Kadiri Yolu

 

El-Enfal Suresi 15-29. Ayetlerin Tefsiri

El-Enfal Sûresi 15-29. Ayetlerin Tefsiri


Tarih: 25. 03. 2025

  ﷺ   

    بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم    

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ ﴿١٥﴾ وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزًا اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿١٦﴾ فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ ﴿١٧﴾ ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ ﴿١٨﴾ اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـًٔا وَلَوْ كَثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿١٩﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ ﴿٢٠﴾ وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ ﴿٢١﴾ اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ ﴿٢٢﴾ وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ ﴿٢٣﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤﴾ وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿٢٥﴾ وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٢٦﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٢٧﴾ وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟ ﴿٢٨﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿٢٩﴾


بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم



15. -“Ey iman edenler! Toplu halde kafirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkalarınızı dönmeyin.” 

Ey iman edenler! İmanınızın gereği olarak, hakkın kelimesini yükseltmek ve dinine yardım etmek için kafirlerle karşılaştığınız zaman yani; onlarla toplu halde karşı karşıya geldiğiniz zaman onlar sizlerden kat kat fazla olsalar bile, korkup da onlara arkanızı dönerek sakın kaçmayın. Onların sizlere üstünlük sağlamalarına fırsat vererek bozguna uğramış bir halde, savaşı bırakıp kaçmayın. 

İslam'da savaş sırasında düşmanla karşılaşmak zoraki doğunca ve karşılaşma hali meydana gelince artık zafer ya da şehitlik söz konusudur. Üçüncü bir durum yoktur.

16. - “Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya bir başka topluluğa katılma dışında, her kim o gün düşmanla arkasını dönerse, o Allah katından bir gazaba uğramıştır. Onun yurdu cehennemdir. O ne kötü bir sonuçtur!.”

Bir strateji gereği bozguna uğrayıp geri çekildiği izlenimini vererek kaçma görüntüsüyle hücum taktiği ve kaçtıktan sonra da tekrar geri dönerek düşmana yönelmesi gibi bir takım harp hile ve taktikleri sebebiyle veya bir başka topluluğa katılma yani ister kendisinin isterse de bir başka bölükten müslüman topluluğa katılmak maksadı dışında her kim o gün düşmana arkasını dönerse artık o Allah katından bir azaba uğramıştır. Rabbimden bir gazap ile dönmüş demektir. Onun yurdu cehennemdir. Öldükten sonra dirileceği vakit varacağı ve döneceği yer cehennemdir. Ne kötü bir sonuçtur. Savaş gücünü geri dönüp kaçtığı için vardığı bu akıbet ne kadar kötüdür. 

Bedir’de savaşanlar hakkında nazil olsada bu hüküm bütün müminler için geçerli olduğunu, bu itibarla, taktik kullanma olmadan kaçınılması halinde bu kaçışın haram olduğu ve kaçanın azabı hak ettiği belirtilmiştir.

İbni Abbas şöyle söylemiştir: Tek bir kişi iki kişiden kaçacak olursa o savaşı bırakıp kaçmış olur. Ancak üç kişiden kaçacak olursa o savaşı bırakıp kaçmış olmaz. Tek kişi iki kişi ile savaşmasının farz olduğunu burada belirtilmiştir. Eğer kafirlerin sayısı ikiden fazla olursa o vakit tek kişinin kendisine yardımcı olabilecek müslüman birliğe katılmak üzere geri çekilmesi caiz olur. Eğer kendisine yardımcı olamayacak bir müslüman topluluğuna katılmak maksadıyla kaçacak olursa, o vakit o kişiyi şanı yüce Allah'ın: “Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya bir başka topluluğa katılma dışında her kim o gün düşmanına arkasını dönerse o Allah katında bir gazaba uğramıştır.” buyruğunda sözü geçen tehdit ile karşı karşıya kalanlar sınıfına girer. İşte bu bakımdan peygamber (ﷺ): “Ben her müslümanın kendisine katılacağı birliğin” buyurmuştur

Ebu Ubeyde b. Mesud, Cisr günü (köprü vakasında) şehid oluncaya kadar savaşıp geri dönmeyince, Hz. Ömer şöyle demişti: “Allah Ebu Ubeyde'ye rahmet buyursun, o bana sığınmak üzere çekilseydi, ben onun katılacağı birliği olurdum.” 

Resulullah (ﷺ)  buyurdu ki: “Arkadaşların hayırlısı dörttür. Küçük askeri birliğin hayırlısı 400'dür. Ordunun hayırlısı 4000'dir. 12.000 kişi azdır diye mağlup edilemez ve asla yenilmezler.” Rivayetlerin birinde de şöyle denilmiştir: “Sözbirliği ettikleri takdirde 12.000 kişiye ulaşan bir topluluk yenilgiye uğratılamazlar.” 

Hanefi mezhebine göre Müslüman ordusunun sayısı 12.000'e ulaşmadığı sürece bu hüküm sabittir sayı olarak iki katları olan bir ordunun karşısında ancak tekrar savaşmak maksadıyla taktik icadı geride çekilebilirler. Müslüman askerlerin sayısı 12.000 kişiye bulmuşsa muhammed bin el-Hasan ordunun bu sayıya varması halinde düşmanların sayısı çok olsa dahi onlardan kaçamayacaklarını zikretmiş ve bu konuda bizim mezhep alimlerimiz arasında herhangi bir İtilaftan söz edilmemiştir.

Buhari ve Müslim de sahih bir rivayete göre Ebu Hureyre (Ra)'dan şöyle buyurmuştur: Resulullah (ﷺ) buyurdu ki: “ helak edici 7 günahtan uzak durunuz.” Ona:

- Ey Allah'ın resulü Bunlar hangileridir? diye sorulunca şöyle buyurdu:

- “Allah'a şirk koşmak, büyücülük yapmak,- hak ile olması müstesna- Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmek, faiz yemek, yetim malını yemek, Savaş günü gerisin geriye kaçmak, hiçbir şeyden habersiz Mümin ve İffetli Müslüman hanımlara iftira da bulunmak.”

İmam Ahmed rivayetine göre Abdullah b. Ömer Radıyallahu anhuma şöyle demektedir: Resulullah(ﷺ) göndermiş olduğu seviyelerinden birinde idik. birliktekiler ileri bir hamle yapıp geri çekildi. Ben de geri çekilenler arasında idim. Kendi aramızda:

- Bizler savaştan kaçmış ve gazabı hak etmiş olduk, şimdi Ne yapalım dedik.  Arkasından: 

- Medine'ye girsek? dedik, Sonra Tövbe ettik, Sonra da kendi aramızda:

- Durumumuzu resullaha açsak; Eğer tövbemiz varsa mesele yok, değilse çeker gideriz. Sabah namazından önce yanına vardık. Çıkıp:

- “Bunlar kimdir” diye sordu, Biz de:

- Biz savaş kaçkınlarıyız, deyince şöyle duruyordu:

- “Aksine sizler ne yaptığını bilen kimselersiniz. Ben sizin de Müslümanların da kaçıp katılacakları birlikleriyim.” Abdullah b. Ömer dedi ki: Bunun üzerine varıp elini öptük bu hadisi bu şekilde Ebu Davud, Tirmizi ve İbni Mace’de rivayet etmiştir.

17. - “Onları öldüren siz değildiniz. Fakat onları Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın. Ancak Allah attı. Müminleri kendinden güzel bir imtihanla denemek içindi. Muhakkak ki Allah semidir alimdir.” 

Ey müminler Bedir savaşında müşrikleri siz öldürmediniz. Onları, size yardım ederek Allah öldürdü. Ey Muhammed, müşriklerin gözlerine kum tane­leri saçtığından onları aslında sen atmadın. Fakat o kum tanelerini onların göz­lerine isabet ettirerek Allah attı. Allah bunu, müminlere, zafer ve ganimet ihsan etmesi ve ResuluIIah (ﷺ) ile beraber yaptıkları cihadın mükâfaatını vermesi için yaptı. Şüphesiz ki Allah, Peygamberinin de diğer bütün yarattıklarının da yal­varmalarını çok iyi işiten ve hallerini çok iyi bilendir,

Abdullah b. Abbas diyorki; "Bedir savaşında, Resulullah (ﷺ) bir avuç toprak aldı ve müşriklerin yüzlerine doğru serperken şöyle buyurdu: "Yüz­leri berbat olsun." Resulullah´ın serptiği bu toprağın, göz ve burunlarına değmediği hiçbir müşrik kalmadı. Bunu üzerine müşrikler geri dönerek kaçmaya baş­ladılar,

Resulullah(ﷺ)’ın müşriklere karşı böyle yaptığı, Mücahid Katade, Hişam b. Urve, Hakîm b. Hizam Muhammed b. Kâb, Süddi, İbn-i Zeyd ve İbn-i ishaktan da rivayet edilmiştir.

Allah Teâlâ bu âyet-i kerimede müminlere, Bedir savaşında müşrikleri onların değil kendisinin Öldürdüğünü, Resulullah (ﷺ)’ın attığı şeyleri, onun değil kendisinin attığını bildirmekte ve böylece kulların yaptıkları işlerin yaratıcısının ve asıl sebebinin kendisi olduğunu bildirmekte, kulun ise sadece cüzî iradesini kullanarak o işi kazandığını bildirmektedir. Böylece kulun fiilinde Allah Teâlânın herhangi bir müdahalesi olmadığını söyleyenlerin görüşlerinin fasit ol­duğunu ortaya koymaktadır. 

18. - “İşte bu böyledir ve Allah kafirlerin düzenini zayıflatır.” 

Müşriklerin öldürülmeleri üzerine saçılan toprakla mağlup olmaları ve müminlerin onlara galip gelmesi gibi olaylar, cereyan etmiş gerçekleşmiştir. İyi bilin ki biz, kafirlerin tuzaklarını güçsüz kılarız. Böylece ya zillete düşüp hakka boyun eğerler veya helak olup giderler.

19. - “Eğer siz fetih istiyor idiyseniz (ey kafirler), işte o fetih size gelmiştir. Eğer vazgeçerseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Yok tekrar dönerseniz, bizde döneriz. Topluluğunuz çok da olsa size hiçbir fayda vermez. Çünkü Allah muhakkak müminlerle beraberdir.”

Ey kafirler topluluğu! Eğer sizler fethi müslümanlara karşı muzaffer olmayı ve hakkınızda Allah'ın hükmünü istiyorsanız, işte Allah'ın hakkınızdaki hükmü gelmiştir. O hüküm de zulme uğramış olanların siz zalimlere karşı galip gelmeleri ve haklı olanın haksızlığı mağlup etmesidir.

Ey kafirler eğer Allah ve resulünü inkar etmekten ve müslümanlara karşı savaşmaktan vazgeçerseniz bu sizin dünya ve ahiretiniz için daha hayırlıdır. Şayet yeniden müslümanlara karşı savaşmaya başlarsanız biz de Bedir savaşı'nda olduğu gibi sizi yine mağlup ederiz. Sizin topluluğunuz ne kadar çok olsa Bedir savaşında size bir fayda sağlamadığı gibi bundan sonra da hiçbir fayda sağlamayacaktır. İyi bilin ki Allah yardım ve zaferi ile müminlerle beraberdir .

Rivayet edildiğine göre Ebu Cehil Bedir savaşı'nda şöyle demiştir: “Ey Allah'ım o akrabalık bağını koparttı. Bizlere bilmediğimiz şeyleri getirdi. Yarın sen onu helak et.” Ebu Cehil işte böyle söylenerek fetih istemiştir. Bu ayet onlarla bir nevi alay etmektedir. Yani onlar fetih istemiş fakat fetih Müslümanlara nasip olmuştur.

20- “ Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne itaat edin. Dinleyip dururken O’ndan yüz çevirmeyin”

Ey iman edenler sizlere olan emir ve yasaklarında Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah'ın ve resulünün size tebliğ ettiği emir ve yasakları duyduğunuz halde onlardan yüz çevirip karşı çıkmayın. 

Unutulmamalıdır ki, Allah ve Resulüne mutlak itaati ve savaş ve başka konularda zahir ve batında Resulullah (ﷺ)’ı hassas bir şekilde dinlemeyi emretmektedir. Bu olmaksızın rabbani bir yardım olmaz. Çünkü rabbani yardımın anahtarı ve şartının sebebi Allah ve resulüne kamil eksiksiz bir itaattir. Resulullah (ﷺ) hayatında apaçık bir gerçektir. Resulullah(ﷺ)'ın vefatından sonra ise Allah'a ve Resulüne itaat komutan ve asker olsun bütün müslümanların Allah'ın kitabına ve Resulullah(ﷺ)'a sünnetine bağlı kalmaları ile ortaya çıkar. O halde emir yetkisi elinde bulunanlara itaat onların işlerinin Allah'ın emirlerine uygun olmasıyla kayıtlıdır. İşte bu itaat olmaksızın savaşta Rabbani cihatın varlığı da söz konusu olmaz. 

21. - “Hem dinlemedikleri halde “dinledik” diyenler gibi olmayın.

Ey iman edenler her şeyde ve buradaki savaşta Allah'a ve Resulüne itaat edin onun buyruklarını dinleyip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin itaatsizlik etmeyin ve dinleyip itaat ettiklerini ileri sürenler gibi yani münafıklar gibi davranmayın. Sizin bu işitmeniz iman etmeyenlerin işitmesi türünden bir işitme gibi olacaktır. Yani onlar işittik derler ama aslında onlardan faydalanacak bir şekilde dinlememişlerdir. 

 22. - “Allah katında yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü, akıl etmeyen sağır ve dilsizlerdir."

Şüphesiz ki, Allah’ın yaratıklarından, yeryüzünde hareket eden en kötü canlı peygamberlerin dillerinde ifadesini bulan Allah kelamını dinlemeyen sağırlar ve anladıktan sonra ona itaat ettiklerini söylemeyen dilsilerdir. İşte onlar düşünmeyenlerdir, şekil ve suret bakımından insana benzeseler dahi akiller zümresinde değillerdir.

Müfessirler, bu âyetle kimlerin kastedildiği hususunda iki görüş zikret­mişlerdir.

Abdullah b. Abbas’a göre: Bu âyet-i kerime, Abdüddar oğulları hakkında nazil olmuştur. Bunlar şöyle diyorlardı: "Biz, Muhammed´in getirdiği şeylere karşı sağır ve dilsiziz." dediler. Âyet-i kerimede işte bunlar kınanmaktadır. Onların, yeryüzünde hareket eden, mer­kep, köpek, domuz gibi hayvanlardan bile kötü oldukları bildirilmektedir. Zira bu çeşit hayvanlar, idrak kabiliyetinden yoksun oldukları için mazurdurlar. Fakat kâfirler, idrak sahibi oldukları halde gerçekler karşısında kör ve sağır gibidirler. İşte bu sebeple hayvanlardan daha aşağıdırlar.

Muhammed b. îshak´a göre ise bu âyetle münafıklar kastedilmiştir. Taberi bundan önceki âyetlerin de Mekke müşriklerinden bahsetmeleri hasebiyle bu âyetin de, Abdullah b. Abbas’ın dediği gibi, onları kastettiğini söylemenin daha isabetli olacağını söylemiştir

23. - “Şayet Allah onlarda bir hayır bilseydi onlara işittirirdi. Eğer işittirmiş olsaydı yine de yüz çevirenler olarak arkalarını dönerlerdi.” 

Şayet Allah, bu müşrikler hakkında hayırlı olacağını bilmiş olsaydı onla­ra, Kur’an’ın öğüt ve ibretlerini işittirirdi ki, Allah'ın delillerini bizzat Allah´tan duyup düşünsünler. Fakat Allah onlarda herhangi bir hayır olmadığını, onların, cehennemlik oldukları, yazılan şakiler olduklarını bu itibarla iman etmeyecekle­rini bildi ve onlara işittirmedi. Şayet Allah onlara Kur´anı işittirse de onu öğren­miş olsalar bile onlar, Allah'tan ve peygamberlerinden yüz çevirirler. Kendileri­ne gerçekleri gösterecek delillere iman etmezler. İnatlanda ısrar ederler.

Bir kısım müfessirler, bu âyet-i kerime´nin müşrikleri kastettiğini Allah Teâlâ´nın, onların iman etmeyeceklerini bildiği için Resulullah´a indirdiği Kur´anı onların işitmesini nasîbetmediğini söylemişlerdir.

Diğer bir kısım âlimler ise bu âyetle münafıkların kastedildiğini, Allah Teâlânın, onların dilleriyle söylediklerini kalplerine nüfuz ettirmediğini zira on­ların, iman etmeyeceklerini bildiğini söylemişlerdir. 

24. - “Ey iman edenler! Sizi size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman; Allah'a ve Resulüne icabet edin. Hem bilin ki Allah, şüphesiz kişi ile kalbi arasına girer. Ve muhakkak onun huzurunda toplanacaksınız.” 

Ey iman edenler, Allah’ın Resulü sizi, insanlara hayat veren imana, hakka ve Kur’an davet ettiği zaman davetini kabul edin. İyi bilin ki her şey, Allah’ın ta­sarrufu altındadır. O, kalpleri dilediği gibi evirip çevirir. O, kalpler üzerinde, onları taşıyan bedenlerden daha hakimdir. Allah dilerse müminin kâfir olmasını, kafirin de mümin olmasını engeller.

Her konuda Allah ve resulüne icabet etmek gerekmektedir Bu bakımdan Resulullah (ﷺ) bu ayeti kerimeyi her konuda kendisinin çağrısının kabul edilmesi gerektiğine dair delil olduğunu bundan farklı bir konumda işaret etmiştir mesela buhari'nin Ebu Said b. el Mualla (ra)’dan rivayet etmiş olduğu şu hadiste durum böyledir. Ebu Said der ki: Ben namaz kılmakta idim. Peygamber (ﷺ) beni çağırdı. Ancak ben namazımı kılıncaya kadar yanına gitmedim. Namazdan sonra yanına gittim. Bana:

- Yanıma gelmekten seni alıkoyan nedir? Şanı Yüce Allah: “Ey iman edenler, sizi, sizi hayat verecek şeylere çağırdığı zaman Allah'a ve Resulüne icabet edin.”  diye buyuruyor mu?  daha sonra Resulullah (ﷺ) şöyle buyurdu:

- Ben sana mescidden çıkmadan önce Kur'an'daki en büyük sureyi öğreteceğim. Resulullah (ﷺ) çıkmak isteyince yanına varıp ona bunu hatırlattım…

İmam Ahmed'in rivayetine göre Enes Bin Malik (ra) şöyle demişti: Peygamber (ﷺ) şu sözleri çokça söylerdi: “ Ey kalpleri evirip çeviren, kalbimi dinin üzerine sebat ver.”  Enes (ra) diyor ki:

- Ey Allah'ın resulü dedik, sana ve getirdiklerine iman ettik. bizim için korkuyor musun? diye sorduk. şöyle buyurdu:

- Evet, kalpler şanı Yüce Allah'ın iki parmağı arasındadır, onları evirip çevirir. Bu hadis Tirmizi de sünninde yani kader adlı bölümde böylece zikrettikten sonra hasen bir hadistir demiştir. Yine Resulü (ﷺ)bir başka rivayette: “Kalpleri evirip çeviren Allah'ım kalplerimizi senin itaatine doğru yönelt” demiştir.

Âyet-i kerimede geçen ve "Hayat verecek şey" diye tercüme edilen ifadesinden neyin kastedildiği hususunda müfessirler, çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- İnsanlara hayat verdiği bildirilen şeyden maksat, İslam ve imandır. 

b- İnsanlara hayat verdiği zikredilen şeyden mak­sat, haktır. Hakkı kabul edenler hayata kavuşmuş olurlar. Bâtıla saplananlar ise ölü gibidirler.

c- İnsanlara hayat verdiği zikredilen şeyden maksat, maldır. Âyetin, "Ve onun huzurunda toplanacaksınız." ifadesi bu izahı güçlen­dirmektedir.

f- Allah, kişinin aczini güçe, korkusunu cesarete çevirerek onunla kalbi arasına girer. O halde kalbinizde hissettiğiniz korku ve acz’den dolayı iman ve itaattan geri durmayın. Allah'a dayanın o, sizin aczinizi giderir.

Taberi, bu görüşlerden tercihe şayan olan görüşün şu görüş olduğunu söylemiştir. "Allah, kullarının kalplerine, onları taşıyan vücutlardan daha fazla hakimdir. Dilediği zaman, kullarıyla kalpleri arasına girer de kalb sahibi olan kişi iman, inkâr, anlama ve benzeri herhangi bir şeyi idrak edemez olur.

Said Havva’nın tercih ettiği görüş “Size Hayat verecek şeyler”den Maksadın kayıtsız şartsız Allah'ın ve Resulullah'ın çağrısını kabul etmektir. 

25. - “Bir de içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmayan bir fitneden sakının. Hem bilin ki Allah, muhakkak azabı şiddetli olandır.”

Ayet-i Kerime, insanların, iman etmemeleri, Allah’ın emirlerine uyma­maları, ve vurdum duymaz olmaları sebebiyle gelecek olan musibetin, iyiyi kötüyü ayır­madan, herkesi içine alacağını, kuru ile beraber yaşın da yanacağını zalimlerin başına gelecek olan felakete, salih kişilerede uğrayacağını beyan etmektedir.

Bu hususta Resulullah (s.a.v.) efendimiz de şu hadis-i Şeriflerinde buyur­maktadır ki: "Canım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, ya iyiliği emredip kö­tülüğe mâni olursunuz yahut Allah sizlere kendi katından pek yakında bir azap gönderir de sonra onu kaldırılması için Allah'a yalvarırsınız Allah da duanızı kabul etmez. 

"Allah, belirli kişilerin suçundan dolayı bütün insanları cezalandırmaz. Ancak, aralarında kötülük yayılır, onlar da bu kötülükleri önlemeye kadir ol­dukları halde engel olmazlarsa işte o zaman Allah, belirli kişilerin suçundan do­layı onları da diğerlerini de cezalandırır.

"Ümmü Seleme diyor ki:  "Resulullah (ﷺ)’ın şöyle buyurduğunu işittim. "Ümmetim içinde günah açık­tan işlenince Allah, katından göndereceği bir azapla hepsini cezalandırır. "De­dim ki: "Ey Allah’ın Resulü, onların içinde o gün salih insanlar yokmudur" Re­sulullah (ﷺ) buyurdu ki "Evet vardır." Dedim ki "Onların durumu ne olur " Buyur­du ki: "Herkesin başına gelen, onların da başına gelir. Sonra onlar, Allah’ın affı­na ve rızasına kavuşurlar. 

Zübeyr b. el-Avvam demiştir ki: "Ben bu âyeti uzun zaman okudum. Bi­zim, bu âyetin zikrettiği kimselerden olacağımızı sanmıyorduk. Bir de baktık ki, bununla biz kastediliyormuşuz."

Hasan-ı Bari demiştir ki: "Bu âyet, Ali, Osman, Talha, Zübeyr gibi, Re­sulullah’ın sahabilerinden bir kısım insanlar hakkında nazil olmuştur.

Süddi de bu âyetin, Cemel vakasına katılan sahabelere işaret ettiğini söy­lemiştir.

26. - “Şunu da hatırlayın ki, bir zamanlar siz yeryüzünde azlıktınız. Zayıf sayılırdınız. İnsanların sizi tutup kapmasından korkuyordunuz. O sizi barındırdı, yardımıyla destekledi ve temiz şeylerden rızıklandırdı. Ta ki şükredesiniz.

"Şunu da hatırlayın ki; bir zamanlar siz yeryüzünde azlıktınız." Az ve zelil olduğunuz zamanları hatırlayınız. "Zayıf sayılırdınız. İnsanların sizi tutup kapmasından korkuyordunuz." Çünkü bütün insanlar size karşı ve size düşman idiler. "O sizi" Medine'de barındırdı, "yardımıyla" Bedir günü "destekledi ve" ganimet gibi "temiz şeylerden rızıklandırdı; ta ki şükredesiniz."

İşte bu nimetleri hatırlayınız ve artık her konuda Allah'ın ve Rasûlünün çağrısını kabul ediniz. Şanı yüce Allah, Mekke'de bulundukları sıradaki ilk durumlarını nitelendirerek az olduklarını, müşrik, putperest ve Bizanslılar gibi

diğer insanlar tarafından yakalanıp kapılmaktan korktuklarını belirtiyor. Bütün bunlar, azınlık ve güçsüz olmaları sebebiyle düşmanları idiler. Onların

bu halleri Allah Medine'ye hicret etme iznini verinceye kadar devam etti.

Sonra onları Medine'de barındırdı, Medine halkı onlar için bütün imkânlarını seferber etti, yurtlarında barındırdı. Bedir günü ve başka günlerde onlara yardımcı oldular. Mallarını onlara verdiler, Allah'a ve Rasûlüne itaat uğrunda canlarını feda ettiler. 

Katâde b. Deâme es-Sedûsî şanı yüce Allah'ın: "Şunu da hatırlayın ki, bir zamanlar siz yeryüzünde azlıktınız zayıf sayılırdınız." buyruğu ile ilgili olarak şunları söylemiştir: Arapların şu kolu insanların en zelili, yaşayış itibariyle en sıkıntılısı, en çok açlık çekenleri, en az giyecek bulanları, sapıklıkları en açık olanları idi. Onlardan yaşayan yoksul yaşar, ölen de ateşe yuvarlanırdı. Başkaları onları yerken (sömürürken) kendileri yiyemezlerdi. Allah'a yemin ederiz o gün yeryüzünde sakin olanlar arasında mevkileri itibariyle onlardan daha kötü kimse bilmiyoruz. Allah İslâm'ı gönderinceye ve İslâm'ı ülkede hâkim kılıncaya, rızkı genişletinceye kadar bu böyle idi ve İslâm sayesinde Allah başkalarının üzerine onları hakim kıldı ve İslâm vasıtasıyla şu gördüklerinizi ihsan etti. O bakımdan Allah'ın nimetlerine şükrediniz. Sizin Rabbiniz nimet verendir ve şükredenleri sever ve Allah şükredenlerin üzerine nimetlerini daha da arttırır."

Bundan anlaşıldığına göre Katâde, bu hitabı bütün Araplara yönelik umûmî bir hitap olarak anlamıştır. Bu, kendilerinden başka İslâmı omuzlayacak kimsenin bulunmadığı bir sırada mü'min arapların onunla kastedildiği kabul edilecek olursa, güzel bir anlama şeklidir. Şu kadar var ki, görüldüğü kadarıyla hitab Bedir'den sonra mü'minlere yöneliktir. Bu hitab Kıyamet gününe kadar benzeri her durumu kapsamına alabilecek bir hitaptır.

27. - “Ey iman edenler! Allah'a ve peygamberine hainlik etmeyin, bile bile kendi emanetlerinize de hainlik etmeyin.

Onlara itaati terkedereek ve masiyetler işleyerek Allah’a ve peygamberine hainlik etmeyin. Sorumluluğunu, günahını bilerek veya hainlik ettiğinizi bilerek bile bile kendi emanetlerinize de müminlerin sırlarını kafir ve münafıklara açıklayarak hainlik etmeyin. 

“Ashab peygamber (ﷺ)’den bir söz işitir, bunu müşriklere ulaşıncaya kadar kendi aralarında yaygınlaştırıp dururlardı.” Yani bu hainliktir, bunu işlemeyiniz, demektir. Düşman sizden işiteceği sözlerden yararlanır. O halde müslüman, müminlerin devletlerinin ve cemaatlerinin sırlarını kendine emanet edilmiş olarak kabul etmeli, bunu açıklamamalı ve bundan hiçbir şekilde başkasına söz etmemelidir. Bilhassa bunu bile bile yapmamalıdır. Yani hainlik sizin tarafınızdan yanılarak değil de kasden yapılmamalıdır veya sizler güzelin güzel olduğunu, çirkinin çirkin olduğunu, Allah’a ve resulüne hainlik etmek ile emanete hainlik etmenin ne olduğunu, bunların çirkin olduğunu bildiğiniz halde, böyle bir hainliğe tevessül etmeyin. 

28. - “Hem bilin ki mallarınız da çocuklarınız da ancak birer imtihandır ve Allah katında büyük bir ecir vardır.

Ey iman edenler, bilin ki mallarınız ve çocuklarınız, sizin için ancak bir imtihandır. Allah, onlarla sizi imtihan eder. Emir ve yasaklarına uyup uymadığı­nıza bakar. Büyük mükâfaat ise ancak Allah katındadır. O halde Allah'a itaat edin de büyük sevaba nail olun.

Âyet-i Kerime, mal ve evlatların insanı yoldan çıkarabileceğini bu iti­barla bunlara kapılmayarak, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakı­nılması gerektiğini bildirmektedir. Zira büyük mükâfaatı mal ve evlatlar değil Allah verecektir. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle buyrulmaktadır: "Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim böyle olursa, işte onlar, hüsrana uğrayanlardır" Ey iman edenler, hanımları­nızdan ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının.. 

29. - “Ey iman edenler! Allah'tan korkarsanız o size (iyi ile kötüyü ayırt edecek) bir Furkan verir, günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.

Ey iman edenler, eğer Allah'a itaat edip ona karşı günah işlemekten kaçı­nırsanız, o size, hakkı bâtıldan ayırt edebileceğiniz bir nur ve bir çıkış yolu ve­rir. Geçmiş günahlarınızı siler ve sizi bağışlar. Allah, yarattıklarına karşı büyük lütuf sahibidir.

Âyet-i kerime´de geçen ve "İyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış" diye tercüme edilen kelimesi, Mücahid, Abdullah b. Abbas, Dahhak ve İkrime´den nakledilen bir görüşe göre "çıkış yolu" demektir. Bunların izahına göre âyetine izahı şöyledir: "Ey iman edenler, Allah'tan korkarsanız o size bir çıkış yolu yaratır."

Yine İkrime, Mücahid, Süddi, Abdullah b. Abbas ve Katade´den nakledi­len diğer bir görüşe göre kelimesinin manası: "Kurtuluş" demektir. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: "Ey iman edenler, Allah'tan korkarsanız o sizi kurtuluşa eriştirir."

îbn-i İshaka göre ise bu ifadeden maksat, hakkı bâtıldan ayırt eden kabili­yet demektir. 



Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar