Kadiri Yolu
Ölümün Şiddeti

Ölümün Şiddeti

Fakih Muhammed oral Muhammed b. Cafer. İbrahim b Yusuf, Halil b Ahmed, Hüseyin Mervezi. ibn Adiyy yolu ile gelen ve Enes b Malik ten rivayet edilen bir hadisi şerif söyle anlatıyor: 
Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
– Bir kimse, Allah’a kavuşmayı severse Allah da ona kavuşmayı sever Yine bir kimse. Allah’a kavuşmayı iyi görmezse, Allah da ona kavuşmayı iyi görmez »

Servi der ki: Onların Allah’a kavuşmayı sevmesi Allah’ın onları sevmesine, keza sevmeyişleri de, Allah’ın sevmeyişine göredir, şeklinde bir mana çıkarmak doğru olmaz.

Muhabbet Allah’ın sıfatıdır. Kulun muhabbeti de, Rabbine tabidir. ondan gelen sevgi sıfatının bir aksidir. Tıpkı duvara yansıyan suyun şulesi gibi. Mihnetlerle ve zorluklarla döşelidir kavuşma, sevgi ve muhabbet bir ateş gibidir insanı yakar. Layık olmayan birinde bu ateş dünyaya, layık olanda Allah’a doğru bir muhabbet oluşturur. “Allah bir kulu sevince, zatı ile meşgul eder.” ; “Allah onları sever onlarda onu severler” Maide:54

Yukarıda anlatılan hadisi dinleyen bir sahabe sordu:

-Ya Resulallah! Hepimiz ölümü sevmeyiz. Durumumuz ne olacak?
Resulullah (s.a.v.) bunun üzerine şöyle buyurdu:
-“Bu dediğiniz, anlatılmak istenen sevmemek değildir. Şöyle ki : Mümin ölüm döşeğinde iken, Allah’tan müjdeci gelir. Dönüşünde götüreceği iyiliği de getirir. Bu hali gören mümin için, Allah’a kavuşmaktan daha sevimli bir şey yoktur. Bu durumda, Allah’u Teala ise, ona kavuşmayı sever. Keza, kafir ve günahkara da ölüm meleği, kötülüğünü alarak, korkutucu vasfında geldiği zaman, onun için Allah’a kavuşmak kadar ağır gelen bir şey olmaz. Allah’u Teala da ona kavuşmayı sevmez.”

Cabir b. Abdullah’tan rivayet edilmiştir.

Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İsrail oğullarından söz ediniz. Onlar, içlerinde hayret veren garip işlerin cereyan ettiği bir kavimdir.”
Sonra şöyle anlattı:-«Beni İsrail’den bir grup insan çıkarak, mezarlığa gittiler. Orada,
aralarında şöyle konuştular:
– Biz, şimdi bir namaz kılsak; sonra Rabbımıza dua etsek, o da bize ölülerden birini çıkarsa da gelip, bize ölümden haber verse…
Namaz kıldılar, Rablarına dua ettiler. Onlar bu hali içinde iken, bir ölü başını kabrinden çıkardı. Yüzü simsiyahtı. Alaca bulaca bir hali vardı. Onlara bu hali ile göründü ve şöyle dedi :
– Ey buraya gelmiş kimseler! Allah’a yemin ederim ki, öleli doksan yıl oldu. Hala ölüm acısı benden gitmedi. Tıpkı şimdi olmuş gibi. Allah’a dua edin; beni eski halime getirsin. Kabrinden çıkan o şahsın alnında, secde izi vardı.

Muhammed b. Fazl, Muhammed b. Cafer, İbrahim b. Yusuf, Nadr b. Hars, Hasan’dan naklen şu hadis-i şerifi anlattılar: “Allah’ın Resulü buyurdu: «Mümine gelecek ölümün şiddeti ve zorluğu, üç yüz kılıç darbesi  kadardır.»

Hz. Ömer (r.a) bir gün Ka’ab’e şöyle dedi: Ya Ka’ab bize ölümü anlat.
Ka’ab şöyle anlattı:
“Ölüm dikenli bir bitki gibidir. Ademoğlunun içine girmiştir. O dikenlerin her biri, ademoğlunun bir damarına uzamıştır Bu hal içinde, güçlü biri, o dikenli o ağacı tutup çekiyor. Kopan kopuyor, kalan kalıyor.”

Hz. Ali (ra) anlatıyor: 

Resulullah (sav.) ölüm halinde Ensar’dan birinin başında ölüm meleğini gördü, şöyle dedi:

«Ey ölüm meleği! Arkadaşıma yumuşak davran; zira o, mümindir.»

Bunun üzerine ölüm meleği söyle dedi:

Sana müjde, ya Muhammed! Ben bütün müminlere yumuşak davranırım Ya Muhammed! Yeminle söylüyorum. Ademoğlunun ruhunu alırım. Ancak ehlinden biri bağırıp çağırdığı zaman şöyle derim:

– Ne bu bağırıp çağırmak? Allah’a yemin ederim ki, biz ona zulmetmedik. Ne ecelini geriye bıraktık ne de öne aldık. Onun ruhunu almakta bizim hiç bir kabahatimiz yoktur. Eğer Allah’ın yaptığına razı olursanız ecir alırsınız. Onun hükmüne razı olmaz da, bağırır çağırırsanız, günahkar olursunuz. Bizim size zahmetimiz yoktur. Bir alacağımız vardır, onu alıp gideriz. Sakının böyle şeylerden sakının.

Bir ev halkı, karada olsun; denizde olsun bir kil parçası, bir taş parçası olsalar dahi, bir gün bir gecede beş defa onların yüzünü okşarım. Böylece, onları irili ufaklı hep tanımış olurum. Onları şahıs şahıs bilirim.

Allah adına ya Muhammed! Ben Allahu Teâlâ’nın emri almayınca, bir sivrisineğin ruhunu dahi kabzedemem! Çünkü buna gücüm yetmez.

Ebu Said el-Hudri anlatıyor:

Resûlullah (sav) birtakım insanları gördü gülüşüyorlardı. Onlara şöyle buyurdu: 

«Eğer, ölümü ansaydınız, tadlar size kötü gelirdi. Sizi bulduğum şu halden alıkoyardı.»

Sonra, şöyle buyurdu:

«Ölümü anıp anlatınız, onu anmak fani tatları gözden düşürür »

Daha sonra şöyle buyurdu: 

«Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçedir; yahut, cehennem çukurlarından bir çukurdur »

Sufyân-Sevri’yi şöyle anlattılar:

Yanında ölüm bahsi edildi zaman günlerce kendisinden hiçbir istifade edilmezdi. Bir şey sorulduğu zaman : Anlayamıyorum.. anlayamıyorum. Derdi.

Hakim bir zat, şöyle anlattı

– Üç şey var ki, aklı başında olan kimsenin onları unutmaması gerekir

  1. Dünyanın fani olduğunu ve onun çeşitli hallerini,
  2. Ölümü
  3. Kaçış imkanı olmayan bazı afetleri,

Hatem Asam anlattı

Dört şey var ki, dört şeyden önce değeri bilinmez:

  1. Gençliğin değeri ihtiyarlıkta belli olur.
  2. Afiyetin değerini belaya duçar olanlar bilir
  3. Sıhhatin kadrini ancak hastalar bilir 
  4. Hayatın kıymeti de ölümle bilinir.
Abdullah b. Amr b. As (RA) diyor ki:

“…Ruhum, iğne  deliğinden çıkar gibi. Radva dağı omzuma çökmüş gibi, içinde böğürtlen çalısı var gibi,  gök yere kapaklanmış; ben ikisi arasında kalmışım gibi..”

Resulullah’tan şöyle bir hadis-i şerif rivayet edilmiştir: “Hayvanlar, ölüm hakkında sizin bildiğiniz kadarını bilseydi; hiç bir şekilde, onlarda yiyecek semiz et bulamazdınız.”

Denilir ki: ” Her mümin kula öldükten sonra, dünyaya dönmek ve yaşamak teklifi yapılır. Ancak o, ölümün şiddetinden dolayı dünyaya dönmeyi istemez. Bundan şehitler müstesna. Onlar ölüm şiddetini görmezler. Bunlar dünyaya dönmeyi arzu ederler. ikinci defa dövüşmeyi, ikinci defa öldürülüp şehid olmayı isterler.”

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs