmezdi: “ Allah’ım ben senden dünya ve ahirette esenlik dilerim. Allah’ım önümden, arkasından, sağımdan, solumdan, üstümden sen beni koru! Altımdan yerin dibine geçirilmekten de senin azametine sığınırım.”

18. - “Buyurdu ki: “Çık oradan! Alçak ve kovulmuş olarak. Andolsun ki onlardan kim sana tabi olursa, cehennemi bütün sizden dolduracağım”

"Buyurdu ki: Çık oradan!" Cennetten veya semâdan; "alçak ve kovulmuş olarak" Yerilmiş, ayıplanmış, Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılıp kovulmuş olarak. Ondan sonra yüce Allah yeminle şöyle buyurdu: "Andolsun ki onlardan kim sana tabi olursa cehennemi bütün sizden dolduracağım." Senden ve sana tabi olanlardan dolduracağım ve bunun istisnası olmayacaktır. Tefsir alimleri, Hz. Adem ve Hz. Havva ve iblisin yeryüzüne indirilmesi ile ilgili olarak ayrı ayrı yerleri zikretmişlerdir. Ancak bunların hepsi de israiliyat'a dair haberler oldukları söylenmiştir.

19. - “Ey Adem, sen ve eşin cennete oturun. İkiniz de dilediğiniz yerden yiyin, şu ağaca da yaklaşmayın. Sonra zalimlerden olursunuz.”

"Ve ey Âdem! Sen ve eşin cennette oturun." Allah bunu Hz. Âdem'e İblis'i cennetten çıkardıktan sonra söylemiştir: Sen eşinle birlikte cenneti mesken edin, demiştir.
"İkiniz de dilediğiniz yerden yiyin. Şu ağaca da yaklaşmayın. Sonra"Allah'ın emrine muhalefet edecek olursanız, bu isyanınız sebebiyle "zâlimlerden olursunuz."

20. - “Derken şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için ikisine de vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz sizi başka bir şey için değil, ancak iki melek veya ebedi kalanlardan olmanızı önlemek için yasaklamıştır.”

"Derken şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için ikisine de vesvese verdi." Kendilerine gösterilmeyen avret yerlerini açmak için onlara vesvese verdi.
Vesvese; çabucak bırakılan ve tekrarlanıp duran gizli söz demektir. Bu buyrukta avretin açılmasının oldukça büyük bir iş olduğuna ve her zaman için müstakîm tabiat ve akıl sahiplerinin avretin örtülmesi gerektiğine dair fitri bir kanaatte olduklarına delil vardır.
"Ve dedi ki: Rabbiniz sizi başka bir şey için değil, ancak iki melek veya ebedî kalanlardan olmanızı önlemek için yasaklamıştır." Bu yasağın tek sebebi sizin iki melek olmanızı istememesidir. Sizler böylelikle hayrı ve şerri bilecek ve gıdalanmak ihtiyacında kalmayacaksınız. Ya da ebediyen ölmeyecek ve cennette kalanlardan olacaksınız.

21. - “Ve: “Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim.” diye ikisine yemin etti.”

"Ve doğrusu ben size öğüt verenlerdenim, diye ikisine yemin etti." Yemin ile bunu söyledi, onlar da onun söylediklerini tasdik ettiler. Ne için yemin etti ise, onu gerçekleştirmek suretiyle yemininde onunla ortak oldular.
Bu bakımdan âyet-i kerimede bu manâyı anlatmak üzere kelimesinde mufâele sîğası kullanılmıştır. İblis onlara öğüt verici olduğunu, eskiden beri orada bulunduğunu ve bu yeri daha iyi bildiğini işaret yollu kastederek anlatmak istemiştir.

22. - “Böylece onların ikisini de baştan çıkarıp aldattı. Ağaçtan tadınca ayıp yerleri kendilerine göründü, ikisi de kendilerini cennetin yaprağıyla örtmeye başladılar. Rableri de onlara: "Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi.”

"Böylece onların ikisini de baştan çıkarıp aldattı." Allah adına yemin vermek suretiyle her ikisini de aldatarak, ağaçtan yemelerini sağlamak sûretiyle onların ayaklarını kaydırdı. Gerçekten mü'min Allah ile aldatılabiliyor.
Onlar da herhangi bir kimsenin Allah adına yalan yere yemin edeceğini sanmadıklarından böyle bir masiyete düşmüşlerdir.
"Ağaçtan tadınca" ağacın tadını alıp yemeye koyulunca, "ayıp yerleri kendilerine göründü"; avretlerini gördüler. Çünkü üzerlerindeki elbiseler sıyrılıp gitti. Üstlerinde bu elbiseler oldukça kendileri ne de başkaları avretlerini görmüyordu.

23. - “ İkisi dediler ki: "Rabbimiz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak ki biz hüsrana uğrayanlardan oluruz.”

"İkisi de kendilerini cennetin yaprağı ile örtmeye başladılar." Cennetteki yapraklardan alıp avretlerinin üzerini örtmeye koyuldular. Tıpkı ayakkabının tamir edilirken pençe vurulması gibi, örtünmek maksadı ile yaprakları üst üste koyarak kendilerini örtmeye çalıştılar.
"Rableri de onlara: "Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytanin size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?" diye seslendi." Bu şânı yüce Allah'ın onlara bir serzenişi ve işledikleri hata sebebiyle onları uyarmasıdır.
"İkisi dediler ki: "Rabbimiz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak ki biz hüsrâna uğrayanlardan oluruz." Bu sözleriyle onlar tevbe etmiş oluyordu.

Nesefî şöyle diyor: "Bu buyrukta Mu'tezile'nin aleyhine delil vardır. Çünkü Mutezileye göre küçük günahlar tevbe etmeksizin de mağfiret olunur." Bunun manâsı şudur: Nesefî, Hz. Âdem'in bu fiilini küçük bir günah olarak değerlendirmektedir.

24. - “Buyurdu ki: "İnin! Kiminiz kiminize düşmandır. Sizin için yeryüzünde bir müddet yerleşip kalmak ve geçinmek vardır."

“Buyurdu ki...ininiz..." Burada hitab, çoğul olarak Hz. Âdem ve Havvâ'ya yöneltilmiştir. Çünkü İblis daha önceden inmiş bulunuyordu. Onun önce semâya inmiş, sonradan da yeryüzüne onlarla birlikte inmiş olması da muhtemeldir.
"Kiminiz kiminize düşmandır." Karşılıklı olarak düşmanlık edeceksiniz. İblis, Hz. Âdem ile Havvâ'ya onlar da İblis'e düşman olacaklardır. "Sizin için yeryüzünde bir müddet yerleşip kalmak ve geçinmek vardır." Ecellerinizin biteceği süreye kadar yeryüzünde yerleşecek ve orada yaşayıp orada verilmiş nimetlerden faydalanacaksınız.

25. - “Buyurdu ki: "Orada yaşar, orada ölür ve oradan çıkarılırsınız."

"Buyurdu ki: Orada" yeryüzünde "yaşar, orada ölür ve oradan çıkarılırsınız.” sevap ve cezanızı görmek üzere oradan diriltileceksiniz.

26. - “Ey Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giyimlikle, birde sizi süsleyecek elbise indirdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki öğüt alırlar.”

Ey Âdemoğullan, size, avret yerlerinizi örtecek elbiseler, sıkıntısız ve ge­nişçe yaşamınızı sağlayacak mallar verdik, Allah'ın yasaklarından sakınıp, emirlerine itaat ederek takvaya bürünmeniz, sizin için, avret mahallinizi örten elbiselerden daha hayırlıdır. Bu elbise ve mallar, Allah'ın, varlığını gösteren delillerindendir. Gerekir ki ibret alır, bâtılı bırakıp hakka yönelirler.

Âyet-i kerimede, insanların, avret mahallerini örtmeleri için, Allah Teâlâ’nın, kullarına elbise nimetini lütfettiği zikredilmektedir. Cahiliye döne­minde, Araplardan bir kısım insanlar, Kâbeyi tavaf ederken, her zaman giydikleri elbiselerini çıkarır çıplak olarak tavaf yaparlardı. Âyet-i Kerime böyle ya­panları uyararak, avret mahallerin örtmeleri için kendilerine elbiseler verdiğini beyan etmektedir. Azaptan kurtaracak olan Allah’tan korkmak ve sakınmak (Takva) elbisesi, hayırlıdır. Elbisenin indirilmiş olması, O’nun kullarına olan lütfunun ve rahmetinin delili olan ayetlerindendir. Belki öğüt alırlar da bunlardaki büyük nimeti bilebilirler.

Bu ayeti kerime ayıp yerlerinin açığa çıkmasından ve bundan sonrada Adem ile Havva'nın yapraklarla örtünmeye çalıştıklarını belirten buyruktan sonra varid olmuştur ki, halkedilen elbiselerdeki nimet açıkça ortaya çıksın, çıplaklığın ne kadar çirkin bir rezalet olduğu belirtilsin, tesettürün takvadan olduğu hissi uyandırılsın; Hz. Ademe verilenlerle isyan etmesi sebebiyle onlardan alınanlar hatırlatılsın. Böylelikle şeytanın tuzaklarına karşı uyanık olalım ve bu tuzaklara düşmeyelim.

27. - “Ey Ademoğulları! Şeytan ana ve babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa sakın size de bir fitne yapmasın. O da askerleri de sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytanları iman etmeyenlerin velileri yaptık.”

Şeytan, sizin anne ve babanızın, avretlerini, ayıp yerlerini birbirlerine göstermek maksadıyla elbiselerinin çıkarılmasına sebep oldu ve bunu gerçekleştirdi. Dolayısıyla anne ve babanızı ayartarak cennetten çıkmalarına sebep olduğu gibi sizi de aldatıp saptırarak cennete girmenizi önlemesin.

O da askerleri de sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler” İblis kendi soyundan gelenlerle birlikte. (kendi ve askerleri) görmediğiniz bir alandan sizi görürler. Bu buyruk onun aldatmasından sakınmanın ve peşinden gitmenin, yasaklamanın bir gerekçesidir. Çünkü sürekli olarak sizi gözetleyen düşman durumundadır. Farkına varamayacağınız bir şekilde size hile ve tuzaklar düzenler. Zünnun demiştir ki: “Senin onu göremeyeceğin yerden o seni gördüğüne göre, iblisin de kendisini göremeyeceği zatın yardımını dile. O ise Kerim, Settar, Rahim ve Gaffar olan Allah'tır.”

“Biz şeytanları iman etmeyenlerin velileri yaptık.” Yardımcıları, yönlendiricileri, eğiticileri olarak kâfirlere şeytanları musallat ettik. Şeytan aleyhillane bu konuda, insanların büyük çoğunluğunun, maddi ve manevi elbiselerden sıyrılmalarını sağlayarak, başarılı olmuştur. O kadar ki anadan doğma çıplaklık bile artık yadırganan, çirkin görünen ve garip karşılanan bir olay değildir. Dünyanın birçok yerinde bunu gözlemlemek mümkün. Bu ayette iki nokta konuşulmalı birincisi çıplaklık ve diğeri de veliler edinme. Şeytanın anne ve babamıza yaptığı bu hile her zaman ademoğullarının arasında değişmez bir silah olarak kullanılmaktadır. Çıplaklık şeytanın bir hile fitnesidir. Bu insanın ilk düşmanı olan şeytanın en büyük kozu olmuştur. Dünya üzerinde yaşam olduğu müddetçe, Adem'in evlatlarını aldatma konusunda planlarını her zaman diri tutacak olan şeytan çıplaklığı bir savaş parçası haline getirmiştir. Ademoğullarının düşmanlarının kendisini aldatmasına fırsat vermemelidir. Bu savaşta düşmanı olan şeytanın zafer kazanmaması ve sonra topla yeri olan cehennemin insanlarla doldurulmasına imkan tanınmamalıdır.

Cinler sizi görmediğiniz yerden gözetlerler Mutezile mezhebi cinlerin görülemez olduğunu söylemişlerdir. İmam şafii (R.a.) “Cinleri gördüğünü iddia eden kişinin şehadeti reddedilir. Kur’an’a muhalefeti dolayısıyla da tazir edilir.” şeklindeki sözleri aslında şu şekilde anlaşılmalıdır. Yaratılış asıllarını görmekle alakalı olarak görmenin mümkün olmayacağı yönünde değerlendirilmelidir. Allah’ın cinlere verdiği imkanlarla şekil değiştirebilmeleri bu varlıkların girdikleri şekilde görülebilmeleri mümkündür. Ehli sünnet mezheplerince bu şekilde kabul gören bir görüştür. Bu konuyla ilgili olarak bilgiler mevcuttur. 

İbni Mesud (r.a)'un Nusaybin cinlerini görmesi gibi birçok bu konuda hadisler mevcuttur. Cinlerin asli suretiyle görülmesi meleklerin de asli suretiyle görülmesinden daha farklı değildir. İlmi verilere göre hatta bazı insanların şekillerine girildiği bilgisi mevcuttur.

28. - “Onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman "Biz atalarımızı da onun üzerinde bulduk, Allah da bize onu emretti" dediler. De ki: "Allah hiçbir zaman hayasızlığı emretmez. Siz bilmediğiniz şeyleri Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?"

Maddi ve manevi yani bedeni elbiseyle takva elbisesi hakkında adem oğullarına seslenen 2 ayeti kerimeden sonra Allah azze ve celle emrinden sapan kimselerin nasıl sapmalarına çeşitli gerekçeler gösterdiklerini ve bunların hepsinin de hatalı ve bu gerekçeleri gösterenlerin de zalim olduklarını şöyle dile getirmektedir.

“Onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman” Kabe’de çıplak olarak Beytullahı tavaf etmeleri, şirk ve zina gibi günahları işlemeleri bunlara örnektir. Ayeti kerimenin anlatımından tesettürü terk etmenin bir hayasızlık, bu ayeti kerime tabiriyle bir fahişelik olduğu anlaşılmaktadır.
“Biz atalarımızı da onun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu emretti dediler.” Onlar böyle bir hayasızlığı yaptıkları zaman; Atalarının bunu yapmakta olduklarını, kendilerinin de bu yüzden atalarının izinden gitmekte olduklarını ayrıca, Allah (CC)’ın da onların bunu yapmalarına, imkan verdiği ve fırsat tanıdığı için, böyle yapmalarını onlara emretmiş sayılacağını, çünkü onların bu durumlarından hoşlanmamış olsaymış, onların bu hallerine son vereceğini iddia etmişler ve bu saçma iddiayı görüşlerine gerekçe göstermişler. Bu iki iddia da batıldır. Çünkü birincisi cahili kimselerin taklidini, ikincisi ise aziz ve Celil olan Allah'a iftira içermektedir.

“De ki: Allah hiç bir zaman hayasızlığı emretmez.” Çünkü emredilen şeyin mutlaka güzel olması gerekir.
“Siz bilmediğiniz şeyleri Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?” Böyle bir soru, hem bu tutumu reddetmek, hem de onları azarlamak anlamını ihtiva etmektedir.

29. - “De ki: "Rabbim adâleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi ona doğrultun ve dinde ancak kendisine ihlas sahibi kimseler olarak yalvarın. İlk önce sizi yarattığı gibi yine döneceksiniz."

“De ki Rabbim adaleti emretti.” Adaleti ve her akıl sahibinin güzel gördüğü şeyleri emreden, Rabbim nasıl olur da hayasızlığı emreder?
Her secde yerinde yüzlerinizi O’na doğrultunuz. Secde ettiğiniz her zaman veya secde ettiğiniz her mekanda yüzünüzü dosdoğru olarak O’na çevirin, Adaletin dışında başka bir şeye yönelmeyin.
Ve dinde ancak kendisine ihlas sahibi kimseler olarak yalvarın.” İtaatinizi ihlasla yaparak, ihlasla ibadet ediniz. Amacınız sadece Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır.
“İlk önce size yarattığı gibi yine döneceksiniz.” Sizi ta baştan nasıl var ettiyse, öylece döndürecektir. Onların tekrar dirilmeyi, inkârlarına karşı ilk olarak yaratılışlarını delil getirmiştir. Yani mana şu oluyor. O yaptıklarının karşılığını vermek için sizi tekrar döndürecektir. Bakımdan yalnız O’na ihlasla ibadet ediniz.

30. - “Bir kısmını hidayete erdirdi, bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu. Çünkü onlar Allah’ı bırakıp şeytanları veliler edindiler ve kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.”

“Bir kısmını hidayete erdirdi” ki, onlar Müslümanlardır. “Bir kısmının üzerine de sapıklık hak oldu.” Onlarda kâfirlerdir. “Çünkü onlar” Yani üzerlerine sapıklığın hak olduğu kesim. 
“Allaha bırakıp şeytanları veliler edindiler.” Şeytanların yardımını istediler. İşte bu onların sapık olmalarının sebebidir.

“Ve kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlardı.” İşte her bir kâfirin durumu budur. Alabildiğine sapıklık içerisinde olduğu halde, tam hidayet üzere olduğunu, son derece doğru olduğunu, aklının üstünlük itibariyle zirvede bulunduğunu, her şeyin yerli yerince yaptığını zanneder ve aldanışın kendisine telkin ettiği buna benzer türlü lakap ve niteliklere kendisini layık görür. Oysa onun bu durumu baştan başa sapıklık ve körlüktür, yok oluştur.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar