Konfüçyüsdan Nasihatler
Çin'de iki dinden biri Konfüçyüs’a atfedilen “konfüçyüsçülük” dinidir. Konfüçyüs’den rivayet edilen birçok şeyin İslami doğrular ile uygunluk göstermesi çok ilginçtir. Bunların konfüçyüs’ün istifade ettiği semavi bir dinin kalıntısı olup olmadığı konusunda kesin bir şey söylenememektedir. Onun hayat hikayesinden davetini yaymak için dolaştığı ibadete sarıldığı fazilet ve adalet yolunu tuttu anlaşılmaktadır. Onun görüşlerini öğrencileri derlemiştir. Bunların tümünün onun görüşleri olup olmadığını ve dikkatli bir şekilde nakledilip edilmediğini de bilmiyoruz. Görüşlerini derleyip toparlayan kitaplarının en önemlisi “diyalog” adı altında Arapçaya tercüme edilmiştir. Bu eseri Arapça'ya Muhammed Mekin tercüme etmiştir.
Konfüçyüs'ün Çin marifini temsil eden kendisinden önceki birçok kitabı özetlediği bilinmektedir. Konfüçyüs'e nispet edilen sözlerden bazıları şunlardır:
“İlim öğrenmeye yöneldim henüz 15 yaşında idim, 30'unda fazilet yolunu tuttum, 40 yaşında içimde eşyanın hakikati hakkında hiçbir şüphe kalmadı, 50 yaşında kaza ve kaderi öğrendim altmışımda anlamak ve öğrenmek amacıyla kulağımı her türlü hakka açık tuttum, doğru yolun sırlarını asla açmadım ve o sırada 70 yaşında idim…”
"Siyaset ıslahtır. Sen nefsini ıslah etmede, seni izleyenlere örnek olursan, fesat çıkarmaya kim cüret edebilir?"
"Büyüklerin ahlakı rüzgar gibidir. Büyükleri izleyenlerin ahlakı da ot gibidir. Rüzgar ne tarafa eserse, otlar da o tarafa eğilir."
"Hakkı bilen, onu taleb etmeye yöneltenden daha aşağıdadır. Taleb etmeye yönelten, kalben huzur bulanın altındadır."
Konfüçyüs'e göre mertebeler üç türlüdür:
1. Yalnızca hakkı bilmek,
2- Hakkı istemek ve sevmek,
3- Hak ile amel etmede ve her ne kadar amel sırasında güçlükler ve zorluklar ortaya çıksa da, nefsin amel etmekten hoşlanmasıdır.
Sonra insanlar marifet'e nispetle dört dereceye ayrılırlar:
Birinci derece: Sema'nın kendisine bilgi (marifet) verdiği kişinin derecesidir ve ona ilham verilmiştir. Buda derecelerin en üstünüdür.
İkinci derece: Kendisine ilham verilmemiş, ama zekası olan kişinin derecesidir. Bu kişi zekası sayesinde bilgi edinir ve kendilerine ilham verilmemiş kişilerin öğrendiklerinden daha ötelere ulaşır.
Üçüncü derece: Zekası kıt kişinin derecesidir ki, onda gerizekalılık bulunmaktadır. Bu kişi marifeti ister ve kapasitesi ölçüsünde ondan nasibini alır.
Dördüncü derece: Bu en alt derecedir. Bu derecedeki insan, şaşkın ve zavallıdır, kendisinde gerizekalılık vardır. Ne bilgi sahibi olur, ne de öğrenmeye gayret gösterir.
"Ahlakı olgun kişi, fazilet ister; ahlakı eksik kişi lezzet peşinde koşar. Ahlakı olgun insan, kötülüklerden kurtulmayı ve ödevlerini yerine getirmeyi düşünür. Ahlakı olgunlaşmamış kişi, çıkar sağlamayı düşünür... Ahlakı olgun kişi, iyilik üzerinde durur; ahlakı olgunlaşmamış kişi de, kazanç (kâr) üzerinde durur."
"Faziletsiz kişi, varlık veya yoksulluk içinde uzun süre kalamaz. Ama faziletli kişi erdemliliği içinde huzurludur ve fazilete karşı çok isteklidir."
"Fazilet sahibi, akan su ile mutlu olur, ulu dağ ile sevinir. Faziletli kişi, çalışkan, ağırbaşlı ve verimlidir. Onun gözünde fazilet; güzel koku ve güzel nimetlerin bulunduğu, huzur ve sükunun merkezi olan bahçedir.
Rezil kişiye gelince o, sıkıntı ve huzursuzluk içindedir. Eliyle işlediklerinin ve nefsinin kazandıklarının karşılığı olarak göğün öfkesi onun üzerine iner. Bunun için o şöyle diyor: İnsan istikamet sahibi olarak doğar, kim istikameti yitirir ve yaşamaya devam ederse ölümden kurtulması onun şansıdır."
"İnsanların amellerine bak o amellerin sebeplerini düşün ve insanların huzur buldukları şeyleri gözet. Bu durumda insanlar, sırlarını nerede saklarlar,sırlarını nerede gizlerler?"
"Talebelerinden biri şöyle dedi: "Halkın işlerini üzerine aldığı vakit hiyanet etti mi? Çalışma sırasında yalan söyledi mi? Öğrendiği ilimle amel etmedi, gaflete düştü mü? diye hergün nefsime soruyor ve onu denetliyorum."
"İlim öğrenen kişi, eski elbiseye ve kuru yiyeceğe karşı koyarak selim fıtrata uygun yolu takib etmek üzere karar verdiği zaman, o münazara edilmeye layık biri değildir."
"...Adabın meyvesi, insanlarla güzel geçinmedir. Eskilerin yolu güzel olur. Çünkü büyük ve küçük işlerin tümünde riayet edilen bu vasfı o içermektedir. Fakat fazilet ile zaptedilmeden insanlarla iyi geçinmeye riayet edilirse, işler düzgün gitmez."
"Faziletli insan, işgalci olmaz ve tarafgir davranmaz."
"Çocuğun görevi; evde iken ana ve babasına iyilik etmek, dışarıda da yaşlılara saygı göstermek, doğru sözlü olmak, her türlü fiillerinde insanlara merhametli davranmak, faziletli kişilerin yakınında bulunmak, boş vakti olduğu zaman onu ahlak kitapları arasında geçirmektir."
"İnsanlardan bazısı vardır ki, onlarla ilim konusunda konuşabiliriz. Fakat fıtratın gereği olarak onu bizimle yürümeye yöneltmek mümkün olmaz. Bazıları da vardır ki, fikri sabitleri olmadığı için onlarla birlikte yürüyebiliriz... Bazı insanlar da vardır ki, insani olgunluk ve fıtrata sımsıkı tutunmuş ahlakı düzgün kişilerdir. Ama onlarla, işleri değerlendirme konusunda müşavere etmemiz mümkün değildir."
Öğrencilerinden biri Konfüçyüs'ün görüşlerini ve onların kendindeki etkilerini anlatırken şöyle diyor:
"Üstadın görüşlerine baktığım zaman, onları sandığımdan daha üstün gördüm. Onlar gönlümü doldurmuştu. Beni kuşatıyor ve tüm hissiyatımı kaplıyordu. Üstad, insanları güzel bir irşadla aşamalı olarak irşad ediyor. O, ilimle benim fikir dünyamı genişletmiş ve güzel ahlak ile gidişatımı sağlamlaştırmıştı. Hatta ben onun görüşlerini terk etmek istesem dahi gönlüm buna razı olmaz.
Benim size bir şey gizlediğimi mi zannediyorsunuz? Yaptığım her işte mutlaka sizin yol göstermeniz var. İşte benim terbiyedeki yöntemim budur.
Vahşi hayvanlarla ve kuşlarla yaşamam mümkün değil. Bu milletle yaşamasaydım kiminle yaşardım? Ülkeler adil bir yönetim altında olsaydı, ben onları eski düzenlerine döndürmek için uğraşma ihtiyacında olmazdım.
Millet fertlerinden her birinin ödevi mağaralarda yaşamak olsaydı, şehirleri bayındır hale getirmeye, yeryüzünü sürüp ekmeye, sanat kollarında maharet göstermeye kim kalırdı? İnsanoğlunun soyunu kim devam ettirir ve dünyanın mamur olması için kim çalışırdı? Köşesine çekilip yalnız yaşamak hükemaya ve fudalaya özgü bir durum olsaydı, insanları kim eğitir ve onları kim terbiye ederdi? Onlar, rehbersiz ve öndersiz başıboş bırakılırlardı.
Anlaşmazlığı olan iki insanın arasını bulmak benim dışımdaki herkesin yapacağı iştir. Hikmetli siyaset, yöneltilenlerin ahlakını düzeltmen demektir. Ancak o zaman yargılanma olayı ortadan kalkabilir.
Yönetici, erdemli davranışlara gönül verince, halkından hiç biri ne kendisine, ne de başkasına ihanet etmeye cüret edebilir. Yine yönetici doğru sözlülüğe gönül verince, hiç kimse yalan söylemeye cesaret etmez. Onun bu durumundan dolayı halk çocuklarını sırtlarına alarak ona yönelir.
Başkanın gidişatı düzgün olursa, yönetilenler kendilerine emir verilmeksizin itaat ederler. Eğer gidişatı düzgün değilse, onlara emir bile verse yine ona itaat etmezler…
Sen halkını katı hükümler ve zorlayıcı cezalarla yönettiğin taktirde, muhalefet etmekten çekinmeden onlardan kurtulmaya çalışacaklar. Ama onları faziletlerle yönettiğin ve ahlaki kurallar ile ıslah ettiğin zaman, suç işlemekten çekinirler. Doğru olanı da budur."
Konfüçyüs'ün öğrencilerinden biri kendisine siyasetin şartları konusunda soru sordu. O da şöyle dedi:
"Yeterli vakit, koruyucu savaş malzemesi ve halkın güveni, siyasetin şartlarındandır." Öğrenci: "Bu üç şeyden birini kaldırma mecburiyetinde olsak, hangisinden kaldırmaya başlarız?" dedi. O da:
"Savaş malzemelerini kaldırınız!" dedi. Öğrenci: "Geri kalan ikisinden birini kaldırma mecburiyetinde olsak, hangisini önce kaldırmalıyız? Hangisi geri bırakılır?" dedi. Bunun üzerine Konfüçyüs şöyle dedi:
"Vakit şartını kaldırırız! Çünkü ölüm, öteden beri insanın nasibidir. Fakat siyaset, ancak halkın güveni ile ayakta kalır."
Yine drencilerinden boyle diyerek bir soru sordu: "Yönetici hakuna wawaki, kendisinden çekinsinter, samimi olarak ona bağlansınlar ve kendi aralarında birbirlerine iyiligi tavsiye etsinler?" O, bu sorguya şu cevap verdi: "Onlar sükunet ve ağırbaşlılıkla karşıladığı zaman, onlar ona boyun eğerler. Ana-babasına iyilik edip halkına şefkatli davrandığı zaman, ona samimi olarak bağlanırlar. Salih kişileri Yücettiği, acizlere yardım ettiği takdirde, halk kendi arasında hayrı birbirine tavsiye eder.”
Bir Emir ona sözünü keserek şöyle sordu: “Halkın itaatı nasıl kazanılır?” O da şu sözü ile cevap verdi: "Salih kişiler yüceltilir, Salih olmayanlar uzaklaştırılırsa halk itaat eder. Salih kişiler uzaklaştırılır, Salih olmayanlar yakınlaştırılırsa, halk isyan eder… devlet işleri Bir asır süre ile salih kişilerin elinde verilmiş olsaydı, zalimlerin Hepsi düzelir, Hakimler idam cezası vermeye gerek duymazdı…
Hakka inan, ilmi sev, fıtata tabi ol! Anarşinin hakim olduğu bir memlekette yaşama! Eğer ülke hikmetli siyasetle yönetiliyorsa, makam iste! Eğer ülke zalim bir yönetim altında ise uzlete çekil. Ülke adil bir yönetim altında olduğu halde herşeyden uzak durman ve fakirliği seçmen utanılacak bir durumdur. Ülke zalim bir yönetim altında olduğu halde, zengin olman ve kendini şerefli sayman utanılacak bir durumdur...
Düşüncen, makamı elde etmek olmasın, aksine seni bu makama ehil kılacak şey olsun. Seni takdir eden insanların cehaletini benimseme. Seni kendisiyle tanımak istedikleri fazilete önem ver…
Yöneticilere hizmet eden ki, önce görevini yerine getirmeye gayret etsin. Maaş işi sonra gelir."
Konfüçyüs öğrencilerinden biri ona şunu anlattı: "Vezirlerden biri, üç defa baş vezirlik görevini üzerine aldı. Hiçbirinde yüzünde memnuniyet belirtisi göstermedi. Üç defa görevinden istifa etti, hiç birinde yüzünde üzüntü belirtmedi. Hatta yeni vezire kendi döneminde meydana gelen her şeyi haber verdi." Bunun üzerine Konfüçyüs şöyle dedi: "O samimi biriymiş"
Öğrencileri, onunla devlet makamlarını terk edişi konusunda münakaşa ettiler. O da onlara şöyle dedi: "Niçin üstadınızın makamını kaybetmesi sizi düşündürüyor? Zira ülke uzun zamandan beri adalet ve istikametten uzaklaşmış. Sema, üstadınızı kendisine Çan yapacak…”
Öğrencilerinden biri onun hakkında şöyle söyledi:
“Üstad konfüçyüs'ün konumuna hiç kimsenin ulaşması mümkün değildir. Çünkü hiç kimseye göğe ulaşamaz. Üstadın emirlikten veya reislikten bir parça nasibi olsaydı, onun hakkında şöyle diyenin sözü elbette doğru olurdu:
“O halka kalk komutu verseydi, onlar hemen kalkardı. Onlara yolu gösterseydi onlar da hemen koşuştururlardı. Onlara dinlenme verse bol gölgeye sığınırlardı. Hayat sürmüş olsaydı, ihtişamlı hayat sürerdi. Ölünce de, ölümü sebebiyle nefisler hüsrana uğradı. bu durumda başkası onun mertebesine nasıl ulaşabilir.”
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...