El-En’âm Sûresi 128-144. Ayetlerin Tefsiri
Tarih: 31. 12. 2024
ﷺ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَم۪يعًاۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّذ۪ٓي اَجَّلْتَ لَنَاۜ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ رَبَّكَ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ ﴿١٢٨﴾ وَكَذٰلِكَ نُوَلّ۪ي بَعْضَ الظَّالِم۪ينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ۟ ﴿١٢٩﴾ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَات۪ي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِر۪ينَ ﴿١٣٠﴾ ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ ﴿١٣١﴾ وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ ﴿١٣٢﴾ وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَكُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَر۪ينَۜ ﴿١٣٣﴾ اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ ﴿١٣٤﴾ قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴿١٣٥﴾ وَجَعَلُوا لِلّٰهِ مِمَّا ذَرَاَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْاَنْعَامِ نَص۪يبًا فَقَالُوا هٰذَا لِلّٰهِ بِزَعْمِهِمْ وَهٰذَا لِشُرَكَٓائِنَاۚ فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ وَمَا كَانَ لِلّٰهِ فَهُوَ يَصِلُ اِلٰى شُرَكَٓائِهِمْۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ ﴿١٣٦﴾ وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَث۪يرٍ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ د۪ينَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ ﴿١٣٧﴾ وَقَالُوا هٰذِه۪ٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌۘ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِۜ سَيَجْز۪يهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿١٣٨﴾ وَقَالُوا مَا ف۪ي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ ف۪يهِ شُرَكَٓاءُۜ سَيَجْز۪يهِمْ وَصْفَهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ ﴿١٣٩﴾ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِۜ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ۟ ﴿١٤٠﴾
128. -“Onların hepsini toplayacağı o günde: "Ey cin topluluğu, insanlardan birçoğunu yoldan çıkardınız ha?" Onların velileri olan insanlar da diyecek ki: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden (Birbirimizden) faydalandık ve bize takdir ettiğin ecelimize ulaştık." Buyurur ki: "Devamlı kalmak üzere durağınız ateştir. Allah'ın diledikleri müstesna." Muhakkak ki Rabbin alîmdir, hakimdir.”
Allah, kıyamet gününde müşrikleri, dostları olan Cin şeytanlarıyla bir araya topladığı zaman onlara: "Ey Cin topluluğu, şüphesiz ki insanlardan birçoğunu saptırdınız." diyecektir. Cinlerin, insanlardan olan dostlun ise şöyle derler: "Ey rabbimiz, dünyada biz birbirimizden faydalandık ve senin, ölümümüz için tayin ettiğin vakte ulaştık." Allah da onlara: "Sizin varıp kalacağınız yer Cehennem ateşidir, orada ebedi olarak kalacaksınız. Allah’ın dilemiş olduğu süre hariç. O da kabirlerinizden çıkıp Cehennem ateşine varacağınız zamandır." der. Şüphesiz ki rabbin, yaratıklarının işlerini zevk ve idare etmekte hüküm ve hikmet sahibidir ve onları çok iyi bilmektedir.
Ayet-i Kerimede geçen "Birbirimizden faydalandık." ifadesinden maksat, Şeytanların, insanlara şehvani şeyleri süslü göstermeleri ve haramları yaldızlamalarıdır. Şeytanların insanlardan faydalanmaları ise, insanların kendilerine itaat etmeleri, sözlerini dinlemeleri ve şeytanların, insanları sevk ve idare edenler haline gelmeleridir.
129. - “İşte böylece kazandıklarından ötürü zalimlerden kimini kimine veli ederiz.”
Kazandıkları küfür ve günahlarından dolayı biri ötekinin dost ve yardımcısı olur veya onları peş peşe ateşe atarız yahut kimini kimine musallat kılarız. Bu şekilde birbirlerini helak ederler ve onları birbirine düşürerek intikam alırız.
130. - “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi aktaran, bugününüzün gelip çatacağı ile sizi uyaran sizden peygamberler gelmedi mi?" Derler ki: "Ey Rabbimiz. Kendi hakkımızda şâhidiz." Dünya hayatı onları aldattı da gerçek küfredenler olduklarına kendi aleyhlerinde şahitlik ettiler.”
İçinizden kitaplarımı okuyan, sizi içinizden uyaran ayetlerimi anlatan peygamberlerim gelmedi mi ve sizi kıyamet gününün karşılaşılacak halleri hakkında uyarmadı mı? Rabbimiz bize bağlayıcı delilin geldiğinin ve resullerinin bizlere tebliğ ettiğinin şahitleriyiz. Dünya hayatının meşgalesi ve arzuları onları aldattı ahiret için çalışmadılar, iman etmelerine de engel oldu. Allah ve Resullerini inkar edenler olduklarını kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.
Acaba Allah cinlerden kendilerine resuller gönderdi mi, yoksa bütün resuller insanlardan mıdır konusunda kelam mi bir münakaşa söz konusudur.
İbn Kesir şöyle der, resulleri sadece insanlardandır. Cinlerden resul gönderilmiş değildir.
Mücahid ise ibn Cüreyc ve selef ve halef imamlarından pek çok kişi bunu açıkça ifade etmişlerdir.
İbni Abbas da şöyle demektedir. Resuller, Adem oğullarındandır. Cinlerden ise uyarıcılar vardır. Ancak bu konu tartışma konusudur. İki ayrı görüş olsada
“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi aktaran, bugününüzün gelip çatacağı ile sizi uyaran sizden Peygamberler gelmedi mi?" Cinlerede peygamber gönderilmiştir. Ayetin haberine göre daha uygun düşmektedir.
131. - “Bu: Rabbinin, haberleri yokken kasabalar halkını haksız yere helâk edici olmadığından dolayıdır.”
Resullerin gönderilmesinden önce ve ayetlerin onlara karşı okunduğundan önceki buyruklara bir işarettir. Şanı yüce Allah yaptıkları bir zulüm sebebiyle herhangi bir ülkeyi helak ettiyse, bu mutlaka onlara karşı delillerin ortaya konulmasından sonra olmuştur. Ya da; O haksız yere kasabaları, ülkeleri helak etmez. Yani eğer yüce Allah onlara bir kitap ve peygamber vasıtasıyla onları uyarmaksızın gaflet içerisindeyken helak edecek olsa zulmetmiş olur, O ise zulmetmekten yücedir münezzehtir.
132. - “Her birinin işlediklerine karşılık dereceleri vardır ve Rabbin onların işlediklerinden gâfil değildir.”
Her mükellefin makam ve mevkisi vardır. Bu onların yaptıkları amellerden dolayıdır. İmam yusuf ve Muhammed (Allah onlardan razı olsun) itiat sebebiyle cinlerin sevap alacaklarını ve bunun sonucunda cennete gireceklerini delil göstermişlerdir. Çünkü yüce Allah bu ayeti kerimeyi ins ve cinleri zikrettikten sonra kaydetmiş bulunmaktadır.
133- “Rabbin ganî ve rahmet sahibidir. İsterse sizi giderir ve arkanızdan dilediğini yerinize getirir. Nitekim sizi de başka bir kavmin soyundan getirmiştir.”
Rabbin kullarının ibadetlerine muhtaç olmayan gani ve rahmet sahibidir. Onlara mükellefiyetler vermek suretiyle ebedi ve kalıcı menfaatlerle karşı karşıya bırakması O’nun rahmetinin bir tecellisidir. Ey zalimler O dilerse arkanızdan yerinize dilediğini getirir. Kendisine itaat eden mahlukattan istediklerini var eder. Nitekim sizi de bir başka kavmin soyundan getirmiştir.
134. - “Muhakkak size vaad olunan yerine gelecektir. Siz onu âciz kılacaklar degilsiniz.”
Size vaad olunan ölüm gelecek ve sonra dirilmek, hesap, iyi amellere karşılık sevap, kötü amellere karşılık da ceza mutlaka gerçekleşecektir. Siz bu hususta Allah’ı aciz bırakamazsınız. Çünkü sizler, onun hakimiyeti altındasınız. O, sizleri, ölüp çürümenizden sonra bile aynen diriltecektir. Ve yaptıklarınıza göre hesaba çekecektir.
Ebu said, el Hudri radiyallahu anh dan şunu rivayet edilmektedir: Peygamber (sav) buyurdu ki: “Ey Ademoğlu, sizler eğer gerçekten aklınızı kullanan kimseler iseniz, kendinizi ölülerden sayınız. Nefsim, elinde olana yemin ederim ki size vaad olunan mutlaka gelecektir ve sizler Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz.”
135. - “De ki Ey kavmim elinizden geleni yapın. Doğrusu ben de yapacağım. Bu yurdun sonunun kimin olacağını bileceksiniz. Şurası muhakkak ki, zalimler felâh bulamazlar."
Ey Muhammed, kafirlere de ki: Neyi yapabiliyorsanız, güç ve imkanlarınızın sonunu da harcayarak yapınız veya: Siz üzerinde bulunduğunuz durumuzunuzu ve tavrınızı sürdürün. Ben de üzerinde bulunduğum yola uygun çalışacağım. Sizler dilerseniz küfrünüz ve bana düşmanlığınızı sürdürünüz, ben yine de islam üzere sebat edeceğim, sizin eziyetlerinize karşı sabredip katlanacağım. Bu, onlara karşı bir tehdittir.
Ahiret yurdunda güzel akıbetin kimin olacağım, azabı gözünüzle görünce bilmiş olacaksınız. Şu da bir gerçektir ki, zalimler kurtuluşa eremezler.
136. - “Ve onlar Allah için, O'nun yarattığı ekin ve davarlardan bir pay ayırdılar ve kendi zanlarına göre: "Bu Allah'ındır, bu da ona koştuğumuz ortaklarımızındır. " dediler. Ortaklarına ait olanlar Allah'a ulaşmazdı da, Allah'a ait olanlar ortaklarına giderdi. Ne kötüdür hükmede geldikleri!”
Allah'a ortak koşanlar, Allah’ın yarattığı ekinlerden, hayvanlardan, Allah için belli paylar ayırdılar ve tutarsız zanlarına göre: "Şu pay Allah’a aittir, bu da Allah’a ortak koştuğumuz şeylere aittir." dediler. Ortak koştuklarının paylarına düşen şeyleri muhafaza ettiler, ondan herhangi bir şeyi Allah’ın payına karıştırmadılar. Allah’ın payına ayırdıkları şeyler, ortak koştukları şeylerin paylarına karışınca da aldırış etmediler. Ve "Allah’ın buna ihtiyacı yok." dediler. Vermiş oldukları hüküm ve karar ne kötüdür.
Rivayet olunduğuna göre, müşrikleri elde ettikleri tarım ürünlerinden ve yetiştirdikleri hayvanlardan bir miktar Allah için bir miktar da diğer ilahlarına ayırırlardı. Allah için ayırdıklarını misafirlere, fakirlere, diğer ilahları için ayırdıklarını da, o ilahların bakımına, onların huzurunda yapılacak âyine, kesilecek kurbana ve hizmetçilere harcarlardı. Eğer, Allah için ayırdıkları ürün ve hayvanlar çoğalır ve gelişirse, onları değiştirerek ilahlarına verir fakat ilahlarına ayırdıkları çoğalır ve iyi gelişirse onları değiştirmez ilahlarına bırakırlardı. İbn-i Zeyd demiştir ki: "Müşrikler, Allah’a ayırdıkları hayvanları kestiklerinde, onların üzerine putların isimlerini anmadan yemezlerdi. Putları için kestiklerini ise, Allah’ın ismini anmaksızın yerlerdi."
İşte âyet-i kerime, onların bu anlamsız ve çirkin işlerine işaret etmektedir.
137. - “Ve böylece onların ortakları hem onları helake sürüklemek, hem de dinlerini kendilerine karmakarışık etmek için şirk koşanlardan birçoğuna çocuklarını öldürmelerini süslü göstermiştir. Şayet Allah dilemiş olsaydı bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları o yalanları ile baş başa bırak.”
Şeytan onlara servetlerini, bu şekilde kısımlara ve paylara ayırmalarını, süslü gösterdiği gibi kız çocuklarını da diri diri gömmeyi güzel bir davranışmış gibi göstermiştir. Onun maksadı, şirke düşmeleri ve aldanmalarıyla helak olmalarına sebep teşkil etmek, dinlerini onlar için karmakarışık bir hale getirmektir. Kabul edip inandıkları Hz. İsmail'in dininden onları uzaklaştırıp o dini tanınmaz bir hale getirmektir. Bunu nihayet onları şirke düşürecek noktaya getirinceye kadar yapıp durdular.
Şayet Allah dilemiş olsaydı bunu yapamazlardı. Çünkü hiçbir şey Allah'ın iradesi olmaksızın gerçekleşmez. Bütün olanlar O’nun iradesiyle olur.
Artık onları sen uydurdukları o yalanlarla baş başa bırak. Sen onları da iftiralarını da terk et veya onları iftiralarıyla birlikte bırak demektir. Çünkü böyle bir iftiranın zararı ne senin ne de başkasının üzerinedir? Sadece kendilerinin üzerinedir.
138. - “Onlar bâtıl zanda bulunarak: "Bu davarlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları dilediğimizden başkası yiyemez." dediler. Birtakım hayvanların sırtlarına binmek haram edildi. Bir kısım hayvanların üzerine de ona karşı iftira ederek Allah'ın adını anmazlar. Allah yapmakta oldukları iftiraları yüzünden onları cezalandıracaktır..”
Batıl zanda bulunarak zanna dayalı söz söylemektedirler. Bu davarlar ve ekinler putlarımızı ait olup “Dokunulmazdır.” Kimse onlara yaklaşamaz, bunlar haramdır. “Onları dinlediğimizden başkası yiyemez dediler.” Onlar ekiplerinden ya da davarlarından putlarına bazı şeyleri tayin ettiklerinde: Dinlediğimizden başka kimse bunları yiyemez derlerdi. Bundan sonra da bu gibi şeyleri sadece putların hizmetkarlarına ve sadece erkeklere yedirirler, kadınlara yedirmezlerdi.
“Birtakım hayvanların sırtlarına binmek haram edildi.” Bunlar ise bahire, saibeler ve hamlardır.
“Bir kısım hayvanların üzerine de ona karşı iftira ederek Allah'ın adını anlamazlar.” Kestikleri esnada ve başka durumlarda üzerlerine Allah'ın adını almazlar, anacak olurlarsa putların adına anarlar. Onlar, hayvanlarının bir kısmını dokunulmaz, bir kısmını da binilmez, bir başka kısmı içinde üzerine Allah'ın adına anmayarak kısımlara ayırırlar ve bunu Allah'a nispet ederek yaparlardı. Bunları, Allah'tan gelmiş hükümler gereğince yaptıklarını ileri sürünce de sadece Allah'a iftira etmiş oluyorlardı. “Allah yapmakta oldukları iftiraları yüzünden onları cezalandıracaktır.” Bu onlara yapılmış bir tehdittir.
139. - “Bir de dediler ki: "Şu davarların karınlarında bulunanlar yalnız erkeklerimiz içindir, kadınlarımıza haram kılınmıştır." Ölü doğacak olursa hepsi ona ortak olurlar. Onların bu vasıflandırmalarının cezasını verecektir. Muhakkak ki O Alim’dir Hakim’dir.”
“Bir de dediler ki, bu davarların karınlarında bulunanlar yalnız erkeklerimiz içindir, kadınlarımıza haram kılınmıştır.” Bahire ve saibelerin karınlarında bulunanlar ile ilgili olarak şöyle derlerdi: Bunlardan canlı olarak doğan, sırf erkeklere ait olacaktır, dişiler ondan bir şey yemeyecektir. Doğan ölü doğarsa bu sefer erkekler ve kadınlar onu ortaklaşa yerlerdi. İşte yüce Allah'ın “ölü doğacak olursa hepsi ona ortak olurlar.” buyruğu ile işaret edilen durum budur. “Onların bu vasıflandırmalarının cezasını verecektir.” Helal ve haram kılmak konusunda Allah'a iftirada bulunarak yaptıkları bu nitelendirmelerin cezasını onlara verecektir. “Muhakkak ki O” onları cezalandırmakta hikmeti sonsuz “hakimdir.” Onların nelere inandıklarını çok iyi bilen “alimdir.”
140. - “Bilgisizlikleri yüzünden çocuklarını beyinsizce öldürenler, Allah'ın kendilerine verdiği rızkı Allah'a iftira ederek haram sayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar şüphesiz sapıtmışlardır. Zaten hidayete erenlerden olmamışlardı.”
“Bilgisizlikleri yüzünden” Yüce Allah'ın kendilerinin de çocuklarının da rızkını veren olduğunu, bunu sağlayanın kendileri olmadığını bilmedikleri ve hafif akıllı olduklarından dolayı “çocuklarını beyinsizce öldürenler” burada esir edilmek veya fakir düşmek korkusuyla kız çocuklarını diri diri gömenlere işaret ediliyor. “Ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı” bahire, saibe ve diğerlerini “Allah'a iftira ederek haram sayanlar” çünkü onlar bu hükümleri Allah'a nispet etmişlerdi. “Gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar şüphesiz sapıtmışlardır, zaten hidayete erenlerden olmamışlardı.” Onlar haram kıldıkları bu hükümlerle doğru yolu asla bulamamışlardı.
141- Ve o çardaklı ve çardaksız bağları, tadları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratan yetiştirendir. Her biri mahsul verdiği zaman mahsulünden yiyin, hasad edildiği gün de hakkını verin. Ve isrâf etmeyin. Çünkü o israf edenleri sevmez.
“Ve O, çardaklı” Yükseklere doğru tırmanıp tutundurulmuş ve çardaksız yükselmeye, yeryüzünde bırakılmış “bağışları, tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratan yetiştirendir.” Sizler için çardaklı ve çardaksız bağları ve kavun karpuz gibi yeryüzüne yayılmış, elma armut gibi yerden yükselmiş meyve ağaçlarını ve bahçeleri yoktan var eden, hurma ağacını, çeşitli meyve ve taneleri olan bitkileri, zeytini ve narı, görünüşleri, tatları, renkleri ve büyüklükleri birbirine benzeyen ve benzemeyen şekilde yaratan Allah’tır. Onların her biri meyve verdikleri zaman meyvelerinden yiyin. Hasat zamanı da üzerlerinde olan zekât ve benzeri hakları verin. İsraf etmeyin. Zira Allah, israf edenleri sevmez.
Ayet-i kerimede geçen ve "Hasat zamanı da hakkını verin" diye tercüme edilen cümlesi, müfessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir. "Mahsullerinizin zekâtını verin..." demektir. Mahsullerin zekâtı ise, sulama ile yetiştirilip elde edilen mahsullerden onda bir´in yansı, sulama yapılmadan elde edilen mahsullerden ise onda biridir. Bu hususta Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Yağmurun, nehirlerin, pınarların suladığı veya yerin altından kendiliğinden su alan mahsullerin zekâtı onda birdir. Deve ile veya kuyulardan su çekilerek sulanan mahsulün zekâtı ise onda birin yarısıdır.
“Ve israf etmeyin” Hepsini vererek bunun sonucunda çoluk çocuğunuzun geçimini zorlaştırmak suretiyle aşırılığa gitmeyin. “Çünkü o israf edenleri sevmez.” israf eden kimseler genellikle hakları yok ederler ve hadleri aşarlar.
142- “O, davarlardan da yük taşıyacak ve döşek yapılacakları da yaratandır. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır.”
Hayvanlardan binilmeye müsait ve yük taşımaya elverişli olanları, kesip etinden istifade ettiğiniz, ayrıca yünlerinden ve tüylerinden faydalandıklarınızı yaratan Allah’tır. Allah’ın size, rızık olarak vermiş olduğu ekinlerden, meyvelerden ve hayvanların etinden yiyin. Allah’ın size helal kıldığı temiz rızıkları kendinize haram kılarak şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü şeytan, sizin apaçık düşmanınızdır. Sizin yok olmanızı ve Allah’ın yolundan alıkonulmanızı ister.
143- “Sekiz çift; koyundan iki keçiden iki. De ki: "İki erkeği mi, iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı haram kıldı?” Eğer sadıklardan iseniz, bana bilgiye dayanarak haber verin.”
Deve, sığır, koyun ve keçilerden dişi ve erkek olmak üzere sekiz tane çifti yaratan da Allah’tır. Bunlardan ikisi, koyun ve koç ikisi de keçi ve tekedir. Ey Muhammed, kendilerine ekin ve hayvanlardan bazılarını yasaklayıp onu Allah’ın haram kıldığını iddia eden şu insanlara de ki: "Allah, o çiftlerden erkek olan koç ve tekeyi mi yoksa dişileri olan koyun ve keçiyi mi yahut koyun ve keçinin karnındaki kuzu ve oğlağı mı haram kıldı. Eğer Allah’ın, bunları size haram kıldığı iddianızda doğru iseniz, ilme dayanarak, bunu bana bildirin."
Görüldüğü gibi Allah bu âyet-i kerime ile, helal kıldığı şeyleri kendilerine çeşitli isimler takarak haram kılan müşrikleri kınamakta ve böyle bir yasağı kendisinin koymadığını beyan etmektedir.
144- “Deveden de iki, sığırdan da iki. De ki: "İki erkeği mi iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı haram kıldı, yoksa Allah size bunları buyururken siz hazır mıydınız?" İnsanları bilgisizce saptırmak
için Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah zalimler topluluğunu hidâyete erdirmez.”
Bunlardan ikisi erkek ve dişi deve, ikisi de erkek ve dişi sığırdır. Böylece hepsi sekiz çift eder. Ey Muhammed, yine onlara de ki: "Allah, erkek deve ve erkek sığın mı haram kıldı. Yoksa dişi Deve ve dişi sığırı mı Yahut bu dişilerin karınlarındaki yavruları mı haram kıldı. Yoksa rabbiniz bunları size emrederken sizler orada hazır mı bulunuyordunuz. Çünkü bu iddia ettiğiniz şeyler, ya vahiy yoluyla yahut da kulaklarınızla işitmek suretiyle bilinir. Allah size bu hususta Peygamber gönderip onun vasıtasıyla vahiy mi indirdi. Yoksa siz bizzat Allah’tan kulağınızla mı duydunuz. Hiçbir bilgiye dayanmaksızın, sırf cehaleti ve beyinsizliği ile, insanları yoldan saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kim olabilir. Şüphesiz ki Allah, zalim kavmi hidayete erdirmez.
Bu âyet-i kerime, taptıkları putları Allah’a denk tutan müşriklerin, bir kısım hayvanları "Bahire" "Sâibe" "Vasile" ve "Mâm" diye vasıflandırarak onlardan faydalanmamalarını kınamakla ve bu cahiliye adetlerini reddetmektedir.
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...