Kadiri Yolu

 

Zeydiyye Fırkası

Zeydiyye: Şii mezhebinin ehl-i sünnet vel-cemaate en yakın olan ve en mutedil davranan gurubu bu fırkadır. Bu fırka imamları peygamberlik derecesine yükseltmemiş, hatta peygambere yakın bir derecede de saymamış, onların da diğer insanlar gibi olduklarını, ancak Resulullah(ﷺ)’ın dışında bütün insanlardan üstün olduklarını kabul etmişlerdir.

Resululîah(ﷺ)`in sahabelerinden herhangi birini kafirlikle itham etmemişler, özellikle Hz. Ali`nin kendilerine beyat ettiği ve Ha­lifeliklerini kabul ettiği sahabeleri ağır şekilde suçlamamışlardır.

Bu fırkanın imamı, Zeyd b. Ali Zeynelabidin’dir. Zeyd, Küfe’de zamanın Halifesi Hişam b. Abdülmelike isyan etti. Neticede öldürüldü ve asıldı. Tarihçi Mesudî Zeydin isyan ediş sebebini şöyle anlatır: Zeyd Hişam`m huzuruna vardı. İçeri girdiğinde oturacağı bir yer bulamadı. Salonun en sonunda bulduğu bir yere oturdu ve şöyle dedi: «Ey müminlerin emiri! hiçbir kimse kendisini, Allan'dan korkmaktan büyük sayamaz ve ondan korkmadan başka herhangi bir şey için kendisini küçültemez.»

Bunun üzerine Hişam şu cevabı verdi: “Sus ey anası ölesi! Sen, içinden Halife olmak istiyorsun. Halbuki sen cariye çocuğusun.”

Zeyd de şöyle cevap verdi: «Ey müminlerin emiri sana verilecek cevap var. Arzu edersen vereyim. İstemezsen susayım.»

Hişam : «Susma söyle» dedi.

Zeyd ise şunları söyledi: «Anneler, erkekleri gayelerinden alıkoymazlar. Hz. İsmail’in annesi de, Hz. İshak’ın annesinin bir cariyesiydi. Hz. İsmail`in annesinin cariye oluşu, onun, Allah tarafından peygamber olarak gönderilmesine, onu Araplara ata yapmasına ve onun soyundan, insanlığın en hayırlısı olan Hz. Muhammed (ﷺ)’i getirmesine engel olmamıştır. Sen bana bu lafı söylüyorsun halbuki ben Hz. Fatıma ve Hz. Ali`­nin evladındanım.»

Bundan sonra Zeyd ayağa kalktı ve kendi nefsine hitaben şu şiiri okudu: Onu korku kovdu. Yersiz, yuvasız bıraktı. Hakir düşürdü. Savaşın şiddetini Sevmeyen herkesin durumu budur. O, mestleri paramparça, yalın ayaklılıktan Şikâyet eder. Taşlar, demirler Onu tökezletip düşürür. Ölümde onun için bir rahatlık vardır. Nerde kaldı ki ölüm her kulun borcudur. Eğer gelecekte Allah ona bir devlet verirse Düşmanlarının eserlerini küle çevirecektir. Sonra Kûfe`ye gitti. Daha sonra bazı Kurra ve ileri gelenlerle birlikte oradan ayrıldı. Savaş başlayınca arkadaşları darmadağın oldu. Etrafında bulunan birkaç kişiyle kaldı. Çetin bir savaşa girişti.

Bu esnada şu şiiri söylüyordu. Âdi bir hayat mı? yoksa şerefli bir ölüm mü? Ben bunların her ikisini de tüketilen Bir yemek gibi görüyorum. Şayet bunlardan birini mutlaka Seçmek gerekirse, bana uygun Olan, seve seve ölüme gitmektir.

Zeyd`in öldürülmesiyle her şey sona erdi. Bu nakledilen haberlerden anlaşıldığı gibi, İmam Zeyd (R.A.) İs­lâm cemaatinden ayrılmamış ve itaatten çıkmamıştır. Bu bir gerçektir. Zeyd kendini ilme vermişti. Çağındaki âlimlerin, Zeyd’le sıkı bir münasebetleri vardı. Ondan ilim tahsil ederlerdi. Vâsi b. Atâ ve İmam Ebu Hanife de Zeyd`le ilgi kurmuş ve ondan ilim tahsil etmişlerdi.

Ebu Hanife Zeyd`i destekliyordu ve Emevî ordusuna karşı savaşa çıktığı zaman onun hakkında şöyle diyordu: «Zeyd`in bu çıkı­şı, Resulullah (ﷺ)`in Bedir savaşındaki çıkışma benzer.» Zeyd büyük bir fıkıh âlimi ve ilm-i kelamcıydı. Zeyd`in fıkıh il­minde «Kitabül Mecmu» adlı bir eseri mevcuttur.

Zeydiye`nin Bazı Görüşleri

a) Zeydiye mezhebine mensup olanlar, Resulullah (ﷺ)`in vasiyetle beyan ettiği imamın, isim ve şahsiyetle tayin edilmiş bir kişi olmadığına, sıfatları zikredilerek tayin edildiğine inanırlar. Zik­redilen sıfatlar, Resulullah (ﷺ)`den sonra Hz. Ali`nin imam ol­duğunu ortaya koyar. Çünkü bu sıfatlar, Hz. Ali`ye olduğu kadar başka hiçbir kimsede bulunmamıştır. Bu sıfatlar, halifenin, Haşimîlerden olmasını, muttaki, âlim, cömert olmasını ve kendisine biat olunması için ortaya çıkmasını gerektirir. Hz. Ali`den sonra ise, ima­mın, Hz. Fatımanın soyundan olması gerekir. İmamın, ortaya çıkıp kendisine biat edilmesini istemesi şartında birçok taraftarları, başta kardeşi Muhammed Bakır olmak üzere ailesinden bazıları Zeyd`e karşı çıktılar. Muhammed Bâkırın şöyle dediği rivayet edilir: «Senin bu mezhebine göre baban (Hüseyin`in oğlu Ali Zeynelâbidin) imam değildir. Çünkü o, hiçbir zaman ortaya çıkarak kendisini imam ilan etmemiş ve bunu aklından bile geçirmemiştir.»

b) İmam Zeyd, daha üstün bir şahıs bulunduğu halde, ondan daha aşağı derecede olan birinin halife olabileceğini kabul eder. îmamlık hakkında zikredilen sıfatlar, imamlığın sıhhatinin şartı olmayıp, ideal bir imamın sıfatlarıdır. Bu sıfatlar kendisinde bulunan kişi, hilafete başkasından daha layıktır. Buna rağmen eğer, İs­lâm ümmetinin «ehlül Halli vel-akd» söz sahipleri bu sıfatların tamamı kendisinde bulunmayan bir kişiyi Halife seçer ve ona biat ederlerse bunların biatları geçerlidir.

Bu temel prensipten hareket eden Zeyd, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer`in halifeliklerini kabul eder. sahabelerden herhangi birini kirliliklerle itham etmez. Bu hususta Zeyd şöyle der: «Şüphesiz ki `Ali b. Ebî Tâlib, sahabîlerin en üstünüdür. Ancak hilafet, dikkate alman bir kısım faydalar ve dini kaideye binaen Ebubekir`e bırakıldı. Bu faydalar da, ortaya çıkan fitneyi yatıştırmak, halkın gönlünü hoşnut etmekti. Çünkü, peygamberlik döneminde cereyan eden harplerin üzerinden çok zaman geçmemişti. Hz. Ali`nin kılıcında bulunan müş­riklerin kanı henüz kurumamıştı. Milletin kalbinde bulunan intikam `duygusu olduğu gibi duruyordu. Kalpler tamamen Hz. Ali`ye meylet­miyor ve boyunlar ona eğilmiyordu. Halifelik meselesini, yumuşaklığı ile, sevilmesiyle, yaşlılığıyla, ilk müslümanlardan oluşuyla ve Resulullah(ﷺ) ile yakınlığı bulunmasıyla tanınan kişilerin yürütmesinde fayda vardı.»

Birinci prensibe ilaveten bu prensip, birçok Şiilerin Zeyd`e karşı çıkmasına sebep oldu. Bağdadi`nin «el-Fark Beynelürak» adlı eserinde şunlar zikredilmiştir: «Zeyd`le Yusuf b. Arar es-Sakafi arasında sa­vaş şiddetlenince, taraftarları Zeyd`e şöyle demişlerdir: «Biz sana, deden Ali b. Ebi Talib`e zulmeden Ebubekir ve Ömer hakkındaki gö­rüşünü bize bildirdikten sonra yardım edeceğiz.»

Bunun üzerine Zeyd şöyle dedi. «Ben Ebubekir ve Ömer hakkında iyiliklerinden başka birşey söyleyemem. Ben, Emevilere karşı çıktım. Çünkü onlar, dedem Hüseyin`i öldürdüler, «Harre» savaşında Medine`yi yağma etti­ler. Sonra Beytullah`a mancınıkla, taşlar atıp ateşe verdiler.» Bunun üzerine arkadaşları Zeyd`den ayrıldılar.»

c) Zeydiyye mezhebine göre, aynı devirde iki bölgede iki ayrı imama biat etmek caizdir. Böylece her imam, kendisini imam ilân et­tiği bölgede imam olarak kalır. Yeter ki Zeydîlerin saydıkları sıfat­lara sahip olsun ve «ehlül Halli vel akd» tarafından başa getirilmiş olsun. Bu sözden anlaşıldığı gibi Zeydiyye mezhebine mensup olanlar, bir bölgede iki halife bulunmasını caiz görmezler. Çünkü bu durum, orada bulunan insanların iki ayrı halifeye biat etmelerini gerektirir ki, bu da sahih delillerle yasaklanmıştır.

d) Zeydiler, büyük günah işleyenin samimiyetle tevbe edip gü­nahlarından vazgeçmedikçe devamlı olarak cehennemde kalacaklarına inanırlar. Bu meselede Zeydîler, Muteziîe`nin yolunu tutmuşlar­dır. Çünkü Zeyd`in, Mutezîle`nin lideri Vâsıl b. Ata ile büyük bir ilişkisi bulunmuştur. Zeyd`in Vâsıl ile olan bu ilişkisi ve diğer bir kısım sebeplerden dolayıdır ki bir kısım şiiler Zeyd`i sevmezler. Çünkü Vâsıl b. Ata, de­vamlı olarak şunları söylerdi. «Ali b. Ebi Talib`in (Kerremallahu vechehu) Cemel savaşında ve Şamlılarla yapmış olduğu savaşlarda hak­lı olduğu kesin değildir. Çarpışan taraflardan birisinin hatalı olduğu muhakkaktır. Fakat kimin hatalı olduğunu tayin etmek güçtür.»

Öyle görülüyor ki, Şiiler Vâsıl b, Atâ`nın bizzat kendisini sevmiyorlardı, Mutezile`yi değil… Çünkü inancı bakımından Şii mezhebi genellikle Mutezile ile birleşmekte, Eşarî ve Maturidî mezhebine ters düşmektedir. 

Zeyd  öldürüldükten sonra, onun yerine Yahya geçti. O da Emevilerin son dönemlerinde öldürüldü. Yerine Ebu Hanife`nin hocası Ab­dullah b. Hasan`ın iki oğlu Muhammed el-İmam ve İbrahim el-İmam geçti. İbrahim`in Irak’ta; Muhammed`in de Medine`de başkaldırmaları, Irak`ta bulunan Ebu Hanife`nin ve Medine`de bulunan îmam Malik`in işkence görmelerine sebep oldu. Çünkü Ebu Hanife (R.A.) insanların Irak`ta baş kaldıran İbrahim`e yardım etmelerini men et­miyor bilâkis teşvik ediyor veya onun lehinde bulunuyordu.

Ebu Ca­fer el-Mansur`un istihbaratı Ebu Hanife`nin davranışlarını takip ediyordu. İbrahim`in hareketi sona erip, işler normale dönünce Ebu Ca­fer, Ebu Hanife`yi, söylediklerinden dolayı hesaba çekti. Neticede ona işkence yapmak için bir formül buldu. O da Ebu Hanife`yi kadı tayin etmek, kabul etmediği takdirde ona istenilen kötülüğü yapmak düşüncesiydi. Nitekim arzusuna ulaştı.

îmam Malik, «Zorla yemin ettirilen kişinin yemini geçerli değildir.» diye fetva verdi. Bunun üzerine Medine`de Muhammed en-Nefs ez-Zekiyye ile beraber isyan edenlerin çoğu Ebu Cafer el-Mansur`a yapılan biatin zorla yapıldığını sanarak İmam Malik`in, hadis-i şe­rife dayanarak verdiği bu fetvasını, ayaklanmaya bir bahane yaptılar.

İmam Malik`e, Muhammed ve taraftarlarının ayaklanmaları meselesi sorulunca, şu cevabı verdiği rivayet edilir: «Eğer ayaklanma, Ömer îbn-i Abdülaziz gibi birisine karşı ise caiz olmaz. Şayet bunun gibi olmayan birine karşı ise, bırakın Allah, zalimin eli ile zalimden intikam alsın. Sonra her ikisini de cezalandırsın.»

Ebu Cafer`in uyanık istihbaratı, îmam Malik`i de gözden kaçırmadı. Medine valisi, îmam Malik`e büyük işkenceler yaptı. Sonra Ebu Cafer, böyle bir emir vermediğini iddia etti.

Bu hadiselerden sonra Zeydiye mezhebi zayıfladı. Diğer Şii mez­hepleri ona galip geldi veya onu içinde eritti yahut bazı prensiplerini ona kabul ettirdi. Bu sebepledir ki daha sonra ortaya çıkan Zey­diye mensupları, daha üstün bir şahıs bulunduğu halde, ondan daha aşağı derecede olan birinin halife olmasını caiz görmemişler ve böylece Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer`in halifeliğini kabul etmeyen Rafizîlerden olmuşlardır. Bu yolla Zeydiye mezhebinin en belirgin özelliği kaybolmuştur.

Bu itibarla Zeydiye'yi iki kısma ayırabiliriz:

1 — Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer`in halifeliğini kabul eden ve Rafizîlerden sayılmayan önceki Zeydiler.

2 — Bu iki zatın halifeliklerini kabul etmeyen ve Rafizi olan sonraki Zeydîler.

Bugün, Zeydiye mezhebi mensupları Yemen`de bulunmaktadır. Bunlar, ilk Zeydilere daha yakındırlar.

kaynak: Mezhepler tarihi Muhammed ebu Zehra

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs