Kadiri Yolu

 

Zühd (Dünyaya Değer Vermemek)



35. Sohbet: Zühd (Dünyaya Değer Vermemek)



Sadık kişi için geri yoktur, o geriye bakmaz; ilerlemekten, ileri gitmekten geri durmaz. Onun göğsü vardır ama sırtı yoktur. Talebinde sadık olmaktan geri durmaz, böylece, onun zerresi dağ, damlası deniz, azı çok, lambaları güneş ve kabuğu öz olur. Sadık birini ele geçirirsen ona yapış. Yanında senin derdinin devası bulunan kişiyi ele geçirirsen ona yapış. Seni suyun kaynağına götüren kişiyi ele geçirirsen ona yapış. Kaybettiğin şeye seni götüren kişiyi ele geçirirsen ona yapış. Onları bilmemeyi, tanımamayı hakediyorsunuz. 

Bilenler ise çok çok az. Kabuk çok, oysa öz az. Kabuk çöplüklerde olur, oysa öz padişahların hazinelerinde bulunur. Dünya, şehvet ve lezzetlerle dolu olan her kalp kabuktur. O ancak ateşte işe yarar. Kalbinde mahlûkattan bir şeyler olduğu müddetçe cezalandırılacağını bil! Zira, Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım. Onlardan ne bir rızık istiyorum, ne de Beni doyurmalarını. Muhakkak ki, Allah (CC) Rezzak’tır, güç ve kuvvet sâhibidir.”[1] Sizin çoğunuz perdelisiniz; Müslüman olduğunuzu iddia ediyorsunuz fakat hakikat hususunda hiçbir şeye sâhip değilsiniz.

Yazık size!

“Müslüman” ismi size onun şartları ile amel etmedikçe hiçbir fayda vermez. Böyle kimselerin “zâhir”i (dışı) vardır ama “bâtın”ı (içi, özü) yoktur. Amelleriniz size hiçbir şey katmıyor. Zahirin mihrapta, bâtının ise riya ve münafıklık yapıyor. Zahirin dindar, bâtının ise haramlarla dolu. Evinde dostun bekliyor! Şeriat zahiren senden cezayı düşürüyor; çünkü senden zahiren ona aykırı bir şey zuhur etmiyor. İlim ise bâtınen, onun üzerine ölüm ve cezalandırılma hükmünü vuruyor.

İyi düşün!

Bugün cezadan kurtuldun, ama yarın kim kurtaracak? İyi düşün! Hüküm erbabı nazarında gizlendin ama, O’nun (CC) nuru ile bakan ve halkı taşıdıkları işaretlere göre tanıyan “ilim erbabı” katında nasıl gizleneceksin? Avam katında sen namaz kılan, oruç tutan, itaatte bulunan, tezkiye olan, hacca giden, veraya önem veren, muttaki ve zâhid birisin; “ilim ehli” indinde ise münafık, deccal ve cehennemlik birisin! Onların yanına gidersen din evinin harap olduğunu ve yüzündeki nifak alâmetlerini görürler. Seni simandan tanırlar, fakat konuşmazlar. Cenâb-ı Hakk’a (CC) kurbiyet mührü onların ağızlarındadır; O’nun (CC) günahları örtme, gizleme sıfatı ve O’nun (CC) “setr” (örtü) eli onların dillerini tutar; kerem, cömertlik ve yumuşaklık dilleri onları konuşmaktan engeller. Eğer böyle olmasaydı örtüleriniz yırtılırdı.

Ey münafıklar!

İslâm’ı hakkıyla yerine getirin ki, iman da, ikan da, marifet de, münacat da size gelsin, hitap ve konuşma gelsin.

Akıllı olun!

Manası olmayan kabuklarla yetinmeyin. Amel işleyin ve ihlaslı olun ki, kurtulasınız. İlmiyle amil olan âlimlere hizmet edin. Hizmet eden hizmet görür. Tevazu gösteren yücelik bulur. Hizmet et ki, efendi olasın. Duymadın mı?: “Topluma hizmet eden onların efendisidir.”[2] Sen nefsine, eşine, çoluk-çocuğuna güzel hizmet ediyorsun ama malını fakirlerden gizliyorsun; malını hevâ ve hevesin ve hileli maksatların uğrunda harcıyorsun.

Yakında haberini alırsın!

Sen Rabbinden (CC) korktuğundan çok, sokağının bekçisinden, bölgenin yöneticisinden korkuyorsun. Onlara hediyeler veriyorsun. Çünkü onlar evinin haraplığına ve rezilliklerine muttaliler. Yakında malın bitecek. O kötü arkadaşların seni terk edecek. Bekçi ve yönetici, hediyeler kesildiği için senin kirli çamaşırlarını ortaya dökecekler. Sen O’nun (CC) nimetlerini O’na (CC) karşı isyanlarda kullanırken, Allah-ü Teâlâ (CC) seni nasıl kutlar! Yakında sen dileneceksin, senden dilenilmeyecek! Kalacağın yer de çöplükler ve pislik yerler olacak. Ve kim bilir, belki de sen bu hal üzere iken ölüm sana gelecek ve ızdıraptan ızdıraba düşeceksin…

Akıllı ol ve Allah’tan (CC) utan!

Dünya fânidir, ama ahiret bâkîdir. Dünyevî istekler arzular devam etmez, uhrevî istekler ise süreklidir. Mü’min ahiret karşılığında dünyayı, Hâlık (CC) karşılığında halkı satar. Sûfîlerden bazıları vardır ki, Allah-ü Teâlâ (CC) ile halktan ve yeryüzündeki her şeyden müstağni olup, onlara muhtaçlığı gidince, Hâlık’a (CC) dönmesi ve halktan bir şeyler istemesi, bir şeyler dilenmesi için, geçim ve maişet temini derdi ona geri verilir. Onun halktan istemesi halka rahmet olur. Onun fakirliği zahirdedir. Bâtında ise o zengindir. Onun zenginliği gizli, fakirliği açık olur. O, onlar üzerinde istediği gibi galebe eder, hâkim olur da onlar edeplerini bozmadan sükûnet içinde dururlar. Onları ilk terbiye eden Kitap ve Sünnettir. Onlarla amel ederler ve muttaki olurlar. 

Sonra onları Hz. Peygamber (SAV) terbiye eder. Rüyalarında onlara şöyle der: “Şunu şunu yapın, şunu şunu yapmayın…” Sonra Rablerini (CC) rüyalarında görürler. Onlara çeşitli emirler verir, çeşitli nehiylerde bulunur. Bir dereceden diğer bir dereceye, bir kitaptan diğer bir kitaba, bir âlemden diğer bir âleme, bir zikirden diğer bir zikire sürekli yükselir giderler. Mü’minin gözünde halk bir tek şahıs gibidir. Bu şahıs ise hasta, âciz, fakir, kendine zerre kadar bir fayda çelbedemeyen, bir zararı defedemeyen, kendine ters davranana buğzeden, kendine uyandan hoşlanan biridir. Mü’min ise buğzunda da, muhabbetinde de Rabbine (CC) muvafakat eder. Halkı, kendisine bir şeyler verdikleri için sevmediği gibi, bir şey vermediklerinde de onlara buğzetmez. Muhabbetini de, buğzunu da hevâ ve hevesi uğruna yapmaz. O sonsuza kadar nefsinden ayrılmıştır; ona ancak Rabbine (CC) itaati durumunda muvafakat gösterir. Dünya onun kalbinden uzaklaşmıştır. O, Rabbinin (CC) dinini yerine getirmekten, onu gözetmekten ve ona yardım etmekten asla geri durmaz. Yazık sana! Zâhid olan kalptir, ceset değil.

Ey zahiri ile zâhidlik taslayan!

Zühdün merduttur (reddedilmiştir). Çünkü sen sarığını, gömleğini sakladın, altınını yerin altına gizledin ve derviş elbisesi giydin; bütün pislikleri topladın… Eğer tevbe etmezsen Allah (CC) senin derini yüzsün, boynunu vursun. Bir dükkân açtın, orada nifak satıyorsun! Eğer O’ndan (CC) önce kendin o dükkânı yıkmazsan, Allah (CC) o dükkânı başına yıksın da altında seni helâk etsin. Tevbe et ve zünnârı (küfür alâmeti kuşağı) kes.

Vah sana!

Mü’minin zühdü kalbindedir. Rabbine (CC) olan kurbiyeti sırrındadır. Dünya ve ahiret ise onun kapısında ve kasasındadır, kalbinde değil! Onun kalbi Mevlâ’sından (CC) başka her şeyden boştur. Rabbinden (CC) başkası onun kalbine nasıl girsin ki, orayı tamamen O (CC), O’nun (CC) zikri ve O’nun (CC) kurbiyeti doldurmuştur. Kalbi, Mevlâ’sının (CC) rızası uğruna her şeye veda etmiştir, o kırıktır. Hoş Rabbi (CC) daima onun yanındadır ya! Zira O (CC) şöyle buyurmuştur: “Ben kalpleri benim için kırılmış olanların yanındayım.”[3] Onların nefisleri dünyayı terk etmek suretiyle ve kalpleri de Mevlâ’larının (CC) rızası uğruna kırılmıştır. İşte onlar inkisarı, kalp kırıklığını hakkıyla yerine getirince, O (CC) onların yanında olur, kırıklıklarını düzeltir. Onları tedavi eden tabiptir, onlara gelen.

İşte nimet budur!

Ne dünya, ne de ahiret nimeti nimet değildir. Sûfîler hastadırlar; tabipleri ise yanlarındadır. Onlar tabiplerinin huzurundadır. O’nun (CC) kerem ve lütuf hücrelerinde uyku hâlindedirler. Onları iyilik, yumuşaklık ve merhamet eliyle döndürür. Felâha vereni görmeyen felah bulamaz. Sûfîlerle beraber oturun, onların konuşmalarını ve sohbetlerini dünya için değil, Allah (CC) rızası için dinleyin ki, ondan yararlanasınız.

İlim öğrenin!

Zira ilimde çok büyük hayır vardır. İlim öğrenin ve amel edin. Böylece, ilimden istifade edesiniz. İlim kılıç, amel el gibidir. El olmadan kılıç kesmez. Kılıç olmadan da el kesmez. Zahiren ilim öğrenin ve bâtınen ihlaslı olun. İhlas olmadan zerre kadar sevap kazanamazsınız. Kur’an’ı dinleyin ve onunla amel edin. Onu Cenâb-ı Hakk (CC) kendisine ulaşasınız diye indirmiştir. Kur’an’ın iki yönü vardır: O’nun (CC) elinde olan tarafı, bizim elimizde olan tarafı. Eğer onunla amel ederseniz kalpleriniz Cenâb-ı Hakk’a (CC) yükselir. Ve daha dünyada iken, ahiretten önce kalpleriniz O’nun (CC) kurbiyet evine girer. Eğer O’na (CC) vâsıl olmak istiyorsan dünyaya ve halka karşı zâhid ol. Nefsine, evine, malına, isteklerine, arzularına, halkın övgüsünden ve yüceltmesinden hoşlanmaya, sana teveccüh göstermelerine karşı zâhid ol. Eğer bunu gerçekleştirebilirsen onlara muhtaçlığın gider. Bütün sıkıntın kalkar. Bâtının ve halvetin mamur olur. Kalbin ve sırrın aydınlanır. Nefsin mutmain olur. İşte bütün bunlar Kur’an ile amel etmenin bereketi sâyesindedir. Bu Kur’an güneştir; o halde onu kalp evlerinize bırakın ki, sizi aydınlatsın.

Yazık sana!

Lambayı söndürürsen gecenin karanlığında elinde olanın ne olduğunu nasıl göreceksin? Size hayat veren şeye dâvet eden Resûle (SAV) icabet edin. Ölü kalp neyi duyar ki? Dünya ve dünya sevgisi ile ve halkı sevmek ve onlardan bir şeyler ummak suretiyle ölmüş olan kalp nasıl görebilir? Nasıl duyar ve görür? Dünyayı bil ki, ona karşı zâhid olasın; nefsi bil ki, ona muhalefet edesin; halkı bil ki, onlara buğzedesin…

Ey ölü kalpliler!

Siz dünyayı talep ediyor, ona rağbet gösteriyor ve ona muhabbet duyuyorsunuz. Ve sizler de ey zâhidler! Cennet talebiniz sizi Rabbinizden (CC) alıkoydu, engelledi. Yazık size! Yolu şaşırdınız. “Dârdan önce câr” (evden önce komşu) “tarikten önce refik” (yoldan önce yoldaş) edinin. Ve siz ey vaizler! Hiçbir sanatınız olmadığı halde, ehil olmadığınız halde peygamberlerin kürsülerine oturdunuz! Kerr u ferri (savaş taktiklerini) ve dövüşmeyi beceremediğiniz halde en ön safa geçtiniz.

İnin oradan!

İlim öğrenin, amel edin, ihlaslı olun ve ondan sonra oraya çıkın. Bu iş nefisle, hevâ ve hevesle, şeytanla, dünya ile, şehvetlerle, zevklerle, halkı terk ile, zararda ve faydada onları görmek ile dövüşmekten ibarettir. Bütün bunların hepsine iman, yakîn ve tevhîd kuvvetinle galip gelir, onları kahredersen, işte o zaman Hakk (CC) senin kalbine ve sırrına “hil’at” (saltanat elbisesi) giydirir. Cenâb-ı Hakk (CC) bu gibileri kurbiyet evine yerleştirir, halkına emir tayin eder, onlara geri gönderir. O zaman halka karşı verdiğin savaştaki taktikleri de güzel yaparsın.

Allah’ım (CC)!

Bizi, seni bizden razı eden şeylerde kullan. “Bize dünyada da, ahirette de güzellik ver ve cehennem azabından bizi koru.”

Dip Notlar
[1] Zâriyât / 56-58.
[2] bak.: Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I/409-410 (no: 1513).
[3] Zebîdî, İthâfü’s-sâde, VI/290.
Kaynak: Abdulkadir-i Geylani (Ksa), Cilâü’l-hâtır

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs