Et-Tevbe Sûresi 38-57. Ayetlerin Tefsiri
ﷺ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.
38. - “Ey iman edenler! Size ne oldu ki: “Allah yolunda hep birlikte savaşa çıkın” denildiği zaman yere mıhlanıp kaldınız? Yoksa ahireti bırakıp da dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.”
Ey iman edenler size ne oldu ki Allah'ın Peygamberi sizlere Allah'ın yolunda düşmanlarına karşı cihad etmek üzere hep birlikte savaşa çıkın dediği zaman olduğunuz yerde yığılıp kaldınız. Oldukça gecikerek hareket ettiniz, dünyaya dünyevi arzulara meyil gösterdiniz. Yolculuğun zorlukları ve vereceği yorgunluklar hoşunuza gitmedi veya bulunduğunuz yerde yurtlarınızda ikamet etme eğilimi gösterdiniz. Yoksa sizler ahiret saadeti karşılığında geçici dünya zevklerine mi arar oldunuz. Halbuki dünya hayatının geçimlik ve lezzetleri ahiret nimetleri yanında çok değersiz bir şeydir.
İmam Ahmed Fihr oğullarına mensup el-Müstevrid’den rivayetine göre şöyle demiştir: Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: “Ahirete göre dünya, herhangi bir kimsenin parmağını şu denize batırması gibidir. Artık bu parmağını çekerken denizden neleri alıp eksilteceğine bir baksın!” dedi ve şehadet parmağı ile işaret etti. Bu hadisi Müslim de rivayet etmiştir.
Bu ayeti kerime Hicri 10. yılda meydana gelen Tebük seferi hakkında nazil olmuştur. Tebük seferi İslam tarihinde önemli bir hadisedir. Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) Taif muhasarasından dönüp Medine'de birkaç gün kaldıktan sonra müslümanlara Bizans İmparatorluğu ile savaşmak üzere cihad emretmiştir. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) yaptığı bütün savaşlarda çıkacağı asıl ciheti belirtmez başka bir tarafı hedef alırmış gibi gösterirdi. Fakat Tebük seferinde böyle yapmadı. Müslümanlar iyi bir şekilde hazırlansınlar diye savaşa gideceği yeri daha önceden ilan etti. Yapılacak olan bu sefer müslümanlara zor geldi. Çünkü yaz mevsimiydi ve sıcak çok şiddetliydi, kıtlık yılları yaşanıyordu, düşman uzak bir mesafede idi ve müslümanlar, Bizans ordusuyla savaşmaktan çekiniyorlardı. Savaş için uzun bir hazırlık gerekiyordu. Ayrıca Medine'de hurmalar yetişmiş toplama zamanı yaklaşmıştı. Bütün bu sebeplerden dolayı Tebük seferi müslümanların tamamına değilse de bir kısmına ağır ve zor gelmişti. Ayeti kerime müslümanların bu haline işaret etmekte onları cihada teşvik etmekte daha sonra gelen ayetler ise cihada çıkmadıkları takdirde cezalandırılacaklarını belirtmektedir.
39. - “Eğer hep birlikte savaşa çıkmazsanız, sizi elim bir azapla azaplandırır; yerinize sizden başka bir kavmi getirir ve siz O’na hiçbir zarar da veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.”
Ey müminler, Eğer Resulullah ile birlikte cihada çıkmazsanız Allah, sizi âhirette cezalandıracağı gibi daha dünyadayken de sizleri can yakıcı bir azaba uğratır. Sizi yok eder ve yerinize, Allah'a ve peygamberine itaat eden bir topluluk getirir. Sizler, cihadı terk etmekle Allah’a hiçbir zarar veremezsiniz. Çünkü Allah’ın, sizin cihad etmenize ihtiyacı yoktur. Allah her şeye kadirdir. Sizi yok edip yerinize başka bir topluluğu getirmek, onun için güç bir şey değildir. Çağlar boyunca Arapların durumuna baktığımızda onlarda cihad ruhunun öldüğü ve cihadın gereklrini yerine getirmeyi terk ettikleri zaman Allah onları zelil kılar ve islam sancağını yükseltmek için türkler ve başka kavimler gibi diğer bir takım toplumları sahneye çıkartır.
Abdullah b. Abbas, bu âyette zikredilen "Can yakıcı azab"ın, Resulullah ile birlikte savaşa çıkmayanlara yağmur yağdırmamak şeklinde tahakkuk ettiğini söylemiş ve demiştir ki: "Resulullah, Arap kabilelerinden birini savaşmaya çağırdı. Onlar Resulullaha karşı ağır davrandılar. Allah da onlardan yağmuru kesti. Böylece onlara azap etti.
İkrime ve Abdullah b. Abbas, bu âyet-i kerime´nin, bir de "Medine halkı ve çevresinde bulunan bedevilere, peygamberle birlikte savaşa çıkmaktan geri kalmaları, kendi canlarını onun canından daha çok sevmeleri yakışmazdı. Ayetinin, "Müminlerin hepsinin savaşa çıkmaları gerekmez ayetiyle nesh edildiğini söylemişlerdir.
Taberi, İkrime ve Hasan-ı Basri´nin bu âyetlerin nesh edildiğine dair zikrettikleri görüşün doğru olduğu hususunda herhangi bir haber ve kabul edilecek bir delil bulunmadığı için bunun doğru olmadığını söylemiş, bir çok sahabi ve tabiinden bu âyetin hükmünün neshedilmediğinin rivayet edildiğini bildirmiştir, ayrıca bu âyet-i kerime´nin Abdullah b. Abbas’ın da zikrettiği gibi, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’ın savaşa çağırdığı belli kimseleri kastettiği, "Müminlerin hepsinin savaşa çıkmaları gerekmez." âyetinin ise bütün müminleri kastetmiş olması mümkündür. Bu son âyet, müminlerin hepsinin değil de sadece savaşa çağrılanların savaşa katılmalarının gerekli olduğunu beyan etmiş olurki, izah etmekte olduğumuz âyet-i kerime’de savaşa çağrılan insanları beyan etmektedir. Bu da göstermektedir ki, âyetler arasında birbirlerini nesh edecek bir çelişki söz konusu değildir.
40. - “Eğer siz ona yardım etmezseniz, doğrusu Allah ona yardım etmiştir. Hani onu kafirler çıkardıklarında ikinin ikincisinden ibaretti. Hani onlar mağarada idiler ve hani o arkadaşına: “Üzülme Allah bizimledir” diyordu. Bunun üzerine Allah ona sakiniyeti indirmiş, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti. Ve küfretmiş olanların sözünü alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi ise o en yüce olandır. Allah Aziz’dir Hakim’dir.”
Sizler O’nun Resulu (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) yardım etmeyecek olursanız, şunu biliniz ki, O’nun yardımcısı, destekleyicisi O’na kefil ve onun koruyucusu yüce Allah’tır. Nitekim: “Hani kafirler onu çıkardıklarında” yani öldürmek istediklerinde Allah O’na Mekke’yi bırakıp çıkmak için izin verdiğinde de “ona yardımcı olmuştu” O bakımdan onların Rasulullah’ı öldürmek istemeleri onu çıkartmak demekti. “İkinin ikincisinden ibaretti” o, iki kişiden birisi, bu iki kişi Resulullah ile Ebubekir (ra) idi. Şayet ona yardım etmezseniz, bir tek kişi müstesna kimse onun yanında bulunmadığı sırada ona yardım etmiş olmasına dair buyruğu, o vakitte ona yardım etmiş olduğu gibi, gelecekte de yardımcı olacağının delilidir.
Sevr mağarasından bahsediliyor. Bu dağ Mekke’nin sağ tarafından bir saatlik mesafede bulunmaktadır. Orada üç gün süreyle kaldılar. Hz. Muhammed arkadaşı Hz. Ebu Bekir'e: “Üzülme şüphesiz Allah bizimle beraberdir.” diyordu. Bu ayeti kerime Hz. Ebu Bekir (ra)’in sahabiliğini reddedenlere karşı delil getirilmiştir. İmam Ahmed, Buhari ve Müslim, Enes’den rivayetlerine göre Ebu bekir kendisine şöyle denilmiştir: Mağarada bulunduğunuz sıraa Peygamber(صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’e şöyle dedim:
- Onlardan herhangi bir kimse ayaklarının dibine bakacak olursa, bizi hemen oradan görebilecektir. Peygamber şöyle buyurdu:
- Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında ne düşünürsün ey Ebubekir?
“Bunun üzerine Allah ona sekineti indirmişti.” Tercih edilen görüşe göre sekinet inen Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’dir. Hz Ebubekir'in üzerine indiği de söylenmiştir çünkü Resulullah(صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’in sekineti henüz üzerinden gitmemişti. Ancak bu bu hale has özel bir sekinetin yeniden inmesini aykırı değildir. Peki sekinet nedir?: İnsanın hemen kalbi sükun bulmasını ve kafirlerin kendisine asla ulaşamayacağını bilmesini sağlayan kalpte bırakılan bir şeydir.
Onu sizin görmediğiniz ordularla yani meleklerle desteklemişti. Eğer bundan Maksat mağarada oldukları gün ise kafirlerin onu görmelerine imkan vermemesi suretiyle olmuştur. Şayet maksat bundan sonraki durumlar ise o vakit Yüce Allah mesela Bedir, Ahzab ve Huneyn gibi günlerde Hz Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'e yapmış olduğu yardımlar kastedilmiş olur.
Küfür etmiş olanların sözünü alçakmıştı Yani onların davetleri ve müşrikçe parola da sloganları alçaltılmıştı. Allah'ın kelimesi ise o en yüce olandır Allah kendi kelimesini sahiplerine yardım ederek İzzet veren Azizdir, hikmeti gereği müşrikleri zelil kılan hakimdir.
41- “Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak hep birlikte savaşa çıkın. Mallarınız ve nefisleriniz ile Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır”
Ey iman edenler, Allah düşmanlarına karşı genç, ihtiyar, süvari, yaya, zengin, fakir, sağ, hasta, güçlü, güçsüz hep birlikte cihada çıkın. Allah'ın dinini yaymak ve yüceltmek için kafirlere karşı mallarınızla, canlarınızla cihad edin. Eğer Allah yolunda Cihad etmenin faziletini biliyorsanız topluca savaşa çıkın. Cihad etmeniz yerlerinize çakılıp kalmanızdan sizin için daha hayırlıdır. Özür sahibi olanlar kolu, bacağı, gözü görmeyen vb müstesna, hepiniz savaşa çıkınız demektir. Önemli olan savaşa katılma isteği ulaştığında herkesin bu isteği yerine getirerek savaşa katılmasının vacip olduğunu bilmesidir şanı yüce Allah fetih suresinde istisna ettiği kimseler bunların dışında kalır “Zayıflara, hastalara ve harcayacak bir şeyleri bulunmayanlara bir sorumluluk yoktur.” Fetih 91
Mallarınız ve nefisleriniz ile Allah yolunda cihad edin mümkün olduğu takdirde mal ve nefis ile cihad edilmesi bu kuyruğa göre ihtiyaca ve imkana göre cihad kişilere farz kılınmıştır. Eğer bilirseniz cihad etmek onu terk etmekten daha iyidir. Cihadın hayır olduğunu bilmeyip cihad etmeyen bir kimse elbette ki cahildir.
Ebu Talha Bera suresini okudu ve nihayet: Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak hep birlikte savaşa çıkın. Mallarınız ve nefisleriniz ile Allah yolunda cihad edin. Ayetine varınca dedi ki: Gördüğüm kadarıyla Rabbimiz, genç ihtiyar hepimizin savaşa çıkmamızı istemektedir. Haydi çocuklarım beni savaşa çıkmak üzere hazırlayınız. çocukları ona:
- Allah sana Rahmetini ihsan etsin. Sen vefat edinceye kadar Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ile savaşa çıktın. Ebubekir ile birlikte vefat edinceye kadar, Ömer ile birlikte vefat edinceye kadar savaştın. İşte biz senin yerine savaşa çıkıyoruz dedilerse de o bunu kabul etmedi. bir deniz seferine katıldı ve o seferde vefat etti. Yolda kendisini gömebilecekleri ada’yı ancak 9 gün sonra olabildiler. Bu süre içinde asla vücudu değişmemişti. Onu o adaya gömdüler.
İbn-iCerir rivayet ediyor: Bana Hibban b. Zeyd anlattı dedi ki: Efsus’dan önce Hıms valiliğinde bulunan safvan b. Amr ile birlikte el-Ceracime'ye savaşa gittik. Baskında bulunanlar arasında bineğine binmiş Dımeşkli kaşları gözlerinin üzerine yıkılmış, oldukça yaşlı birisini gördüm. Yanına varıp şöyle dedim:
- Amcacığım, Allah senin gibileri savaşa katılmamakta mazur kılmıştır. Kaşlarını kaldırıp bana şöyle dedi:
- Kardeşimin oğlu; Yüce Allah bizim ağırlıklı da ağırlıksız olarak savaşa katılmamızı istemiştir. Şunu bil ki Allah sevdiği kimseyi önce imtihan eder ve sonra onu tekrar iade eder ve hayatta bırakır. Allah kullarından şükreden, sabreden, zikreden ve Aziz ve Celil olan Allah'tan başka hiçbir kimseye ibadet etmeyenleri iptila eder.
Bu ayeti kerimede bizlere Hz. Peygamberin şu hadisi şerifini hatırlatmaktadır, o şöyle buyurmuştur: “Allah kendi yolunda cihad eden kimseye şu teminatı vermiştir: Şayet onun canını alacak olursa, cennetine koyacaktır, yahut da elde etmiş olduğu ecir ve ganimet ile birlikte onu evine geri iade edecektir.”
42. - “Eğer kolay bir kazanç ve orta yollu bir sefer olsaydı, elbette senin arkana düşerlerdi. Fakat mesafe onlara uzak geldi. “Gücümüz yetseydi herhalde biz de sizinle beraber çıkardık” diye Allah adına yemin edeceklerdir. Kendilerini helak ediyor onlar. Allah biliyor ki onları muhakkak yalancıdır.”
Bu ayeti kerime Tebük seferine katılmayan münafıklar hakkında nazil olmuştur. Bu kimseler çeşitli bahaneler ileri sürerek cihaddan geri kalmışlar ve bu davranışlarla resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'ı kızdırdıklarını zannetmişlerdi. Allahu Teala bunların iç yüzünü peygamberlerine bildirerek bahanelerinin yersiz olduğunu ve iddialarında yalancı olduklarını açıkladı. Eğer kolaylıkla elde edebilecekleri bir ganimet ve uzak olmayan bir mesafe söz konusu olsaydı senin peşinden yola koyulurlardı. Uzak mesafe olunca cesaret edemediler savaş için araçlarımız yeterli olsaydı veya buna güç yetirebilecek olsaydık; herhalde biz de sizinle beraber çıkardık, diye Allah adına yemin edeceklerdir. Yani savaşa çıkmayıp geri kalanlar, savaştan geri kalanlar sana bu şekilde yemin edip özür beyan etmek isteyeceklerdir. Bu ayeti kerime nübüvvetin bir delili bulunmaktadır. Çünkü yola koyulmalarından hemen sonra, ileride olacak şeylerin haberi verilmiştir. Tıpkı kendisine haber verildiği şekilde gelip konuştular. Onlar bu şekilde yalan yeminler etmekle kendilerini helak ediyorlar. Allah biliyor ki, söyledikleri bu bahaneler sebebiyle onlar muhakkak yalancıdırlar.
43. - “Allah seni affetsin. Doğrular sana besbelli olup yalancıları bilmeden önce neden onlara izin verdin?"
Bu âyet-i kerime´de Cenab-ı Hak, yumuşak bîr üslup ile Resulullaha sitem etmektedir. Ancak Allah teala, Resulullah’ın bu olayda daha uygun olan hareketi yapmamasından dolayı ona sitem etmeden önce, onun bu davranışını affettiğini bildirmektedir ki bu da Resulullah için bir lütuftur. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’den izin istedikleri zaman ve ona bir takım gerekçeler gösterdikleri zaman, savaşa çıkmayıp oturmak içim ne diye izin verdin onlara ve niçin izin vermekte acele davrandın.
Katade diyor ki: "Allah teala bu âyet-i kerime’de, savaşa katılmamak için bahaneler uydurup izin isteyenlere izin verdiği için Resulullahı kınamış ancak bundan sonra Nur suresinin şu âyetini indirerek bu gibi insanlara izin verip vermemekte Resulullahı serbest bırakmıştır. "... Eğer onlar, bazı işleri için senden izin isterlerse içlerinden dilediğine izin ver.
Nesefi şöyle demektedir: “Denildiğine göre Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) emrolunmadığı halde iki şey yapmıştır: “Biri münafıklara izin vermek, diğeri de esirlerden fidye almak. Bu sebepten dolayı da Allah onu kınamıştır. Burada peygamberlerin (hepsine selam ve selam olsun) içtihat etmelerinin caiz olduğuna delil vardır. Çünkü Hz. Peygamber(صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) bunu içtihat ile yapmıştı. Onun içtihatta bulunmak yetkisi olmakla birlikte kınanmasının sebebi, daha efdal olanı terk etmesidir. Peygamberler daha efdal olanı terk ettikleri için kınanabilirler.”
44. - “Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla Cihad etme (me) konusunda senden izin istemezler. Allah Takva sahiplerini çok iyi bilendir.”
Ey Muhammed, Allahın varlığını ve birliğini tasdik eden, öldükten sonra dirilmeye ve âhiret yurduna iman edenler, Allah düşmanlarına karşı, mallarıyla, canlarıyla cihad etmemek için senden izin istemezler. Müminler cihada kendiliğinden katılırlar; hele hele genel seferberlik emri verilmiş ise başka türlü olmaz. Diğer taraftan bu buyrukta mal ile cihad, nefisle cihad’dan önce zikredilmiştir. Çünkü daha önceden eğer mal ile cihad yapılmamış ise nefis ile cihad gerçekleşmez. Allah, emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak kendisinden korkanları çok iyi bilendir. Bu âyet-i kerime, üstü kapalı bir şekilde münafıkları kınamaktır.
Allah’a ve ahiret gününe iman edenler mallarıyla canlarıyla hemen cihada katılırlar. Onlar için cihaddan geri kalmak konusunda senden izin istemeleri kesinlikle söz konusu edilemez. İnsanların yaşayan en hayırlılarından biri, Allah yolunda atının dizginini tutup onun sırtında uçan, düşman sesi veya düşmana hücum feryadı işittikçe o at üzerinde uçan, öldürmeyi ve ölümü, ümid edilen yerlerinde arayan adamdır.
45. - “Senden ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar ve kalpleri şüpheye düşüp şüphelerinde bocalayanlar izin isterler.”
Ey Muhammed, geçerli bir özrü olmadığı halde, seninle beraber cihada gitmemek için izin isteyenler: "Allah'ın varlığını ve birliğini tasdik etmeyenler, âhiret gününe iman etmeyenler, Allah’a itaat edenlerin mükâfaatlarındırılacağı, karşı gelenlerin ise cezalandırılacağı hususunda şüphe içinde bulunanlardır. Zaten onlar, şaşkınlıkları içinde bocalayıp durmaktadırlar. Neyin hak neyin bâtıl olduğunu seçmemektedirler,
îkrime ve Hasan-ı Basri, bu âyetin ve bundan önceki âyetin, Nur suresinin şu âyetiyle nesh edildiğini söylemişlerdir: "Gerçek müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resulüne iman ederler. Bir arada olmayı gerektiren bir meselede Peygamberle bir araya geldikleri zaman Peygamberden izin almadan ayrılmazlar. Senden izin isteyenler, işte onlar, Allaha ve Resulüne iman edenlerdir. Eğer onlar, bazı işleri için senden izin isterlerse içlerinden dilediğine izin ver. Onlara, Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
Taberi, bu âyetlerin, birbirlerini nesh etmediklerine işaret etmiştir.
46. - “Eğer onlar çıkmak isteselerdi, Elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların savaşa çıkmalarını çirkin gördü ve kendilerini alıkoydu ve: “Oturun oturanlarla beraber” denildi.”
Ey Muhammed, eğer bu münafıklar seninle beraber, düşmanlarına karşı cihad etmek için çıkmayı istemiş olsalardı, yolculuk ve savaş için gereken malzeme ve teçhizatı hazır ederlerdi. Fakat Allah, bunların, seninle beraber savaşa çıkmalarını istememiş, onları yerlerinde durdurmuştur. Onlara: "Cihaddan geri kalan hasta, âciz, çocuk ve kadınlarla birlikte oturup kalın." denilmiştir.
İbn-i İshak diyorki: "Savaşmamak için Resulullah'tan izin isteyenler, münafıkların ileri gelenlerinden Abdullah b. Ubey b. Selul, Ced b. Kays vb. kimselerdir. Allah, bunların çıkıp müminlerin ordularını ifsad edeceklerini bildiği için bunları, yerlerinde bırakmış ve savaşa çıkmalarını nasibetmemiştir.
Allah teala, münafıkların, Resulullah ile birlikte savaşa katılmalarını niçin istemediğini ise şu âyette beyan ederek buyuruyor ki:
47. - “Eğer onlar da aranızda çıksalardı, size şer ve fesadı artırmaktan başka bir şey yapmazlar ve aranıza mutlaka bir fitne sokmak isteyerek koşarlardı. İçinizde onlara iyice kulak verenler de var. Allah zalimleri çok iyi bilendir.”
Eğer bu münafıklar sizinle beraber savaşa çıkmış olsalardı, sizin aranıza fitne sokmaktan sizi cihattan geri bırakmaya çalışmaktan başka bir şey yapmayacaklardı. Sizin içinizde, onların sözlerini dinleyen zayıf iradeli kişiler bulunmaktadır. Özellikle bunları kandırmaya çalışacaklardı. Allah, zalim olan münafıklar güruhunu çok iyi bilendir.
Taberi, bu âyetin: "İçinizde onîan dinleyenler de vardı." kısmını şöyle izah etmiştir: "Sizin içinizde, sözlerinizi dinleyip büyüklerine götürmek için onların casusları vardır." Mücahid de bu görüşü tercih etmiştir. Birinci izah şekli ise Katade’nin görüşüdür, İbn-i Kesir de bunu tercih etmiştir.
48. - “Hamdolsun ki onlar daha önce de fitne aramışlar ve senin hakkında da bir takım işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve Allah'ın emri onlar istemedikleri halde üstün geldi”
Ey Muhammed, Uhud savaşında, münafıkların başı Abdullah b. Ubeyy-´in, taraftarlarıyla birlikte sizi bırakıp gitmeleri gibi, münafıklar, senin arkadaşlarım fitneye düşürmeyi istediler. Dinin olan İslâmı geçersiz kılmak için sana karşı nice dalavereler çevirdiler. Nihayet Allah’ın hak olan zaferi geldi. Ve Allah’ın emri olan islâm dini, onlar istemedikleri halde galip oldu.
Resulullah, sahabilerine Rumlarla savaşmak üzere hazırlanmalarını emretmiştir. Bu da insanların zor zamanlarına sıcağın şiddetli olduğu bir döneme memleketin kıtlık içinde olduğu bir devreye meyvelerin olgunlaştığı ve gölgelerin sevildiği bir mevsime rastlamıştır. Öyle ki insanlar, meyvelerinin başında ağaçların gölgelerinin altında durmayı istiyorlar, oradan ayrılmak istemiyorlardı. Resulullah, yapmış olduğu savaşların hemen hemen tümünde hedef şaşırtır, savaşacağı yönden başka bir yöne gideceğini ima ederdi. Tebük seferinde durum böyle olmadı. Mesafenin uzaklığı zamanın sıkıntılı oluşu ve düşman sayısının çok olması sebebiyle Resulullah bu seferi, insanlara açıkça anlattı ki, hazırlanıp tedbirlerini alsınlar. İnsanlara, cihada çıkacaklarını, Rumlarla savaşacaklarını emretti. İşi sıkı ve ciddi tuttu.
Zenginlere, fakir olan askerlerin teçhizat ve bineklerini temin etmelerini emretti. Ordu hazırlandıktan sonra "Seniyyetü'l Veda" denen yerde ordusunu topladı. Abdullah b. Übey b. Selul de Seniyyetü'l Veda´dan daha aşağı bir yerde kendisine ait askerlerini topladı. Onun askerleri, Resulullah’ın ordusu hareket edince Abdullah b. Übey, Abdullah b. Nebtel, Resulullah’ın askerlerinden daha az değildi. Rifaa b. Yezid gibi münafıkların ileri gelenleri, geri kalanlarla birlikte geride kaldılar, Allah teala da onların halini Resulullah’a bildirerek bu âyeti indirdi.
49. - “Onlardan kimi de vardır ki: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme” der. İyi bilin ki onlar, fitnenin tam ortasına düşmüşlerdir ve muhakkak ki Cehennem kafirleri çepeçevre kuşatmıştır”
Ey Muhammed, münafıklardan bazıları sana: "Savaştan geri kalmam için bana izin ver. Benim, rum kadınlarını görerek fitneye düşmeme sebep olma." demişlerdi. Yahutta bana izin vermediğin takdirde beni fitneye düşürmüş olacaksın. Ben senin iznin olmaksızın geri kalacak olacak olursam, günahkar olurum yahut da beni tehlikeye düşürme demektir. Çünkü benim seninle savaşa çıkacak olursam, malım ve çoluk çocuğum helak olur demişlerdir. Ayeti kerime umumidir. İyi bilin ki bunlar aslında savaşta Allah’ın Peygamberinden geri kalarak fitneye düşmüşlerdir. Şüphesiz ki onlar oradan kurtulamazlar, çıkamazlar, kaçamazlar cehennem, kâfirleri, kıyamet gününde çepeçevre kuşatacaktır.
Zühri, Yezid, Abdullah ve Âsımın rivayetlerine göre, Peygamberimiz, Cedd b. Kays´ın, Tebük seferi için hazırlanmasını isteyerek şöyle buyurmuştur. "Ey Cedd, bu sene Rumların cellatlarına karşı savaşa var mısın " Cedd ise şöyle cevap vermiştir: "Ey Allah'ın Resulü bana izin ver, beni fitneye düşürme. Vallahi kavmim, kadınlara benden daha düşkün birisinin olmadığını çok iyi bilir. Korkuyorum ki Rum kadınlarını görünce sabredemem. "Bunun üzerine ResululIah(صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ondan yüz çevirerek: "Haydi sana izin verdim." buyurmuştur, işte bu olay üzerine bu âyet nazil olmuştur.
50. - “Eğer sana bir iyilik erişirse onların fenasına gider. Sana bir kötülük erişirse de; “Biz daha önceden tedbirimizi almışızdır” derler ve sevinerek dönüp giderler.
Ey Muhammed senin bir başarı elde etmen, bir zafer kazanıp ganimet ele geçirmen, münafıkların hoşuna gitmez, buna üzülürler. Şayet savaşta mağlup olmanız veya basan elde edememeniz gibi bir musibet dokunacak olsa münafıklar bu durum karşısında "Biz daha önce savaşa katılmayıp Muhammed’den geri kalmakla tedbirimizi aldık." derler. Onlar müminlerin savaşta başına gelen şeyler Kendi başlarına da gelmesin diye özel gayret harcamalarını bir övünç vesilesi yaparlar. Ve sizin uğradığınız zarardan dolayı sevinerek sizden uzaklaşıp giderler. İşte Cedd b. Kays vb. münafıklar bunlardandır.
51. - “De ki: “Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize isabet etmez. O bizim mevlamızdır.” Onun için müminler Allah'a tevekkül etsinler.”
Ey Muhammed, cihattan geri kalan o münafıklara de ki; Bize ancak Allah’ın levh-i Mahfuzda yazdıkları isabet eder. Onun dışında bir şey dokunmaz. O, bizim dostumuzdur. Düşmanlarımıza karşı yardımcımızdır. Bizim işlerimizi üstlenen, velimiz, koruyup göztenimiz O’dur. Müminler sadece Allah’a güvensinler ki Allah da onlara, düşmanlarına karşı yardım etsin.
52. - “De ki: “Bize iki güzelliğin birinden başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Halbuki biz Allah'ın kendi katından veya bizim ellerimizle size bir azap getireceğini bekliyoruz. Öyleyse bekleyiniz. doğrusu biz de sizinle beraber beklemekteyiz.”
Ey Muhammed, yine o münafıklara de ki: "Sizler,bizim için övülmeye layık olan iki güzel neticeden başka neyi bekleyebilirsiniz ki Biz, ya düşmana galip gelir sevap kazanırız ve ganimet elde ederiz veya öldürülür, şehitlik mertebesine ulaşır cenneti kazanırız. Fakat biz, sizin için, Allah’ın ya kendi katından göndereceği bir ceza ile sizi helak etmesini yahut bizim vasıtamızla sizi öldürmesini bekliyoruz. Bakalım Allah, bize de size de ne yapacaktır
53. - “De ki: “İsteyerek ya da istemeyerek infak edin. Asla sizden kabul edilmeyecektir. Çünkü siz gerçekten fasıklık eden bir kavimsiniz.”
Ey Muhammed de ki: "Ey münafıklar güruhu, malınızı isteyerek veya istemeyerek harcayın, Allah sizin bu harcamalarınızı kabul etmeyecektir. Çünkü sizler, Allah'ın dininden şüphe eden ve ona itaattan ayrılan fasık bir kavimsiniz. Allah ancak takva sahiplerinin infakını kabul eder. Bu fasıkların zorlanmaları, onlara istemeyerek baskı altında kalarak infak etmek gibi ağır gelmesindendir.
Bu âyet-i kerime´nin de Cedd b. Kays hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir. Ced, "Rum kızlarını görünce baştan çıkarım." gerekçesiyle savaşa katılmayınca Resulullaha "İşte benim malım. Sana bununla yardım ederim." demiş ve bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.
54. - “Verdiklerinin kabul edilmesini engelleyen sadece şudur: Onlar Allah'a ve Resulüne kafir olmuşlardır. Namazda mutlaka tembel tembel gelirler ve mallarını da ancak istemeye istemeye harcarlar.”
O münafıkların, Allah yolunda harcadıkları şeyler kabul edilemez. Bunun sebebi, onların, Allahı ve Peygamberini inkâr etmeleri, faydasına inanmadıkları için namaza üşenerek ve tembellikle istemeyerek gitmeleri ve yine, inançlarının aksine niteceler meydana getireceği için istemeyerek harcamalarıdır.
55. - “Artık onların malları da çocukları da seni imrendirmesin. Doğrusu Allah bununla onlara dünya hayatında azap etmeyi ve kafirler olarak canlarının çıkmasını ister.”
Allah’ın, münafıklara, mal ve evlatlarıyla daha dünyadayken azap etmesi; onlara, zekât gibi mâli vazifeler yüklemesidir. Çocuklarıyla azap etmesi ise onların savaşlarda ve benzeri hadiselerde babalarının gözleri önünde öldürülmeleridir.
Bu konuda başka âyetlerde de şöyle duyuruluyor: "Ey Muhammed, bir kısım kafirlere, kendilerini imtihan etmek için verdiğimiz dünya hayatının süsünde sakın gözün kalmasın. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha süreklidir. "Onlar kendilerine mal ve oğullar lütfederken iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar hayır, onlar işin farkında değiller.
56. - “Ve gerçekten sizdendirler diye Allah'a yemin ederler. Halbuki sizden değildirler; Ancak onlar korkak bir kavimdirler.”
Ey Muhammed, bu münafıklar, sizin dininizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Halbuki onlar, aslında sizin dininizden değildirler. Onlar, şüpheci ve nifakçı insanlardır. Onların, sizin dininizden olduklarını söylemeleri, onları öldüreceğinizden korkmalarındandır.
57. - “ Eğer sığınılacak bir yer yahut mağaralar veya başlarını sokacak bir delik bulsalardı, çabucak oraya yönelirlerdi.”
Bu münafıklar sizden o derece korkarlar ki şayet sığınacakları bir kale veya dağlarda mağaralar yahut yeraltında bir geçit bulacak olsalar hemen oralara sığınırlardı. Ancak sizden kaçamadıkları için size karşı gerçek durumlarından başkasını izah ederler.
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...