İlyas Aleyhisselam
Kur’an’da iki yerde İlyâs “Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi.” (el-En‘âm 6/85) “Doğrusu İlyas da peygamberlerdendir.” (es-Sâffât 37/123), bir defa da İlyâsîn (es-Sâffât 37/130) şeklinde ismen zikredilmekte, mümin kullardan olduğu, kavminin taptığı Ba‘l inancıyla mücadele etti ve kavmini tevhid inancına çağıran bir peygamber olarak bahsedilir ve sonra gelenler arasında hayırla anıldığı belirtilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de İlyâs hakkında başka bilgi bulunmazken tarih, tefsir ve kısas-ı enbiyâ kitaplarında çeşitli rivayetler yer almaktadır. Şeceresi Hârûn b. İmrân dayanmaktadır. İlyâ, Ahd-i Atîk’te geçen büyük peygamberlerden biridir. Kur'an-ı Kerim Hz İlyas'ın peygamberlik ve Tevhid mücadelesini halkı Allah'a ibadet etmeye çağırmasını ve diğer peygamberler gibi büyük bir düşmanlıkla karşılaşmasını bildirmekte, ancak yaşadığı yer ve dönem hakkında ayrıntı vermemektedir. Eski kitaplarda ve tarihi eserlerde bazı bilgilere ulaşılmaktadır:
İlyâ’nın ölümü tatmadan hem bedenen hem ruhen semaya çıktığı kabul edilmekte, ancak semada nereye götürüldüğü bilinmemektedir. Bir mektubundan hareketle (II. Tarihler, 21/1-15) bazı araştırmacılar, onun Yahuda Kralı Yehoram’ın saltanatı sırasında hâlâ hayatta bulunduğunu ileri sürmektedir. Fakat genellikle İlyâ’nın göğe yükselişinin, Yehoram’ın (851-842) İsrâil tahtına oturmasından önce ve Yehoşafat’ın Yahuda krallığı döneminde (867-846) olduğu kabul edilmektedir. Ahd-i Atîk’in son iki cümlesi Peygamber İlyâ’nın tekrar dünyaya geleceğini bildirmektedir. Bu sebeple yahudi milletinin hâfızasında onun hâtırası hep canlı kalmıştır (DB, II/2, s. 1675). Ahd-i Atîk ile Ahd-i Cedîd arasındaki dönemin ürünü olan Siracide kitabında (48/10) Ben Sira, İlyâ’nın çeşitli mûcize ve özelliklerini sayarken gelecekte Ya‘kūb’un kabilelerinin İlyâ tarafından tekrar tesis edileceğini belirtmektedir.
Ahd-i Atîk’teki ifadeyi dikkate alan Hz. Îsâ zamanındaki yazıcılar da İlyâ’yı bekliyor ve onun gelişini Mesîhî zamanların yaklaştığının işareti olarak görüyorlardı (Matta, 17/10, 12; Markos, 9/11). Yahudilerin isteğine uyarak Kâhinler ve Levililer, Hz. Yahyâ’dan kendisinin beklenen İlyâ olup olmadığını sormuşlardır. Yahudilerden bir kısmı Yahyâ’yı ve Îsâ’yı beklenen İlyâ olarak kabul etmişlerdi (Yuhanna, 1/21; Matta, 16/14; Luka, 9/8). Hz. Îsâ ise bir taraftan yazıcılara İlyâ’nın geldiğini belirterek Yahyâ’nın beklenen İlyâ olduğunu söylemekte (Markos, 9/12-13; Matta, 11/7-14; 17/12), diğer taraftan İlyâ’nın daha sonra geleceğini ve her şeyi yeniden tesis edeceğini haber vermekte, Hz. Yahyâ da kendisinin İlyâ olmadığını söylemekte, başka bir münasebetle Îsâ’dan gelecek olanın kendisi olup olmadığını sormaktadır. Luka İncili’ndeki bir ifadeye göre (1/17) Hz. Yahyâ gerçek İlyâ değilse bile onun ruhunu taşıyordu. Bir yoruma göre Hz. Îsâ, Yahyâ’nın İlyâ olduğunu söylemekle sadece İlyâ’ya benzer bir peygamberin geldiğini belirtiyordu (NDB, s. 223; DB, II/2, s. 1676). Grek ve Latin kiliseleri 20 Temmuz’u İlyâ’yı anma günü olarak kabul etmişlerdir. Yahudi bilginleri, İlyâ’nın bir gün geleceğini ve kendilerinin sonraya bıraktıkları cevapları verip açıklamaları yapacağına inanmaktadırlar (DB, II/2, s. 1675-1676).
İlyâs peygamber hakkında Kur’an ve hadis dışındaki İslâmî literatürde çoğunlukla yahudi dinî literatüründen kaynaklanan pek çok rivayet yer almaktadır. Kâ‘b el-Ahbâr’ın verdiği bilgilerde Hârûn’un üçüncü batında torunu olan İlyâs’ın iri başlı, çekik karınlı, ince bacaklı bir kişi olduğu, göğsünde veya başında kırmızı bir beni bulunduğu, yedi yaşında Tevrat’ı ezberlediği ifade edilir. Hezekiel peygamberden sonra İsrâiloğulları içinde birçok bid‘at ortaya çıkmış, İsrâiloğulları Allah’a verdikleri sözü unutup başka ilâhlara tapmaya başlamışlar, bunun üzerine Allah onlara İlyâs’ı peygamber olarak yollamıştır. Bir rivayete göre küçüklüğünde vuku bulan bir hadise üzerine dağlara kaçıp ömrünün kırk yılını oralarda geçirmiş, kırk yaşında kendisine peygamberlik verilmiş, yetmiş karyeye gönderilmiştir.
İslâmî kaynaklarda da İlyâs’ın Kral Ahab ve Kraliçe İsabel'in saltanatları döneminde yaşadığı bildirilir. Kral Ahab putlara tapıyor ve kavmini de buna zorluyordu. İlyâs onları Ba‘l’e tapmayı bırakıp Allah’a kulluğa davet etti. Kral Ahab, İlyâs’ın davetine uyarak putperestliği terketti. Bir ara karısı İsabel komşusunu öldürterek bahçesini ele geçirince Allah onları ikaz etmek ve bahçeyi iade etmelerini, aksi takdirde cezalandırılacaklarını bildirmek için İlyâs’ı gönderdi. Ahab buna kızarak putperestliğe döndü ve İlyâs’ı öldürmeye kalkıştı. Bunun üzerine İlyâs yedi yıl dağlarda ve mağaralarda gizlendi. Bir ara ortaya çıktıysa da kralın düşmanlığı devam ettiği için tekrar dağa döndü. Anlatıldığına göre uzun zaman sonra dağdan inen İlyâs, Yûnus b. Mettâ’nın (başka bir rivayette Elyesa‘ b. Ahtub) annesinin evine misafir olur ve burada altı ay kaldıktan sonra dağa döner. Kavminin putperestlikte ısrar etmesinden dolayı çok üzülen İlyâs, yedi yıl sonra İsrâiloğulları’nın yaptıklarından bıktığını ifade ederek Allah’tan ruhunu almasını dilerse de bu dileği kabul edilmez. Ancak İlyâs’a üç yıllığına yağmura hükmetme yetkisi verilir. Onun yağmuru durdurmasıyla büyük bir kıtlık ve kuraklık baş gösterir. Üç yılın ardından meleklerin araya girmesiyle kuraklık sona erer, İlyâs’ın duasıyla yağmur yağar, tekrar bolluk ve bereket olur. İsrâiloğulları’nın yine de isyandan vazgeçmemesi üzerine İlyâs kendisini bu dünyadan kurtarması, katına çağırması için Allah’a niyazda bulunur. Sadık müridi Elyesa‘ ile birlikte iken ateşten bir at gelir, Elyesa‘ın hayret nidaları arasında İlyâs ata binip göğe yükselir (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 58-62; a.mlf., Târîḫ, I, 461-464; Sa‘lebî, s. 252-259; İbn Kesîr, I, 337-339; Köksal, II, 135-140). İslâmî eserlerde yer alan İlyâs ile ilgili bilgilerin kaynağı genelde Ahd-i Atîk (I. Krallar, 17-II. Krallar, 2) ve diğer yahudi rivayetleridir. İlyâs’ın dileğiyle meydana gelen kuraklık, Ba‘l rahiplerinin, komşuları olan bahçe sahibinin, İlyâs’ı yakalamaya giden askerlerin kıssaları gibi unsurlar bazı farklılıklarla yahudi kaynaklarında da bulunmaktadır.
İlyâs peygamberin halen hayatta olduğuna dair Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde bilgi yoksa da bu konuda yine İsrâiliyat türünde çeşitli rivayetler vardır. Kâ‘b el-Ahbâr’dan nakledilen bir rivayete göre dört peygamber halen sağdır. Bunlardan İlyâs ve Hızır yerde, İdrîs ve Îsâ göktedir. İlyâs karalarda, Hızır ise denizlerde Muhammed ümmetinden darda kalanların imdadına yetişmekle mükelleftir. Ancak İbnü’l-Cevzî, Hızır ve İlyâs’ın hayatta olduğunu ileri süren bütün rivayetlerin uydurma olduğunu belirterek bunların öldüğüne dair çeşitli deliller ileri sürer. Meselâ Kur’an’da, “Ey Muhammed! Biz senden önce dünyada hiçbir insana ebedîlik vermedik” buyurulurken (el-Enbiyâ 21/34) Hz. Peygamber de o anda hayatta olanlardan 100 yıl sonra kimsenin kalmayacağını ifade eden hadisiyle (Buhârî, “ʿİlim”, 41; Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 18; Tirmizî, “Fiten”, 64) hiçbir insanın ölümsüz olmadığına işaret etmiştir. Ayrıca İslâm âlimlerinin çoğu İlyâs’ın öldüğüne kanidir.
Bazı tefsirlerde İlyâs’ın aslında İdrîs peygamber olduğu yönünde rivayetler yer almaktadır. Abdullah b. Mes‘ûd kıraatinde İlyâsîn kelimesinin İdrâsîn şeklinde olduğu, onun mushaftaki İlyâs kelimesini de İdrîs diye okuduğu kaydedilmektedir; İbn Mes‘ûd ile birlikte İbn Abbas’tan da bu yönde bir rivayet aktarılmaktadır (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XXIII, 61-62). Ancak İdrîs ve İlyâs farklı zamanlarda yaşamış iki ayrı peygamberdir (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 4). İdrîs, Hz. Nûh’tan önce yaşamıştır. İlyâs ise daha muahhar olup Hz. Hârûn’un torunlarındandır.
Kur’ân-ı Kerîm’de ve sahih hadislerde Hızır ile İlyâs’ın aynı şahsiyet olabileceğine dair bir işaret bulunmamasına rağmen bazı rivayetlerde bu ikisi arasında bir münasebet bulunduğu öne sürülmekte, kardeş veya aynı kişi oldukları belirtilmektedir (Aydemir, V/2 [1981], s. 35). Halk inançlarında da bazan bu ikisi birbirinden ayırt edilmemektedir. Fakat temel İslâmî kaynaklarda Hızır ve İlyâs iki ayrı şahsiyet olarak mütalaa edilir. Kur’an’da İlyâs adı geçmekle beraber Hızır ismine rastlanmaz. Bununla birlikte müslüman müellifler, Ehl-i kitap rivayetlerinde ve diğer folklor malzemesinde ikisi arasında büyük bir benzerlik olduğunu görmüşler, bunu da ikisinin zaman zaman buluştuğu ve bazı ortak işler yaptığı şeklindeki rivayetleri dikkate alarak açıklamaya çalışmışlardır. Hızır kelimesinin lakap, İlyâs’ın da isim olabileceğini düşünen müellifler Hızır’ın asıl isminin Belyâ olduğunu kabul etmişlerdir. Belyâ, İlyâs’ın farklı bir telaffuzundan ibaret olup bütün şarkiyatçılar, İslâmî kaynaklarda ve halk inançlarında Hızır diye bilinen şahsiyetin temelde Kitâb-ı Mukaddesteki İlyâ figüründen başkası olmadığı sonucuna varmıştır (Ocak, s. 79-80).
Bazı İslam toplumlarında görülen yaygın bir halk inanışına göre İlyas ile Hızır her yıl mayıs ayının başında yeryüzünde bir araya gelmekte ve o gün “ Hıdırellez Bayramı” adıyla kutlanmaktadır. ancak ilkbaharın sona erip yazın başlamasını temsil eden bu kutlamaların İlyas Peygamber ile ilişkisi yoktur.
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...