Yunus Sûresi 45-56. Ayetlerin Tefsiri
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
ﷺ
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ ﴿٤٥﴾ وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ ﴿٤٦﴾ وَلِكُلِّ اُمَّةٍ رَسُولٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٤٧﴾ وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٤٨﴾ قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ لِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۜ اِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ ﴿٤٩﴾ قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا اَوْ نَهَارًا مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ ﴿٥٠﴾ اَثُمَّ اِذَا مَا وَقَعَ اٰمَنْتُمْ بِه۪ۜ آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ ﴿٥١﴾ ثُمَّ ق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِۚ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ ﴿٥٢﴾ وَيَسْتَنْبِؤُ۫نَكَ اَحَقٌّ هُوَۜ قُلْ ا۪ي وَرَبّ۪ٓي اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ۟ ﴿٥٣﴾ وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿٥٤﴾ اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٥٥﴾ هُوَ يُحْي۪ وَيُم۪يتُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿٥٦﴾
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.
45- “Onları haşredeceği o günde, sanki dünyada gündüzün sadece bir saati kadar kalmışlar gibi birbirlerini bir tanırlar. Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, hem ziyana uğramışlar, hem doğru yolu bulamamışlardır.”
Kıyamet gününde kabirlerinden kalkıp, Allah’ın onları bir araya topladığı zaman dünya hayatını çok kısa bulacaklar, onu gündüzün kısacık bir bölümü kadar sanacaklardır. Azı müstesna onlar, mahşer meydanında birbirleriyle tanışacaklar, fakat birbirlerine zarar gelir korkusuyla yine birbirlerinden kaçacaklardır. Şüphesiz ki Allah'ın huzuruna çıkacaklarını yalanlayanlar, hüsrana uğrayarak helak olmuş olacaklardır. Çünkü onlar, dünyada iken doğru yolda değillerdi. Yolun sonunda ateşe varacaklardır.
Kur’an-ı Kerimin birçok âyetinde, âhirette, dünya hayatının çok az bir süre olarak bulunacağı beyan edilmektedir. Bu âyetlerde şöyle buyuruluyor:
"Ey Muhammed, sen de "Azim ve sebat" sahibi Peygamberlerin sabrettiği gibi sabret. Kâfirler için acele azap isteme, onlar, kendilerine vaad olunan günün dehşetini gördükleri zaman, dünyada sadece gündüzün bir anı kadar kaldıklarını sanacaklardır. Bu, apaçık bir tebliğdir. Dinden ayrılan bir topluluktan başka kim helak edilir. (Ahkaf/35)
"Onlar kıyameti gördükleri gün, dünyada ancak bir akşam ve bir kuşluk vakti kadar kaldıklarını sanarlar. (Naziyat/46)
“Onlar aralarında" Siz dünya hayatında ancak on gün kadar bir şey kaldınız." diye fısıldaşırlar." "Biz onların ne söylediklerini çok iyi biliriz. O gün onların en akıllıları "Siz ancak dünyada bir gün kadar birşey kaldınız."der. (Taha/103-104)
"Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, dünyada kısa bir bir zamanda fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar, dünyada da haktan böyle döndürülüyorlardı. (Rum/55)
46- “Onlara vaadettiğimiz azabın bir kısmını sana gösterirsek veya seni alsak da onların dönüşü bize olacaktır. Hem Allah onların yaptıklarına şahittir.”
Ey Muhammed, biz ya sen hayattayken, o müşriklere vaadettiğimiz azaplardan bir kısmını onlara vererek sana gösteririz. Böylece onlara ne yaptığımızı bizzat dünyadayken müşahede etmiş olursun. Yahut ta onlara vaadettiğimiz azap, başlarına gelmeden önce seni vefat ettiririz. Bu hal onları şımartmasın. Çünkü onlar âhirette mutlaka huzurumuza çıkacak ve yaptıklarının cezasını göreceklerdir. Kötü amellerinden herhangi birini inkâr etmeleri mümkün değildir. Zira Allah, yaptıklarına şahittir.
47- “Her ümmetin bir resulü vardır. Onlara resulleri gelince aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez.”
Geçmiş her ümmetin, insanları Allah’ın dinine ve ona itaatta davet eden bir Peygamberi olmuştur. Âhirette o peygamberlere mensup olacağı bir resül olacak o peygamberlerin adlarıyla çağrılacaktır. Ümmetlerin Peygamberleri hesap görme yerine gelince, ümmetin fertleri arasında adaletle hükmedilecek, onlara herhangi bir haksızlık yapılmayacaktır. Çünkü şanı yüce Allah, hiçbir kimseye günahı olmaksızın azab etmez.
Ahirette her ümmet, Allah’ın huzuruna Peygamberleriyle birlikte çıkacak, onların yapmış olduğu ameller ve kendilerini koruyan melekler, o ümmetlerin dünyada yaptıklarına dair şahitlik edeceklerdir. Neticede aralarında hüküm verilecek, herkese layık olduğu ceza veya mükâfaat verilecek, hiçbir kimseye zulmedilmeyecektîr.
48- “Doğru söyleyenler iseniz, bu azap ne zaman gerçekleşecek? Derler.”
Müşrikler peygamber ve müminlere: "Eğer doğru söylüyorsanız, bize vaad ettiğiniz kıyametin kopması ne zaman olacaktır" derler. Çünkü onlara kendileri için hazırlanan azab bildirilmiş bulunuyordu.
Kıyametin kopacağına inanmayan kâfir ve müşrikler: "Eğer böyle bir şey varsa hemen olsun veya zamanı tayin edilsin." şeklinde isteklerde bulunmuşlardır. Bu husus, Kur’an-ı Kerim’in çeşitli âyetlerinde zikredilmiştir. Mesela şu âyette buyuruyor ki: "Kıyamet gününe iman etmeyenler, kıyametin acele olarak kopmasını isterler. İman edenler ise ondan korkarlar ve onun bir gerçek olduğunu bilirler. Şunu iyi bilin ki, kıyamet hakkında münakaşa edenler derin bir sapıklık içindedir.
49- “De ki: “Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır. Süreleri gelip çatınca ne bir an geciktirilebilir, ne de öne alınırlar.”
Ey Muhammed kendilerine vaad edilen azabın acele gelmesini isteyenler ve kıyametin ne zaman kopacağını soranlara de ki: "Onun ne zaman kopacağını Allah bilir. Onu koparacak olan da Allah’tır. Ben, Allah'ın izni olmadıkça bizzat kendime bile bir zarar veya menfaat sağlayacak güce sahip değilim. Kıyametin kopacağını kendiliğimden nasıl bilir de onu haber verebilirim. Ancak şunu bilin ki, her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an ertelenirler ne de bir an öne alınırlar. O levh-i Mahfuzda yazılmış, azab için bilinen bir süre vardır.
Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle buyrulmaktadır: "Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Vadeleri geldiğinde, onu ne bir an erteleyebilirler ne de bir an öne alabilirler. "Allah insanları haksızlıklarından ötürü yakalayacak olsaydı, yeryüzünde canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Süreleri dolunca onu ne bir saat geciktirebilirler ne de öne alabilirler.”(Nahl/61)
"Hiçbir ümmet kendi süresini öne alamaz, geciktiremez de.” (Hicr/5)
50- "De ki: “Allah'ın azabı size gece veya gündüz gelirse ne yaparsınız? Söyleyin, suçlular ne diye onu acele istiyorlar?”
Ey Muhammed, sen bu müşriklere de ki: "Acele gelmesini istediğiniz Allah'ın azabı sizlere geceleyin dinlendiğiniz, uykuda olup bir şeyin farkına varamayacağınız bir anda veya gündüzleyin geçiminizi elde etmek ve kazanç sağlamakla uğraşırken gelir de kıyamet koparsa haliniz ne olur? Allahı ve Peygamberini inkâr eden suçlular acaba bu konuda niçin acele ediyorlar? Allah'ın azabına uğrayacak olanlar onlardır. Onlar, bu azabı kendilerinden uzaklaştıracak güce sahip midirler?
51- “Vuku bulduktan sonra mı ona inanacaksınız, şimdi mi? Hani siz onu acele isteyip duruyordunuz?”
Ahirette, artık iman etseniz bile, size o imanın fayda vermediği bir yerde azap gelip size çattıktan sonra mı uyanacak ve iman edeceksiniz. O zaman sizlere şöyle denecektir: "Şimdi mi iman ediyorsunuz Halbuki daha önce bununla alay ediyor, size gelip çatacağını yalanlıyordunuz."
52- “Sonra zalimlere: “Sonsuzluk azabını tadın. Yaptıklarınızın cezasından başka bir karşılık mı görüyorsunuz?” denilir.”
Kıyamet gününde zalimlere: "Şimdi, Allah’ın, sonu gelmeyen azabını tadın. Sizler dünyada hayatındayken işlediğiniz günahların cezası dışında başka bir azabı tatmıyorsunuz. O halde sızlanmayın, yaptığınızın karşılığını çekin." denir.
Bu konuda diğer âyet-i kerimelerde de şöyle buyrulmaktadır "O gün onlar cehennem ateşine sürülüp itileceklerdir." O, gün onlara şöyle denecektir: "Dünyada yalanladığınız cehennem ateşi işte budur.","Bu bir sihir midir. Yoksa hâlâ görmüyors musunuz." Girin cehenneme. Sabredin veya sabretmeyin. Sizin için değişen bir şey olmayacaktır. Siz, sadece yaptıklarınızın cezasını göreceksiniz.
53- “Onlar sana: “O hak mıdır?” diye sorarlar. De ki: “evet, Rabbim hakkı için o gerçektir. Siz aciz bırakamazsınız.”
Ey Muhammed, müşrikler sana: "Bize vaad ettiğin azap gerçek midir diye sorarlar. Onlara de ki; "Evet, rabbime yemin olsun ki bu gerçektir. Sizler, rabbinizin azabından kaçıp kurtulamaz ve onu âciz bırakamazsınız. Çünkü sizler onun mülkünde ve onun tasarrufunda bulunuyorsunuz. O, sizi tekrar diriltmekten âciz değildir.
Allah teala bu âyet-i kerimede Peygamberine, kıyameti inkâr edenlere karşı rabbine yemin ederek cevap vermesini ve kıyamet ve azabın kendilerine mutlaka geleceğini söylemesini emretmektedir.
Kur’an-ı kerimde bu konuya temas eden başka âyetler de vardır. Bu âyetlerde de buyuruluyor ki:
"Kâfirler, "Kıyamet saati bize gelmeyecektir." dediler. Ey Muhammed, sen onlara şöyle de "Hayır, gaybı bilen rabbime yemin olsun ki, kıyamet saati size mutlaka gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey onun ilmi dışında değildir. Bundan daha küçük ve daha büyük hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta yazılmış olmasın. (Sebe/3) "Kâfirler, öldükten sonra hiç dirilmeyeceklerini iddia ederler. Ey Muhammed de ki: "Hayır, rabbime yemin ederim ki, öldükten sonra mutlaka dirileceksiniz. Sonra da yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu Allaha çok kolaydır. (Tegabun/7)
54- “Nefsine zulmeden her bir kimse dünyada ne varsa kendisinin olsaydı, onu feda etmek isterdi. Azabı gördükleri zaman da pişmanlıklarını gizlerler. Aralarında adaletle hükmü alınacaktır ve onlara zulmedilmez.”
Allah'tan başkasına taparak ve Alîaha itaati terk ederek kendisine zulmeden her kişi, yeryüzünde bulunan her şeye sahip olacak olsa, Allah'ın azabını gözleriyle görünce, mutlaka o şeyleri verip azaptan kurtulmak ister. Onlann ileri gelenleri, kendilerini kuşatan azabı görünce pişmanlıklarını gizlemeye çalışacaklardır. Fakat ileri gelenlerle onlara tabi olanlar arasında adaletle hüküm verilecek, hiçbir kimse, başkasının günahından dolayı cezalandırılarak zulme uğratılmayacaktır.
55- “Dikkat edin, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Dikkat edin, Allah'ın vaadi şüphesiz gerçektir, fakat onların çoğu bilmezler.”
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ın mülküdür, Hiçbir kimsenin onlarda bir hakkı yoktur. O halde kâfirler neye sahiptirler ki, Allah'ın azabından kurtulmak için onu fidye versinler Allahın, müşriklere ve inkarcılara vaadettiği azabı ise kesindir. Onda şüphe yoktur. Fakat onların çoğu, işin gerçeğini bilmezler. Bu sebeple Allahın azabını yalanlarlar.
56- “Dirilten ve öldüren O’dur, O’na döndürüleceksiniz.”
Hayat veren ve öldüren Allah'tır. Canlıların, öldükten sonra tekrar dirilip başvuracakları merci de O’dur. İşte o zaman Allahın cezalandırmasını yalanlayanlar, yalanladıkları şeyin gerçek olduğunu göreceklerdir.
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...