Kadiri Yolu
Genç kardeşim



Birinci Vaaz: Genç kardeşim


Önce kendi nefsinle ilgilen, ona öğüt ver, sonra başkasına. Kendi nefsinin güçlükleriyle meşgul olmaya bak, onu bırakıp da başkasına geçme!.

Dikkat et ki ömründen ıslah edilmeye muhtaç birkaç günün kalmıştır; evet, sadece birkaç gün… Kendini bilmiyor, iç âlemini anlamıyor isen başkasını kurtaramayacağını bilmelisin… Bu halinle kendini bırakıp başkasına nasıl rehberlik yapabilirsin? Çünkü insanlara ancak kalp gözü (basiret) açık olanlar (hakkı hak olarak bilip ona uyan bahtiyarlar) rehberlik edip yol gösterebilir; ve onları günah ve gaflet denizinden ancak iyi yüzmesini becerenler kurtarabilir. Diğer bir tabirle, insanları Allah’a, ancak Allah’ı bilen kimseler çevirebilir. Allah’ı bilmeyen bedbahtlar bu ulvi işe nasıl delâlet edebilir?
Aklını iyice kullan!

Allah’ın kendi mülkünde yaptığı tasarrufta sana söz hakkı yoktur. Zira senin her şeyin O’nundur ve her şey O’nun mükemmel tasarrufunu tam bir idrak içinde sevip yalnız ve yalnız O’nun için amel edeceksin, başkası için değil… Bu da ancak kalp ile olur: dilin laklakasıyla değil…

Unutma ki, tevhid, evin kapısında, şirk de evin içinde bulunursa, bu nifak (Müslüman görünüp de kâfir olma)’nın ta kendisidir. Bunu gerçek manasıyla kavrayamadınsa, yazıklar olsun sana!. Dilin takva (Allah’tan korkup O’nun yasak ettiği şeylerden çekinme) şakıyor, kalbin fisk u fücur çevirir. Dilin şükreder, kalbin ondan yüz döndürür.

Buna işaretle Cenâb-ı Allah kudsi bir hadiste buyuruyor ki:

«Ey Âdemoğlu! Benim hayru bereketim sana iner. Senin ise şer ve kötülüğün bana yükselir.»

Yazıklar ve yine yazıklar olsun sana! 

Allah’a kul olduğunu iddia edersin, halbuki başkasına boyun eğersin. Hakikaten sen O’nun kulu olmuş olsaydın, sadece O’nun için düşmanlık yapar ve O’nun için dostluk kurardın… Nerede, dostluk ve düşmanlığın nefsinle, dünyalığınla ve nihayet menfaatinle ilgilidir.

Artık sen hakk ile olan bu tarz şirki, ikiliği bırak, aziz ve celil olan Hakk’ı bir bil… Çünkü eşyayı yaradan O’dur. Bunun aksini düşünecek olursan akıllı sayılmazsın!. Allah’ın hazinesinde neler yoktur… Her şey orada mevcuttur. Hicr sûresi 21. ayette buna işaret edilerek buyuruluyor ki:

«Hazinesi bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz.»

Genç kardeşim,

Sebep ağını koparıp yırttığın zaman müsebbibe (sebepleri yaratana) ulaşabilirsin. Adeti yırtıp aştığın vakit âdet senin için aşılır hale getirilir. Gönülden hizmet edene, hizmet olunur. İtaat edene itaat olunur: iyilik edene iyilik edilir. Yakınlık peyda etmeye çalışana yakınlık hasıl olur… Tevazu eden yükselir. Edep ve terbiyesini güzelleştiren yakınlık görür… Evet güzel edep seni Hakk’a yaklaştırır, kötü edep ise O’ndan uzaklaştırır. Güzel edep Allah’a karşı ibadet ve itaattir. Kötü edep ise O’na karşı bir çeşit isyandır, küstahlıktır.

Ey Hak yolcusu!

Hesaba arz olunmayı nefsine bırakmak suretiyle geciktirme, ahiret gelmeden önce şu dünyada nefis muhasebesi yapmakta acele et…

Bunun dışında mü’min kula sair ahvalde üç şey gerekir:

1 – İlahi emirlere kayıtsız ve şartsız uymak,

2 – O’nun yasakladığı her şeyden kaçınmak,

3 – Kadere rıza göstermek…

Evet, bir mü’minin yaşayış ve davranışları bu üç halden boş kalmaz. O halde onun bu hava içinde himmetini kalbine gerekli kılması ve bunu nefsine anlatması, sair ahvalinde de azasını bu ölçü içinde kullanması en uygun yoldur.

Genç kardeşim!

İmanın zayıflamaya yüz tuttuğu ân, nefsinle ve onun bataklık ve güçlükleriyle ciddi bir şekilde meşgul ol!. Ve bu yolda yürürken seni artık çoluk çocuğun, komşun, akraban, şehirlin ve iklimin meşgul etmesin… Çünkü iç âlemin sarsıntı geçiriyor: nefis ile şehvet, iman ve irfana galip gelmiş durumdadır. Önce bunu düzeltmen lâzımdır. İmânın sağlamlaşınca artık sen çoluk – çocuğuna, akraba ve taallukatına, içinde yaşadığın cemiyete yönel… Fakat takva zırhını giymedikçe, kalbin üstüne iman tolgasını koymadıkça, elinde tevhid kılıcı ve kuburluğunda duanın kabul okları bulunmadıkça sakın bunların karşısına çıkma. Evet, bu vaziyette tevfik atına bin, savaşa girme ve atılma yollarını, vurmayı, saplamayı, gelen darbelerden korunmayı iyice öğren… Sonra Hakk’ın düşmanlarına karşı hamleye geç…

Ve işte o zaman sana altı yönden ilahi Nusret (yardım) gelir. Bu lütfa mazhar olduğunda artık halkı şeytanın elinden kurtarıp alabilir, aziz ve celil olan Hakk’ın kapısına çevirebilirsin. Bu vaziyette onlara cennet ehlinin amelini emreder, cehennem ehlinin işlerinden onları sakındırırsın. Çünkü sen artık cennet ve cehennemin ne demek olduğunu ve bu ikisinin ehlini idrak edebiliyorsun…

İşte kim bu makama ulaşırsa,

Onun kalbi gözünün üstündeki kesif perdeler kalkar, altı yönden hangisine bakacak olursa o yöndeki hicapları delip geçer, kalbi baş kaldırınca Arş’ı ve gökleri görebilir, yere eğince de yer tabakalarını ve ondaki cinlerin meskenlerini müşahede edebilir.

Bu saydıklarımızın tek sebebi, hakikî iman ve Hakk’a olan marifettir ve aynı zamanda bu ikisinin hikmetini bilmektir. Sen bu makama ulaştığı zaman halkı Hakk’ın kapısına bırak!. Bundan önce çok dikkatli ol, senden bir şey (günah ve isyan) sâdır olmasın!. Çünkü Hakk’ın kapısında bulunmadığın takdirde halkı buraya dâvet edecek olursan bu sadece bir vebal olur, bu vebalin ağırlığı öylesine zor gelir ki ne kadar dayanmak istersen iste yine de çökersin ve ne kadar rif’at (yücelik ve üstün rütbe) elde etmeye çalışırsan çalış hep yitirirsin… Bu halde artık sende Salihlerden yana bir haber bulunmaz. Sen sadece kuru laflar eden bir laklakasın, kalpsiz bir dilsin, bâtınsız bir zahir, halvetsiz bir celvetsin, savletsiz bir cevletsin… Kılıcın tahta, okun kibrittir. Korkaksın, cesaretin yoktur, en basit ok seni öldürür de kıyametin kopabilir.

Dikkat et, aramızda bir düşmanlık yoktur ve seni Allah’ın dininde de yanlış bir yola sevk etmiyorum. Ben, meşayihin törpüleyici sözleriyle, gurbet ve fakirliğin sert havasıyle terbiye gördüm. Bu bakımdan benden sana doğru bir söz zahir olursa sen onun Allah tarafından olduğunu bil ve kemâl-i hürmetle al. Çünkü beni konuşturan O’dur. Hakk’a daima uyun. bidatlere sapmayın…

İtaat edin, inat etmeyin…

Allah’ı bir bilin, şirke düşmeyin… Hakkı tasdik edin, şikâyetçi olmayın… Sabredin, sızlanıp sabırsızlık etmeyin… Sabit kadem olun, bıkkınlık göstermeyin… isteyin, çekinmeyin… Gözetleyin (Hakkın lütuf ve inayetini bekleyin). ümitsizliğe düşmeyin… Kardeş olun, birbirinize düşman olmayın… Taat üzerine toplanın, dağılmayın ve ayrılmayın… Birbirinizi sevin, buğz etmeyin… Günahlardan temizlenin, günah ve isyan bataklığına düşüp kirlenmeyin… Rabbinize dosdoğru kulluk ederek kendinizi süsleyin, O’nun yüce kapısından ayrılmayın… O’na yönelin, sırt çevirmeyin… Tevbe edin, nefsinize yazık etmeyin.

Gece ve gündüz durmadan kusurlarınızı dile getirip. Yaratanınıza onları arz edin, böyle yapmayı asla ihmal etmeyin… Umulur ki merhamet olunur, saadete erişirsiniz, cehennemden kurtulup cennete yol bulursunuz. Allaha kavuşur, Dârüsselâm (selâmet yurdun) da üstün nimetlere, bâkiye hurilere nail olursunuz… Ve bu hal üzere ebediyen kalır, en güzel vasıtalara biner, hurilerle ve çeşitli güzel kokularla, gönül alan nağmelerle mest ve hayran olursunuz.

Netice olarak, peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber yüce makamlara yükselirsiniz. Mutluluk yolunda ebediyyen yürümek isteyen mü’minler! Vaaz ettiğimde öğüt almayan, dinledikleriyle amel etmiyen sağırlarla beraber olmayın. Gözü kulağı açık, kalbi uyanık kimselerle beraber olmaya çalışın.

Unutmayın ki, dininizin elden gitmesi dört şeyden dolayıdır:

1 – Bildiğinizle amel etmiyorsunuz.

2- Bilmediğinizle amel ediyorsunuz, (ilimsiz amel fayda vermez).

3 – Bilmediklerinizi öğrenmeye çalışmıyorsunuz, bilgisiz kalıyorsunuz. (Halbuki beşikten mezara kadar ilim tahsil etmekle emr olundunuz.)

4 – Halkı da bilmediğiniz şeyleri öğrenmekten ali koyuyorsunuz (adeta engel oluyorsunuz. İlmin kapısını kapamak, o kapıdan girmek isteyenlere mâni’ olmak çirkin bir cinayettir).



Kaynak: Abdülkadir Geylani, El-Dürerü-Seniyye

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar