Kadiri Yolu

Kin

KİN

Kin kalpte yerleşen, öç almaya yönelik şiddetli düşmanlıktır. Aynı zamanda ahlakî bir zaafiyettir. Kin, öfkenin (gazap) bir ürünüdür. Kin tutmak düşmanlık duygusunun kalpte yerleştiği ve süreklilik kazandığı bir  durumdur. Kin kötü ahlakın niteliklerindendir. İslamın onaylamadığı huylardandır. Kin kötü bir duygu ve huy olduğu kadar birçok kötü tutum ve davranışın da başlıca nedenidir. 

Kur’ana göre kinin kaynağı sapkınlık ve azgınlıktır. Kin küfür ve azgınlıkla olduğu kadar isyan ve itaattan çıkmakla da bağlantılıdır. Allah’a itaat eden, hayatlarını O’nun emir ve yasakları doğrultusunda düzenleyen mü’minler doğal olarak kin ve benzeri duygulardan korunacaklar ve uzak olacaklardır.  

İnsan psikolojik olarak, bir kimseye öfkelenip gücünün yetmemesi sebebiyle öfkesini içinde gizlerse, bu duygu zamanla nefrete, sonra kine dönüşür. Kin sahibi olan kişi, öfke duyduğu kimseden nefret ettiği gibi, ondan intikam almak için devamlı fırsat kollar.

Bu yönüyle kin, öfkeden kaynaklanan olumsuz duyguların uç noktasını temsil etmektedir. Kin, öfkenin süreklilik kazanmış bir halidir, öfke duyulan kişiden nefreti içerdiği gibi, bu kişiye karşı intikam hissini, yani öç alma arzusunu da içinde taşır. İnsanın birikmiş bir öfkesi varsa, bir müddet sonra öfkenin sebebi olan kişiye/nesneye/olaya karşı kin duymaya başlar. Bir kişiye veya topluluğa duyulan bu kin, onların affedilemeyecek bir şey yapmış oldukları hükmüne dayanır ve insanın zihnine yerleştikten sonra başka türlü düşünülmesini engeller. 

Öç almayı içerecek derecede bir düşmanlığın ifadesi olması itibariyle kin, hem kalben hem zihnen insanda ağır bir yük oluşturan çok tehlikeli bir duygudur. Bu duygu insanda, kendisine kötülük yaptığını düşündüğü kişiye kötülük yaparak hakkını alma gibi çok yanlış bir motivasyona da yol açar. Kin güden kişi, hazmedemediği, dolayısıyla affedemediği olayı zihninde sürekli yaşar ve taşıdığı bu ağır psikolojik yük sebebiyle sürekli gergindir. Taşıdığı ve beslediği kin, onun olayları ve insanları doğru değerlendirme yeteneğini dumura uğratarak doğru ve adil bir tutumdan uzaklaştırır. 

Gizli düşmanlık da demek olan kin duygusunda, muhataba bedel ödetme, hatta yok etme isteği vardır. Dolayısıyla kalpten atılmadığı takdirde, bu duygu insan için hem maddeten hemde manen çok büyük ve tehlikeli sonuçlar doğurur. Bu sebeple, hem toplum hayatı hem de kişinin kendi iç huzuru ve manevi sorumluluğu açısından, bu duygunun çözülmesi ve bertaraf edilmesi büyük önem taşımaktadır.

Kur'ân-ı Kerim'de müminleri hem kine hem de onun başlangıç noktası olan öfkeye karşı uyaran âyetler vardır. En başta müminleri, "Öfkelerini yenerler ve insanları affederler" (Al-i İmrân 3/134) diye tarif eden âyet, nefrete ve kine dönüşmeden öfkeyi aşmanın yolunu insana göstermektedir. 

Kin ile adalet arasındaki zıtlığa dikkat çeken bir diğer âyet ise, "Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha uygundur" (el-Mâide 5/8) buyurarak, müminleri adalete, adaletli olabilmek için ise kinden uzak durmaya çağırmaktadır.

Kin duygusu, özellikle bu dünya hayatında kişilerin aşırı önem verdikleri hususlardaki kayıpları sebebiyle ortaya çıkar. Esasen dar gönüllü ve dar ufuklu olmanın sonucudur. Bazan kin ve nefret, ideolojik, dini veya başka manevi duygu ve söylemlerin ardına gizlenir. Bu sebeple Kur'ân-ı Kerim'de, "Elbette şeytan, içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister" (el-Mâide 5/91) buyurularak hem şeytanın insanlar arasına düşmanlık ve kin sokmak için gayret ettiğine, hem içki ve kumarın bu kötü duygulara sebebiyet veren zararlı alışkanlıklar olduğuna dikkat çekilmektedir. 

Kur'an'ın bildirdiği üzere, cennet girenlerin kalplerinden kinin çıkarılacağı; Cennette altlarından ırmaklar akarken gönüllerinden kini çıkarıp atarız. "Bizi buraya eriştiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. And olsun ki Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmiştir" derler. Onlara, "İşlediğinize karşılık işte mirasçısı olduğunuz cennet" diye seslenilir.”(el-A'râf 7/43) bir yerdir; ve bu da, kinin insan ve toplum hayatı için ne kadar zararlı olduğunu teyit etmektedir. Buna karşılık, Kur'an daha şu dünyada iken, "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kin tutturma. Rabbimiz! Şüphesiz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin" diye dua eden müminleri de övmektedir (el-Haşr 59/10). 

Hz. Peygamber'in birçok hadisi de iman edenlerinöfke, nefret ve kinden uzak durmaya çağırır.

Hz. Peygamber, kin ve nefret gibi olumsuz duygulara karşı müminleri, "Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin ve birbirinizi kıskanmayın. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun" (Buhâri, "Edeb", 57; Müslim, "Birr", 23, 28; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 393) diyerek uyardığı gibi şöyle de demiştir: "Birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun!" (Müslim, "Birr", 28).

Resûl-i Ekrem, Allah'ın en sevmediği insanın düşmanlıkta sınır tanımayan ve son derece kindar kimse olduğunu haber vermiştir (Buhârî, “Ahkâm”, 34). 

Şu hadis de kin beslemenin tehlikesine kesin biçimde işaret etmektedir: "Geçmiş toplumların hastalığı size de bulaştı: Haset ve kin beslemek! İşte bunlar kökten yok edicidir. Saçı tıraş eder demiyorum, aksine dini kökünden kazıyıp yok eder. Bu canı bu tende tutan Allah'a yemin ederim ki, iman etmeden cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmeden de mümin olamazsınız" (Tirmizî, “Sıfatü'l-kıyâme", 56). 

Bir başka rivayette, Enes b. Mâlik Hz. Peygamber'in kendisine şöyle dediğini bildirmektedir: "Kalbinde hiçbir kimseye karşı kin taşımadan sabahlayıp akşamlamaya gücün yeterse, bunu yap. Bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi ihya ederse, beni ihya etmiş olur. Beni ihya eden ise benimle birlikte cennettedir" (Tirmizi, "İlim", 16).

Gazzâli (ō. 505/1111) kinin insanda başka birtakım manevi hastalıklara da sebebiyet vereceğini söyler. Bunlar; kin duyduğu kimsenin elindeki nimetin gitmesini istemek (haset), başına bir felaket geldiğinde sevinmek, onunla bütün ilişkilerini koparmak, onun aleyhinde konuşmak, gıybetini etmek, gizli hallerini ortaya çıkarmak, ona elinden gelen her türlü eziyeti etmek gibi hususlardır ki, bunların hepsi de dinen haram kılınmış, yasaklanmıştır. O halde, kişinin bütün bunlardan, özellikle de bunlara sebep olan kinden kaçınması dini bir zorunluluktur. İçindeki kin duygusuna engel olamayan kimsenin, en azından bu duygusunu fiile dökmemesi beklenir.

Ancak bu duyguyu sürdüren kimse, kin duyduğu kimseye güler yüz göstermez, mümkün olduğunca onunla aynı ortamda bulunmaz, ona herhangi bir şekilde yardım etmek istemez. Bu gibi davranışlar ve kişinin içinde tutup büyüttüğü nefret duygusu onun manevi hayatını da zedeler. Kin, insanın büyük faziletlerden mahrum kalmasına da sebep olur. Bu yüzden insan, affedici olmalı ve kin duygusundan kurtulmaya çalışmalıdır.

Hz. Âişe'ye zina iftirasının atıldığı İfk Hadisesi'nin ardından babası Hz. Ebû Bekir'in gösterdiği tavır buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Hz. EbûBekir, öteden beri geçimini üstlendiği Mistah isimli akrabasına bu dedikoduya katıldığı için artık yardım etmeyeceğine dair yemin eder. Bunun üzerine, "İçinizden fazilet ve servet sahibi kimseler, yakınlarına, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere yardım etmemek üzere yemin etmesinler! Affetsinler, hoş görsünler. Siz, Allah'ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir" (en-Nür 24/22) âyeti nazil olur. Bu âyetin gelmesinin ardından Hz. Ebû Bekir, "Evet, (affedilmeyi) isterim yâ rab!" diyerek kızgınlığını yener ve yardımlarına devam eder.

Gönlünde kin duyan kimse, bu hastalığı tedavi etmeye çalışmalı; eğer haklı ise, intikamını kendisi almaya çalışmak yerine, Allah'a havale etmelidir. Eline bir fırsat geçtiğinde intikam almamalı, nefsine uymaktan kaçınmalıdır. Müslümanın her hareketi Allah için olmalı; bütün hareketlerinde kendi nefsinin arzusuna uymaktan uzak durmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber, "Amellerin en faziletlisi, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir" (Ebû Dâvûd, "Sünnet", 2) buyurarak, insanın sevgisinin de nefretinin de nefsi için değil, Allah için olması gerektiğini söylemektedir. Allah için buğzetmek, Allah'ın sevmediği işler yapan bir kimseyi sevmemek, sevgisini ondan esirgemek anlamına gelmektedir. Kişi, Allah'ın sevmediği davranışlara ısrarla devam eden kimseyle dostluk ve samimiyetini sürdürmemeli ve ona karşı gönlünde sevgi beslememelidir. Ancak bu duygusu onun şahsına değil, davranışlarına yönelik olmalıdır. Zira tövbe kapısı her zaman açıktır. Bu kimsenin de bir gün hatasını anlayarak pişman olması ve tövbe etmesi umulur. Bu umudun bir gereği olarak, böyle kimselerin hatalarını anlamaları için dua etmek gerekir.

Resûl-i Ekrem'in "Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olur. Nefret ettiğine de ölçülü davran, belki bir gün dostun olur" (Tirmizî, "Birr", 60) hadisi, nefret ve kin gibi olumsuz duyguların gelişmesinin bir önemli sebebinin sevgide aşırılık olduğuna dikkat çeker. Demek ki, aşırı sevgi sebebiyle yaşanan bir hayal kırıklığı sonucu bu defa nefrete ve kine savrulmamak için, müminlerin ifrattan ve tefritten uzak durmaları, duygularında ölçülü ve dengeli olmaları gereklidir. Diğer taraftan, "El sıkışın, içinizdeki kin gitsin; hediyeleşin, sevginiz artsın ve düşmanlıklar yok olsun" (el-Muvatta', "Husnü'l-huluk", 16) buyurarak, düşmanlık ve kini gidermenin yollarını da bize göstermektedir. Ayrıca âyet ve hadislerin davetine uygun şekilde insanlar arası ilişkilerde adaletin gözetilmesi de, kişi ve topluluklarda haksızlığa uğradığı kanaatiyle öfke, nefret ve kin gibi olumsuz duygular gelişmesinin önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. 

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber'in davranışlarının özü hoşgörüdür. Hoşgörü, insanlar Arasında sevgiyi sağlayan kin ve nefreti ortadan kaldıran bir erdemdir tasavvuf anlayışta Allah'ın yarattığı her şeyi sevmek esastır bu prensip yaratılanı severiz yaratandan ötürü şeklindeki meşhur mısrada özetlenmektedir Yunus Emre'nin aşağıdaki dizeleri bu istikamette sufilerin kin ve nefrete olan bakışına dair önemli bir fikir vermektedir. 

Biz kimseye kin tutmayız

Ağyar dahi dosttur bize

Kanda ıssızlık var ise

Mahalle vü şardır bize


Adımız miskindir bizim

Düşmanımız kindir bizim

Biz kimseye kin tutmayız

Kamu âlem birdir bize


Vatan bize cennetdürür

Yoldaşımız Kak'dürür

Hak'tan yana yönelicek

Başka yollar dardır bize


Dünya bir avrattır karı

Yoldan iltir niceleri

Sürün gitsin öyleleri

Onu sevmek ardır bize


Dünya haramdır haslara

Helal olmuş nekeslere

Biz dünyayı dost tutmayız

Ol dünya murdardır bize


Yunus eydür Allah deriz

Allah ile kapılmışız

Dergâhına yüz tutuban

Hemen bir ikrardır bize





Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs