Kadiri Yolu

 

Muhabbet-Marifet (Cenabı Hakk’ı Tanımak)

34. Sohbet:
Muhabbet-Marifet (Cenabı Hakk’ı Tanımak)



Ey “irâde” (mürîdlik, Hakk’ı CC. isteme) iddiasında bulunan! İraden düzgün değil. Sana muradından gelen şeye “benim” ve “benim malım” diyorsun. Muhibbin mahbubuna izafetle ne bir malı, ne bir maksadı, ne bir hazinesi, ne de bir evi olur. Her şeyi muradı ve mahbubu içindir. Seven sevdiğinin kuludur, onun elinde zelildir. Kulun malik olduğu her şey Mevlâ’sınındır (CC).Sevenin sevdiğine teslimiyeti tam olunca, seven sevdiğinden teslim aldığı her şeyi ona geri verir. Teslim aldığı her şeyi ona bırakır.

İş değişir!

Köle hür olur. Zelil aziz olur. Uzak yakın olur. Seven sevilen olur. Mecnun Leylâ’ya olan muhabbetinde sabredince, muhabbet tersine dönmüş, Leylâ Mecnun, Mecnun da Leylâ olmuştur. Allah-ü Teâlâ’ya (CC) muhabbette sabırlı ve sadık olan kimse, üzerine gelen oklar sebebiyle O’nun (CC) kapısından kaçmaz. Kendisine gelen okları kalbinin göğsü ile karşılar. Böyle davranırsa mahbup olur, Murad olur, matlup olur. Bu zevki tadan marifete ulaşmış demektir. Bu anlatılabilecek bir şey değildir. Bu halkın anlayabileceğinin dışında bir şeydir. Bunu çok çok az kimse dışında anlayan olmaz. Onlar halkın anlayışı en kuvvetli olanlarıdır. Halkın ilminin ötesinde bir ilme sâhiptir onlar. Hakikati bir göz kırpmasıyla, en küçük bir işaretle anlayabilirler. Kendilerinden istenene dönerler, onunla edeplenirler ve onu öğrenirler.

Ey cemaat!

İman elbisesini giyin ve nefislerinize mücâhede sopasıyla vurun. Onu iman hocasına, öğretmenine teslim edin. O eğitilmemiş, kötü bir kısraktır. Nefisleriniz eğitimsizdir. O kibir ve büyüklenme doludur. Hak yolunda değildir. “Ben” “benim” ve “benimle”den başka bir şey bilmez. Bu yolun tamamı mahv ve yokluktur. Başlangıçta iman zayıf olduğu için “Lâ ilâhe illallah” (Allah’tan CC. başka ilah yoktur) denir. Nihâyette, iman kuvvetlendiği zaman ise “Lâ ilâhe illâ ente” (Senden başka ilah yoktur) denir. Çünkü O’na (CC) hazır ve şâhid olarak hitap edilir. Bu bâtıni bir durumdur. Sır içinde bir sırdır. Nefes içinde bir nefestir. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Sizin şu günlerinizde Allah-ü Teâlâ’nın (CC) nefesleri, solukları vardır; dikkat edin, O’nun (CC) nefeslerine taarruz etmeyesiniz!”[1]

Ey münafık!

Söylediğimi anlamamayı hakkediyorsun; çünkü sen benim söylediklerimi yalanlıyorsun! Eğer söylediklerimi akletmek ve anlamak istiyorsan, münafıklığından tevbe et, amelinde ihlaslı ol, dünyaya ve Mevlâ’nın (CC) dışındaki her şeye karşı zâhid ol. Bu işin başlangıcı “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullâh”tır. Sonu ise taş ve çamurun kişinin nazarında eşit olmasıdır. Taş ile halkın sevgilisi olan altını ve paralarını kastediyorum. Allah’ın (CC) ismi ile ayağa kalk ve azmet. Ben senin için ne bidayet, ne de nihâyet görüyorum. “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullâh”ı gerçekleştirememişsin. Onun şartlarını da yerine getirememişsin. “Havâs” (özel kullar) ile beraber de değilsin ki, senin gözünde taş ile çamur bir olsun. O halde sen nesin? Biz seni nasıl anıp sayalım? Senin ne evvelin var, ne ahirin var! Benden seni sende olmayan şeylerle övmemi istiyorsun ki, nefsin şımarsın, benden razı olasın ve bana hediyeler getiresin!

Sana “keramet” (ikram) yok!

Ben hakikati söylerim ve kınayanın kınamasından da korkmam. Ben halk ile Hâlık (CC) arasında, amel edenle etmeyen arasında, güçlü ve kuvvetli duranla durmayan arasında “kerru ferr” (savaş oyunları) içerisindeyim, savaş taktikleri ile davranmaktayım. Sen cahilsin. Bana senden yana bir şey yok. Bana düşmanlığa kalkarsan helâk olursun. Bilmediğine düşman olanlardan olma. Bana karşı cahil oldun ve bu sebeple bana düşmanlık ettin. Hakkımda hiçbir fikrin yok, düşmanlığının sebebini de bilmiyorsun.

Ey oğul!

Allah-ü Teâlâ (CC) eğer sana bir zarar dokundurur veya bir musibet verirse, onu yine O’ndan (CC) başka giderecek başka biri yoktur. O halde niçin senin gibi âciz birine gidip de: “Şu içine düştüğüm belâyı benden gider” diyorsun? Bunu O’ndan (CC) başka giderecek kimse yoktur! Eğer mal kaybedersen veya aç kalırsan veya arkadaşlarından dostlarından uzak kalırsan, kimse sana bir lokma veya bir zerre bir şey vermezse ve dünya da bütün genişliğine rağmen sana dar gelirse, işte o zaman bütün kalbinle her şeyden kesil; zira bunların hepsi Allah-ü Teâlâ’dandır (CC) ve bu musibetlerin hiçbirini, O’ndan (CC) başka izale edecek kimse yoktur. Onu ancak oraya koyan kaldırır. Onu kim atmışsa kaldıracak da ancak odur. Bu elbiseyi senin üzerinden çıkaracak olan, onu sana giydirendir.

Akıllı olun!

Halkı ve sebepleri şirk koşmayın. Bir tek Rab edinin, birçok değil. Bir şeyi kişinin emrine veren de, başına musallat eden de, hâkim olan da, ferman veren de, fâil olan da ancak O’dur (CC). O’nun (CC) kaderi, takdiri elinde hastalık olduğu halde gelir ve senin âfiyet kapını çalar! Elinde sıkıntı, darlık olduğu halde gelir ve senin bolluk kapını çalar! O’nun (CC) takdiri elinde gam ve hüzün olduğu halde gelir ve senin ferahlık kapını çalar! O’nun (CC) takdiri elinde korku olduğu halde gelir ve senin güven kapını çalar! Bütün bunlar O’ndandır (CC) ve bunları O’ndan (CC) başkası da gideremez.

Dünya mü’minin zindanıdır; eğer mü’min ondan kesilir, ayakları gideceği yere varırsa, marifete ulaşırsa, o zaman zindanın duvarı yıkılır ve önünde kapılar açılır. Kalbi palazlanır. Rabbinin (CC) ilim semasında uçar. Oradaki ruhlara katılır. Bu sizin anlayabileceğiniz bir şey değildir. Sûfîler dünyada oldukları halde, onların kalpleri ve ruhları, tıpkı şehitlerin cennette yemek yedikleri gibi, Rablerinin (CC) fazl ve ikram sofrasında yemek yer. İşte bu durumda onların halka ihtiyaçları kalkar. Bu duruma ulaşan kimse “kalp meliği” olur. Onlar dünyada da, ahirette de meliktirler. Dünyada da, ahirette de reistirler.

Ey câhil!

Ey dinarın ve dirhemin münafığı! Ey halkın övmesi ve yüceltmesi ile şımaran! Sen övgünün, yüceltmenin ve bağışın kulusun. Eğer kalbin olsaydı hâline ağlardın. “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.”[2] Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.

Allah’ım (CC)!

Sana kulluğu hakkıyla yerine getirme rızkıyla bizi rızıklandır. Seni talep etmede sadâkatle bizi rızıklandır. “Bize dünyada da, ahirette de güzellik ver ve cehennem azabından bizi koru.”

Dip Not:
[1] Beyhakî, Kitâbü’z-zühdi’l-kebîr, hadîs no: 733, (Kuveyt-1983).[2] “Muhakkakki, biz Allah’tan (CC) geldik ve yine O’na (CC) döneceğiz.” (Bakara S. A.156)

Kaynak: Abdulkadir-i Geylani (Ksa), Cilâü’l-hâtır

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs