Kadiri Yolu

 

Âl-i İmran Suresi 180-200. Ayetlerin Tefsiri

 Âl-i İmran Suresi 180-200. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 02.07.2024

   بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم





وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ هُوَ خَيْرًا لَهُمْۜ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْۜ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِه۪ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟




180. -“Allah'ın fazlı kereminden verdiği şeyler de cimrilik edenler bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu onlar için şerlidir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır ve Allah işlediğiniz şeylerden haberdardır.”

Yüce Allah'ın kendilerine dünya hayatında bağışlamış olduğu rızıktaki haklarını yerine getirmek konusunda zekatı vermeyerek cimrilik gösterenler bu cimriliklerinin, kendileri hakkında hayırlı olduğunu sakın sanmasınlar. Bu cimrilik haklarında şerdir, başlarına azap getirecektir. Dünyada da haklarında kötü olabilir. Yüce Allah hakka vermekten alıkoydukları mallarını kıyamet gününde boyunlarına halka halinde geçirilecektir.

Buhari Ebu Hureyre (Ra.anh)'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (ﷺ) şöyle buyurdu: “ Allah her kime bir mal verir de onun zekatını ödemeyecek olursa, O mala kendisine gözleri üzerinde iki tane noktası bulunan Güçlü kuvvetli bir yılan halinde gösterilir. ve kıyamet günü bu onun boynuna dolanır, çenesiyle onu yakalayarak:

- Ben senin malınım, ben senin biriktirdiklerinim der. Daha sonra Yüce Allah'ın: “Allah'ın fazlı kereminden cimrilik edenler bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu onlar için şerlidir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır…” ayeti kerimesini sonuna kadar okudu.

Göklerin ve yerin mirası ancak Allah’a aittir. Çünkü o devamlı diridir ve sonu olmayandır. O yaptığınız her şeyden haberdardır. İyilikte bulunanı iyiliği ile mükafatlandıracak, kötülükte bulunanı da kötülüğü ile cezalandıracaktır.





لَقَدْ سَمِعَ اللّٰهُ قَوْلَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ فَق۪يرٌ وَنَحْنُ اَغْنِيَٓاءُۢ سَنَكْتُبُ مَا قَالُوا وَقَتْلَهُمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۙ وَنَقُولُ ذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ





181. -“Gerçekten Allah fakirdir, bizler zenginiz” diyenlerin lafını Allah işitmiştir. Dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürdüklerini yazacağız. Ve: “Tadın o yangın azabını” diyeceğiz.”

Allah Yahudilerin “Şüphesiz ki Allah fakirdir, biz ise zenginiz” sözlerini duymuştur. Biz onların yapmış oldukları iftiraları ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve “İftiranın cezası olarak tadın o yapıcı azabı” diyeceğiz. Yahudiler için söylenmiştir. Esas maksatları Allah'a karşı isyandır ki, bu söz Allah'a gizli kalmaz ve bunun cezası hazırlanmış olan ateştir. Kendilerine ateşle karşılık verilecektir. "Dediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız" burada bir tehdit vardır. Hafaza meleklerinin bir şekilde söyledikleri sözleri, bu sözlerle birlikte işlenilen günahların ikisinin de eş değer büyüklükte olduğunu, bunlar en kötü şekilde cezalandırılacaktır. Kıyamet gününde “Ateşin azabını tadın!” diyeceğiz." Cehennem melekleri kendilerine şöyle söylenecekler:


ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ



182. - “Bu, yaptıklarınızın karşılığıdır. Allah kullarına asla zulmedici değildir.”

Bu Azap sizin daha önceden düştüğünüz küfrün isyanın Allah ve resulüne karşı gösterdiğiniz cüretkarlığın cezasıdır onlar dilleriyle ve elleriyle işledikleri sebebiyledir. Allah kullarına zulmetmez suçsuz yere onlara cezalandırmaz Cami Yüce Allah bu gibi kimselerin azgınlıklarını cüretkarlığını ve yalancılıklarını şu şekilde açıklamaktadır:


اَلَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيْنَٓا اَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتّٰى يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُۜ قُلْ قَدْ جَٓاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْل۪ي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذ۪ي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



183. - “Doğrusu ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamız için Allah bize and verdi.” diyenlere: “Benden önce nice peygamberler size apaçık delillerle ve dediğiniz şeylerle geldi. Doğru söylüyorsanız niçin onları öldürdünüz? de.”

Onlar şöyle diyorlardı: “Bize, Allah'a yaklaştıran bir kurban getirip, kestiği o kurbanı da gökten bir ateş inip yemedikçe hiçbir peygambere iman etmeyeceğimize dair Allah bize ahid verdi”: Ey Muhammed, Onlara de ki: “Benden önce size, peygamberliklerinin doğruluğunu gösteren delillerle ve sizin iddia ettiğiniz kurban mucizesi ile peygamberler geldi. Eğer iman etme iddianızda samimiyseniz, bütün deliler ortaya çıktıktan sonra o peygamberlerin niçin öldürdünüz. o halde sizler, gerçekten iman etmek için delil aramıyor, inadınızdan böyle yapıyorsunuz.”

Abdullah b. Abbas ve Dehhak diyor ki: “Önceki ümmetlerde bir kişi, tasaddukta bulunur da, sadakası kabul edilirse, gökten bir ateş iner onun sadakasını yerdi. Bu da o kişinin iddiasında haklı olduğunu gösterirdi. Yahudiler, bu ayeti kerimede zikredildiği gibi, Resulullah'tan böyle bir mucize istemişlerdir. Fakat Allahu Teala Yahudilere, bu gibi mucizelerle gelen peygamberleri de öldürdüklerini hatırlatarak istediklerinde samimi olmadıklarını, sadece Hz Muhammed(ﷺ)'i yalanlamak için bu gibi sözleri ileri sürdüklerini beyan etmiştir.



فَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَٓاؤُ۫ بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُن۪يرِ


184. - “Seni yalanladılarsa senden önce açık mucizeler, sahifeler ve nurlu kitabı getiren resuller de yalanlanmıştır.”

Ey resulüm, şayet onlar seni yalanlıyorlarsa buna üzülme, zira senden öncede apaçık mucizeler ve semadan alınmış parlak aydınlık açık seçik kitapları getirmiş olmalarına rağmen birçok kavim peygamberleri yalanlamışlardı. Bu ayeti kerime, peygamber efendimizi, yahudilerden ve diğer müşriklerden görmüş olduğu sıkıntılara karşı teselli etmektedir.


كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِۜ وَاِنَّمَا تُوَفَّوْنَ اُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَۜ وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ


185. - “ Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir. O vakit kim ateşten uzaklaştırılır, cennete sokulursa, artık o kurtulmuştur. Zaten dünya hayatı aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir.”

Ölmeyecek bir can yoktur. Kıyamet gününde amellerinizin karşılığı sizlere tastamam ödenecektir. Dünya amellerinizin karşılığının görüleceği yer değildir. O vakit kim ateşten uzaklaştırılır, cennete sokulursa artık kurtuluş onundur. Dünya hayatı basittir, önemsizdir, fanidir, zeval bulucu ve az bir zaman insana sunulmuştur. Dünya hayatı bir malın kusurunun saklanması, alıcının aldatılması sonra da satıcının elde ettiği adi bir meta ve menfaat olduğunun anlaşılmasıyla ziyanla sonuçlanan yerdir ki, bu şeytanın işidir.

Said b. Cubeyr şöyle demiştir: “Bu, dünyayı ahirete tercih eden kimseler hakkındadır. Ahireti dünya ile isteyen kimseye gelince, bu, müstesna bir meta olur.”




لَتُبْلَوُنَّ ف۪ٓي اَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَذًى كَث۪يرًاۜ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ



186. - “Andolsun ki mallarınız ve canlarınız konusunda deneneceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a şirk koşanlardan da incitici bir çok şeyler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız işte bu azme değer işlerdendir.”

Mal ve nefisler hakkında imtihan edileceksiniz. Mala isabet eden afet ve belalar ile yahut Allah yolunda o mallardan alınan şeyler ya da Allah yolunda harcanan kısmıyla mallarda imtihan edileceksiniz. Öldürülmekle, esir alınmakla, yaralanmakla ve buna benzer çeşitli korku ve musibetlere karşı karşıya kalmak suretiyle nefislerinizde imtihan edileceksiniz.

Yahudi ve Hristiyanlardan ve Allah'a ortak koşan müşriklerden birçok eziyetler göreceksiniz ve birçok şeyler işiteceksiniz. Zira onlar kainata Allah'a ait olan yaratma, irade, diriltme, öldürme gibi sıfatlar vermiş ve kendilerini ilahlaştırmışlardır. Dininizin tenkit edilmesi, iman edenlerin Allah yolundan alıkonulması, iman eden kimselerin hatada olduklarının ifade edilmesi ve benzeri şeylerde incitici birçok şeyleri onlardan işiteceksiniz.

Eğer onların bu eziyetlerine, incitmelerine karşı sabreder ve Allah'ın emirlerine muhalefet etmekten sakınırsanız, işte bu azme değer işlerden olur. Sabır ve takvaya dayalı bir duruş büyük bir iştir. Bütün sıkıntılara karşı tahammül gösterilmesi, sabırlı olunması için iştiyak uyandırmak içindir. Yahudilerin incitici lafları: “Şüphesiz ki Allah fakirdir.”, “Allah'ın eli bağlıdır. Cimridir.” gibi sözlerdir. Hristiyanların sözleri ise: “İsa Mesih Allah'ın oğludur.”, ”Allah, üç ilahın üçüncüsüdür.” gibi sözlerdir.


وَاِذْ اَخَذَ اللّٰهُ م۪يثَاقَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلَا تَكْتُمُونَهُۘ فَنَبَذُوهُ وَرَٓاءَ ظُهُورِهِمْ وَاشْتَرَوْا بِه۪ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ فَبِئْسَ مَا يَشْتَرُونَ


187. - “Hani Allah kendilerine kitap verilenlerden: “Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz” diye söz almıştı. Onlar ise bunu arkalarına attılar ve az bir değere değiştirdiler. Satın aldıkları şey ne kötüdür!”

Ey Muhammed! Allah kendilerine kitap verilen Yahudi ve hristiyanlardan Tevrat ve İncil'de, senin peygamberliğini insanlara açıklayacaklarına ve o kitaplarda bulunanları gizlemeyeceklerine dair kesin söz aldığı zamanı hatırla. O, kendilerine kitap verilenler bunu arkalarına attılar. Allah'ın emrini bırakıp ona verdikleri sözü bozdular. Kitapta yazılı olan, senin peygamberliğin gibi bazı hususları gizleme karşılığında, dünya metaından basit bir değer aldılar. Allah'a verdikleri sözü bozarak karşılığında satın aldıkları şey ne kötüdür. Burada ehli kitaptan kasıt kimdir iki görüş vardır: Bunlar yahudi hahamlar olduğu ifade edilmektedir. Diğer bir görüşe göre bunlar peygamberlerdir.

Buna göre ayeti kerime şöyle olur Allah peygamberlerden söz aldı onu mutlaka insanlara açıklayacak ve gizlemeyeceksiniz diye peygamberlerden sonra gelen ümmetleri ise bu sözü arkaya attılar ve az bir değere değiştirerek azabı kötülüğü satın aldılar.


***



لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَفْرَحُونَ بِمَٓا اَتَوْا وَيُحِبُّونَ اَنْ يُحْمَدُوا بِمَا لَمْ يَفْعَلُوا فَلَا تَحْسَبَنَّهُمْ بِمَفَازَةٍ مِنَ الْعَذَابِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


188. - “O ettikleri ile sevinen ve yapmadıkları şeylerle övünmeyi sevenlerin azabdan kurtulacaklarını sanmayasın. Onlar için pek acıklı bir azap vardır.”

Ey Muhammed! Senin peygamberliğini insanlardan saklayarak yaptıklarıyla sevinen ve kendileri Allah'a ibadet etmedikleri halde, insanların, kendilerini “ itaatkar Kullar” diye övmelerinden memnun olan ehl-i kitabın, Allah'ın azabından kurtulacaklarını sakın zannetme. Böyle bir tahminde sakın bulunma onlar için ahirette can yakıcı bir azap vardır.

Müfessirler bu ayette zikredilen insanlardan kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler söylemişlerdir: Bazıları bunların münafıklar olduğunu söylemişlerdir. Diğer bir kısım müfessirlerde yahudiler ve hahamlar hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir, kısaca bu ayeti kerimede belirtilen kitap ehlidir.


وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟


189. - “Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, Allah her şeye kadirdir.”

Her şeyin Maliki O’dur. Her şeye gücü yeten O’dur. Mutlak Malik ve her isteyenin istediğini o kimseye veren O’dur. Diğer açıdan kendilerine verilen şeylerle sevinen kimseler azabı hak etmektedirler. Yüce Allah'ın kudreti ise onları kuşatıcıdır. Onları azablandırmak için yakalamaya kadirdir. Her şeyin malikinin Allah olduğunu onun her şeye kadir olduğunun hatırlatılması ve bunun hatıra getirilmesi her türlü nefsi rahatsızlıkları giderir; Ayrıca bu tür rahatsızlıklardan arındırma özelliği de vardır.


***


اِنَّ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۚ


190. - “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün değişip durmasında akıl sahipleri için elbette ayetler vardır.”

Ey İnsanlar! İbret alın şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışı ve bunların içinde ihtiyacınız olan şeyleri var etmesinde gece ile gündüzün birbirinin alınca gelmesinde akıl sahipleri için ibretler ve hikmetler vardır hepsi belirli bir ölçüye göre takdir edilmekte ve yaratılmıştır gece ile gündüzün bir bira ardınca gelmesi gündüzün çalışıp rızık temin etmeniz geceleyin de istirahat etmeniz içindir. Allah bunları sizin menfaatiniz için böyle takdir etmiştir. Bunu ancak aklı selim sahipleri idrak ederler.



اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ


191. -“Onlar ki ayakta, oturarak ve yanları üstünde yatarken Allah'ı anarlar ve göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: “Rabbimiz sen bunları boşa yaratmadın. Sen pak ve münezzehsin. Bizi o ateşin azabından koru.”

O akıl sahipleri, devamlı zikir halinde olanlar, göklerin ve yerin melekutu hakkında tefekkür edip zikretmek ibadetini kendisinde toplayan kimseler hakkında söylenmiştir . Onlar aklı selim sahipleridir. Allah'a namazda, zikirde, sohbette, ayakta dururken, otururken, istirahat ederken, yanları üzerine yatarken, anarlar ve zikrederler.  Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında, 
kendileri bunları Yaratanın büyüklüğü göstermesi hususunda düşünürler ve şöyle söylerler: “Ey rabbimiz, sen bu yaratılanları boş yere ve eğlence olsun diye yaratmadı. Elbette ki sen bunları çok önemli bir sebeple yarattın. Gökleri ve yeri, orada yaşayan varlıklarını, amellerine göre mükafatlandırmak veya cezalandırmak için yarattı. Ey Rabbimiz biz seni boş işler yapmaktan tenzih ederiz. Sen bizi, cehennemin ateşinden koru.”

İbn-i Cüreyc diyor ki: “Burada, ayakta dururken, otururken ve yatarken Allah'ı zikretmekten maksat onu namazda, namazın dışında ve Kur'an okurken anmaktır.” demiştir.

Hz Aişe (Ra. Anha) Resulullah(ﷺ)’in durumunu zikrederek şöyle demiştir: “Resulullah 
 (ﷺ) bütün zamanlarında Allah'ı zikrederdi.”

Abd b. Humed, İbn Ebi Hatim ve Sahin'inde İbn Hibban, Ata'dan; şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Abdullah b. Ömer, Ubeyd b. Umeyr ile birlikte mü'minlerin annesi Aişe (ranha)'nin evinde perdesinin arkasında bulunuyorken yanına girdik, ona selam verdik.

Bu gelenler kimlerdir? deyince;

Bu Abdullah b. Ömer, bu da Ubeyd b. Umeyr'dir, dedik.

Ey Ubeyd b. Umeyr, neden bizi ziyaret etmiyorsun? diye sordu, Ubeyd:

Çünkü eskiler "zaman zaman ziyaret et ki, sevgin artsın" demişler,dedi. Hz. Aişe:

-Biz senin ziyaretimize gelmeni bize uğramanı severiz, dedi. Sonra Abdullah

b. Ömer şöyle sordu:

Rasulullah (s.a.)'dan görmüş olduğunuz ve sizi en çok hayrete düşüren bir

halini bize anlatırmısınız. Hz. Aişe ağladı, sonra da şunları söyledi:

- Onun her işi hayret verici idi. Yanımda gecelemesi gereken bir seferinde bana geldi, benimle birlikte yatağa girdi. Nihayet teni tenime değdi, sonra da

"Ya Aişe! Bana müsaade et de Rabbime ibadet edeyim."

- Ben, sana yakın olmayı sevdiğim gibi senin arzunun yerine gelmesi de beni

sevindirir, dedim. (Hz. Aişe devamla) dedi ki: Odada bulunan bir kırbayı aldı. Fazla su kullanmaksızın abdest aldı, sonra (namaza) kalkıp Kur'ân-ı Kerim okudu. Arkasından öyle ağladı ki gözyaşlarının yanaklarına kadar vardığını gördüm. Sonra oturdu, Allah'a hamd-u send etti. Sonra yine öyle ağladı ki gözyaşları göğsüne düşüyordu. Daha sonra sağ tarafı üzerine yaslandı, elini yanağının altına koydu. Ve yine ağladı. Nihayet gözyaşlarımın yere düştüğünü gördüm. Bu şekilde Bilal gelip ona sabah namazının vaktinin girdiğini haber verdi. Sonra da (Bilal):

- Namaza ey Allah'ın Resulu, dedi. Bilal onun ağlamakta olduğunu görünce:

Ey Allah'ın Rasûlü, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış

olduğu halde ağlıyor musun? Şöyle buyurdu:

- "Ey Bilal işte bu sebeple şükreden bir kul olmalı değil miyim? Hem nasıl ağla

mayayım? Bu gece benim üzerime şu ayetler indirildi:

"Göklerin ve yerin yaratılışında gece ile gündüzün değişip durmasında..." buyruğundan itibaren: "Sen pak ve münezzehsin. Bizi o ateş azabından koru." buyruğuna kadar olan ayetleri okudu ve dedi ki:

“Bu ayet-i kerimeleri okuyup da bunlar üzerinde düşünmeyenlerin vay haline!”



رَبَّنَٓا اِنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ اَخْزَيْتَهُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ


192. -“Rabbimiz! Sen kimi ateşe sokarsan şüphesiz onu hakir kıldın demektir. Zalimlerin hiçbir yardımcıları yoktur.”

Rabbimiz herkesin önünde kimi öne çıkartmışsan onun hakirliğini zilletini önemsizliğini de ortaya çıkarmışsın demektir. Kıyamet günü, zalimleri senden kurtaracak kim var ki? Sen onlara yapmak istediğini kimse önleyemez, onların senin huzurunda şefaatçileri ve yardımcıları yoktur.

Cabir b. Abdullah bu ayette rezil ve rüsva edilecekler diye belirtilen insanlardan maksadın cehennem azabına girecek olan herkes olduğunu ifade etmiştir. İster orada ebedi olarak kalsın isterse sonradan oradan çıkarılmış olsun. Zira cehenneme koyulmaktan daha büyük bir rezil etme hakir kılma olamaz.


***


رَبَّنَٓا اِنَّنَا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَاد۪ي لِلْا۪يمَانِ اَنْ اٰمِنُوا بِرَبِّكُمْ فَاٰمَنَّاۗ رَبَّنَا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَكَفِّرْ عَنَّا سَيِّـَٔاتِنَا وَتَوَفَّنَا مَعَ الْاَبْرَارِۚ


193. -“Rabbimiz! Doğrusu biz: ”Rabbinize iman edin” diye imana çağıran bir davetçi işittik ve imana geldik. Rabbimiz, günahlarımızı bağışla, kusurlarımızı ört, canımızı da iyilerle birlikte al.”

Rabbimiz, biz “ Rabbinize iman edin” diyerek iman etmeye çağıran bir davetçi işittik ve onu tasdik ettik. Ey Rabbimiz sen bizim günahlarımızı bağışla. kıyamet gününde bizi rüsva etme. Kötü amellerimizi lütfunla ve merhametinle ört ve bizleri, kendilerinden razı olduğunu kullarınla beraber öldür.” Bu ayette zikredilen “davet edenden” neyin veya kimin kastedildiği hususunda müfessirler farklı görüşler söylemişlerdir :

A - İmana davet eden Allah’ın resulüdür diyenler olmuştur

B - Kur’an-ı Kerim’dir diyen müfessirler olmuştur.




رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ


194. -“Rabbimiz bizi peygamberlerinle vaad ettiklerini ver ve kıyamet günü rezil etme bizi. Şüphesiz sen sözünden asla dönmezsin.”

Burada peygamberlerin vaat ettikleri şeyler ya sevap yahut da düşmanlara karşı yardımdır veya her ikisi birdendir. Şanı yüce Allah kulu vaadinden dönmediği takdirde, Allah'ın vaadini gerçekleştirmesini istemelerinin sebebi bu duanın Allah'ın vaadini gerçekleştirilmesinin sebeplerini sağlayacak hususları yerine getirmeye onları muvaffak kılması anlamını taşımaktadır.

Yahut bizleri senin vaadine ulaştıracak şeyler üzerine bizi sabit kıl. Maksat Yüce Allah'ın kulluk ihtiyacını ızhar etmek, ona yalvarıp yakarmayı ifadelendirmek içinde olabilir.

Kıyamet gününde herkesin gözü önüne çıkartılıp bizi zelil kılma, hakir eyleme şüphesiz sen sözünden asla dönmezsin.




فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا وَاُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَاُو۫ذُوا ف۪ي سَب۪يل۪ي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَاُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَاُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۚ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ


195. -“Nihayet Rableri dualarına şöyle karşılık verdi: “Gerek erkek olsun, gerek dişi olsun çalışanın hiçbir işini boşa çıkarmam. Birbirinizdensiniz. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, Benim yolumda işkenceye uğrayanların, savaşanların ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. Allah katından mükafat olmak üzere onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım.” Mükafatın en güzeli Allah katındadır.”

Rableri müminlerin dualarına karşılık verdi ve kabul etti gerek erkek gerekse kadın olsun hiç kimsenin ameli kaybolmayacak. Sizler birbirinize destek olmakta ve aynı dine mensup olmakla ve benim sevabıma erişmekte aynı durumdasınız. Topluluklarını ve aşiretlerini bırakıp hicret edenlerin, müşrikler tarafından yurtlarından çıkartılmalarını bana itaat ve ibadeti sebebiyle kendilerine eziyet edilenlerin Allah'ın kelamını yüceltmek için savaşanların ve Allah yolunda şehit düşenlerin günahlarını mutlaka affedeceğim. Kötülüklerini örteceğim. Onların Allah yolunda verdikleri imtihanlara karşılık altlarından ırmaklar akan cennetlere mutlaka koyacağını. Gözlerinin görmediği kulaklarının işitmediği herhangi bir insanın hatırına gelmeyen güzel nimetler ancak Allah katındadır.

Ümmü seleme sordu:

- Ey Allah'ın resulü! yüce Allah'ın hicret konusunda kadınlardan herhangi bir şekilde söz ettiğini işitmiyoruz. Bunun üzerine şanı Yüce Allah: “Nihayet rableri dualarına karşılık verdi. Gerek erkek olsun gerek dişi olsun çalışanın hiçbir işini boşa çıkarmam…” buyruğunu indirdi.




***


لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِۜ


196. -“Küfredenlerin diyar diyar dönüp dolaşmaları sakın seni aldatmasın.”

Burada hitap Resulullah  (ﷺ)'edir ve onun bulunduğu haline daha bir Sebat vericidir. çünkü o, zaten onların bu hallerine aldanmaz. aynı zamanda ümmetinin bütün fertlerine de bir hitaptır. Mana şudur: Onların içinde bulundukları nimetler, sevinç, türlü menfaatler, lezzetler, ellerinde tuttukları otoriteleri seni aldatmasın. Ve bu aldanmanın sonucu Allah'ın sana indirmiş olduğu Haktan sapmana sebep olmasın. Kafirlerin imkanlarına otoritelerine üstünlüklerine Dünya ülkelerinin çoğu üzerindeki egemenliklerini aldanıp da Haktan sapan kişiler ne kadar da çoktur!


مَتَاعٌ قَل۪يلٌ ثُمَّ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ


197. -“Az bir geçim, sonra varacakları yer cehennemdir. O ne kötü yataktır!”

Onların diyar diyar dönüp dolaşmaları az bir geçim içindir. Ellerinden kaçırdıkları ahiret günü nimetlerine karşısında ya da Yüce Allah'ın müminler için hazırlamış olduğu mükafat karşılığında çok basit ve değersizdir. Özü itibariyle değersizdir. Kendileri için hazırlanmış yatak olan cehennem çok kötüdür.


***


لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا نُزُلًا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ لِلْاَبْرَارِ


198. -“Fakat rablerinden korkanlar için altından ırmaklar akan cennetler var. Orada temeli kalacaklar. Allah tarafından ağırlanacaklardır. Allah katında olanlar, İyiler için daha hayırlıdır.”

Yüce Allah kendisinden emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak ondan gerçek manada korkanlara (takva ehline) ait olduğunu söylediği altından ırmaklar akan cennetler vardır. Bu hazırlanan mükafatlar kalıcıdır ve yüce Allah’ın ikramıdır. Allah katında olan hayat, ikram ve güzel meskenler, kesintisiz ve bol hayır ve iyilikler takva sahipleri içindir, bu kafirlerin içinde yüzdükleri geçici dünya nimetlerinden daha hayırlıdır. O halde kafirlerin sürdürdükleri geçici dünya sefası sizleri sakın imrendirmesin. Allah katında olanlar geçici olan şeylerden daha iyidir. Öyleyse Sebat ederek iman ve takva ve hak ehli olarak Allah'ın kitabı ve şeriatı üzerine sabit kılsın, Allah mükafatı bol olandır.




وَاِنَّ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِمْ خَاشِع۪ينَ لِلّٰهِۙ لَا يَشْتَرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَل۪يلًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ


199. -“Ehli kitaptan öyleleri vardır ki Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilmiş olana Allah'a huşu duyarak iman ederler. Allah'ın ayetlerini az bir pahaya değişmezler. Onların ecirleri Allah'ın katındadır. Allah şüphesiz hesabı çabuk görendir.”

Tevrat'a İncil'e ve Zebur'a; Allah'a huşu duyarak itaatkar olarak boyun eğerek onun önünde zilletlerini arz ederek “iman edenler Allah'ın ayetlerini az bir pahaya değişmezler” Onun kitabından bildiklerini gizlemezler. Onlar Muhammed
 (ﷺ)'in sıfatları gibi, bazı ayetleri tahrif etmek karşılığında az bir dünya değerine satın almazlar. İşte onlar için itaatlerinin ve amellerinin karşılığı olarak kıyamet gününde rableri katında mükafatları vardır. Şüphesiz ki Allah kullarını süratle hesaba çekendir. Çünkü onun hesap işlemlerini yapmaya ve bunun için bir zaman ayırmaya ihtiyacı yoktur. İrade ettiği an hesap bitiverir.

Bu ayeti kerime Yahudi ve Hristiyanlardan Müslüman olan bütün insanlar hakkında nazil olduğu söylenmiştir.



***


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ


200. -“ Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin. Ribat yapın ve Allah'tan korkun ki felah bulasınız.”

Ey iman edenler! Dinin hükümlerini yerine getirmek üzere sebat edin. Rabbinize itaat edin yasaklarına karşı sabırlı olun. Cihatta Allah'ın düşmanlarına karşı sağlam bir şekilde hazırlanın ve durun. Savaşın zorluklarına katlanmak konusunda onlarla yarışın ve sakın sizin sabrınız onlardan daha az olmasın.

Sınırlarınızda düşmanlarınıza karşı ve din düşmanlarına karşı nöbet bekleyin. Müslümanları koruyun. Oralarda ikamet edin veyahut da mescitlerde şeytanla savaşa hazır olarak ribat yapın. Emir ve nehiylere karşı dikkatli olun emirlere karşı gelmeyin ki, kurtuluşa erip ebedi olan nimete kavuşasınız felah bulasınız. Cennete mirasçı olmak Allah'ın rızasını ele geçirmekle olur bunu unutmayın.

İbadet yerinde devamlı olmalı, bu şeytana karşı bir gözetlemedir. Düşmanlara karşı müslümanları korumak maksadıyla sınır boylarını gözetlemekte aynen böyledir. Müslüman ya böyle bir durumda ya da öteki durumda olmalıdır. Allah'ın dinine ümmete saldıran iç ve dış düşmanlara karşı stratejik, siyasi ve mücadele sahasında saf bağlanılıp cihad edilen mücahade edilen her alan ribat şuuru ile kullanılmalıdır.

Allah resulü 
 (ﷺ) şöyle buyurmuşlardır: “Allah yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, dünyadan ve onun içinde bulunan şeylerden daha hayırlıdır. Sizden birinizin cennette sahip olacağı bir kamçı boyu yer, dünyadan ve onun içinde bulunanlardan daha hayırlıdır. Allah, Yolunda akşam ve sabah yürümek dünya ve onun içinde bulunanlardan daha hayırlıdır.

Velhamdulillahi Rabbil Alemin…

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs