Kadiri Yolu

Lokman Suresi

Lokman  Sûresi


Lokman suresi  Kur'an-ı Kerim'in otuz birinci suresi, Mekke'de inen sûrelerdendir 34 âyettir. 27, 28 ve 29. âyetleri Medine’de, diğer­leri Mekke’de nazil olmuştur. Beş yüz kırk sekiz kelime ve iki bin yüz on harften ibarettir. Hicazlılar bu surenin otuz üç ayet olduğu görüşündedirler.


Lokmân Hekim kıssasını kapsadığı için bu sûreye "Lokmân Sûresi" adı verilmiştir. Lokmân kıssası, hikmetin faziletini, Yüce Allah'ı ve sıfatlarını tanımanın sırrını, şirki yermeyi, güzel ahlâkı emretmeyi, çirkin ve güzel olmayan şeyleri yasaklamayı ve Allah'ın ona söylettiği kıymetli vasiyetleri kapsamaktadır. Bu vasiyetlerin, hikmet ve irşâd fonksiyonu bakımından değeri yüksektir. 


Mukatta'a harfleriyle başlayan sure, Kur'an'ın hikmetlerle dolu hükmedici ayetleri ihtiva eden bir kitap olduğu vurgulanarak devam etmektedir. Bu kitabın, iyiler için bir kurtuluş ve rahmet vesilesi olduğuna işaret edildikten sonra, iyilerin kimler olduğu ve özelliklerinin neler olduğu belirtilmektedir: "Onlar ki, namazı (vaktinde) dosdoğru kılarlar; zekat(ların)ı verirler ve onlar ahirete (şüphe etmeyip) iman edenlerin ta kendileridir"


Bu sûreler, inanç konu­sunu ele alır ve iman akidesinin üç esası olan "Allah'ın birliği, peygamber­lik ve öldükten sonra dirilme" konularına ağırlık verir. Nitekim Mekke'de inen sûrelerin özelliği budur.


Bunun akabinde insanları bilgisizce saptıran, gerçeği boş sözlerle değiştiren ve Allah'ın ayetleriyle alay edenlerin durumlarını tehdid edici bir uslubla ortaya koyarak, onların ahirette uğrayacakları elim azaba değinilmektedir: "Öyle insanlar vardır ki, bilgisizce insanları Allah yolundan saptırmak ve Kur'an'ın ayetlerini alaya almak için boş sözler satın alırlar. İşte böyleleri için, hor ve hakir kılan, ağır bir azap vardır".


Büyüklenerek Allah'a isyan edip İslam'ı alaya alanların görecekleri azaplar zikredildiği gibi, surenin başında özellikleri açıklanan salih kimselerin göreceği mükâfatlar da açıklanmaktadır: "İman edip salih amel işleyenler için, nimetlerle dolu cennetler vardır. Onlar, o cennetlerde ebediyen kalacaklardır... "(8-9).


Göğün ve yerin yaratılışındaki hikmeti ve inceliklerini beyan eden Allah Teala; "İşte bu Allah'ın yaratışıdır. Gösterin bakalım bana O'ndan başkasının ne yarattığını? Hayır zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler" diyerek, İslam'ın hakikatlarını inkar eden kafirlere, yaradılış karşısında ne kadar aciz bir durumda olduklarını hatırlatmaktadır.


Lokman (a.s)'a hikmetin verilişi ile devam eden sure, ilk olarak hikmetin mahiyetinin neyi gerektirdiği; "Andolsun ki Biz Lokman'a hikmeti verdik ve "Allah'a Şükret" diye emrettik" ifadesiyle vurgulanmaktadır. Allah'ın her türlü nimetine karşı O'na şükretmek hikmet dolu bir hareket ve yönelişi ifade etmektedir. Bunları izleyen ayeti kerimelerde de Lokman (a.s)'ın oğluna verdiği nasihatler gelmektedir.


Allah Teala bu ayetlerde insanın ruhi derinliklerine hitap eden bir uslubla onu gerçekleri kavramaya çağırıyor. Bir insan başkalarına öğüt verirken samimi olmayabilir. Ancak bir babanın kendi oğluna nasihat ederken içten olmaması diye bir şey düşünülemez. Çünkü baba, oğlunun mutlaka iyiliğini ister. Bu ayetlerle Allah Teala, müslüman olan çocuklarına baskı yapan Mekkeli müşrik ailelerin iç dünyalarına da hitap etmektedir. Lokman (a.s) oğluna şöyle öğüt vermektedir: "Yavrum! Hiç bir şeyi Allah'a ortak koşma. Çünkü Allah'a ortak koşmak büyük bir zulümdür".


Görüldüğü gibi zulmün en büyüğü Allah'a şirk koşmaktır. Lokman (a.s), Mekkeli müşriklerin yabancısı olduğu bir kimse değildi. İşte bu ayette, çocuklarına İslam'dan dönüp Allah'a şirk koşarak en büyük zulmü işletmek isteyen Mekkeli müşriklerin bunu yaparken, öz çocuklarına karşı böyle davranmakla insan fıtratına ne kadar ters düştükleri ortaya konulmaktadır. Müslümanlardan anne ve babalarına iyi davranmaları isteniyor, Allah'a şükür ile anne-babaya teşekkür konusu; "... Biz insana: "Bana ve anne ve babana şükret" dedik" şeklinde zikredilerek meselenin önemi vurgulanıyor.


Bu arada Allah Teala, inanç bağının her şeyden önce geldiği gerçeğini;


"Eğer anne ve baban seni, bilmediğin bir şeyi bana ortak koşmaya zorlarsa, onlara itaat etme... " ifadesiyle insanlara bildiriyor. Bunun ardından, Allah'ın her şeyi kuşatıcı ilminin azametini gözler önüne seriyor ve insanın yaptığı amellerde ne kadar dikkatli olması gerektiği, işlediği her şeyin kıyamet gününde nasıl en ince ayrıntısına kadar önüne serileceği bildirilerek, beşer vicdanı uyarılmak isteniyor: "Oğulcuğum, işlediğin Şey bir hardal tanesi kadar da olsa, bir kayanın içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde de bulunsa Allah onu getirtir. Muhakkak ki Allah, Latif'tir, Habir'dir".


Her iman sahibinin de iyiliği emir kötülüğü yasaklama yolunda önüne çıkması kaçınılmaz olan bir takım güçlüklere sabretmesi gerektiği bildiriliyor. Ayrıca bu yoldaki bir dava adamının tebliğ esnasında ve günlük yaşayışında sözle yaptığı iyilikleri, hareketleriyle ifsat etmemesi için ona bir davranış şekli gösteriliyor ve Allah insanları küçümseyip şeytanın hasletlerinden olan kibir hastalığından kaçınılmasını vahiy: "İnsanlardan yüz çevirerek böbürlenme. Yeryüzünde kibirlenerek yürüme. Şüphesiz Allah, büyüklük taslayan ve övünen hiç bir kimseyi sevmez. Yürüyüşünde tabi ol. Sesini kıs... " (18-19) ayeti ile bildiriyor.


Allah göklerde ve yerde bulunan her şeyi insanın emrine vermiş ve insanlar için sayısız nimetler yaratmıştır. Bunların bir çoğu insanlara malum olduğu gibi bir kısmı da hala insan bilgisinin ötesinde durmaktadır. Ama insanların çoğu Allah'ın bu nimetlerini görmezlikten gelerek onun hakkında cahilce çekişip dururlar; Allah'ın göklerde ve yerde bulunan her şeyi emrinize verdiğini ve sizlere açık ve gizli bol bol nimetler bahşettiğini görmez misiniz? İnsanlar içinde öyleleri vardır ki; hiç bir ilmi, hiç bir rehberi ve aydınlatıcı hiç bir kitabı olmadan Allah hakkında, mücadele eder durur".


Daha sonra Allah'ın indirdiklerinden yüz çevirip, atalarımızın dininden dönmeyiz diyenlere: "Ya şeytan atalarını alev alev yanan ateşin azabına çağırmışsa!" şeklindeki korku ve tehdit ifade eden soruyla uyarılıyor.


"İyilik yaparak yüzünü Allah'a çeviren kimse, muhakkak sapasağlam bir kulpa sarılmıştır... ". Onlara yer yüzünde hiç kimse zarar veremez. Onlar için ahirette de hiç bir korku yoktur. Kafirler ise hak ile batıl arasında bocalayıp dururlar. Fıtri mantıkları gerekli kıldığı halde, zalimlikleri onları hakka yaklaşmaktan alıkoyuyor: "Andolsun ki onlara; Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "Allah'tır" derler. De ki: "Hamd Allah'adır". "Doğrusu onların çoğu nasıl çelişki içine düştüklerini bilmezler".

Gecenin gündüzü, gündüzün geceyi peşi sıra takip edip gitmesi, güneşin ve ayın kendi yörüngelerinde bir intizam içinde yürüyüp gitmesi, ayrıca kainatın içinde akıp giden diğer bütün gezeğen ve yıldızların Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği ve bilemeyeceği bir çerçeve dahilinde hareket etmeleri gösterilerek insan düşünmeye davet ediliyor.


Surenin sonuna doğru, büyük belaların insanları nasıl fıtratlarının gerektirdiği şekilde düşünmeye sevk ettiği anlatılırken şöyle bir misal verilir: "Onları, dağlar gibi dalgalar kapladığı vakit, dinin sadece Allah'a ait olduğuna inanarak, Allah'a yalvarmaya başlarlar. Daha sonra Allah kendilerini sağ salim karaya çıkardığı zaman da içlerinden bir kısmı sözünde durup orta yolu tutar. Zaten Bizim ayetlerimizi ancak hain ve nankör olanlar inkar eder". Evet burada inkarın temel kaynağı da böylece tespit edilmiş oluyor.


İslam Ansiklopedisi




Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs