Doğru itikad üzere olan cemaata bağlanma
Resulullah (sav) ümmetinin sapıklık yoluna gireceğini ve 72. fırkaya ayrılacağını anlatan hadisi şerifi okumuştuk. Fırkalara ayrılma konusunu işledik. Bu fırkalardan kurtuluşa erecek olan fırkanın ehl-i sünnet ve’l cemaat fırkası olacağını bahsi geçen hadis-i şeriften okuduk.
Sapık yolda oldukları üzerinde bütün ehli sünnet alimlerinin görüş birliğine vardıkları mutezile ve hariciler gibi bazı büyük fırkalar da kendi içlerinde fırkalara, gruplara ayrılmışlardır. Bu konudan bahsetme amacımız ihvan kardeşlerimizin sapık fikirler karşısında dikkatli olmasını sağlamaktır.
Hariciler Fırkası
Hariciler fırkası yirmi ayrı fırkaya ayrılmışlardır. Bu fırkalar içinde olan İbadiyye fırkası da kendi içinde fırkalara ayrılmışlardır. Bu fırkaların sapık düşüncelerine kısaca bakalım:
- Harici fırkasının ibadiyye fırkasının Yezidiyye fırkası, islam şeriatının son zamanlarında (Ahir zamanda) iranlılar arasından gönderilecek bir peygamber aracılığı ile değiştirilecek inancına sahiptirler.
- Meymuniye ve Mecusiler kızların ve oğulların kızları ile evlenmenin caiz olduğunu ileri sürmektedirler.
-Hz. Ali (R.a), Hz. Osman (R.a), iki hakeme hakem işini kabul edenleri, ashabı cemel (Hz. Aişe ile birlikte bu olaya katılanları) tümünün kafir olduklarını, günah işleyenlerin kafir olduklarını, zulmeden yöneticiye isyan etmenin vacib olduğu iddiasındadırlar.
Mutezile Fırkaları
Haktan ayrılmış olan kendi içinde 20 ayrı fırkaya ayrılan mutezile mezhebi içerisinden de fırkalar çıkmıştır. Bütün muhtemelen fırçalarının üzerinde görüş birliği içinde oldukları bidat düşüncelerden bazıları şunlardır:
- Allahu teala'nın ezeli sıfatlarının inkar edilmesi, Allahu teala'nın ilim, Hayat, Kudret, Semi, Basar sıfatlarının ezeliliğinin inkar edilmesi. Bütün bu iddialarına. “Allahu teala'nın ezelde adı ve sıfatı yoktu sözlerini ilave etmişlerdir.”
- Yine Allahu teala'nın gözleriyle görülmesinin mümkün olmayacağını ve Allahu teala'nın kendi zatını göremediğini. Başkasının da onu göremeyeceğini ileri sürmüşlerdir.
- Allahu teala'nın kelamının sonradan olma yaratılmış olduğunu, iddia etmeleri de ortak görüşleri arasındadır. Allah’ın ilahi kelamının kitabının mahluk olduğunu ileri sürmüşlerdir.
- Yine bütün mutezile fırkalarının insanların yahut hayvanların fiillerinden herhangi birini yaratmadığını ileri sürerler. Onlar insanların kendi fiillerini, kendi kudretleri yaptıklarını, hayvanların fiillerine herhangi bir müdahalesinin söz konusu olmadığını söylemişlerdir. Bu sözlerinden dolayı müslümanlar olanları kaderiyye olarak adlandırılmıştır.
-İslam ümmetinin fasıklık sıfatından dolayı iki menzile arasında bir menzilde bulunduğu, yolundaki bozuk iddialarında da görüş birliği içerisindedirler. Onlara göre fasıklık sıfatı taşıyan ne mümin ne de kâfir olmaktadır. İşte bu şekilde islam ümmetinin ortak görüşünden uzak kalan iddialar ortaya atmaları nedeniyle müslümanlar onları Mutezile ayrılanlar itidal edenler olarak adlandırılmışlardır.
- Yine kulların işlerinden hakkında Allahu teala emir ya da yasak türünden herhangi bir hükmünün bulunmadığı fiiller için Allahu teala’nın bir iradesinin, (isteğinin, hükmünün) söz konusu olmadığı yolundaki iddiaları da ortak görüşleri arasındadır.
Mürcie Fırkaları
Mürcie fırkası 3 gruptan oluşmaktadır. Onlar hakkında da söylenebilecek olanlar şunlardır:- Bir grubu da imanda icrayı kabul etmiş. Fiil ve kazançlar kulların kazançları konusunda ise Cehm’in görüşlerini kabul etmişlerdir. Bunlar Cehm ve mürcie fırkasından sayılmışlardır.
- Mürcie fırkasının en çok bilinen özellikleri imanla birlikte ameli terk etmenin ve günah işlemenin bir zarar vermeyeceğini söylemelidir. Hatta bazıları imanın sadece sözden ibaret olduğunu, kalben tasdik olmadan daha kişinin iman sahibi olabileceğine ileri sürmüşlerdir. İlim adamları bu 2 mezhebi tekfir etmişlerdir.
Zeydiyye fırkaları
Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in (radıyallahu anh)'ın kâfir olduklarını ileri sürmesinden dolayı, Carudiyye fırkasını küfürle itham etmektedir. Carudiyye fırkası da, Betriyye ve Süleymaniyye fırkalarını Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in kafir oldukları iddiasını kabul etmediklerinden dolayı tekfir etmektedir.
Bu 3 fırkanın mensupları Zeyd bin Ali bin Hüseyin bin Ali nin Ebi Talib’in zamanının imanı ve zeyd'den sonraki imamın da oğlu Yahya bin Zeyd olduğunu söylemeleri sebebiyle kendilerine Zeydiyye denilmiştir.
- "Bunlar Hz. Ebu Bekir (r.a) ve Hz. Ömer (r.a)'e yakınlık duymakta, ancak onlardan teberri edenlerden (yani onlardan uzak olduklarını söyleyenlerler) teberri etmemektedirler. "Bu üç fırka mensuplarının Zeyd bin Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib'in, zamanının imamı ve Zeyd'den sonraki imamın da oğlu Yahya bin Zeyd olduğunu söylemeleri sebebiyle kendilerine Zeydiyye denilmiştir. Zeyd bin Ali'nin imamete (yöneticiliğe) getirilmesi için kendisine Kufe halkından yirmi beşbin kişi bey'at etmişti. Zeyd bin Ali kendisine beyat edenlerle birlikte Irak valisine karşı bir ayaklanma başlattı. O zamanki Irak valisi Hişam bin Abdulmelik'in amili (görevlisi) olan Yusuf bin Ömer es Sakafi idi. Zeyd bin Ali ile Yusuf bin Ömer es Sakafi arasındaki çarpışma uzayınca, Zeyd bin Ali'nin etrafına toplananlar kendisine:
"Biz sana, deden Ali bin Ebi Talib'e haksızlık etmiş olan Ebu Bekir ve Ömer hakkındaki görüşünü öğrendikten sonra yardımda bulunacağız" dediler. Zeyd bin Ali de:
"Ben, onlar hakkında iyilikten başka bir şey söylemem. Babamın da o ikisi hakkında iyilikten başka bir şey söylediğini duymadım. Ben dedem Hüseyin'e haksızlık etmiş, ateşli çarpışmaların olduğu günde Medine'yi yağmalamış, sonra da Allah'ın evine (Beytullah'a) mancınık taşı ve ateş savurmuş olan Umeyyeoğullarına karşı ayaklandım" diye söyledi. Onun böyle söylemesi üzerine etrafına toplananlar kendisini terk ettiler. O da bunlara siz beni reddettiniz "rafezumuni" diye söyledi. Bu günden sonra o topluluk "Rafiziler" (reddedenler) olarak adlandırıldı.
Nadr bin Huzeyme el Ansi ile Muaviye bin İshak bin Yezid bin Harise, beraberlerindeki iki yüz kişi ile birlikte Zeyd bin Ali'nin yanında kalarak en sonuncuları da öldürülünceye kadar Yusuf bin Ömer es Sakafi'nin adamlarına karşı çarpıştılar. Bu çarpışmada Zeyd bin Ali de öldürüldü. Onun cesedi daha sonra kabrinden çıkarılarak çarmıha gerildi, sonra da yakıldı.
Zeyd bin Ali'nin oğlu Yahya bin Zeyd Horasan'a kaçtı. Burada Cuzcan bölgesinde Horasan valisi Nesr bin Seyyar'a karşı ayaklanma başlattı. Nasr bin Seyyar onun üzerine üç bin kişilik ordu ile birlikte Selm bin Ahvez el Mazini'yi gönderdi. Bunlar Yahya bin Zeyd'i öldürdüler. Yahya bin Zeyd'in Cuzcan'da olan kabri (türbesi) bugün bilinen bir yerdir."
KEYSANİYYE FIRKASI
Bu fırka Hz. Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib'in intikamını almak amacıyla ayaklanma başlatmış olan Muhtar bin ebi Ubeyd es Sakafi’nin peşinden gidenlerin oluşturduğu fırkadır. Bu Muhtar’a keysan denilirdi. Onun kendisi ile ilgili yazıyı Hz. Ali’nin Keysan adındaki bir azatlısından aldığından dolayı, oluşturduğu gruplara Keysaniyye denildiği de söylenmiştir.
- Bir şeyin durumu, gelişmeler çizgisinde Allah'ın ilminde netleşir. Bu netleşme sonrasında Allah'ın iradesi ile gerekli gelişmeler olur. Bu ise Allahu teala'nın yarattıklarına benzetilmesinin bir şeklidir. Çünkü yaratılanlar olayların gelişmesi doğrultusunda bazı şeylerin iyiliğini veya fenalaştığını daha iyi anlayabilmekte ve buna bağlı olarak yeni yeni kararlar verebilmektedirler.
Neccariyye Fırkaları
Bazı konularda bizim ehli sünnet vel cemaatın bazı meselelerde de Kaderiyye mezhebinin görüşlerini benimsemişlerdir.
- Allahu Tealanın kelamının okunduğu zamna araz olduğunu yazıldığı zaman cisim olduğunu ileri sürmüşlerdir. (Varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan mevcudata araz denir.)
Kerramiyye Fırkası
- Mabudlarını taptıkları varlığı, bir cisim sahibi olduğunu ve sonradan olan gelişmelere göre değişime uğrayabilecek bir varlık olduğunu ileri sürmüşlerdir. Maddi bir şey olduğunu bedeni olan bir varlık olarak düşünmeye çağırmışlardı.
-Nübüvvet ve risalet konuları ile ilgili saçmalıklarından birisi, nübüvvet ve risaletin, nebi ve resulde yer alan iki sıfat olduğunu, peygamberlere vahyedilmesinin ve mucizeler göstermesinin, günahlardan korunmasının onlarda aranması gereken sıfatlardan olmadığını ileri sürerler. Onların iddialarına göre, bir kimsede nübüvvet ya da risalet sıfatı bulunduğunda, Allahu Teala’nın onu nebi ya da resul olarak göndermesi vacib olur. Bunlar resul ile mürseli de birbirinden ayırmışlardır. Onlara göre resul, kendisinde risalet sıfatı bulunan kişi, mürsel ise risalet görevini yerine getirmekle emrolunan kişidir.
Fıkhi meselelerde de benzeri görülmemiş aptalca iddialarda bulunulmuş. Bunlardan birisi seferilikte namaz yerine, iki rekat tekbir getirmenin yeteceği iddiasıdır.Yani onlara göre yolcu namazında rüku, secde, kıyam, kuut, Teşehhüd, ve selam gerekmez derler.
İmamiyye fırkaları.
Son zamanlarda imamiye ismi daha çok isnâ eşariyye mezhebi mensupları için kullanılmaya başlanmıştır. Çağımızda Şiilerin çoğunluğunu bu fırkanın mensupları oluşturmaktadır. Bunlar 12 imamın sammura’da bir mağarada gizlendiğine inanır ve onun dünyanın zulüm ve haksızlık da dolmasından sonra adalet ve hakkaniyet yeniden getirmek için çıkmasını beklerler.
Şiilerin temel ilkeleri.
1- İmamet konusu ümmetin görüşüne bırakılan mesalih-i amme’den -(Genel çıkarların sağlanması ile ilgili konulardan) değildir. Aksine imamet, dinin bir direği ve islam’ın temelidir. Hz. peygamber (sav)’in bu konuyu önemsememiş olması düşünülemez. Ümmetin imamını tayin etmek, peygamberin üzerine bir görevdir. İmam aynı zamanda büyük ve küçük günahlardan korunan kişidir.
2- Resulullah kendisinden sonra halife olarak hazreti Ali (ra)'yi tayin etmiştir.
3-Hz. Ali dünya ve ahiretle resulullah'tan sonra yaratılmışların en üstünüdür. Ona karşı düşmanlık eden Allah'a düşmanlık etmiştir. İmamların masum olduklarını günahtan koruduklarını.Türkiye gerektiğinde inancını gizlemesi de şiilerin inanç ilkeleri arasındadır.
Batıniyye Fırkaları
Batıni fırçalarının tümünün üzerinde birleştikleri temel ilkeler kurani kerimin zahir açık.Anlamından başka bu anlama tamamıyla ters bir batıni yani gizli anlamının olduğuna inanırlar. Çağımızda hala varlıklarını sürdüren batıni fırkaların en meşhurları; Nusayriler, İsmaililer ve Dürzilerdir.
Nusayrilerin inanç özellikleri
Nusayrilere göre, Hz. Ali tanrıdır, yahut tanrı sıfatı ona hulul etmiştir. Ve kendisi bulutların üzerinde ikamet etmektedir. Gök gürültüsü onun sesi şimşek de onun gülmesidir. Nusayriler bu inançlarından dolayı bulutlara saygı gösterirler. Onlara göre bulutlar yedinci katın esasıdır ve mana olarak isimlendirilir. Nusayriler Selman-ı Farisi’yi Hz. Ali'nin resulü olarak kabul ederler. Bunlar inançlarını gizlerler. Şarabı kutsal sayarlar. Hz. Ali (ra)'nin katili ibni Mülcemi severler. Nusayrilerin yeminleri inançlarının sapkınlığını ortaya koyar. Hz. Ali(ra)'nin Allah olduğunu ve onun isimleriyle çağrılması, üzüm ağacının sökülmesi caiz olmayan kutsal ağaçtır. Çünkü meyvesinden şarap yapılır. vb.
Dürzilerin inanç ilkelerinden bazıları:
- Hakim Biemrillah Fatimi’nin ilah olduğunu ileri sürerler.
- Tenasüh, tekammus ve hulul inancına sahiptirler. Yani ruhların bir bedenden, diğerine geçeceğine, bazı ruhların bazı bedenleri kendilerine giysi gibi kullanacağına ve ilahi sıfatların bazı bedenlere hulul edeceğine gireceğine inanırlar.
İsmaililer inanç ilkelerinden bazıları
-İnsanın ilah olduğu ve tenasüh inancına sahiptirler.
- İsmaililer imamın tanrılığına inanırlar.
- Allah insan şeklinde zuhur eder demişlerdir. Yedi şekilde zuhur eder sonunda Hakim Biemrillah Fatimi’nin şeklinde geleceğine inanırlar.
- Allah’ın sıfatlarını kabul etmezler.
- Kur’an'ın zahiri birde batını manasının olduğunu iddia ederler
Müşebbihe Fırkası
Müşebbihe iki gruptur. Birinci grup Allahu teala'nın zatını başka varlıkların zatına benzetir. İkinci grup da Allahu teala'nın sıfatlarını başka varlıkların sıfatlarına benzetir. Bu grupların her biri de kendi içlerinde çok çeşitli gruplara ayrılmıştır. Bu fırkaların bazıları Kur’an hükümlerini kabul eder, namaz, zekat, oruç, hac gibi islam şeriatının temel ölçülerine uymanın üzerlerine farz olduğunu kabul ederler. Allahu Teala'nın haram kıldıklarını haram olarak görmeleri sebebiyle kelam alimlerinin bazıları bu fırkaları islam ümmetinden saymışlardır.
Müşebbihe inanç ilkelerinden bazıları
Allahu Teala'nın sıfatlarını yarattıklarının sıfatlarına benzetenler de değişik fırkalara halindedir. Bunlardan bir fırka Allahu tealanın iradesini yarattıklarının iradesine benzemektedirler. Bunlardan Allahu Teala'nın istediği şeyi sonradan gelişmeler paralelinde değiştirme. Göstere bile iradesiyle gerçekleştiğini ileri sürmektedirler. Onların bu iddiaları Allahu Teala'nın iradesinin de bizim irademiz gibi olduğuna anlamı taşımaktadır.
Bahailik Fırkası
Mirza Hüseyin’in yolundan giden Beha diye adlandırılan kişinin yolundan gidenlerdir. Kendisi Akka’da ölmüştür.
Bahailik inanç ilkelerinden bazıları
Bu fırkaya göre vahyin üstün kıymetli yorumları ve gizli anlamları bulunmaktadır. Buna ancak daha bile bilir önce mehdilik, sonra da peygamberlik iddia etmiş ve daha önce İndirilmiş olan. Bütün semavi kitapları. Neşreden en kutsal kitabın kendisine indirildiğini ileri sürmüştür. Bundan sonra da kendisinin insanlığın kendisine ibadet etmesi gereken bir ilah olduğunun iddiasında bulunmuştur.Yine Hz. İsa(as)'ın çarmıha gerilerek öldürüldüğünü ve tekrar dünyaya dönmeyeceğini ama onun ruhunun başkasına geçtiğini ileri sürmüşlerdir. Yine peygamberlerin mucizelerini ölümden sonra dirilmeyi, mahşerde toplanmayı, yapılan iyiliklerden ve kötülüklerden dolayı karşılık görmeyi cennetle cehennemi inkâr ederler. Yine babilere ve bahailere göre eski dinler, bu dinlerde yer alan ibadet uygulamaları ve bu dinlerin ortaya koymuş olduğu ceza sistemleri, tamamıyla nesh edildiğini söylerler.
Namaz olarak sabah, öğle ve ikindi vakitlerinde 9 rekat kılınır. Cemaatle namaz kıldırılabilir, kıble Akka’dır. Hac ziyareti Akka’ya yapılır ve haccı kadınlar değil sadece erkekler yapar, kadınların örtünmesi yasaktır. Açılmak ve erkeklerin arasında serbestçe karışmak vardır. Had cezaları maddi bir takım cezalara, para cezalarına, mal cezalarına çevirir. Çok sayıda aslı olmayan saçma sapan hükümler ortaya koymuşlardır.
Kadıyanilik Fırkaları
Kadıyaniler, Hindistan'ın Kordaşor eyaletinin Pencap bölgesinin merkezi olan Kadiyan’da hicri 1251 yılında doğmuş olan Gulam Ahmed Kadiyani’nin yolundan gidenlerdir.
Kadiyaniliğin temel ilkeleri
- Peygamberliğin son bulunmadığının ileri sürülmesi ve peygamberliğin son bulduğuna dair nasların tevili.
- Gulam Ahmed’in Mehdi Hz. Muhammed(As)'in şeriatını teyid eden, destekleyen peygamber (nebi) ve dünyaya döneceği bildirilmiş olan İsa olduğuna inanılması.
- Vahyin insanlara açık olduğuna, Gulam Ahmed'e de vahiy geldiğine ve ona gelen vahyi yandaşlarından bazılarının duyduğuna inanılması.
- Cihadın yasaklanması, yönetimi ele alanlara ve özellikle ingiliz işgalcilere itaat edilmesinin istenmesi.
- Kadiyan ile burada bulunan mescidin, Mekke ile oradaki mescid’i Harama denk olduğu, Kadiyan’a yapılacak haccın Mekke'ye yapılacak hacc yerine geçeceği ve Kadiyan’ın kutsal yerlerin üçüncüsü olduğuna inanılması inancı.
- Gulam Ahmed'in doğrulamayan müslümanların kafirlikle suçlanılmaları ve bunların Hz. İsa(as)'ı yalanlayan yahudilere benzetilmeleri. Gulam Ahmed kendisinin Muhammedi silsilenin İsa'sı olduğunu ileri sürmüştür.
- Gulam Ahmed'in bütün peygamberlerden üstün olduğunu ileri sürmek, peygamberlerin yandaşlarından daha üstün olduklarını söylemek.
- Ayetlerden kastedilen asıl anlamları ancak kadiyani mesihi Gulam Ahmed Kadiyani’nin anlayabileceğini ileri sürülmesi ve Resulullah (sav)’in sünnetinin, şeriatta bir kaynak olduğunun reddedilmesi. Onlar, kendilerinin ıslahçı reformist, düzenleyici Müslümanlar olduklarını iddia ederek, insanları kendi yollarına çağırırlar.
Hariciler.
Dini yaşantıda çokça ibadet eden, ancak yaptıkları bunca ibadetin etkisi kalplerine ulaşmaz. Bu mezhebin mensupları yaşları ilerlemiş olsa da çocukça düşünceler ve akla yatkın olmayan yorumlarla kendilerini gösterirler.
Hazreti Osman (ra) ve Hz. Ali (ra)'nin küfürle itham edilmeleri (tekfir edilmeleri) kendi görüşlerine uymayan görüşleri benimsemiş olan yöneticilere karşı fiili mücadele verilmesinin farz olduğuna inanmaları. Bu konuda birtakım denge unsurlarını göz önünde bulundurmazlar. Küçük olsun büyük olsun bir günah işleyenleri küfürle itham ederler. Kendilerine muhalefet edenlerin kanlarını, mallarını ve ırzlarını helal sayarlar.
Bugün harici inancı çok dar olan belli bölgelerde varlığını sürdürmektedir. Ancak haricilerin ortaya koymuş oldukları anlayış ve gidişat, birçoklarını da. etkisini göstermektedir.
İtikâdi açıdan haricilik vardır. Bir de yaşantı ve gidişat açısından haricilik vardır.
Haricilerin özellikleri arasında bazı özellikler vardır ki bunlar gözden kaçırılmaması gerekir. Sözün güzel, en kötü olması okunan kurandan kalben bir etki duyulmaması. Hızla dinden çıkılması kişiliğine girer gibi olur ama daha dinin, ilim, hikmet ve tezkiye gibi kurumlarından nasibini almadan bilgisizce fetvalar vermeye başlar. Bu noktada kendi arzu doğrultusunda hareket eder ve en fena şekilde uygulamalarda bulunur. Sonra da dinin tümünün kendisinin yaptığı uygulama olduğunun zannına kapılır. Gerçekte ise kendisinin yaptığının din ile hiçbir alakası yoktur.Yine insanları Allah'ın kitabına çağırırlar ama kendilerinin Allah'ın kitabı ile bir ilgileri bulunmamaktadır.Yalnızca prensip açısından Allah'ın kitabına inanırlar ve insanları da bu kitaba çağırırlar. Ama kitabı okuma anlama, düşünme ifade ettiği şeylerden etkilenme ve içeriğini ezberleme deki nasipleri yoktur. Tıraş olup saç ve sakallarını kazanırlar.
Bu konuda geniş bilgi sahibi olmak için mezhepler tarihi adlı yazılmış olan eserlerden istifade edilmelidir.
Doğru İtikattaki Cemaata Bağlanma
Cemaat kelimesinin şeriat ıslahı altındaki anlamı Resulullah (sav)’in ve ashabının üzerinde bulundukları çizgi ve itikad ve bu itikad üzere olan kitle olarak ifade edilir. “Ehli sünnet vel cemaat” tabiri de bu anlama ışığında türetilmiştir.
Allah (Celle Celaluhu) şöyle buyurmuştur. “Şüphesiz ki ibrahim bir ümmetti” Nahl / 120
İbni Mesud (Ra)'ın şöyle söylediği bildirilmiştir. “Cemaat tek kalsa da kişinin hakka uygun olmasıdır.”
Tirmizi de şöyle söylemiştir: “İlim sahiplerine göre cemaat kelimesi fıkıh ilim ve hadis ehli olanlar şeklinde açıklanır. Carud bin Muaz’ın şöyle söylediğini duydum:
“Ali bin Hasan dedi ki: “Abdullah bin Mübarek’e “Cemaat nedir? diye sordum. “Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer (r.a)’dir” diye cevap verdi. Kendisine: “Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) vefat etti” denildi. Bu kez “şu ve şudur” diye söylendi. “Şu ve şu da vefat etti” denildi. Abdullah bin Mübarek bunun üzerine: “Ebu Hamza Sukri bir cemaattir” dedi.
Bu kişi “Ebu Hamza diye kastettiği Muhammed bin Meymun’dur. Bu kişi yaşlı ve salih biriydi. Bize göre Abdullah bin Mübarek, bu sözü onun sağlığında söylemiştir.”
Raşid Halifelik ve adil bir devlet yönetimi ortadan kalkınca bu noktada Müslümanlar tereddüde düşerler. Böyle bir durumda Müslümanlar nasıl bir seçim yapacaklar? Müslümanların sapık kimselere. Uyması onlarla birlikte olması caiz değildir. Bu durumda ya uzlete çekilecek ya da az da olsalar hak üzere olan insanları araştırıp onlara tutunmaya çalışacaklardır. Böylelikle çok sayıda nas’ın kendisinden söz etmiş olduğu grupta bir arada olacaktır. Temel ölçülerin tümüyle kaybolmaması için yüce Allah bu ümmetin içinden sürekli olarak, hak üzere bir grubu var etmiştir. Bu grup hakka yapışıyor ve onun için cihad eder. Cihadın ise türleri vardır dil ile cihad, Mal ile cihad, el ile cihad vardır. Sözünü ettiğimiz hak çizgi üzerinde olan grup, Allah yolunda savaşanlardan, davetcilerden, fakirlerden, veli kullarla birlikte olanlarla hak yolda zikre edenlerle hadisçilerden ve bütün bunlara mal ile destek olanlardan oluşur.
Hz. Ali (ra) “Hakkı tanı, o zaman hak üzere olanları da tanırsın.” demiştir. İşte doğru inanç ve doğru itikat budur.
Doğru çizgi üzerinde bulunanlar için bazı tespitler imam Müslim tarafından yapılmıştır:
-İtikâdi ahlaki ve fıkhi konularda görüşleri ehli sünnet ve cemaat mezhebinin görüşleri doğrultusunda olmalıdır.
-Cuma’ya ve cemaate devam etmeli, müslümanların topluluklarından ve zorlayıcı bir neden olmadıkça, camilerinde cemaatle namaz kılmaktan geri durmamalıdır.
-Müslümanların kendi doğru yolda olup başkalarını da doğru yola ileten raşid bir halifeleri, yahut adil bir yöneticileri varsa, bu imama ve yöneticiye itaat etmelidir. Bir halife yahut yönetici yoksa, bu kez hakkı tanıyan ve kabul eden, şeriatı bilen ve şeriatın hakim kılınması için bütün yollarla cihad eden topluluklarla birlikte bulunmaya çalışmalıdır.
-Müslüman bütün şartlarda, kendi şahsında hakkı inanç olarak benimsemeye ve yaşayış olarak dışa akse ettirmeye çalışmalıdır. Onun bu inanç ve yaşayışı, diğer insanlara karşı bir hüccet (delil) mahiyeti taşıyacaktır.
- Bütün hallerde müslüman'ın Allah için kardeşleri bulunmalıdır. Onlarla bir araya gelmeli, kendilerini Allah için sevmeli, onlarla ziyaretleşme ve yardımlaşmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’den hak çizgide olanları diğerlerinden ayırmamıza imkan verecek 4 ayeti okuyalım:
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların O'nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir. Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun Peygamberi ve namaz kılan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir. Kim Allah'ı, Peygamberini ve inananları dost edinirse bilsin ki, şüphesiz Allah'tan yana olanlar üstün gelirler.” Maide / 54-56
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Ey inananlar! Allah'tan sakının ve doğrularla beraber olun. Medinelilere ve çevrelerinde bulunan Bedevilere, savaşta Allah'ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa uğramak, kafirleri kızdıracak bir yeri işgal etmek ve düşmana başarı kazanmak karşılığında, onların yararlı bir iş yaptıkları mutlaka yazılır. Doğrusu Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez. Allah, yaptıklarının karşılığını en güzel şekilde kendilerine vermek üzere, az veya çok sarf ettikleri her şey, yürüdükleri her yol, onlar için yazılır. İnananlar toptan savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan bir taifenin dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı? Ki böylece belki yanlış hareketlerden çekinirler.” Tevbe / 119-122
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler. Bir haksızlığa uğradıklarında, üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar. Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah'a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez. Zulüm gördükten sonra hakkını alan kimselere, işte onların aleyhine bir yol yoktur. İnsanlara zulmedenlere, yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere karşı durulmalıdır. İşte, can yakıcı azap bunlaradır. Ama sabredip bağışlayanın işi, işte bu, azmedilmeye değer işlerdendir.” Şura 36-43
“Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah'ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Mücâdele 22. Ayet
Kendi aralarında işlerini dayanışmayla yapanlar islam ümmetinin genel ahlaki özelliklerini taşıyan bir yapıya sahiptirler. Bu özellikler kendisinde bulunan kişi islam ümmetini temsil eden özellikleri kazanmış demektir.
Allah'ın varlığı hakkında marifet sahibi olmalı, Kâinatın yaratılışlı hakkında bilgi sahibi olunmalı, Peygamber ve peygamberlerin siretlerinin öğrenilmeli, Peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametlerinin tanınması, islam şeriatının esaslarının bilinmesi, yükümlülüğün ve bu çerçeveye giren hükümlerin neler olduğunun bilinmesi, Hilafet ve imamet konusunun iyice öğrenilmesi, Salihler, veliler ve takva ehli imamların derecelerinin bilinmesi, Kâfirlerden ve sapıklardan ve Allah düşmanı olanların ortaya koydukları hallerinin bilinmesi, bu konuların bilinmesi müslümanın istikametinde etkisi hissedilecektir.
“Aşırı derecede cimriliğin insanlara hükmettiğini arzulara uyulduğu, dünyanın tercih edildiği, Her, görüş sahibinin sadece kendi görüşünü üstün tutup sadece onu benimsediğini gördüğün zaman. Artık sen sadece kendi nefsini kurtarmaya çalış ve bu durumda halkın genelinin tutumundan uzak dur.” Ebu Davud, Tirmizi
“Huzeyfe (ra)’den Rivayet edilen hadiste bildirildiğine göre de Huzeyfe (ra) Resulullah (sav)’a : “Eğer Müslümanların bir cemaatleri ve imamları bulunmuyorsa o zaman ne yapayım? Diye sormuş. Resulullah (sav)de: “O zaman bütün bu fırkalardan uzak dur.” diye buyurmuş. Buhari, Müslim
Şeyh Abdulkadir Geylani'nin dediği gibi, yolunu Kuran ve sünnet eyle. Uy uydurma ilkesiyle hareket eden bir cemaat içerisinde bulunulmalıdır. Üzerinde birleştiğiniz konularda birbirimize destek olup, görüş ayrılığına düştüğünüz konularda birbirinizi mazur görecek şekilde olunmalıdır.
Kuran ı kerim üzerinde münakaşa küfürdür. Bu kuran hakkında şüphe ve tereddütte bulunmakla alakalı bir boyuttur. Bu gibi tartışmalardan ve batıl inanca sahip olan kişilerle tartışmaktan uzak durulmalıdır. Kalpleriniz kendisine ülfet ettiği sürece kuran okuyunuz. Üzerinde ihtilaf ve görüş ayrılığına düştüğünüz zaman ise kalkınız. Eski ümmetler kitap üzerinde ihtilâfa düşmelerinden dolayı helak oldular. Unutulmamalıdır ki Muhammed ümmetinin hiçbir konu üzerinde ihtilaf etmemiş olmaları Beni (resulullah) hoşnut etmez hepsi bir konuda görüş birliğine vardıklarında bir kimse buna aykırı hareket ederse sünneti terk etmiş olur. Ama görüş ayrılıkları olur da bir kimse farklı görüşlerden birine göre amel ederse sünnete göre yine amel etmiş olur.
Müslüman Allah'ın kitabını yahut Resulullah (sav)’in sünnetini okurken, prensibi bunların emrettiklerini yerine getirmek ne hissettiklerinden de kaçınmak olmalıdır. Yine küfür, sapıklık, bidat ya da fıstıktan söz eden bir ayet veya hadisle karşılaştığı zaman kendisini onun üzerinde durduğu şeyden sakındırmaya çalışması gerekir. Böyle yaparsak söz konusu fenalıkları düşmüş olanların hayatlarından, bizim hayatımıza bir fenalığın karışmasını önlemeye çalışırız. Bu noktadan hareketle başkalarına benzemekten de nehyolunmuş bulunuyoruz.
Resulullah (Aleyhisselam) dini alana giren bütün uygulamalarda müşriklere ve kafirlere muhalefet etmeyi bize bir ölçü olarak göstermiştir. Geçmiş ümmetler, taşkınlık ve bid’atler ortaya çıkarmak suretiyle sapıttıkları gibi, tevhid inancından uzaklaşarak da sapkınlığa düşmüşlerdir. Bu ümmetler dinin özü hakkında sapıklığa ve ayrılığa düştükleri, fenalıklara ve taşkınlığa daldıkları ve bid’atler ortaya çıkardıkları gibi, kendilerine inen vahyi de tahrif etmiş ve bu vahyin getirdiği hükümleri tamamen uygulamadan kaldırmışlardır. İşte müslümanın bu durumlardan sakınması gerekir.
- Karışıklıkların olduğu zaman müslümanların cemaatleri ve imamlarıyla birlikte olunmalı eğer olunmayacaksa ölüm sana gelinceye kadar tüm fırkalardan uzakdur.- Resulullah(sav)’ın sünnetimi benimsemeyen bir topluluk ortaya çıkar. Bunlar içerisinde bedenleri insanların bedenleri gibi ama kalpleri şeytan kalpleri olan birtakım adamlar bulunacaktır. İşte o zaman dinle ve itaat edersin. Sırtın dövülse ve malın alınsa bile dinle ve itaat et buyurmuşlardır.
- Fitnelerin çoğaldığı zaman Allah'ın kitabını öğren ve içinde olanlara uy fitnenin bulunduğu yerlerden uzak dağın başındada olsan dişlerini ağacın köküne geçir ve ölümü bekle hiçbir fırkaya uyma.
- Muhammed ümmeti içerisinde bir grup hak çizgi üzerine muhakkak kıyamete kadar bulunacaktır..
- Müminlerin en güzel yurdu Şamdır. Atların da kıyamet gününe kadar alınlarına bereket konulmuştur.
- Kim islam cemaatinden bir karış uzaklaşırsa, İslam halkasını boynundan çıkarmış olur. Allah'ın eli cemaatle birliktedir.
- Benim ümmetim sapıklık üzere bir araya gelmeyecek. Sizin cemaatle birlikte olmanız gerekir. Allah'ın eli cemaatle birliktedir.
- Fitne ve fesadın bolca olduğu bir ortamda cennete yerleşmek hoşuna gidiyor ise insanların cemaatlerine bağlı kal.
- Hazreti Osman radıyallahu anh öldürüldüğünde Ebu Mesud evine uzlete çekildi. Kendisinin yanına giderek insanların durumlarından sordum. Cemaate bağlı kal Allahu Teala Muhammed ümmetini sapıklık üzere bir araya getirmemiştir. İyi olan kişi rahatlık bulunca ve taşkınlığa düşenin de rahat durması isteninceye kadar sabret. Yine aynı şekilde hazreti Ali öldürüldüğünde de ebu Mesud ile karşılaştık. Peşinden gittim ve kendisine Allah'ın adına söylemeni istiyorum. Sen Resulullah(sav)'den fitneler ile ilgili olarak ne duydun? Diye sorduğumda, biz bir şeyi gizlemeyiz sen Allah'tan kork ve cemaatle birlikte ol. Dağılmaktan ayrılmaktan da sakın, sapıklık işte budur. Allahu Teala Muhammed ümmetine sapıklık üzere birleştirecek değildir.
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...