Kadiri Yolu

 

Vahiy Geliş Şekilleri ve Semanın korunması

Siret-i Nebi 

Ders Notları


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم



Vahiy Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) efendimizin hayatında meydana gelen bir yapıdır. Kafirlerin illet diye niteledikleri olaylardan herhangi birisine benzemeyecek kadar açıktır. O yüzden kendisine cin çarpmış iftiralarında bulunmakta idiler. Bunu bir illet olarak tanımlamaları açık bir kinin eseridir. Allah düşmanlarının iddia ettikleri marazi olaylardan herhangi bir olayın peşinden Kur'an nasları gibi bir nassın çıkmış olmasını Akıl sahibi kim tasdik edebilir? 


Onlar vahyi getiren melekleri görmek istediler. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da aşırılığa kaçtılar. Halbuki görme gerçekleşmiş olsa imtihanın nasıl bir anlamı olur. İnsanlardaki gözler sınırlı bir erişime sahiptir. Böyle olmasaydı, herhangi bir varlığın gözükmeyecek şekilde gözden uzaklaşması halinde onun yok olması gerekirdi. Allahu Teala'nın gözlerde bulunan görme özelliğini istediği kadar arttırması insana çok gelirdi. Ayeti kerimede “Ona: "And olsun ki, sen, bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir" denir.” Kaf/22 Biz insanı katışık bir nutfeden yaratmışızdır; onu deneriz; bu yüzden, onun işitmesini ve görmesini sağlamışızdır.” İnsan/2 “... şu gören gözlerin halıkı O’dur.” O dileseydi ilk yaratılıştaki formu ile adem as. görülen ne varsa toprak formundan aktarılanlar arasında nutfe ile ana rahminde karanlıktan aydınlığa çıkan yeni formdada bu net bir şekilde gerçekleşirdi. 


Bir şekilde vahiy düşmanlarının arzu ettiği gibi, vahyin, özellikle nefsi bir olay olmadığına dair işaretler bulunmaktadır. Bunlar şöyle özetleyebiliriz: 


1- Kur’an ile hadis arasındaki ayırıcı özellik Resulullah kendi sözleri olan hadiseyi ashabının hafızasına emanet ederken Kur'an ayetlerini vahiy  katipleri ile  yazılmasını emrediyordu. hadis kendisi tarafından söylenen bir söz ve peygamberlikle alakası yoktur demek son derece yanlıştır Cebrail (As) aracılığıyla bizzat kendisine vahiy edilmiştir. Hadisler böyle değil hadisin ona sadece manası Allah katından vahyedilmiş fakat sözleri ve terkibi bizzat Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) tarafından düzenlenmiştir O yüzden Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) Cebrail (as)'dan aldığı Allah'ın kelamını karıştırmaktan son derece sakınmıştır. 


2- Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) bazı işler hakkında sual Sorulur Fakat o bunlara cevap vermezdi. çoğu zaman bu suskunluğunun üzerinden uzun zaman geçer nihayet Bu sorulan sorular hakkında bazı ayetler inerdi. Böylece Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) soru soran kişiyi çağırır ona sorusu konusunda Kur'an'dan nazil olan ayeti okurdu. Hz Peygamber bazen de bir kısım işlerle ilgili belirli bir şekilde tasarrufta bulunurdu. sonra da tasarrufunu onaylayan aynı manada Kur'an ayetleri hemen inerdi. Bazen ise bu tasarrufunu kınayan ve yeren ayetlerin indiği de olurdu.


3- Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) Ümmi, yani okuma yazma bilmeyen bir kişiydi. halbuki böyle bir insanın nefsi bir sezgi yoluyla firavun kıssasını, Hazreti Musa'nın annesinin kendi çocuğunu denize atma kıssasını, Yusuf Aleyhisselam'ın kıssası gibi tarihi hakikatleri Bilmesi mümkün olmazdı. bunlar onun Ümmi olmasının hikmetleridir. bu konuda kur'an-ı Kerim'de şöyle der: “ sen bundan önce hiçbir kitap okur değildin ve elinle de onu yazmazdın. böyle olsaydı Müşrikler elbette şüphenirlerdi.” Ankebut 48


4- Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’in kavmi arasında kırk yıl boyunca doğru sözlü olması ve onlar arasında bu vasfı şöhret bulması, daha sonra ki hayatı hakkında doğruluğunda şüphe edilmesi mümkün olmayacak şekilde kendi nefsine karşı dürüst olmasını gerektirir.


Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) yaşadığı toplumda peygamberlik hakkında ne bilgisi ne de bu konu hakkında bir düşüncesi vardı. Sadece Allah Celle Celalühü ona risaletin yükünü taşıyabilmesi için ruhunun yeniden temizlenmesi ve hazırlanması amacıyla ibadet için tenhada yalnız başına kalmasını ilham ediyordu. şayet Resulullah kendisinin peygamber olacağını biliyor olsaydı üzerine vahiy inmesinden korkmazdı ve Hira mağarasında görmüş olduğu bu olayın sırrını açıklamasını isteyerek Hz Hatice'nin yanına gelmezdi. Hatta eşiyle birlikte ne yaşadıklarını öğrenmek için Varaka bin Nevfel'in yanına gitmezdi. 


Hatta yaşadığı bu olaydan dolayı birçok kez canına kıymak için tepelik yerlere çıktığını zikredilmektedir. Fakat kendisini aşağı atmaya hazırlandığı her defasında melek Cebrail Aleyhisselam tekrar ortaya çıkıyor ve kendisinin gerçekten Allah'ın elçisi olduğunu tasdik ediyordu. Bu durum onu bir süre için yatıştırıyor ve o ibadetlerine yeniden koyuluyordu. Ailesi ile olan ilişkileri neredeyse kopma noktasına gelmişti ve hatta kabe'nin avlusunda yatıp kalkıyordu artık kendisini ilgilendiren yegane şey ruhunu ve gönlünü arındırmak ve herkese karşı iyilik yapmaktı. 


Vahyin Geliş şekilleri 

Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’ın risaletinin öncesi ve sonrasında vahiyle ilgili sekiz aşamadan oluşan vahiy inş şekillerini bakmak lazım:

1- Rüyayı Sadıkadır. Görülmüş olan bu rüyalar vahyin başlangıcını oluşturmuştur.

2- Kendisi meleği görmeksizin Cebrail (as)’in kalbine bırakmış olduğu vahiy

3-Melek, peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) bir insan suretinde galip kendilerine hitap eder, meleğin bütün söylediklerini noksazsız ezberlerdi. Vahyin bu mertebesinde sahabe, bazen meleği görürdü.

4-Melek, Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'e çan sesine benzer bir seda halinde gelirdi. Vahyin bu çeşidi Nebi (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'ye onun en ağır geleni idi. Bu şekilde meleği farketmezdi. Hatta şiddetli soğuk bir günde bile olsa vahyin şiddetinden Resulü Ekrem(صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'in mübarek alınları terler içinde kalırdı. Hatta Resulullah bineğinin üzerinde olduğu zaman, devesi bu şiddet sebebiyle yere çökerdi. Bir defasında vahiy bu şekilde gelmişti. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'in bacağı, Zeyd İbn Sabit (r.a.)'in bacağının üzerinde idi. Bu sebeple Zeyd'in bacağına o kadar ağırlık çökmüştü ki neredeyse kırılacağını sanmıştı.

5-Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم), meleği yaratılmış olduğu kendi asli suretinde görür ve melek de ona Allah'ın vahyetmesini istediği şeyleri vahyederdi. Cebrail (a.s.)'in Resule bu şekilde vahiy getirmesi Allah Teala'nın necm suresinde bu hususu beyan ettiği gibi iki defa vaki olmuştur.

6-Mirac gecesinde göklerin üzerinde iken Allah Teala'nın, Resulüne vasıtasız olarak beş vakit namaz ve daha başka emirleri bizzat vahiy buyurmasıdır.

7-Mertebe: Allah Tealanın, tıpkı İmran'ın oğlu Hz. Musa (a.s.) ile konuştuğu gibi melek vasıtası olmaksızın kendi katından kelamını ona işittirmesidir. Hz. Musa (a.s.) hakkındaki vahyin bu mertebesi kati olarak Kur'an-ı Kerim'de sabittir. Bu mükalemenin peygamber efendimiz hakkında da sabit olduğunu İsra hadisinde görüyoruz.

8-Bazıları sekizinci bir merteme daha ilave etmişlerdir. Ki, o da: Kifahan, yani hicap, arkada perde olmaksızın yüz yüze, Allah'ın, Resulü ile konuşmasıdır. Vahyin bu şekilde vukuu selef ve halef arasında ihtilaf konusu olmuştur.

Semadan Haber Almanın Engellenmesi

Abdullah İbn-ü Abbas (ra) şöyle semiştir: “Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ashabından bir cemaatle birlikte Ukaz panayırına gitmek üzere yola çıktılar. O tarihte şeytanlara semadan haber almak men edilmişti. Üzerlerine göktaşları atılmış, bunun üzerine şeytanlar kavimlerinin yanına dönmüşler. Kavimleri onlara: "Size ne oldu?" demişler. Şeytanlar da: "Ne yapalım?" semadan haber almaktan men edildik. Üzerimize göktaşları atıldı." diye cevap vermişler. Bunun üzerine kavimleri onlara:

"Bu mutlaka yeni zuhur etmiş bir şeyden dolayı olacak. Siz hemen yeryüzünün doğusunu, batısını dolaşın da bir bakın. Semadan haber almamıza mani olan bu yeni şey nedir? (öğrenin)" demişler. Şeytanlar da yeryüzünün doğusunu ve batısını dolaşmaya gitmişler. (Işte) Bunların içerisinden Tihama cihetine yönelmiş olan grup, Ukaz panayırına gitmekte olan Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'i o sırada Nahle denilen mevkiide ashabına sabah namazını kıldırırken görmüşler. Cinler (Resulü Ekrem'in namazda okuduğu) Kuranı işitince onu dinlemişler ve birbirlerine "semadan haber almamıza mani olan vallahi işte budur" demişler. Sonra kavimlerine dönerek:

"Ey kavmimiz, biz doğru yolu gösteren şaşılacak bir kıraat dinledik ve ona iman ettik. Bundan sonra Rabbimize asla hiçbir şeyi ortak koşmayacağız" (Ahkaf/29) demişler. Bunun üzerine Allah (c.c.), Peygamberi Muhammed (a.s.)'e: "De ki, bana cinlerden bir takımının okuduğum Kuranı dinledikleri vahyolundu." (Cin/1) ayeti- kerimesini indirdi. Resulullah (a.s.)'a vahyolunan işte cinnin bu sözleridir.

Şeytanlar gizlice semadan haber almaları kulak vermeleri devam etmektedir. Şeytanlar gökyüzünden süratli bir şekilde hareket ederek almaya çalıştıkları haberler akabinde kendilerine yakıcı bir yıldız havale ediliyordu bu sebeple şeytanlar haberi işitip kavimlerine ulaştırmadan önce ateş isabet etmişse haberi yakalayamıyorlardı. Ama onu işitmiş ise aralarında dolaşıyorlardı nebi'yi (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) efendimizin risaletinin başlangıcından itibaren sema muhafaza altına alınmıştır. 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar