Kadiri Yolu

 

Dünyanın Geçiciliği-Fakr

31. Sohbet: Dünyanın Geçiciliği-Fakr

Ey Allah’ın (CC) kulları! 

Hikmet dünyasında bulunmaktasınız; vasıtasız bir şey yapamazsınız. O halde, Mabudunuzdan, kalp hastalıklarınızı tedavi edecek bir tabip, size yol gösterecek bir delil, bir rehber isteyin. O kişi elinizden tutsun da sizi Hakk’a (CC) yakınlaştırsın. O’nun (CC) coşkunluğuna götürsün. O’nun (CC) kurbiyetinin perdesine, kapısının bekçilerine ulaştırsın. Sizler nefislerinize, hevâ ve heveslerinize hizmet etmeye razı oldunuz. Nefislerinizi razı etmeye, onu dünya ile doyurmaya çabalıyorsunuz. Oysa, saatler geçtikçe, günler ilerledikçe, aylar tükendikçe, yıllar geride kaldıkça elinizde dünyadan hiçbir şey kalmayacaktır. Ölüm size gelecektir. Onun elinden kurtulmaya ise gücünüz yetmeyecek. O (CC) sizi gözetlemekte de haberiniz yok! O’nun (CC) bakışlarını göremiyorsunuz; oysa O (CC) tam karşınızda duruyor.

O (CC) çok yakında sizin sahanıza iner:

Cezalarınızın, hayatınızın karşılığının verildiği sahaya. Ruhun ahirete göçer, fakat cesedin koyun ölüsü gibi kalır. Birileri sana acır da, senin cesedini, sürüngenler ve haşerat yemeden önce toprağın altına koyar. Sonra ailen, eşin dostun senin malını mülkünü yiyip içer, nimetlenir; arkandan ya merhamet okurlar, ya da okumazlar! Birçok hükümdarı düşmanları öldürüp, cesedini defnetmeksizin, köpekler ve haşereler yesin diye, kasten araziye bırakmışlardır. Sonu böyle olan mülkten daha kötü bir mülk olabilir mi? Ne güzel demişler: “Ölümle yok olan mülk mülk değildir; mülk o mülktür ki, ölümle zail olmaya.” Akıllı kimse ölümü düşünen ve kaderin getirdiğine razı olandır.

Sevdiği şeylere şükreden, sevmediği şeylere sabredendir. Şehvetlerinizi ve zevklerinizi düşündüğünüz kadar dinle ilgili hususları, ölümü ve sonrasını da tefekkür edin. Allah-ü Teâlâ (CC) kısmetlerin taksimini bitirmiştir. Kısmette ne zerre miktarı bir artma, ne de zerre miktarı bir azalma olur. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Allah-ü Teâlâ (CC) yaratma, rızık ve ecel hususunda işleri bitirmiştir; kıyamete kadar olacaklar hususunda kalem kurumuştur.”(Hindî, Kenzü’l-ummâl, hadîs no: 496.) Taksim edilmiş şeyle meşgul olmayın. Böyle bir meşguliyet oyun ve ahmaklıktır. Bütün işlerinizi O (CC) düzenlemiş ve belli olan vakitlerine göre yazmıştır. Nefis mücâhedeye razı olmadığı müddetçe bu söylenenlere inanmaz. Mutmain olmadan önce hırsı ve inadı bırakmaz. Buna ancak dille, yâni kuru bir dava olarak inanır.

Akıllı olun!

Size söylediğim şeylerle süslenin. Takdir olunan, mukadder olan şeyleri taleple iştigal etmeyin; onlar size zaten gelecek. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) takdir ettiği ve yazdığı belli vakitte gelecek. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Bir kul: ‘Allah’ım (CC), beni rızıklandırma!’ dese dahi Allah-ü Teâlâ (CC) onu rızıklandırır.” (bak.: İsfehânî, Hilyetü’l-evliyâ, VII/90, (Beyrut-tsz).) Sivrisineğin ısırması da Allah’tandır (CC), bakla da Allah’tan (CC) gelir. Bunların hiçbirisi mahluktan değildir. Ey müşrik! Tevhîd nerede, sen neredesin? Ey pis bulanık! Safa nerede, sen neredesin?

Ey hoşnutsuz! 

Rıza nerede, sen neredesin? Ey halka şikâyette bulunan! Sabır nerede, sen neredesin? Senin bu dinin daha önce geçmiş olan Salihlerin dini değil! Birisinin başkasını gördüğü halde “Allah, Allah” dediğini işittiğimde kupkuru kesiliyorum. 

Ey Allah’ı (CC) zikreden kimse! 

Sen O’nun (CC) yanındasın. O’nu (CC) başkasının yanında ne dilinle, ne de kalbinle zikret. Halktan O’nun (CC) kapısına kaç. Kalbinden dünyayı, ahireti ve O’ndan (CC) gayrı her şeyi çıkar. Sonra kalp, sır ve mana dilinle O’nu (CC) zikret. Daha sonra da zahir dilinle O’nu (CC) zikret.

Yazık sana! 

Ne de çok “Allah-ü Ekber” diyerek yalan söyleyeceksin? Halbuki senin indinde “ekber” (en büyük, en önemli) olan şey ekmek! Senin indinde ekber olan, katıklı ekmek ve et! Senin indinde ekber olan, yakınlarının zenginliği! Senin indinde ekber olan, sokağının bekçisi, şehrinin valisi! Senin indinde ekber olan, memleketin sultanı, idarecisi! İşte bütün bunlardan korkuyor ve bunlardan bir şeyler umuyorsun. Onlara yağcılık yapıyorsun. Onlardan saklanıyorsun. Elbisen seni örtüyor ama bütün kabahatlerin Rabbine (CC) açık ve seçik görünüyor. Önemli işlerinde onlara itimat ediyorsun. Faydada ve zararda, atâda ve ihsanda hep onları görüyorsun. Bu konularda sizinle çekişecek, iddialaşacak olsaydım dinde iflas ederdiniz; ne Müslümanlığınız kalırdı, ne mü’minliğiniz. Uzaklık perde olur, yakınlık ise perdeyi çekip yırtar. Mukarreb her şeyi bilir, fakat gizler. Kendisinde galebe hâli olmadığı müddetçe gizli şeylerden bahsetmez. Kulları üzerine “Settâr” (örtücü) olan Allah-ü Teâlâ’yı (CC) tenzih ederim. Diğer kullarının ahvâlini (hallerini) “havâs” kullarına bildirip, sonra onları örtmeyi ve gizlemeyi emreden Allah-ü Teâlâ’yı (CC) tenzih ederim.

Ey cemâat! 

Gücünüz yettiğince dünya işlerini bırakın. Yakında ayrılacağınız şeylere rağbet etmeyin. Mü’min, elinden gelse yemek, içmek ve giyinmek gibi hususlarda bile zahid olur; elinden gelse nefsinden, heva ve hevesinden soyunup sıyrılır: O Rabbinden (CC) başka hiçbir şeyi talep etmez. Malayani konuşmaktan dilinizi tutun. Rabbini (CC) zikretmeyi artırmaya bakın. Evlerinize girin, zaruret dışında, mecbur olmadıkça veya cemaatle namaz kılmak, zikir meclisine katılmak gibi durumlar dışında dışarıya çıkmayın. Mesleğini evinde icra etme imkânı olanlar öyle yapsın.

Vah sana! 

İtaat etmediğin halde, Allah-ü Teâlâ’ya (CC) muhabbet davasında bulunuyorsun! O’nun (CC) muhabbeti, emirlerine sarılıp nehiylerinden kaçtıktan, verdiğine kanaatkâr, kaderine razı olduktan sonra gerçekleşir. Ancak bunları yaptıktan sonra O’na (CC), verdiği nimetler dolayısıyla muhabbet duyarsın. O’nu (CC) karşılıksız seversin. O’na iştiyak duyarsın. Muhib, Cenâb-ı Hakk’ı (CC) dili, uzuvları, kalbi ve sırrı ile zikreder. Muhib bu zikirde fâni olunca Cenâb-ı Hakk (CC) onunla halka karşı övünür, onu halktan seçip ayırır. O Hakk’ta (CC) hak olur. Kul gider, “Evvel, Ahir, Zahir ve Bâtın” olan kalır. Hem O’na (CC) muhabbet iddiasında bulunuyorsun, hem de O’nu (CC) halka şikâyet ediyorsun! O’na (CC) muhabbet iddianda yalancısın. O’nu (CC) bolluk hâlinde iken seven, darlık hâlinde O’ndan (CC) şikâyette bulunmaz! Fakirlik kokuşmuş, ham bir kalbe girdiği zaman onu ne iman ne de ikan eksiltebilir. Hoş, onun sohbetinde küfür de olur ya! Fakirlik ancak sabırlı, vera sâhibi mü’min için uygun olabilir. O nasıl sabırlı olmasın ki, dünya onun zindanıdır. Siz hiç zindanda olup da zindanda kalmayı isteyen kimse gördünüz mü? Mü’min dünyadan çıkmak ister. Ondan kurtulmak ister. Onunla nefsi arasında düşmanlık vardır. Nefsinin aç, susuz, çıplak kalmasını, zelil olmasını arzu eder, tâ ki, nefis, itaatte ona yardımcı olsun. Dolayısıyla fakirlik mü’mine uygun düşer ve ve ona karşı ancak o sabırlı olabilir. 

Ey hurmacı! 

Hurmanı sakla ki, daha sonra bulabilesin. Yazık sana! Beni istediğini iddia ediyorsun ama benden kaçıyorsun! Daha böyle ne kadar zaman geçireceksin? Duvarı terbiye edebilir misin? İhlassız amelleri ıslah edebilir misin? Yarım kalmış işleri, bâtını olmayan zahiri, Hâlık tanımayan halkı, ahireti olmayan dünyayı, ilimden yoksun ibadet gayretlerini ıslah edebilir misin? Birçok abid “ilmi” (hükmü) kaza ve kaderi bilmeden, gece gündüz ibadet ediyor, şeraitten habersizce hakikatten bahsediyor da zındıklaşıyor! Bundan dolayı denmiştir ki: “Şeraitin şâhitlik etmediği her hakikat zındıklıktır.” Bu sözün esası, temeli bu “Kelamın (Kur’an’ın) hükümlerini yerine getirmektir. Bina ancak o zaman kurulabilir.

İstiğfârı ve tevbeyi çokça yapın! 

Bu ikisi, hem dünya, hem de ahiret işlerinin iki büyük aslıdır. Bundan dolayıdır ki, Nûh (AS) kavmine istiğfar etmelerini emretti, bunun karşılığında da onlara “mağfireti” (bağışlanmayı) ve dünyanın onların emirleri altına, hizmetlerine verilmesini vaad etti. O (AS) kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Rabbinize (CC) tevbe edin. O (CC) “Gaffâr”dır (çok çok bağışlayıcıdır). Gökten size bol bol yağmur yağdırır. Mal mülk ve çocuklarla sizi destekler. Size “cennetler” (bahçeler) ve nehirler verir.”(Nûh /10-12.) Günahlarınızdan tevbe edin. Koştuğunuz şirklerden vazgeçerseniz, O (CC) sizi dünyevî ve uhrevî bütün muratlarınıza erdirir.

Babanız Âdem (AS)’ın günaha düştüğü gibi siz de günaha düştünüz; o halde O’nun (AS) tevbe ettiği gibi siz de tevbe edin. O (AS) ve zevcesi Havvâ (AS) Rablerinin (CC) yemelerini yasakladığı ağacın meyvesini yediklerinde, cezaları O’ndan (CC) uzak kalma oldu. Onlara bahşettiği ikram elbiselerini onların üzerinden soydu aldı; onları çırılçıplak bıraktı. Onlar cennet ağaçlarının yapraklarından kendilerine örtü yaptılar. Fakat yapraklar kuruyup döküldü, yine çırılçıplak kaldılar. Sonra yeryüzüne indirildiler, kovuldular. İşte bütün bunlar günahın ve muhalefetin getirdiği felâketler sebebiyle oldu. Günah oku onların bedenlerine battı ve onları uzaklara düşürdü.

Allah-ü Teâlâ (CC) onlara tevbe ve istiğfarı telkin ve ilham etti. Bunun üzerine tevbe ve istiğfar ettiler. Allah-ü Teâlâ (CC) da onların tevbesini kabul etti ve onları bağışladı. Bana düşmanlık eden de, bana muhabbet besleyen de benim nazarımda birdir. Benim için yeryüzünde ne bir dost, ne de bir düşman kalmıştır. İşte bu durum ancak tevhîd sapasağlam olduğunda ve halkı acziyet nazarıyla gördüğünde olur. Ancak yine de Allah-ü Teâlâ’ya (CC) karşı takva sâhibi olan kimse benim dostum ve ahbabım, O’na (CC) asi olan kimse de benim düşmanımdır. Bu imanımın dostudur, o da imanımın düşmanıdır. 

Allah’ım (CC)! 

Beni bu hâle ehil kıl. Beni bu halde ve bu hâli de bende sabit-kadem kıl. Bu hâli bana bir mevhibe ve bağış kıl, onu benim için iğreti ve geçici bir durum yapma. Sen biliyorsun ki, ben Senin dininin ve iradenin ipini eğiriyorum. Ben sâdece Senin rızan için Muhammedîlere, sırf Senin rızanı umarak Senden başka her şeyden yüz çevirmiş zahitlere hizmet ediyorum. “Bize dünyada da, ahirette de güzellik ver ve cehennem azabından bizi koru.”

 Kaynak: Abdulkadir-i Geylani (Ksa), Cilâü’l-hâtır 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs