Kadiri Yolu

 

El-Araf Sûresi 138-159. Ayetlerin Tefsiri

El-A’râf  Sûresi 138-159. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 04 .03. 2025

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم




وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ الْبَحْرَ فَاَتَوْا عَلٰى قَوْمٍ يَعْكُفُونَ عَلٰٓى اَصْنَامٍ لَهُمْۚ قَالُوا يَا مُوسَى اجْعَلْ لَنَٓا اِلٰهًا كَمَا لَهُمْ اٰلِهَةٌۜ قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ ﴿١٣٨﴾ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مُتَبَّرٌ مَا هُمْ ف۪يهِ وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿١٣٩﴾ قَالَ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪يكُمْ اِلٰهًا وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ ﴿١٤٠﴾ وَاِذْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِۚ يُقَتِّلُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟ ﴿١٤١﴾ وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةًۚ وَقَالَ مُوسٰى لِاَخ۪يهِ هٰرُونَ اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿١٤٢﴾ وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ قَالَ لَنْ تَرٰين۪ي وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرٰين۪يۚ فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسٰى صَعِقًاۚ فَلَمَّٓا اَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٤٣﴾ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَات۪ي وَبِكَلَام۪يۘ فَخُذْ مَٓا اٰتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ ﴿١٤٤﴾ وَكَتَبْنَا لَهُ فِي الْاَلْوَاحِ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْعِظَةً وَتَفْص۪يلًا لِكُلِّ شَيْءٍۚ فَخُذْهَا بِقُوَّةٍ وَأْمُرْ قَوْمَكَ يَأْخُذُوا بِاَحْسَنِهَاۜ سَاُر۪يكُمْ دَارَ الْفَاسِق۪ينَ ﴿١٤٥﴾ سَاَصْرِفُ عَنْ اٰيَاتِيَ الَّذ۪ينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ ﴿١٤٦﴾ وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۜ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ۟ ﴿١٤٧﴾ وَاتَّخَذَ قَوْمُ مُوسٰى مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ حُلِيِّهِمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌۜ اَلَمْ يَرَوْا اَنَّهُ لَا يُكَلِّمُهُمْ وَلَا يَهْد۪يهِمْ سَب۪يلًاۢ اِتَّخَذُوهُ وَكَانُوا ظَالِم۪ينَ ﴿١٤٨﴾ وَلَمَّا سُقِطَ ف۪ٓي اَيْد۪يهِمْ وَرَاَوْا اَنَّهُمْ قَدْ ضَلُّواۙ قَالُوا لَئِنْ لَمْ يَرْحَمْنَا رَبُّنَا وَيَغْفِرْ لَنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿١٤٩﴾ وَلَمَّا رَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفًاۙ قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُون۪ي مِنْ بَعْد۪يۚ اَعَجِلْتُمْ اَمْرَ رَبِّكُمْۚ وَاَلْقَى الْاَلْوَاحَ وَاَخَذَ بِرَأْسِ اَخ۪يهِ يَجُرُّهُٓ اِلَيْهِۜ قَالَ ابْنَ اُمَّ اِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُون۪ي وَكَادُوا يَقْتُلُونَن۪يۘ فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْاَعْدَٓاءَ وَلَا تَجْعَلْن۪ي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ ﴿١٥٠﴾ قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِاَخ۪ي وَاَدْخِلْنَا ف۪ي رَحْمَتِكَۘ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ۟ ﴿١٥١﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَذِلَّةٌ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُفْتَر۪ينَ ﴿١٥٢﴾ وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَاٰمَنُواۘ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿١٥٣﴾ وَلَمَّا سَكَتَ عَنْ مُوسَى الْغَضَبُ اَخَذَ الْاَلْوَاحَۚ وَف۪ي نُسْخَتِهَا هُدًى وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ هُمْ لِرَبِّهِمْ يَرْهَبُونَ ﴿١٥٤﴾ وَاخْتَارَ مُوسٰى قَوْمَهُ سَبْع۪ينَ رَجُلًا لِم۪يقَاتِنَاۚ فَلَمَّٓا اَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ قَالَ رَبِّ لَوْ شِئْتَ اَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَاِيَّايَۜ اَتُهْلِكُنَا بِمَا فَعَلَ السُّفَهَٓاءُ مِنَّاۚ اِنْ هِيَ اِلَّا فِتْنَتُكَۜ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَٓاءُ وَتَهْد۪ي مَنْ تَشَٓاءُۜ اَنْتَ وَلِيُّنَا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الْغَافِر۪ينَ ﴿١٥٥﴾ وَاكْتُبْ لَنَا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ اِنَّا هُدْنَٓا اِلَيْكَۜ قَالَ عَذَاب۪ٓي اُص۪يبُ بِه۪ مَنْ اَشَٓاءُۚ وَرَحْمَت۪ي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍۜ فَسَاَكْتُبُهَا لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِنَا يُؤْمِنُونَۚ ﴿١٥٦﴾ اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ۟ ﴿١٥٧﴾ قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ جَم۪يعًاۨ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۖ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْاُمِّيِّ الَّذ۪ي يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَكَلِمَاتِه۪ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿١٥٨﴾ وَمِنْ قَوْمِ مُوسٰٓى اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ ﴿١٥٩﴾


138- “İsrailoğullarını denizden geçirdik. Onlar putlarına tapa gelen bir topluluğa rastladılar. Dediler ki: “Ey Musa, onların İlahları olduğu gibi sen de bize böyle bir ilah yap.” O da dedi ki: “Siz gerçekten cahillik eden bir topluluksunuz.”

İsrailoğulları kızıldeniz'den geçirildikten sonra putlara tapan ve bu işe önem veren bir topluluğa rastladılar. Onların taptıkları putlar gibi ey musa sende bize tapınacağımız put yap dediler.  Hz. Musa onlara  dedi ki; Oldukça büyük ayetleri görmüş olmalarına rağmen, onların böyle istekte bulunmaları gerçekten hayret vericidir. Hz. Musa bu istekleri dolayısıyla onları mutlak cahillik ile nitelendirdi ve bunu da şu sözleriyle pekiştirdi:

Nesefi bu ayeti kerime hakkında Yahudinin biri Hz. Ali (ra)'ye şöyle demiş:

- “Peygamberinizden sonra mezarına serpmiş olduğunuz toprağı kurumadan önce aranızda anlaşmazlık çıktı. Bunun üzerine Hz. Ali ona şu cevabı vermiş:

- “Sizler de daha ayaklarınız kurumadan Hz. Musa'ya, “bize bir ilah yap” dediniz.” 

Ebu Vâkid el-Leysî diyor ki: "Biz, Resulullah (s.a.v.) ile beraber Mekke fethinden sonra oradan çıkıp Huneyne giderken yolda kâfirlerin, saygı gösterdikleri ve silahlarını üzerine as­tıkları bir sedir ağacına rastladık. Bu ağaca onlar, "Askılı ağaç" diyorlardı. Daha ilerde biz de yeşil ve büyük bir sedir ağacına rastladık. Dedi ki: "Ey Allah’ın Resulü, kâfirlerin o askılı ağacı gibi bize de bir ağaç edin." Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.): "Allahu Ekber, hiç böyle şey olur mu bu söz, İsrailoğullarının, Hz. Musa'ya "Ey Musa, bunların nasıl ilahları varsa bize de öyle ilah yap" de­melerine benzer. Şüphesiz ki sizler, sizden Öncekilerin izini takip ediyorsunuz." buyurdu. 

Resulullah (s.a.v.) bu hadis-i şerifi ile Müslümanları, Allah'a ortak koş­maya sevk edecek bütün tavır ve hareketlerinden sakındırmakta ve bu tür davra­nışlarda iyi niyetli olmanın fayda vermeyeceğini işaret buyurmaktadır.

139. “Şüphesiz ki, bunların içinde bulundukları, yok olmaya mahkumdur ve yapmakta oldukları da batıldır.”

Şu heykellere, putlara tapanların taptıkları şeyler yok olmaya mahkumdur. Kökünden helak edilip yok olacaktır. Onların bu durumları hiç bir işe yaramaz ve işte ben böyle bir hali ortadan kaldırmak isteyenlerin ilkiyim, nasıl olur da bu konuda ben onları taklit edecek seviyeye düşerim? Ve yaptıkları da batıldır. Onların putlara tapmak şeklindeki bu işleri de batıldır, çürüktür, tutarsızdır. 

140- “Dedi ki: “O sizi alemlere üstün kılmışken, ben sizin için ilah olarak Allah’tan başkasını mı arayacak mışım?”

Yaşadığınız çağda O sizi alemlere üstün kılmışken ben sizin için ilah olarak Allah’tan başkasını mı arayacakmışım? Gerçek manada ibadeti hak edenden başkasını mı ben size mabud arayayım? 

141- “Hani size işkencenin en kötüsüne uğratan, oğullarınızı öldüren, kadınlarınızı sağ bırakan firavun hanedanından kurtarmıştık. Bununla siz rabbiniz tarafından büyük bir imtihandan geçirilmiş oluyordunuz.”

Size en kötü azaplara ve işkencelere uğratmaya çalışan, Firavun, İsrailoğullarının doğan çocuklarının erkeklerini öldürtüyor ka­dınlarını ise sağ bırakıyordu. İsrailoğullarından çıkacak bir erkek çocuğun, bü­yüyüp saltanatını elinden alacağı korkusuyla böyle bir zulmü uyguluyor ve İsrailoğullarına daha başka türlü işkenceler de yapıyordu, İşte Allah Teâlâ, onların gördükleri bu zulme son verdi. Hz. Musa'yı onlara Peygamber olarak gönderip, İsrailoğullarını onun vasıtasıyla Mısır’dan çıkararak Firavunun zulmünden kur­tardı. Allah Teâlâ işte İsrailoğullarına bu nimeti hatırlatmakta ve bütün bunların bir imtihan olduğunu beyan etmektedir.

142- “ Musa'ya otuz gece vade verdik, sonra da bunu on ile tamamladık. Böylece rabbinin tayin ettiği vakit, kırk gece olarak tamamlandı. Musa kardeşi Harun'a dedi ki: “Kavmim içinde benim yerime geç. Islah et ve fesatçıların yoluna uyma.”

Biz, Musa ile, bize dua etmesi için, otuz gece ile vaadleştik ve bu otuz geceye on gün daha katarak böylece Musa'nın rabbinin, ona vaadettiği süre kırk güne ulaşıp tamamlandı. Musa’nın, rabbi ile vaadleştiği bu günlerde emredileni yapmak üzere, kavminin yanından ayrılırken kardeşi Haruna: "Ben dönünceye kadar sen benim yerime bunların başına geç. Bunları Allah'a itaat ve ibadete teşvik ederek düzelt, rablerinden başkasına kulluk eden ve rablerine karşı çıkan bozguncuların yoluna uyma." dedi.

Îbn-i Cüreyc diyor ki: "Allah Teâla bu vaadi Musa'ya, Firavunu helak edip Musa'yı ve İsrailoğullarını kurtarmasından sonra yapmıştır. Allah Teâlâ, Firavunu helak edip Musa’yı ve kavmini boğulmaktan kurtardıktan ve onlara gökten kudret helvası ve bıldırcın eti gönderdikten sonra Musa'ya, huzuruna varmasını ve kendisiyle görüşmesini emretmiştir. Musa, Rabbinin huzuruna git­meyi kararlaştırınca kavminin üzerine, kardeşi Harun'u vekil tayin etmiş ve otuz gün içinde geri döneceğini vaad etmiştir. Bu vaadi, Allah ona emretmemiş o, kendiliğinden böyle bir vaadde bulunmuştur. Otuz gün tamam olup ta Musa geri dönmeyince, Allah düşmanı Samiri, İsrailoğullarını fitneye düşürmeye koyul­muş ve onlara "Musa artık dönmez. Sizin tapacağınız bi ilah edinmeniz daha uygundur." demiştir. Harun, İsrailoğullarını Samirinin daveti karşısında uyarmış ve Musa’yı beklemelerini söylemiştir. Allah Teâlâ, Hz. Musa ile görüşmeyi on gün daha uzatınca, otuzuncu günden sonra her gün Samiri İsrailoğullarına bu tür telkinlerde bulunmuştur. Harun da, onun her davetinde, Musa´yı beklemelerini söylemiştir. Bu esnada Samiri, İsrailoğullarının, suda boğulan Kıptilerden ema­net olarak aldıkları süs eşyalarının, kendilerine helal olmayacağı nedeniyle onların, kendisine verilmesini, Musa gelinceye kadar muhafaza edip geldiğinde ona teslim edeceğini söylemiş, İsrailoğulları da, emanetleri ona teslim etmişler­dir. Samiri, alınan süs eşyalarını bir buzağı şeklinde yapmış, buzağı böğürür ha­le geldiğine ise İsraİloğullarına şunla söylemiştir: "İşte Musa'nın da sizin de rabbiniz budur. Musa otuzuncu geceden sonra bunu arayıp duruyor, ve rabbinin ne olduğunu unutmuştur."

Mücahid, Hadrami, Abdullah b. Abbas ve Mesruk, bu otuz gecenin zilka­de ayı olduğunu, on günün de Zilhicce ayının ilk on günü olduğunu söylemiş­lerdir. 

143- "Musa tayin ettiğimiz vakitte gelince, Rabbi de onunla konuşunca dedi ki: “Rabbim bana kendini göster, sana bakayım.”  buyurdu ki: “Beni katiyen göremezsin, ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de beni görebileceksin” Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça etti ve Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: “Tenzih ederim seni, sana tevbe ettim ve ben müminlerin ilkiyim.”

Hz. Musa Allahu Teala'nın sonunda vakit gelince kendisine vaad ettiği 40 gün dolunca konuşacağını vasıtasız ve keyfiyetsiz olarak gerçekleşen Allah'ın kelamını duyunca, (Her cihetten Allah’ın kelamını duydu) Hz. Musa (As) dedi ki: “Rabbim bana kendini göster sana bakayım.” Allah (CC) buyurdu ki: “Beni katiyen göremezsin” şu fani dünya fani gözlerle göremezsin aksine baki olacak beka yurdunda beni görebilirsin. “Ama dağa bak eğer o yerinde kalırsa” olduğu gibi yerinde durursa “Sen de beni görebileceksin” Allah dağa” görününce “tecelli edince dağ paramparça oldu.” Musa aleyhisselam yere düşüp bayıldı, ayılınca dedi ki: “Allah'ım ben seni dünyada herhangi bir kimsenin görebileceğinden tenzih ederim seni görmek istememden dolayı sana tövbe ederim ben israiloğullarından senin dünyada görülemeyeceğine iman edenlerin ilkiyim” dedi. 

Rabbi dağa tecelli edince İbni Abbas serçe parmağı kadar bir tecelliden bahsetmektedir. Enes (ra)’da hz. Resul’un bu ayeti okuyunca baş parmağını serçe parmağının üst kısmına koydu demiştir. 

144- “Buyurdu ki: “Ey Musa, ben seni risaletin ve kelamımla seçip insanlara üstün kıldım. Şimdi sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol.”

İyiyim sağ ol ben seni peygamber seçmek ve seninle konuşmakla zamanının insanlarından üstün kıldım. Peygamberlerimin arasında özel bir yere koydum. Seninle nasıl soru sorulmadan ses ve harf olmadan veya bir melek aracılık etmeden konuştum. Sana verdiğim şeriatı al tatbik et ve bütün bu nimetlerine karşı bana şükredenlerden ol. Çünkü bunlar en değerli ve en üstün nimetler arasındadır.

Buhari rivayetine göre Ebu Said el-Hudri şöyle demiştir Yahudinin birisi Resulullah (ﷺ)’e gelerek yüzüne bir tokat indirilmiş olarak gelip şöyle dedi: ya Muhammed ensar'dan bir ashabın yüzüme tokat vurdu. Hz. Peygamber(ﷺ) onu çağırınız demesi üzerine onu çağırdılar ve ona niçin yüzüne tokat vurdun diye sorunca: “Ey Allah'ın resulü ben bu Yahudinin yanından geçerken onun Musa'yı bütün insanlara seçip üstün kılana yemin olsun dediğini işittim, bunun üzerine ben ona Muhammed'e de mi diye sordum ve gazaplanarak ona tokat indirdim” 

Bu sefer Hz. Peygamber (ﷺ) şöyle buyurdu: Peygamberler arasında benim daha hayırlı olduğumu ileri sürmeyin kıyamet günü bütün insanlar bayılacak ta ilk ayılan kişi ben olacağım bir de bakacağım ki Musa arşın ayaklarından birini yakalamış. bilemiyorum benden önce mi ayılmış olacak yoksa Tur dağında bayılması karşısında mı bu ona verilmiş olacak? 

145- “Biz ona levhalarda her şeyden bir öğüt yazdık. Ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık. Öyleyse sen bunları kuvvet ve metanetle al, kavmine de emret, onları en güzel şekilde tutsunlar. Yakında size fasıkların yurdunu göstereceğim.” 

Allah Teâlâ bu âyet-i kerime’de, Hz. Musa’ya levhalar verdiğini ve bu levhalarında kavmine öğüt olma, helâl ve haramı açıklama bakımından gereken bütün hükümlerin bulunduğunu beyan etmekte, Musa’ya, bu levhalarda bulunan hükümlere sıkıca sarılmasını, kavmine de bu levhalardaki hükümlerin en güzeliyle amel etmelerini öğütlemesini emretmektedir.

Bu levhaların sayısı, neden yapıldıkları, üzerlerinde yazılı olan şeylerin neler olduğu ve bunların şekil ve ebadlarının nasıl olduğu hakkında farklı gö­rüşler ileri sürülmüştür.

Sayılarının on veya yedi yahut iki olduğu söylenmiş yapıldıkları madde­nin ise zümrüt veya yeşil zebercet yahut kırmızı yakut veya gökten inen bir ağaç veya Hz. Musa’nın, yontarak meydana getirdiği taşlar olduğu söylemiş, ebadlarının ise yedi arşın olduğu ifade edilmiştir. Levhaların üzerinde yazılı olan hü­kümlerin ise bir kısım âlimlere göre, Tevrat gönderilmeden önce ve Tevratın haricinde olan bazı hükümler olduğu söylenmiştir.

Vehb b. Münebbihe göre ise levhalarda yazılı olan hükümler, "Gökler ve yer sakinlerinden hiçbirini bana ortak koşma. Çünkü onların hepsi benim yarattıklarımdır. Yalan yere benim adım ile yemin etme. Zira kim yalan yere benimle yemin edecek olursa ben onu arındırmam. Annene babana saygı göster" hüküm­leridir.

Bazı âlimlere göre ise Levhalar, Tevratın içindeki hükümleri taşıyan bel­gelerdir. Ancak bu hususta kesin bir nass bulunmadığı için bu görüşlerden herhangi birini tercih etmek mümkün olmamıştır.

Âyet-i Kerime’de geçen ve Hz. Musa’ya gösterileceği vaadedilen "Fâsıklar diyarının" ise bazılarına göre Şam toprakları olduğu zikredilmekte ba­zılarına göre ise bu toprakların, Mısır diyarı olduğu ve Firavunun helak olmasından sonra oranın nasıl harap olduğunun gösterileceği beyan edilmektedir.

Taberiye göre ise, gösterilecek olan "Fâsıklar yurda", âhiretteki cehen­nemdir. Allah Teâlâ, kendisine isyan edenleri tehdit ederek, Hz. Musa’ya, âhirette fâsıkların halinin ne olacağını ve onların, kendileri için hazırlanan ateşe nasıl konacaklarını bildirmektedir.

"Tevrat’ın en güzel hükümlerinden" maksat ise, tercihli olan hükümler­den takvaya daha yakın olanını seçmeleri emirleri tutup yasaklardan kaçmaladır. 

146- “Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden çevireceğim. Onlar her ayeti görseler yine de ona inanmazlar. doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Azgınlık yolunu görseler, hemen onu yol edinirler. Bu ayetlerimizi yalanlamış olmalarından ve ondan gafil bulunmalarındandır.”

Yeryüzünde haksız yere böbürlenerek bana itaat etmeyenleri gururlanma­larının cezası olarak, yüceliğimi gösteren delillerimi anlamaktan mahrum edece­ğim. Onlar, ibret alıp düşünmeyeceklerdir. Onlar, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren herhangi bir delil ve alâmeti gördükleri zaman ona inanmayacaklar ona "Bu bir sihirdir." veya "Efsanedir" şeklinde iftiralarda bulunacaklardır. Onlar, doğru yolu gördüklerinde onu takip etmeyenler, sapıklık ve bozgunculuk yo­lunu gördüklerinde ise ona sahip çıkıp onu takip edeceklerdir.

Bizim, onları, âyetlerimizi düşünüp ibret almalarından mahrum etmemiz, âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlara kayıtsız kalmalarındandır.

Âyet- kerimede geçen ve "Âyetlerimden (Çevireceğim) uzaklaştıracağım" diye tercü­me edilen ifadesi, iki şekilde izah edilmiştir.

İbn-i Uyeyne’ye göre bu ifadenin mânâsı şöyledir. "Yeryüzünde haksız yere böbürlenen kâfirlerin kalbinden Kur´ân´ı anlama kabiliyetini çekip olaca­ğım ve onları, ayetlerimi anlamaktan uzaklaştıracağım. Çünkü onların, iman etmeyecekleri kesindir. Buna göre âyet, Resulullah dönemindeki ve günümüzdeki kafirlere hitap etmektedir.

İbn-i Cüreyc ise bu ifadenin şu manayı içerdiğini zikretmiştir. "Yeryüzün­de haksız yere böbürlenenleri gerçekleri gösteren delillerden öğüt ve ibret al­maktan uzaklaştıracağım. Onlar, göklerin ve yerin yaratılışındaki delillerden ve onlardan bulunan çeşitli alemlerden uzak kalacaklar, düşünüp ibret almaya­caklardır." Bu izaha göre âyet, bütün kafirlere hitap etmektedir.

Taberi bu son görüşün âyetin genel ifadesine uygun olması hasebiyle da­ha evla olduğunu söylemiştir. Çünkü Allah Teâlâ, kullarına emrettiği ibadetlerin hak olduğunu gösteren, kendisinin birliğini ve âdil olduğunu ortaya koyan delil ve alametlerini, yeryüzünde haksız yere böbürlenenlerden uzaklaştıracağını, on­ların artık iman etmeyeceklerini beyan etmiştir. Elbetteki, gökler, yer ve bütün yarattıkları Allah'ın, bu türden olan delillerindendir. Kur´an-ı Kerim de bu delil­lerden biridir. İmam etmeyecekleri kesinleşen kâfirler, bunların hiç birinden ib­ret olmazlar. 

147- “Ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların işledikleri boşa gitmiştir. Onlar işlediklerinden başka bir şeyle mi cezalandırılacaklardı?”

Yeryüzünde haksız yere böbürlenenlerin ve Allah’ın delillerini ve âyetlerini yalanlayanların, öldükten sonra kıyamet gününde dirilip Allah'ın hu­zurunda varılacağını inkâr edenlerin amelleri boşa gitmiştir. Çünkü onlar, Al­lah´tan başkası için amel işlemişler, kendilerini, Allah’ın razı olmadığı şeylerle yormuşlar, böylece amelleri, aleyhlerine bir vebal olmuştur. Bu gibi insanlar, yaptıkan amellerin karşılığı olan şeyler dışında başka şeylerle mi cezai and ınla: caklardır Hayır, onların amelleri, Allah'a itaat değil şeytana itaat idi. Karşılığı da çevresi surlarla çevrilmiş olan cehennemdir. 

148- “Musa'nın kavmi onun ardından ziynet eşyalarından böğüren bir buzağıyı heykeli edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onlara bir yol göstermediğini görmediler mi ki, onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular?”

Hz. Musa Tur dağına gitmesinin ardından mısır'dan kaçarken yanlarına alabildikleri değerli metaller altın ve gümüş vb.  bunlardan Samiri tam bir buzağı heykeli yaptı. Bu heykelin buzağı gibi sesi vardı. 

Geylani'nin tefsirinde Samiri Cebrail'in atının izinin bastığı yerden aldığı bir miktar toprağı bu heykelin yapılışı esnasında üzerine attı ve heykel buzağı sesi gibi bir ses çıkardı. Bunun üzerine Samiri dedi ki işte bu sizin tanrınızdır. Musa'nın tanrısı da budur. Onu tanrı olarak kabul ediniz. Halbuki onlar onu kendi ziynet eşyalarından kendileri dökmüşlerdir. Dökümden yapılmış bir buzağı tanrı olarak edinmeleri gaflet unutkanlık batağında helak olmalarına sebep oldu. Daha sonra Allah buzağı ilah edinmeleri dolayısıyla bu bayağılıklarının hayret edilecek bir durum olduğunu şöyle dile getirmektedir: onun kendileriyle konuşamadığını ve onlara bir yol gösteremediğini görmediler mi ki?  Onu Tanrı edindiler ve kendi elleriyle zalimlerden oldular. 

Ebu Derda (Ra) şöyle demiştir: “Resulullah (ﷺ): “Bir şeye olan sevgin kör ve sağır eder.” diye buyurmuştur.

149- “Pişman olup kendilerinin de sapıtmış olduklarını görünce dediler ki: “Rabbimiz bize merhamet etmezse ve bizi bağışlamazsa muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan olacağız.”

Hz Musa'nın kendilerine tur dağından geri döndükten sonra buzağıya taptıkları için pişman oldular. Kendilerinin baş gözüyle düştükleri sapkınlığı apaçık anlayıp idrak etmeleri sonucunda dediler ki: “Rabbimiz bize merhamet etmezse bizi bağışlamazsan muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan olacağız. 

150- “Musa kavmine kızgın ve üzgün dönünce dedi ki: “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız? Rabbinizin emrinin çabucak gelmesini mi istediniz?” Ve levhaları bırakıverdi, kardeşinin başından tutup kendisine doğru çekmeye başladı. Dedi ki: “Ey anamın oğlu, bu kavim beni gerçekten zayıf gördüler. Az kalsın öldürüyorlardı da. Sen de bana düşmanları sevindirecek hareket de bulunma ve beni zalimler güruhu ile bir tutma.”

Tur Dağından israiloğullarına geri dönünce üzüntü ile gazabın verdiği bir Halle şöyle demiştir Hz. Musa benden sonra arkamda Ne kötü bir işler yapmışsınız. sizleri geride bırakarak gittim ama benim yerimi tutmadınız üzerine düşeni yapmadınız buradaki hitabı ya Samiri ve onun benzeri olan buzağıya tapan kimselerdir yahut da Hz. Harun ve onunla birlikte olan müminleredir. Rabbimizin emrini çabuk gelmesini mi istediniz benim getirmiş olduğum kabul ile karşıladığınız yerde 40 gün sonra benim size tevrat'ı getirmiş olduğumu geç olarak buzağı mı seçtiniz veya buzağıya mı taptınız. Sizler benim getireceğim emirleri en mükemmel halde beklemeniz gerekirken en kötü hâle acele ettiniz ve Allah'ın emrini bu şekilde karşıladınız. Yani burada tevhidi terk ederek sapkınlığa düştünüz ifadesi kullanılmaktadır. Buzağıya tapıldığını Allah kendisine bildirdi. O anda levhaları bırakmadı kavmin yanına inince gördükleri karşısında Allah adına gazaplanarak hiddetlendi ve levhaları bırakıverdi. 

Hz. Musa yapısı itibarıyla Allah için çokça hiddetlenen ve şiddet gösteren bir kimseydi. Hz. Harun ise ondan daha yumuşak idi. Bu bakımdan İsrailoğulları onu seviyor idi ve Hz. Musa kardeşinin başından saçlarından tutup kendine doğru çekmeye başladı ona kızgınlığından dolayı kardeşinin saçlarından tutup çekince sebebi Hz. Harun'un kavminin buzağıya tapmaktan onları alıkoymaması idi. Bu serzenişte bulunmak aşağılamak değildi. Dedi ki kendisine Ey anamın oğlu sadece orada annesini zikretmesi aslında hazır olun aleyhisselam ile Hz. Musa ile anne baba bir kardeş idi o merhamet ve şefkat ile alakalı bir hitap ediyor bu  kavim beni gerçekten zayıf gördüler. az kalsın öldürüyorlardı da bu öğütlerim uyarmalarım onları bu işten alıkoymak için elimden geleni her şeyi yaptım fakat onlar beni zayıf buldular beni öldürmeye bile kalkıştılar dedi Hz. Harun sen de bana düşmanları sevindirecek harekette bulunma ey kardeşim Dedi buradaki Düşmanlar buzağıya tapanlardır ve veniz Zalimler ruhu ile bir tutma Bana da kızarak onlara yaptığın muamelenin aynısını yapma.

İbn Abbas Şöyle dediği rivayet edilmektedir: Resulullah (ﷺ) şöyle buyurdu: “ Allah Musa'ya rahmet eylesin gözleriyle gören hiçbir zaman kendisine haber verilen gibi değildir aziz ve Celil olan Rabb'i ona kavminin kendisinden sonra fitneye düşürüldüğünü haber verdiği halde levhaları bırakmadı. onları görüp ne yaptıklarını müşahede edince bu sefer rahvaları bıraktı.” 

151- “Dedi ki: “Rabbim beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetinin içine al! Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”

Hz Musa kardeşinin mazur olduğunu açıkça görünce:  dedi ki Rabbim beni ve kardeşimi bağışla! kardeşine Yapılan bu haksız Davranıştan dolayı bağışlanma istedikten sonra Bizi dünyada himayene almak ahirette cennetine koymak suretiyle rahmetinin içine al sen merhametlilerin en merhametlisisin dolayısıyla da bize rahmetinle muamele eyle ve bağışla 

152- “Muhakkak ki buzağı tanrı edinenlere rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir horluk erişecektir. Biz iftira edenleri işte böyle cezalandırırız”

Buradaki gazap israiloğullarından Musa'nın ve Harun'un dini üzerine kalanlar buzağıya tapanları öldürdüler veya kendi kendilerini öldürmeleri emri verilmişti. Bu bakara suresinde geçmişti ve dünya hayatında bir horluk onlara erişecek gurbette kalma süreleri arttırılmıştır bilinçsizce kırk yıl çölde dolaşıp durmuşlardır. Allah'a karşı yalan uyduranların hali ve cezası böyle verilmiştir.

153- “Kötülükleri işleyip sonra ardından tevbe ve iman edenlere gelince, şüphesiz ki rabbin bundan sonra elbette ki gafurdur rahimdir.”

Küfür ve isyanlarda bulunan Sonra ardından tövbe  edenlere gelince bu kötülükleri işledikten sonra Allah'a dönenlere ve ona ihlaslı bir şekilde iman edenlere gelince Şüphesiz ki rabbim bundan sonra tövbe edenler için onların yaptıkları ve bu günahlarını silici ve örtücüdür onlara Cennet nimetini verip ihsanda bulunacaktır bu umumi bir hüküm olup buzağıya tapanlar da başkaları da bunun kapsamına girmektedir. Burada işlenilen suçun ne kadar büyük olduğu dile getirilmiştir. Sonra ise rahmetinin ne kadar büyük olduğu da bu şekilde ortaya çıkmaktadır.

Abdullah Bin Mesut radıyallah'dan bir rivayetle ona önce bir kadınla zina edip sonra aynı kadınla evlenen bir erkeğin durumu sorulduğunda O da şu: “ kötülükleri işleyip Sonra ardından tövbe ve iman edenlere gelince Şüphesiz ki rabbim bundan sonra elbette Gafur Nur rahimdir” ayetini okudu. Abdullah bu ayeti 10 defa okudu ve onlara ne bu işi emrettiği ne de yasakladı.

154- “ Musa'nın öfkesi dinip sükun bulunca, levhaları aldı. Onlardaki yazıda rablerinden korkanlara hidayet ve rahmet vardı.”

Musa'nın kızgınlığı gidince bırakmış olduğu veya atmış olduğu levhaları onlardaki yazıda yani ondan istifa edilen renk yazılan nüsha'da veya onun yerine yazılanüsada rabbinden korkanlara hidayet ve rahmet vardır yani rabbinden korkup boyun eğenlere hidayet ve rahmet vardır yazıyordu denilmektedir.

155- “Musa tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş kişi seçti. Onları sarsıntı tutunca dedi ki: “Rabbim dileseydin daha önce onları helak ederdin, beni de. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini dalalete düşürür, dilediğini de hidayete götürürsün; Sen bizim velimizsin o halde bizi bağışla, merhamet et bize! Sen bağışlayanların en hayırlısısın.”

Musa tayin ettiğimiz vakit için buzağıya tapmaktan dolayı özür dilemek maksadıyla kavminden 70 kişi seçti onları Sarsıntı şiddetli zelzele tutunca dedi ki Rabbim dileseydin daha önce buzağıya tapmış oldukları için onları da helak ederdin kıpti'yi öldürdüğüm için beni de içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden buzağıya tapan cahillerin yaptıkları sebebiyle cezalandırmak maksadıyla bizi helak eder misin? Bu Senin imtihanından başka bir şey değildir. İbni Kesir şöyle diyor bu senin iptila'nın denemen ve imtihanındır İbn Abbas ve diğer Selef ve Halef ulemadan birçok kişi şöyle demektedir. Onun bu sözünün tek manası vardır. O da şudur: Emir sadece senin emrindir senin hükmündür senin dilediğin olur dilediğini saptırır dilediğine hidayet verirsin saptırdığına hidayet verebilecek hiçbir kimse yoktur senin hidayet verdiğini de kimse saptıramaz mülk bütünüyle yalnız senindir hüküm bütünüyle ancak senindir yaratmak da emretmek de sadece senindir. İşlerimizi görüp gözeten mevlamızsın. 

156- “Ve bize hem dünyada bir iyilik yaz hem de ahirette. Çünkü biz sana döndük.” Buyurdu ki: “Azabıma ben kimi diler isem onu uğratırım. Rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır. Ben onu sakınanlara, zekatı verenlere ve ayetlerimize iman edenlere, işte onlara yazacağım.”

Afiyet, hoş bir hayat, itaata muvaffakiyet yaz, hemde ahirette de cenneti bizlere ver. Sana tevbe ettik. Bağışlamayı dilediğim kimseyi azabıma duyacak ederim her şeye ulaşacak kadar geniş rahmetim dünyada Allah'ın rahmetinden herhangi bir eseri üzerinde taşımayan ne müslüman ne kafir hiçbir kimse yoktur Ben onun sakınanlara bundan sonraki buyrukta delaleti Hz. Muhammed (ﷺ)’in ümmetinden olup şirkten uzak duranlara zekat verenlere farz olan zekatı eda edenlere ayetlerimize yani indirmiş olduğumuz bütün kitaplarımıza iman edenlere onlardan hiçbir şeyi inkar etmeyenlere işte bunlara rahmeti yazacağım.  

157- “Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları ümmi nebi olan resule tabi olurlar. O kendilerine marufu emreder, münkerden nehyeder, temiz şeyleri onlara helal kılar, murdar şeyleri de onlara haram eder. Onların ağır yüklerini ve üzerlerindeki zincirleri indirir. İşte ona iman edenler, onu tazim edenler, ona yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nura tabii olanlar, işte onlar felaha erenlerin kendileridir.”

Rahmetimi kendilerine tahsis ettiğim o insanlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil'de sıfatlarını yazılı olarak buldukları, okuyup yazması olmayan, Allah'ın elçisi Muhammed’e tâbi olanlardır. Peygamber onlara, Allah´a iman edip ona itaat etmeyi emreder. Allah'a ortak koşmayı ve ona karşı günah işlemeyi yasak­lar. Temiz ve helâl (Allah adına boğazlanmış olanları, haram karışmamış kazançları, hoş ve temiz olduğu halde haram kılınmış içyağı ve benzeri) şeyleri kendilerine helal kılar. Domuz eti, kan, leş, Allah adı anılmadan kesilen, faizi, rüşvet ve içki gibi şeyleri onlara haram kılar. Onlardan, ağır hükümlerle amel etme yükünü kaldırır. Gani­met mallarının ve hayvanları iç yağlarının haram olması gibi, kendilerini bağla­yan bağları kaldırır. Bu Peygambere iman edenler, ona saygı gösterenler ve Allah düşmanlarına karşı cihad ederek ona ve getirdiği dine yardım edenler ve Allah´ın ona indirdiği bir nur olan Kur’an’ın hükümlerine tâbi olanlar, işte kurtu­luşa erenler onlardır.

158- “De ki: “Ey insanlar, ben gerçekten Allah'ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. O ki göklerin ve yerin mülkü kendisinin olandır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Hem diriltir, hem öldürür. Şu halde Allah'a ve onun ümmi Peygamberi olan Allah ve onun sözlerine inanmakta olan elçisine inanın ve ona uyun ki, hidayet bulasınız.”

Tüm insanlar ayırt edilmeksizin beyazıyla siyahıyla sarı ırkıyla istisnasız olarak Allah'ın tüm insanlığa gönderdiği peygamberiyim. Kainatın mutlak Maliki gerçek manada ilahı O’dur. Hayat verir ve kimini öldürüyor ise işte hakiki ilah olur. İşte bu ilah Muhammed (ﷺ)’in bütün insanlara Resul olarak göndermiştir. Bundan dolayı şanı yüce Allah bütün insanlara şu buyruğu ile şu halde Allah'a ve onun ümmi Peygamberi olan Allah'ın elçisine inanın diye seslenmiştir. İşte bu onun risaletinin delillerindendir. Okuma yazma bilmediği halde taşıdığı hidayet ve mucizevi gerçeklerle birlikte bu yeni risaletin sahibi o.

O peygambere iman ediniz ki Allah'ı ve Allah tarafından indirilmiş kitapları tasdik eder. Sizler o peygamberin yolunu tutun ki hidayete erişmiş olasınız.

159- “Musa'nın kavminden bir topluluk da vardır ki hakka irşad ederler ve onunla( hükmederek) Adalet yaparlar.”

Allah Teâlâ, İsrailoğullarının kıssası arasında, Resulullah (ﷺ)’e bü­tün insanlara Peygamber olarak gönderildiğini ilan etmesini emrettikten sonra, tekrar, İsrailoğullarının durumuna işaretle buyuruyor ki:

Musa’nın kavmi arasında insanları doğru yola davet eden ve adaletten ay­rılmayan bir grupta vardı.

Bu âyette zikredilen ve İsrailoğullarından bir topluluk oldukları beyan edilen insanların kimler oldukları hususunda farklı görüşler zikredilmiştir.

Süddi bunlar hakkında şöyle demiştir. "Bu kavim, sizinle onlar arasında bal’dan bir nehir bulunan bir kavimdir." 

İbn-i Cüreyc ise bunların hakkında şunları söylemiştir: "On iki toruna ay­rılan israiloğulları Peygamberlerini öldürüp inkâra düşünce, içlerinden, bir toru­na mensup olanlar, bunların yaptıklarından uzak kalmışlar onlara rıza gösterme­mişler ve Allah’tan, kendilerini bunlardan, ayırmasını istemişlerdir. Bunun üze­rine Allah onlara, yerin altından bir tünel açmış, onlar oradan yürüyüp, çin top­raklarının arkasında bir yere çıkmışlardır. Onlar orada, bizim kıblemize yönelip müslüman olarak yaşamaktadırlar.

Abdullah b. Abbas, şu âyet-i kerimenin onlara işaret ettiğini söylemiştir. "Bundan sonra İsrailoğullarına şöyle dedik: "Buraya siz yerleşin. Âhiret vaadi (İsa) gelince sizleri bir araya toplanz. 



Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar