Hicr Sûresi 23-48. Ayetlerin Tefsiri
ﷺ
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
Hicr Suresi, çeşitli peygamber kıssaları ve kozmik ayetleri bir araya getirerek İlahi Koruma ve Kur'an'ın Özelliği, Evrenin ve Yaratılışın Delilleri, İnsan Yaratılışı ve Şeytan'ın İnkârı, Uyarıcı Kıssalar ve Helak Olan Kavimler hakkında bilgiler verilmektedir.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
Ve-innâ lenahnu nuhyî venumîtu venahnu-lvâriśûn(e)
23- "Doğrusu Biz hem diriltir hem öldürürüz. Hepsine varis olacaklar da Biziz.”
Hicr Suresi 23. ayet, mülkün ve varlığın gerçek sahibini, hayat ve ölüm üzerindeki mutlak otoriteyi ilan eden, sarsıcı bir hakikati dile getiren ayettir.
Surede daha önceki ayetlerde (19-22) göklerin ve yerin nizamından, yağmurlardan ve bitkilerden bahsedilmişti. 23. ayet, tüm bu ekosistemin ve canlılığın arkasındaki faili açıklar. Şüphesiz ki yumurta, tohum ve benzeri cansız şeylere hayat veren Biziz. Bütün canlıları da kendileri için takdir edilen vadeleri geldiğinde öldüren de Biziz. Her şey yok olup gittikten sonra geride kalacak olan da sadece Biziz. Mekke müşrikleri hayatı ve ölümü tesadüfe veya zamana (dehr) bağlıyorlardı. Allah bu ayetle, "Biz" (İnnâ) vurgusunu tekrarlayarak, varoluşun her anının Kendi kontrolünde olduğunu hatırlatır. Sürekli olarak öldürme sıfatı nihai ölüme de delalet etmektedir. Nihai ölüm olayı ise Hay ve Kayyum olan Allah'ın Beka sıfatına delildir.
Bu hususta başka ayeti kerimelerde de şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz ki güldüren de ağlatan da odur.” “Öldüren de dirilten de O’dur.” Yeryüzünde bulunan herşey fanidir. Baki olan sadece, azamet ve ikram sahibi rabbindir. O, her şeyden önce o vardı. Her şey yok olduktan sonra kalacak olan Hu’dur. Varlığı apaçık zatı gizlidir. O, her şeyi bilendir.
"Vâris" Sıfatı: Müfessirler (Taberî, Kurtubî), "Vâris" isminin anlamı üzerinde durmuşlardır. Dünyada insanlar geçici olarak mülk sahibi olurlar; ancak herkes ölüp her şey yok olduğunda, mülk esas sahibine döner. Rivayetlere göre kıyamet koptuğunda Allah: "Bugün mülk kimindir?" diye nida edecek ve yine Kendisi cevap verecektir: "Tek ve Kahhâr olan Allah’ındır." (Mü’min, 16).
Hayat ve Ölüm Döngüsü: İbn Abbas’tan gelen yorumlara göre; hayat verme sadece biyolojik doğum değil, kalplerin hidayetle diriltilmesini de kapsar. Ölüm ise hem bedensel ölümü hem de inkârla kalbin kararmasını temsil eder.
Azamet Vurgusu: Ayetteki "Lenehnü" (Evet biz) ifadesindeki pekiştirme, Arap dilinde rakipleri susturmak ve şüpheye yer bırakmamak için kullanılır.
Ayetin Mesajı
- Mutlak Mülkiyet: Hiçbir canlı "sahibiyim" dediği şeye ebediyen sahip olamaz. İnsan sadece bir emanetçidir. Gerçek mirasçı Allah'tır.
- Tevekkül ve Teslimiyet: Hayatı veren ve geri alan O ise, aradaki rızık ve güvenlik endişesi yersizdir. Bu ayet, insana kibrini yıktırıp acziyetini hatırlatır.
- Hesap Gününe Hazırlık: Her şeyin Allah'a dönecek (miras kalacak) olması, insanın dünyada bıraktığı her izin hesabını vereceği anlamına gelir.
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ
Velekad ‘alimnâ-lmustakdimîne minkum velekad ‘alimnâ-lmuste/ḣirîn(e)
24- "Andolsun ki sizden önce geçenleri de biz biliriz, geri kalanları da biz biliriz."
İnsanların ölüm ve kıyamet konusundaki vadesini açıklığa kavuşturmak için, Sizin türünüzden olup da önceden gelenleri biliriz ki; bunlar Hz Adem'den bu yana gelmiş olan bütün canlılardır. Veya: “Şüphesiz ki biz ölenleri de diri kalanları da biliriz.” yahut “Şüphesiz ki biz geçmiş ümmetleri de sonradan gelen Muhammed ümmetini de biliriz.” Ya da: “Şüphesiz ki biz, sizden, ölüp ahirete intikal etmiş olanları da sizden sonra babalarının sulbünden ve analarının rahminden olacak olanları da biliriz.” yahut: “ Şüphesiz ki biz namazda ön safta olanları da ve belli sebeplerden dolayı arka saflarda duranları da biliriz.” veya Öne geçenler: Hayırda, ilimde, takvada önde olanlar. Geride kalanlar: Gaflette kalanlar, tembellik edenler denilmiştir.
İbn Kesir: Bu konuda garip bir hadis de varid olmuştur. İbn Cerir, Ebu’l Cevzadan, o İbn Abbas (Ra.)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (sav)’in arkasında oldukça güzel bir kadın namaz kılardı. -İbn Abbas der ki: Allah'a yemin ederim, onun gibisini asla görmedim- Bazı müslümanlar namaz kıldıklarında ön safa geçerlerdi- yani onu görmemek maksadıyla namazı ön safta kılarlardı- bazıları da geri kalırlardı. Bunlar secde ettikleri zaman koltuklarının altından ona bakarlardı. Bunun üzerine şanı Yüce Allah: “Andolsun ki sizden önce gelenleri de biz biliriz, geri kalanları da biz biliriz.” buyruğunu indirdi. Bu şekilde İmam Ahmed de bu hadisi rivayet ettiği gibi, İbni ebi Hatim’de tefsirinde Tirmizi ve Nesai’de sünnenlerinde tefsir bölümünde zikretmişlerdir. İbni Mace bu hadisi şerifi Nuh b. Kays el-Haddani'den gelen yollarla rivayet etmiştir ki Ahmed, Ebu Davud ve başkaları onun sika bir ravi olduğunu belirtmişlerdir.
Mesaj: Allah’ın ilmi ezelî ve kuşatıcıdır. Zaman, mekân, amel, niyet O’ndan gizli değildir. Biz, sizden (dünyada) öne geçenleri (erken ölenleri) de, geride kalanları (daha geç ölecekleri) de elbette biliriz. Kimsenin önde veya geride oluşu tesadüf değildir. Tüm insanların zamanı ve kaderi Allah'ın kontrolündedir ve bu bilgi sadece O'na aittir. Bu bilgi, kula sorumluluk ve edep yükler.
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟
Ve-inne rabbeke huve yahşuruhum(c) innehu hakîmun ‘alîm(un)
25- "Şüphe yok ki Rabbim onları toplayacak olandır. Gerçekten o Hakim’dir. Alim’dir."
Şüphesiz ki Rabbin onları bir araya toplamaya ve onların sayısını gereğince kuşatmaya Kadir olan yalnız O’dur. Her şeyi yerli yerince koyar bilgisinin genişliğinin hududu yoktur. Şanı yüce Allah'ın Hayat vermeye ve öldürme kudretinin zikredilmesi ile geçmiş ve gelecek olanın bilgisinden söz edildikten sonra, haşırdan söz edildiğini ve son olarak da zatın hikmetle ilimle vasfettiğini gördük. Böylelikle bizler haşrın hikmetini ve gerçekleşeceğini de görmüş olduğumuz gibi, kendi zatını da bize tanıtmış oluyor. Artık nasıl olur da kafirler O’nu inkar eder ve nasıl olur da alay eden kimseler. O’nun resullerine itaat etmezler.
İbn Abbas (r.a.)’tan rivayetle: “Allah, ilk yaratılanla son yaratılanı, itaat edeniyle isyan edeni, gizli ve açık olan her hâliyle kıyamet günü bir araya toplayacaktır.” Kimse bu hesaptan kaçamayacaktır. Bu toplanmanın hikmeti herkese hak ettiğini vermektir.
İbn Kesîr der ki: “Bu ayet, Allah’ın kudretinin kemalini ve adaletinin kesinliğini bildirir. Hiç kimse unutulmaz, hiçbir amel zayi olmaz.”
Mesaj: Şüphesiz Rabbin, onları toplayacaktır (haşredecektir). Toplanma gelişi güzel olmayacaktır. Çünkü O, Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Alîm’dir (her şeyi bilendir). Hesap gününün ve yeniden dirilişin kesinliği, Allah'ın ilim ve hikmetine dayanır.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍۚ
Velekad ḣaleknâ-l-insâne min salsâlin min hame-in mesnûn(in)
26- “Andolsun ki Biz insanı kuru bir çamurdan, değişmiş ve şekillenmiş bir balçıktan yarattık."
İnsanın yaratılışının ilahi kökenini bildirmektedir İnsanın aslı olan Adem pişmemiş kuru, değişikliğe uğramış siyah çamurdan ve suret verilmiş bir balçık şeklinde siyah çamurdan yaratılmıştır.
Nesefi der ki: “Önce topraktı. su ile yorulduktan sonra çamur oldu. Bir süre bekledikten sonra Hame (değişikliğe uğramış siyah çamur) oldu. Ondan sonra da kuruyarak süzme çamur (sülale) oldu. Daha sonra suret verildi, kurudu ve salsal (kurumuş, ses veren çamur) haline geldi…”
Mesaj: Andolsun ki, Biz insanı kuru, ses çıkaran bir çamurdan (salsâl), şekil verilmiş (mesnûn) balçıktan yarattık. Bu, insanın biyolojik kökenine dikkat çeker.
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
Velcânne ḣaleknâhu min kablu min nâri-ssemûm(i)
27- “Daha önce de cinleri yakıcı Alevli ateşten yarattık.”
Biz, insanlığın atası Ademden önce, Cinlerin atası olan İblisi ise, vücudun (derinin delikleri) gözenekleri arasından geçebilecek güçlü bir ateşten yarattık. Ayet-i Kerimede "Vücudun gözeneklerinden geçebilecek" diye tercüme edilen "Semum" kelimesinin mânâsı hakkında da farklı görüşler zikredilmiştir.
Abdullah b. Abbas’tan rivayet edilen bir görüşe göre "Semum" öldürücü bir sıcaklık demektir. Buna göre âyetin mânâsı: "Biz, Cinlerin atası olan İblisi. öldürücü bir ateşten yarattık." demektir.
Mücâhid’e göre: “Semûm, rüzgârla karışmış, dumansız ateştir.” Bu rivayet, Rahman 55/15 ayetiyle birlikte okunur: “Cinleri yalın bir ateşten yarattı.”
Katâde (rh.) şöyle der: “Cinler ateşten, insanlar çamurdan yaratıldı. Bu farklılık, onların tabiat ve mizacındaki ayrılığı açıklar.” Rivayetler, cinlerin hızlı, görünmez, değişken yapısını bu kökene bağlar.
İbn Kesîr şöyle der: “Bu ayet, Âdem’in yaratılışından önce cinlerin yaratıldığını bildirir. İblîs de cinlerdendir.” Bu, Kehf 18/50 ayetiyle teyit edilir.
Diğer bir görüşe göre ise "Semum" kelimesinin mânâsı "Alev" demektir. Buna göre ise âyetin mânâsı: "Biz, Cinlerin atası olan İblisi, ateşin alevinden yarattık." demektir.
Mesaj: Cinleri ise insandan daha önce dumansız, yakıp kavuran ateşten (nâris semûm) yarattık. Bu, iki farklı varlığın yaratılış maddelerinin farklılığını gösterir. İblîs cin taifesindendir, melek değildir. “Ateş kibri doğurdu, çamur ise secdeyi.”
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَرًا مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
Ve-iż kâle rabbuke lilmelâ-iketi innî ḣâlikun beşeran min salsâlin min hame-in mesnûn(in)
28- “Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben kuru bir çamurdan değişmiş ve şekillenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım.”
Mekke döneminde müşriklerin Hz. Peygamber’e karşı gösterdikleri kibrin temelindeki psikolojiyi çürütmek için indirilmiştir. İnsanlığın "çamurdan" başlayan serüveni anlatılarak, Mekke aristokrasisinin boş kibri ile İblis’in kibri arasında bir bağ kurulur.
Hatırla ki Ey Muhammed! Rabbin meleklere neyi yaratacağını bildirmesinde, meleklerin teşrifi söz konusudur. Aynı şekilde Yüce Allah yarattıklarına, yapacakları işleri, ehil olan kimselere bildirmelerini de öğretmektedir. Ayrıca yaratılışla ilgili ifadeler kullanılmaktadır. Bu sebeple de meleklerin ona secde etmelerini istiyor.
Ayetin Mesajı: İnsanın aslı, tabiatta bulunan en basit ve değersiz görünen maddelerden biridir (çamur). Bu, insana aslına bakıp böbürlenmemesi gerektiğini hatırlatır. İnsan tesadüfen değil, Allah’ın iradesi ve meleklerine önceden bildirdiği bir plan dahilinde yaratılmıştır. Ayette geçen farklı çamur evreleri, insanın yaratılışının bir "süreç" ve "tekamül" içerdiğini; Allah’ın her aşamada maddeye şekil verdiğini gösterir.
“Allah yarattığını meleğe haber verdi; kibirlenen ise bu haberi bahane etti.”
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
Fe-iżâ sevveytuhu venefaḣtu fîhi min rûhî feka’û lehu sâcidîn(e)
29- “Onu yapıp ruhumdan ona üflediğimde siz derhal onun için secdeye kapandı”
Ey melekler ona ruh verip canlandırdığımda, Adem bir beşer haline geldiğinde sizler ona selam ve saygı secdesinde bulunun. İbn Abbas (r.a.)’tan rivayetle: “Allah, Âdem’in bedenini tamamladıktan sonra ona ruh üfledi. Ruh başına ulaşınca Âdem aksırdı ve ‘elhamdülillah’ dedi.” İbn Abbas der ki: “Secde emri, ruhun üflenmesinden sonra verilmiştir.” Bu rivayet, secdenin çamura değil, Allah’ın ruh üflemesiyle şereflenmiş insana olduğunu açıkça gösterir.
Mücâhid (rh.)’e göre: “ ‘Ruhumdan’ demek, ‘yarattığım ve şereflendirdiğim bir ruh’ demektir.” Selef âlimleri ittifakla şunu söyler: Bu ifade hulûl veya parça anlamında değildir. Teşrif (şereflendirme) içindir.
Fahruddin er-Râzî gibi müfessirler, bu secdenin aslında Âdem'in şahsında, ondaki ilahi sanata ve ilme yapıldığını naklederler.
Ayetin Mesajı ve Özeti: İnsan iki unsurdan oluşur: Biri yerin dibindeki "çamur" (madde), diğeri göklerin üzerindeki "ruh" (mana). İnsan, bu iki zıt kutbu kendinde birleştiren mucizevi bir varlıktır. İnsanı meleklerin bile önünde eğilecek kadar üstün kılan şey, biyolojik yapısı değil, Allah’ın ona üflediği "Ruh" ve onun getirdiği bilinçtir. Meleklerin secde emriyle muhatap olması, görünüşte Âdem'e, gerçekte ise Allah'ın emrine olan sadakatlerinin bir testidir. İblis bu testte maddeye (ateşe) takılıp kalırken, melekler manayı (ruhu) görmüşlerdir.
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
Fesecede-lmelâ-iketu kulluhum ecme’ûn(e)
30- “Bunun üzerine meleklerin hepsi bütünüyle secde etti.”
Melekler Allah'ın verdiği emirlere karşı gelmezler. Allah'a asi olmazlar. Melekler, insanın yeryüzünde çıkaracağı zorlukları önceden sezmelerine rağmen, Allah'ın "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" (Bakara, 30) cevabından sonra tam bir teslimiyet içine girdikleri anlatılır. Bu ayet, o teslimiyetin fiiliyata dökülmüş halidir.
Ayrıca Allah, bu ayetle müşriklere şu mesajı verir: "Gök halkı olan melekler bile, yaratılış olarak kendilerinden farklı (çamurdan) olan bir varlığa Allah'ın emri olduğu için tereddütsüz secde ederken; siz ey insanlar, size kendi içinizden gönderilen hakikate neden kibirleniyorsunuz?"
Ayetin Mesajı ve Özeti
- Tam Teslimiyet: Melekler "neden?" diye sormadan, emrin kaynağına (Allah'a) bakarak hemen harekete geçmişlerdir. Bu, gerçek mümin için en ideal itaat modelidir.
- Kozmik Uyum: Evrendeki en üstün varlıklardan olan meleklerin, Allah'ın yeni bir projesi olan insana saygı göstermesi, evrende kaosun değil ilahi bir hiyerarşi ve nizamın olduğunu gösterir.
- Kibirsizlik: Nurdan yaratılmış olan meleklerin, çamurdan yaratılmış olana secde etmesi, maneviyatın maddeye üstünlüğünü ve rütbenin ancak Allah'ın takdiriyle olduğunu kanıtlar.
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
İllâ iblîse ebâ en yekûne me’a-ssâcidîn(e)
31- “Ancak iblis dayattı, secde edenlerle beraber olmadı.”
Şeytan imtina etti ve büyüklük tasladı secde edenlerle birlikte secde etmedi. Rivayetlerde İblis’in melek mi yoksa cin mi olduğu tartışılmıştır. Kehf Suresi 50. ayet ışığında onun cinlerden olduğu, ancak çok ibadet ettiği için meleklerin safına kabul edildiği nakledilir. Bu ayetteki "istisna" (ancak İblis hariç), onun meleklerden olduğu için değil, o topluluğun içinde bulunduğu için yapılmıştır.
Rivayetlere göre İblis, "Ben ondan daha hayırlıyım" diyerek mantık yürütmüş ve ilahi emri kendi aklıyla sorgulamıştır. İbn Abbas'tan gelen bir yoruma göre İblis, sadece secdeyi reddetmekle kalmamış, o mübarek topluluğun bir parçası olmayı, onlarla aynı hizada bulunmayı da kendi kibri adına bir zül (alçalma) saymıştır.
Allah bu ayetle, toplu bir hayrın içinde bile şer ve kibrin nasıl bir çatlak oluşturabileceğini göstererek, müminleri cemaatten ve hakikat safından ayrılmanın şeytani bir vasıf olduğu konusunda uyarır.
Ayetin Mesajı ve Özeti:
- Kibrin Yalnızlaştırması: İblis'in en belirgin özelliği, kendisini "özel" ve "üstün" görerek geri kalan herkesten ayrılmasıdır. Kibir, kişiyi hem Allah'tan hem de salihlerin topluluğundan koparır.
- Akılcılık ve Teslimiyet Çatışması: İblis, Allah'ın emrine "neden?" diye kendi dar mantığıyla yaklaştığı için kaybetti. Ayet, ilahi emir karşısında "kendi fikrini/mantığını" öne sürmenin tehlikesine işaret eder.
- Safını Belirlemek: Ayet, sadece "ne yaptığımızın" değil, "kimlerle beraber olduğumuzun" da önemli olduğunu vurgular. İblis, "secde edenlerle beraber olmayı" reddederek kendi safını karanlığa çekmiştir.
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
Kâle yâ iblîsu mâ leke ellâ tekûne me’a-ssâcidîn(e)
32- “Ey iblis, Sen neden secde edenlerle beraber değilsin? dedi.”
Bu ayeti kerimede görüldüğü gibi Allahu Teala iblise hitap etmektedir. Bir kısım alimler Allahü Teala'nın bizzat iblise hitap etmeyip, elçi vasıtasıyla ona soru sorduğunu söylemişlerdir. Zira Allahu Teala'nın bir kimseye bizzat hitap etmesi büyük bir şereftir. İblis ise bu şerefe layık değildir demişlerdir. Diğer bir kısım alimlere göre ise Allah teala iblise bizzat hitab etmiştir. Fakat bu hitap İblis için bir şeref değildir. Zira buradaki hitabın maksadı, iblisi ayıplamak ve azarlamaktır. onun için bir şeref söz konusu değildir. İblise sorulan soru ile savunma hakkı gibi görünsede aslında onun kibri tescil etmek kıyamete kadar sürecek olan davasında delili onun kendi ağzıyla ortaya koymasını sağlamak içindir.
F. Razi. “İblis bu şekilde içindeki o gizli hastalığı (kibri) meleklere ve tüm varlığa ifşa etmek olduğunu naklederler”
İbn Abbas Rivayeti: Bazı tefsir kaynaklarında İbn Abbas'tan nakledildiğine göre; İblis bu soruya gelene kadar sessizce ve inatla bekliyordu. Bu soru, onun o zamana kadar sakladığı "ırkçılık" ve "asabiyet" (soya dayalı üstünlük) fikrini patlatan kıvılcım olmuştur.
Ayetin Mesajı ve Özeti:
- Adalet ve Sorgulama: Allah, en büyük isyan karşısında bile hemen cezalandırmak yerine, kişiye hatasının sebebini sorar. Bu, beşeri hukukta ve ahlakta "yargılamadan hüküm vermeme" prensibine bir işarettir.
- Cemaatten Ayrılmanın Vebali: Ayette sadece "Neden secde etmedin?" denilmeyip, "Neden secde edenlerle beraber (ma'a) değilsin?" denilmesi dikkat çekicidir. Bu, salihlerin yolundan ve topluluğundan ayrılmanın kendi başına büyük bir problem olduğunu gösterir.
- Mazeretin Geçersizliği: Allah'ın bu sorusu, aslında İblis'in hiçbir geçerli mazereti olmadığını, yaptığı işin sadece "nefsani bir tercih" olduğunu vurgular. İyilerin arasındayken bir anda saf değiştirmek, kişinin özündeki bozulmayı işaret eder.
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَإٍ مَسْنُونٍ
Kâle lem ekun li-escude libeşerin ḣalaktehu min salsâlin min hame-in mesnûn(in)
33- “Dedi ki: “Ben kuru bir çamurdan değişmiş ve şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edecek değilim.”
Bu ayet, İblis'in iç dünyasındaki çürümüşlüğün dile dökülmesidir. Mekke döneminde müşrik liderler de benzer bir mantıkla Hz. Peygamber’e karşı çıkıyorlardı. Onlar da: "Allah, aramızdan bula bula bu yetimi mi (veya bu adamı mı) elçi seçti?" (Zuhruf, 31) diyerek, tebliğ edilen mesajın doğruluğuna değil, mesajı getiren kişinin "maddi/sosyal" statüsüne bakıyorlardı. İblis’in bu cevabı, aslında tüm zamanların inkârcı psikolojisinin prototipidir: Hakikate değil, "kalıba" bakmak.
Hasan-ı Basri’den nakledilen meşhur görüşe göre, İblis ilk kıyas yapan kişidir. O, "Ben ateştenim, o ise çamurdan; ateş çamuru yakar, dolayısıyla ben üstünüm" diyerek ilahi emri kendi dar mantık süzgecinden geçirmiştir.
Rivayetlere göre İblis, Âdem'in çamur halindeki cesedinin etrafında dolaşmış, ona vurarak çıkan sesi dinlemiş (salsâl) ve "Bu içi boş bir varlık, ben buna kolayca galip gelirim" diyerek onu küçümsemiştir.
İbn Abbas, İblis'in bu sözü söylerken sadece bir "tercih" belirtmediğini, aynı zamanda Allah'ın emrinin (haşa) "hikmetsiz" olduğunu ima ederek küstahlaştığını nakleder.
Ayetin Mesajı ve Özeti
- Kibrin Körlüğü: İblis, Allah’ın 29. ayette bahsettiği "Ruhumdan üfledim" kısmını (manayı) tamamen görmezden gelmiş, sadece "çamur" kısmına (maddeye) odaklanmıştır. Kibir, insanın maneviyatı görmesini engeller.
- Irkçılığın Kökeni: İblis, yaratılış maddesini bir üstünlük sebebi sayarak tarihteki ilk ırkçılığı yapmıştır. "Benim hammaddem seninkinden üstün" iddiası, şeytani bir mirastır.
- "Ben" Putu: İblis'in cümlesine "Ben... değilim" (Lem ekun) diye başlaması, öznenin Allah'ın emri değil, kendi nefsi olduğunu gösterir. Bir mümin için "Ben" kelimesi, Allah'ın emri karşısında silinmelidir; İblis ise onu putlaştırmıştır.
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ
Kâle faḣruc minhâ fe-inneke racîm(un)
34- “Buyurdu ki: “Öyleyse çık oradan, sen artık kovulmuş birisin.”
Hicr Suresi 34. ayet, İblis’in küstahça savunmasının ardından gelen kesin ilahi hükmü ve onun tüm rütbelerini kaybederek huzurdan kovulmasını anlatır. Artık mühlet ve tartışma bitmiş, infaz aşamasına geçilmiştir.
Bu ayette, Mekke müşriklerine verilen mesaj çok nettir: Allah’ın emrine karşı "ama", "fakat", "lakin" diyerek kendi mantığını hakikatin üzerine koyan her varlık, makamı ne olursa olsun ilahi rahmetin dışına itilir. İblis'in binlerce yıllık ibadeti, tek bir "kibir" anıyla sıfırlanmıştır.
Müfessirler, "oradan" ifadesinin nereyi kastettiği üzerinde durmuşlardır. Genel kabul, bunun Cennet veya meleklerin bulunduğu Yüce Makam (Mele-i A’lâ) olduğudur. İblis, bulunduğu o onurlu topluluktan bedenen ve manen uzaklaştırılmıştır.
Racîm kelimesi iki şekilde açıklanır: Taşlanmış: Kelime anlamı olarak "taşlanan" demektir. Cahiliye geleneğinde kovulanlar taşlanarak uzaklaştırılırdı.
Lanetlenmiş/Kovulmuş: Allah’ın rahmetinden, hayırdan ve onurdan kesin olarak mahrum bırakılmış demektir.
İbn Abbas, İblis'in bu emirden sonra semadan yeryüzüne indirildiğini ve meleklerin ona olan bakışının "hürmetten" "lanete" dönüştüğünü nakleder.
Ayetin Mesajı ve Özeti:
- Kibrin Bedeli Kayıptır: İblis, daha "üstün" olma iddiasıyla secde etmedi ama sonuçta elindeki mevcut üstünlüğü ve makamı da kaybetti. Kibir, kişiyi yüceltmez; aksine elindekinden de eder.
- Huzurdan Kovulma: Allah'ın huzurundan kovulmak, sadece bir mekândan çıkarılmak değil, Allah ile olan o manevi bağın ve dostluğun (velayetin) ebediyen kesilmesidir.
- İbadet Tek Başına Yetmez: İblis'in çokça ibadet eden bir varlık olması onu kurtarmaya yetmedi. Ayet, ibadetin özünün "teslimiyet ve tevazu" olduğunu; bunlar yoksa şekli ibadetin bir değer taşımadığını vurgular.
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
Ve-inne ‘aleyke-lla’nete ilâ yevmi-ddîn(i)
35- “Kıyamet gününe kadar da lanet sanadır.”
Hicr Suresi 35. ayet, İblisin kovulma hükmünün pekiştirildiği ve ona verilen cezanın sadece mekânsal bir sürgün değil, zamanı kuşatan ebedî bir dışlanma olduğunu ilan eden ayettir. Bu ayet, ilahi adaletin tecellisini gösterir. Mekke döneminde müşrikler, müslümanlarla alay ediyor ve kendilerinin "seçilmiş, asil ve zengin" olduklarını iddia ederek kibirleniyorlardı. Allah bu ayetle, İblis örneği üzerinden bir gerçeği söyler: Kibrin ve isyanın sonucu geçici bir sitem değil, sürekliliği olan bir lanettir. Bu ayet aynı zamanda Hz. Peygamber’e ve müminlere şu güveni verir: Hakkı reddedenlerin sonu, ilahi rahmetten ebediyen mahrum kalmaktır; onlar ne kadar güçlü görünürse görünsün, üzerlerinde ilahi bir "lanet damgası" taşırlar.
Allah şeytana ondan ayrılmayan ve ona ulaşan bir lanet verdi. Kıyamet gününe kadar kesintisiz olarak bu lanet onun üzerinedir. Nesefi der ki: “Lanetin onun üzerine olacağı zamanın sınırı kıyamet günü olarak gösterilmiştir. Çünkü insanların konuşmalarında gösterdikleri en uzak süre odur. Bundan Maksat ise şudur: sen yerilmiş bir kimse senin. Göklerde ve yerde Kıyamet gününe kadar azap edinmeksizin sana lanet edilerek beddua edilecektir. işte bugün geleceği zaman da kendisiyle birlikte lanetin unutulacağı bir azap ile sana azap edilecektir.”
İbn Abbas’tan gelen rivayetlere göre, lanetin kıyamet gününe kadar sınırlandırılması, kıyametten sonra lanetin biteceği anlamına gelmez. Aksine, dünyadaki lanetin yerini ahirette ebedî azaba bırakacağını ifade eder. Yani dünya hayatı boyunca müminlerin dualarında ve dilinde "taşlanmış şeytan" olarak anılacak, ahirette ise bizzat cehennemin yakıtı olacaktır.
Bazı tefsir kaynaklarında, İblis'in bu ayetten sonra tövbe kapısının kendisine kapandığını kesin olarak anladığı ve pişmanlık duymak yerine daha da hırslanarak intikam planları kurmaya başladığı anlatılır.
Ayetin Mesajı ve Özeti:
- Mühürlenen Akıbet: Bir hata yapıldığında tövbe kapısı açıktır, ancak kibirle ısrar edildiğinde ve ilahi emir alaya alındığında (33. ayetteki gibi), bu durum "lanet" ile sonuçlanır. Lanet, bir varlığın manevi ölümüdür.
- Zaman Sınırı: "Kıyamete kadar" ifadesi, şeytanın ve onun yolundan gidenlerin dünyadaki "başarısının" veya "mühletinin" sınırlı olduğunu hatırlatır. Kötülük ebedî değildir, ancak ona verilen ceza süreklidir.
- Mümin İçin Uyarı: Ayet, sadece İblis'i anlatmaz; aynı zamanda "İblisleşen" her karaktere bir uyarıdır. Allah’ın lanetine uğramak, varlık sahasında yapayalnız kalmak ve her türlü iyilikten kopmaktır.
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Kâle rabbi feenzirnî ilâ yevmi yub’aśûn(e)
36- “Dedi ki: “Rabbim beni tekrar dirilecekleri güne kadar ertele.”
Hicr Suresi 36. ayet, İblis’in kovulup lanetlendiğini kesin olarak anladıktan sonra, pişmanlık duyup af dilemek yerine, insanlığa karşı açacağı savaş için Allah’tan mühlet istediği andır.
Bu ayet, şeytani mantığın ne kadar tehlikeli bir boyuta evrilebileceğini gösterir. Mekke müşrikleri de benzer şekilde, hataları yüzlerine vurulduğunda "Tövbe edelim" demek yerine, İslam'ın yayılmasını engellemek için zaman ve imkân peşinde koşuyorlardı. İblis bu ayette, Allah’ın "Rab" sıfatına hitap ederek (çünkü hala O'nun yaratıcı ve rızık verici olduğunu bilmektedir) bir talepte bulunur. Ancak bu talebin amacı kulluk değil, intikamdır. Demek ki Allah’ın varlığını ve rububiyetini kabul eden herkes, kurtulmuş mümin ve müslüman değildir.
Müfessirler (özellikle İbn Kesîr), İblis’in neden "ölüm gününe kadar" değil de "diriliş gününe (ba's) kadar" mühlet istediğini şöyle açıklar: İblis, eğer diriliş gününe kadar yaşarsa, ölümün gerçekleştiği o ara dönemden (kıyamet anındaki ölümden) kurtulabileceğini ve böylece hiç ölmeyeceğini kurgulamıştır. Yani Allah’ı (hâşâ) kendi kurnazlığıyla kandırmaya çalışmıştır.
Rivayetlerde dikkat çekilen bir nokta şudur: İblis Allah'ı inkâr etmiyor, bilakis O'na "Rabbim" diye hitap ediyor. Bu durum, bilginin (marifet) her zaman kurtarıcı olmadığını, bilginin yanına edep ve teslimiyet eklenmezse sahibini felakete sürükleyeceğini kanıtlar.
Bazı rivayetlerde İblis'in bu mühleti, kendisine tercih edilen Âdem'in soyunu saptırarak Allah'a "Bak, senin o şerefli kıldığın varlıklar aslında buna layık değil" diyerek kendi kibrini haklı çıkarmak için istediği nakledilir.
Ayetin Mesajı:
- Şeytanın Kurnazlığı: Şeytan, en zor durumda bile plan yapmaktan ve çıkış yolu aramaktan vazgeçmez. Onun bu mühlet isteği, aslında insanlığa karşı kurulan en büyük tuzağın ilk adımıdır.
- "Rab" İsmiyle Talep: İblis'in Allah'a "Rabbim" demesi, O'nun otoritesini kabul ettiğini ancak emirlerine boyun eğmediğini gösterir. Bu, "inandım" diyen ama yaşamında Allah'ın yasalarını reddeden herkes için büyük bir uyarıdır.
- Ecelin Gizemi: İblis diriliş gününe kadar yaşayıp ölümden kaçmak istese de, 38. ayette göreceğimiz üzere Allah ona sadece "bilinen bir vakte kadar" izin verecektir. Yani hiç kimse Allah'ın takdir ettiği ölümden kaçamaz.
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
Kâle fe-inneke mine-lmunzarîn(e)
37- “Buyurdu ki: “Şüphesiz sen ertelenenlerdensin.”
Hicr Suresi 37. ayet, İblis’in azgınca ve sinsi bir amaçla talep ettiği mühletin (ek sürenin), Allah Teâlâ tarafından kabul edildiğini bildiren ayettir.
Bu ayet, bir önceki ayette İblis’in "Bana kıyamete kadar mühlet ver" talebine gelen ilahi cevaptır. Mekke döneminde müşrikler, müslümanların zayıf olduğu bu dönemde onlarla alay ediyor ve kendi saltanatlarının ebedi olduğunu sanıyorlardı. Allah bu ayetle, kötülüğe ve şerre verilen imkânın, onun haklılığından değil, ilahi bir imtihan gereği olduğunun altını çizer. İblise mühlet verilmesi, onun bağışlandığı anlamına gelmez; aksine imtihan sahasının (dünya hayatı) kurulması için gerekli bir izindir.
Neden İzin Verildi?: Rivayetlerde meleklerin, Allah'ın bu azgın isyancıya neden mühlet verdiğini hikmetle sordukları nakledilir. Cevaben; Allah’ın bu mühleti, samimi olanlarla (muhlisîn) zayıf olanları birbirinden ayırt etmek, insanın iradesini test etmek ve İblis’in günahını iyice artırmasını (istidraç) sağlamak için verdiği belirtilir.
Mühletin Sınırı: İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre, İblis "diriliş gününe kadar" (yani ölümün hiç olmayacağı bir zaman dilimi) istemişti. Ancak Allah bu ayette sadece "mühlet verilenlerdensin" buyurarak genel bir izin vermiş, sürenin sonunu ise bir sonraki ayete (bilinen vakit) bırakmıştır.
Hikmet-i İlahi: Fahreddin er-Râzî gibi müfessirler, bu mühletin verilmesini "imtihanın kemali" olarak açıklar. Eğer şeytan hemen helak edilseydi, insanın kötülüğe karşı direnme ve iradesini kullanma imtihanı eksik kalırdı.
Ayetin Mesaji:
- Kötülüğün Mühleti Bir İmtihandır: Dünyada zalimlerin, kötülerin veya kafirlerin geniş imkânlara sahip olması, Allah’ın onlardan razı olduğu anlamına gelmez. Bu sadece "belirlenmiş bir vakte kadar" tanınmış bir fırsattır.
- İlahi İrade ve İzin: Şeytan bile ancak Allah izin verdiği sürece ve Allah'ın çizdiği sınırlar içinde hareket edebilir. O, mutlak güç değil, sadece mühlet verilmiş bir piyondur.
- Mühletin Tehlikesi: İblis’e verilen bu süre, onun için bir kurtuluş değil, azabının katlanarak artacağı bir süreçtir. Ayet, mühlet verilen kişinin bu süreyi nasıl değerlendirdiğinin (tövbe mi yoksa daha fazla isyan mı?) önemine işaret eder.
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
İlâ yevmi-lvakti-lma’lûm(i)
38- “Bilinen gün gelene kadar.”
Hicr Suresi 38. ayet, İblis’in "hiç ölmemek" üzere kurguladığı planına karşı, Allah Teâlâ’nın mühletin sınırını kendi mutlak ilmiyle çizdiği ayettir.
İblis, 36. ayette insanların diriltileceği gün olan "Ba's" gününe kadar mühlet istemişti. Çünkü dirilişten sonra artık ölüm yoktur; o bu yolla ölümden tamamen yırtmayı planlıyordu. Allah bu ayetle, İblis’in talebine bir sınır koyarak, onun da ölümlü bir varlık olduğunu ve takdir edilen sondan kaçamayacağını ilan eder. Mekke müşriklerine verilen mesaj şudur: Zalimlere ve hakikat düşmanlarına tanınan süre sonsuz değildir; Allah’ın katında her şer için "bilinen bir vakit" (son kullanma tarihi) vardır.
Vakt-i Ma'lûm (Bilinen Vakit) Nedir?: Müfessirlerin (Taberî, İbn Kesîr) büyük çoğunluğu ve İbn Abbas'tan gelen rivayetler, bu vaktin "Sûr'a ilk üfleniş anı" olduğunu belirtir. Yani dünya hayatının tamamen bittiği ve tüm canlıların öleceği an. İblis, insanların dirileceği ana kadar yaşayıp ölümden kaçmak istese de, Allah ona sadece "dünyanın sonuna kadar" izin vermiş, böylece onun da ölümü tadacağını kesinleştirmiştir.
Şeytanın Ölümü: Rivayetlerde nakledildiğine göre; Sûr'a üflendiğinde İblis, ölüm meleğini karşısında gördüğünde kaçacak yer arayacak, ancak Allah'ın "vakt-i ma'lûm" dediği o sınır gelince o da her canlı gibi ölümü tadacaktır.
Allah'ın İlmi: "Ma'lûm" (Bilinen) ifadesi, bu vaktin sadece Allah tarafından bilindiğini vurgular. Ne melekler ne de İblis bu sürenin tam olarak ne zaman biteceğini bilmezler.
Ayetin Mesajı:
- Mutlak Kontrol Allah'tadır: Şeytanın mühlet istemesi bir "pazarlık" değil, Allah'ın takdirine boyun eğdirilmesidir. Allah onun talebini kendi hikmetine göre sınırlamıştır.
- Kötülüğün Miadı: Yeryüzündeki hiçbir şer odaklı güç, Allah'ın kendisi için belirlediği "bilinen vakti" aşamaz. Bu, mazlumlar için büyük bir teselli, zalimler içinse sarsıcı bir uyarıdır.
- Ölümden Kaçış Yoktur: En azılı isyancı olan İblis bile ölümü tadacaktır. Ayet, insanın dünya hayatındaki süresinin de "ma'lûm bir vakit" olduğunu ve bu kısıtlı süreyi doğru değerlendirmesi gerektiğini hatırlatır.
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Kâle rabbi bimâ aġveytenî leuzeyyinenne lehum fî-l-ardi veleuġviyennehum ecma’în(e)
39-“Dedi ki: “Rabbim, beni azdırdığın için andolsun ki, ben de onlara yeryüzünde (fenalıkları) güzel göstereceğim ve onları toptan azdıracağım.”
Hicr Suresi 39. ayet, mühleti alan İblis’in gerçek niyetini dışa vurduğu, insanlığa karşı yürüteceği psikolojik savaşın ve saptırma yönteminin stratejik planını açıkladığı ayettir.
Bu ayet, İblis'in intikam yeminidir. Mekke döneminde müşriklerin, haramları "gelenek" adı altında güzel göstermeleri, putperestliği bir şeref meselesi saymaları ve İslam'ı "ataların yolundan sapma" olarak nitelemeleri, bu ayette anlatılan "süsleme" (tezyin) stratejisinin bir yansımasıdır. Allah bu ayetle müminleri uyarır: Karşınızdaki düşman sadece zor kullanmaz, aynı zamanda kötü olanı "iyi ve çekici" göstererek aklınızı ve kalbinizi çelmeye çalışır.
"Beni Azdırdığın için" İfadesi: İblis, kendi kibrini ve hatasını görmek yerine, suçlamayı (hâşâ) Allah'a yöneltmiştir. Müfessirler (Râzî, Zemahşerî), İblis'in "Sen beni imtihan etmeseydin ben sapmayacaktım" diyerek kaderi bir mazeret olarak kullandığını belirtirler. Bu, suçunu kadere atan "Cebriyeci" anlayışın ilk örneğidir.
Tezyin (Süsleme) Sanatı: Rivayetlerde İblis’in dünyayı nasıl süsleyeceği detaylandırılır. İbn Abbas'tan gelen yorumlara göre; içkiyi "keyif", faizi "kazanç", zinayı "özgürlük", kibri ise "izzet-i nefis" olarak sunması bu süslemenin (tezyin) bir parçasıdır. Şeytan kötülüğün paketini değiştirir, içindeki zehri saklar.
"Yeryüzünde" Vurgusu: İblis’in özellikle "yeryüzünde" demesi, onun etki alanının dünya hayatı ve maddi hazlar olduğunu gösterir. Rivayetlerde onun, insanın kalbine dünya sevgisini yerleştirerek onu ahiretten kopardığı nakledilir.
Ayetin Mesajı:
- Şeytanın Metodu: Algı Yönetimi: Şeytan insanı zorla günaha sokamaz; onun tek gücü "süslemek" ve "çağırmaktır". Çirkin olanı güzel göstererek insanın iradesini yanıltır.
- Topyekûn Savaş: "Onların hepsini (ecme'în) azdıracağım" demesi, şeytanın hiçbir insanı boş bırakmayacağını, her birey için özel bir "süsleme" planı olduğunu gösterir.
- Suçu Başkasına Atma Psikolojisi: İblis'in "Beni sen azdırdın" demesi, günahkârların kendi iradelerini yok sayıp suçu kadere veya başkalarına atma hastalığını temsil eder. Mümin ise "Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik" (Âraf, 23) diyerek sorumluluk alır.
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
İllâ ‘ibâdeke minhumu-lmuḣlasîn(e)
40- “Ancak aralarında halis kulların müstesna .”
Hicr Suresi 40. ayet, İblis’in azgınca savurduğu tehditlerin arasında, kendi acziyetini ve etki edemeyeceği tek kapıyı itiraf ettiği "teslimiyet" ayetidir. Şeytanın bile önünde eğilmek zorunda kaldığı o büyük gücü, yani ihlası haber verir.
Bu ayet, İblis'in 39. ayetteki "Hepsini azdıracağım" iddiasına bizzat kendisinin koyduğu bir şerhtir. Mekke'de bir avuç müminin, her türlü işkence, ambargo ve dünya zinetinin (tezyin) teklif edilmesine rağmen dinlerinden dönmemesi, bu ayetin canlı bir ispatıydı. Allah bu ayetle Hz. Peygamber’e ve müminlere şu müjdeyi verir: Düşman ne kadar güçlü ve hilekar olursa olsun, kalbine "ihlas" kalesini kuran birine karşı şeytanın hiçbir hükmü yoktur.
Muhlis ve Muhlas Farkı: Müfessirler (özellikle Râzî ve Taberî), bu kelimenin okunuşuna göre iki derin manaya dikkat çekerler:
- Muhlis: İbadetini ve niyetini şirkten temizleyip sadece Allah için yapan kişi.
- Muhlas: Allah'ın bizzat seçip tertemiz kıldığı, manevi bir koruma kalkanı içine aldığı kişi.
- Rivayetlerde İblis'in, bu kişilerin kalplerinde kendi "süslemelerine" (tezyin) yer bulamadığını, çünkü o kalplerin tamamen Allah sevgisiyle dolu olduğunu bildiği nakledilir.
Şeytanın İtirafı: İbn Abbas’tan gelen rivayete göre İblis; "Ya Rabbi, ben onlara karşı bir yol bulamam, çünkü onlar her işlerinde sana dayanırlar ve senden yardım dilerler" diyerek kendi sınırını çizmiştir.
İhlas Kalesi: Bazı tasavvufi rivayetlerde ihlasın, şeytanın bile okuyamadığı bir "gizli yazı" olduğu, bu yüzden oraya müdahale edemediği anlatılır.
Ayetin Mesajı:
- Şeytanın Sınırı Vardır: Şeytan mutlak bir güç değildir. Onun "süsleme- gözel gösterme" sanatı, ancak kalbi dünya arzularıyla boş kalmış olanlarda işe yarar. İhlaslı bir kalbe şeytanın eli uzanamaz.
- Kurtuluşun Formülü: İhlas: Ayet, şeytanın şerrinden korunmanın yolunun "savunma sanayii" değil, "kalp temizliği" olduğunu gösterir. Amellerin niceliği (sayısı) değil, niteliği (içindeki Allah rızası) insanı korur.
- Şeytanın İtirafı Bir Tesellidir: Düşmanın, "Ben şu gruba diş geçiremem" demesi, o grup için en büyük zafer muştusudur. Mümin, ihlasa sarılarak bu dokunulmazlığı elde edebilir.
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ
Kâle hâżâ sirâtun ‘aleyye mustekîm(un)
41- “Buyurdu ki: “İşte benim taahhüt ettiğim dosdoğru yol budur.”
Hicr Suresi 41. ayet, İblis’in "ihlaslı kullara gücüm yetmez" itirafına karşılık, Allah Teâlâ’nın bu durumu onayladığı ve bu gerçeğin değişmez bir "ilahi kanun" olduğunu ilan ettiği ayettir.
Bu ayet, İblis ile olan diyaloğun zirve noktalarından biridir. İblis’in bir önceki ayette (40. ayet) kendi acziyetini itiraf etmesi üzerine Allah, bu kuralın bizzat Kendisi tarafından koyulmuş sarsılmaz bir prensip olduğunu bildirir. Mekke müşriklerine verilen mesaj şudur: Siz ne kadar hile yaparsanız yapın, Allah’ın koruması altındaki ihlaslı müminlere zarar veremeyeceksiniz; çünkü Allah’ın vaadi budur ve bu yol (ihlas yolu) doğrudan Allah’a ulaşan tek yoldur.
"Aleyye" (Bana Ait/Bana Varan) İfadesi: Bu kelime üzerine müfessirler (özellikle İbn Abbas ve Mücâhid) iki büyük yorum getirmişlerdir:
- Bana Ulaşan Yol: İhlasla yapılan her amel doğrudan Allah’ın rızasına çıkar.
- Benim Güvencem Altındaki Yol: İhlaslı kulları korumak ve o yolu muhafaza etmek bizzat Allah’ın üzerine aldığı bir sözdür (vâcip kılmasıdır).
Dosdoğru Yol (Sırât-ı Müstakîm): Rivayetlerde bu yolun Kur’an, İslam ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünneti olduğu nakledilir. Şeytanın saptıramayacağı tek güzergâh budur.
Katâde Rivayeti: Katâde'den nakledildiğine göre; "Allah bu ayetle şunu murad etmiştir: İhlaslı kullarımın bana gelmesi ve benim onları himaye etmem, değişmez bir hakikattir."
Ayetin Mesajı:
- İlahi Güvence: İhlaslı olmak, sadece kişisel bir tercih değil, Allah’ın koruma kalkanı altına girmektir. Allah, Kendisine yönelen kulun önündeki engelleri kaldırmayı Kendi üzerine almıştır.
- Kısa ve Net Çizgi: Hakikat yolu karman çorman değildir. İhlas (samimiyet) çizgisi, kafa karışıklığına yer bırakmayan en kestirme ve en doğru yoldur.
- Düşmanın Kabulü, Allah'ın Tasdiki: Düşmanın (İblis) "buraya giremem" dediği noktada, Allah "evet, burası benim yolumdur" buyurarak mümini düşmanına karşı manen güçlendirmiştir.
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ
İnne ‘ibâdî leyse leke ‘aleyhim sultânun illâ meni-ttebe’ake mine-lġâvîn(e)
42- “Muhakkak ki kullarımın üzerinde senin bir nüfusun olmaz; ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır.”
Hicr Suresi 42. ayet, İblis’in yetki alanını ve kimler üzerinde etkisiz olduğunu kesin bir dille ortaya koyan, müminlere büyük bir özgürlük ve cesaret veren "hüküm" ayetidir.
Mekke döneminde müşrikler, müslümanların akıllarının çelindiğini veya bir sihrin etkisinde olduklarını iddia ediyorlardı. Allah bu ayetle bu iddiayı tam tersine çevirir: Asıl iradesini kaybedenler, şeytanın peşine takılan müşriklerdir. Ayet, Hz. Peygamber’e ve müminlere şu garantiyi verir: Siz Allah'a kul olduğunuz sürece, şeytan sizi mecburi bir istikamete sürükleyemez. Şeytanın gücü, kişinin kendi rızasıyla teslim olduğu kadardır.
Sultan (Otorite) Nedir?: Müfessirler (özellikle Taberî ve Kurtubî), buradaki sultan kelimesinin "delil" veya "zorlayıcı güç" anlamına geldiğini belirtirler. Rivayetlerde İblis’in kıyamet günü şöyle diyeceği nakledilir: "Benim sizin üzerinizde hiçbir sultanım (zorlayıcı gücüm) yoktu; ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen geliverdiniz." (İbrahim, 22). Yani şeytanın eli insanın elini tutup günah işletmez; sadece vesvese verir. Gazap ve heva halinde Ademoğlunu şeytan yenik düşürür. O bakımdan gazap ve Hevadan sakınalım. Şeytandan Allah'a çokça sığınıp istihaze de bulunulmalı.
"Kullarım" (İbâdî) Vurgusu: İbn Abbas’tan gelen rivayete göre; buradaki "kullarım" ifadesinden kasıt, iman edip Allah'a güvenenlerdir. Allah, onları kendisine nispet ederek onurlandırmış ve onları şeytanın sinsi saldırılarına karşı "dokunulmaz" kılmıştır.
Gâvîn (Azgınlar): Rivayetlerde bu kelimeyle; haktan bilerek sapan, bile bile kötülüğü tercih edenler kastedilir. Şeytan ancak kapısını ona açanlara girebilir.
Ayetin Mesajı:
- İrade Hürriyeti: Şeytan mazeret değildir. Ayet açıkça söyler ki: Şeytanın insanı günaha zorlama gücü yoktur. İnsan günahı kendi iradesiyle seçerse şeytana kapı açmış olur.
- Allah'a Aidiyet (Bağlanma) Zırhtır: Kişi ne kadar çok "Allah'ın kulu" (abd) olursa, şeytanın etkisi o kadar azalır. Gerçek kulluk, en büyük özgürlüktür; çünkü insanı her türlü şeytani boyunduruktan kurtarır.
- Suçlu Şeytan Değil, Takipçidir: "Sana uyanlar" (ittebe'ake) ifadesi, sorumluluğu insana yükler. Şeytan sadece bir "vitrin düzenleyici"dir; o vitrinden içeri girmek insanın kendi tercihidir.
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Ve-inne cehenneme lemev’iduhum ecma’în(e)
43- “Şüphesiz ki onların hepsine vaad olunan yer cehennemdir.”
Hicr Suresi 43. ayet, İblis’in peşine takılanların ve onun saptırma taktiklerine boyun eğenlerin nihai varış noktasını, yani büyük "buluşma yerini" haber veren sarsıcı bir uyarıdır.
Bu ayet, İblis ile Allah Teâlâ arasındaki diyaloğun hüküm kısmıdır. Mekke’de müşriklerin kurduğu ittifaklar, müminlere karşı planladıkları tuzaklar ve dünyevi güç birliği, bu ayetle cevap bulur. Allah onlara şu mesajı verir: "Dünyada batılın ve kibrin etrafında birleşenler, aslında farkında olmadan ebedi bir felaket randevusuna doğru yürümektedirler." Ayet, şeytanın tüm takipçilerinin (hiçbiri istisna edilmeksizin) tek bir merkezde toplanacağını ilan ederek safların ayrılışını netleştirir.
"Mev'id" (Randevu/Sözleşme Yeri) Kavramı: Müfessirler (Taberî ve Razî), bu kelimenin özellikle seçildiğini belirtirler. Rivayetlere göre; dünyada hakka karşı sözleşenler, ahirette istemedikleri bir sözleşme yerinde (Cehennemde) zorunlu olarak bir araya getirileceklerdir.
Ecme'în (Hepsi Birden): İbn Abbas’tan gelen rivayete göre bu ifade; hem saptıran liderleri (şeytan ve yandaşları) hem de onlara körü körüne uyan takipçileri kapsar. "Biz sadece uyduk" mazeretinin o gün geçersiz sayılacağının delilidir.
Hz. Ali’den Bir Rivayet: Hz. Ali'nin (r.a.) bu ayetle ilgili olarak; "Dünyada bâtıl üzere birleşenlerin, orada da bir araya gelerek birbirlerini suçlayacakları" şeklinde yorumda bulunduğu nakledilir.
Ayetin Mesajı:
- Kötülüğün Ortak Kaderi: İyilikten ve ihlastan kopup şeytani dürtülerin peşinden giden herkes, rütbesi veya kimliği ne olursa olsun aynı sonla karşılaşacaktır.
- Sahte Güven Duygusu: Şeytanın takipçilerine verdiği "başarı" ve "güç" vaatleri bir aldatmacadır. Bu ayet, o pembe tablonun arkasındaki karanlık "randevu yerini" deşifre eder.
- Adalet ve Ayrışma: Allah’ın kulları (muhlisîn) 41. ayetteki gibi "doğru yol" üzerindeyken, şeytanın takipçileri "cehennem" yolundadır. Ayet, insanın dünyadaki adımlarının aslında hangi "mekâna" doğru atıldığını sorgulatır.
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟
Lehâ seb’atu ebvâbin likulli bâbin minhum cuz-un maksûm(un)
44- “Onun yedi kapısı vardır ve her kapıdan girecek onlardan (Azgınlardan) belirli bir kısım vardır”
Hicr Suresi 44. ayet, bir önceki ayette zikredilen "ortak randevu yerinin" (Cehennem) teknik ve adalet odaklı yapısını deşifre eder. Burası sadece bir çukur değil, suçun niteliğine göre sınıflandırılmış bölümlerden oluşan bir "ceza sistemidir."
Bu ayet, İblis'in peşinden gidenlerin çeşitliliğine ve bu çeşitliliğin ilahi adaletteki karşılığına işaret eder. Mekke'de İslam'a karşı çıkanların kimi sadece alay ediyor, kimi işkence yapıyor, kimi ise sadece kibrinden dolayı reddediyordu. Allah bu ayetle, "Kötülükte eşit olmadığınız gibi, göreceğiniz karşılıkta da eşit olmayacaksınız" mesajını verir. Cehennemin kapılarının ve bölümlerinin olması, her suçun kendi ağırlığına göre bir derecesi (veya aşağıya doğru bir derkesi) olduğunu gösterir.
Yedi Kapı ve Yedi Tabaka: Müfessirlerin (Taberî, İbn Kesîr) çoğu, buradaki "yedi kapı" ifadesinin aynı zamanda yedi farklı tabakayı temsil ettiğini naklederler. Rivayetlerde bu tabakaların isimleri şöyle zikredilir: 1- Cehennem (En hafif tabaka) 2- Lezâ 3- Hutame 4- Saîr 5- Sakar 6- Cahîm 7- Hâviye (En derin tabaka) Bu kapılardan şeytana tabii olanlardan bir kısım takdir edilmiştir ki, bu kimseler kaçınılmaz olarak o kapıdan gireceklerdir.
Hz. Ali’den Rivayet: Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur: "Cehennemin kapıları sizin şu evlerinizin kapıları gibi (yan yana) değildir; onlar birbiri üstündedir (tabaka tabakadır)."
"Cüz-ün Maksûm" (Ayrılmış Pay): Rivayetlerde bu ifade; insanların dünyadaki amellerine göre hangi kapıdan gireceklerinin önceden belirlenmiş olması şeklinde açıklanır. Yani müşriklerin gireceği kapı ile münafıkların veya sadece günahkâr müminlerin (eğer affedilmezlerse) uğrayacağı yer farklıdır.
Ayetin Mesajı:
- Suç ve Ceza Dengesi: Allah zerre miktar haksızlık etmez. Her azgın, kendi saptığı yolun derecesine göre bir cezaya çarptırılır. Kötülük hiyerarşisi, ceza hiyerarşisini doğurur.
- Şeytanın Gruplandırma Taktiğine Cevap: Şeytan insanları farklı yöntemlerle (39. ayetteki tezyin/süsleme ile) saptırır; Allah da onları saptıkları o özel yöntemlere göre gruplandırır.
- Uyarı ve Korkutma: "Yedi kapı" detayı, insan zihninde somut bir tehlike algısı oluşturur. Bu, insanı hangi kapıya doğru yürüdüğünü düşünmeye ve tövbeye sevk etmek içindir.
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ
İnne-lmuttekîne fî cennâtin ve’uyûn(in)
45- “Takva sahipleri ise, muhakkak ki cennetler ve pınarlar içindedirler.”
Hicr Suresi 45. ayetle birlikte surede üslup ve atmosfer tamamen değişir. Şeytanın isyanı, kibrin karanlığı ve cehennemin yedi kapısının anlatıldığı kasvetli tablodan sonra; şimdi tertemiz, huzurlu ve müjdelerle dolu bir sahne açılır.
Kur'an-ı Kerim'in genel bir metodu olan "mesânî" (ikili anlatım) gereği, korkutucu bir tablodan (terhib) sonra hemen bir müjde (tergib) gelir. Mekke’de müşriklerin baskısı altında yaşayan, fakir görülen ve horlanan müminlere, gerçek zenginliğin ve güvenliğin nerede olduğu bu ayetle gösterilir. İblis’in peşinden gidenlerin "7 kapılı cehennemine" karşılık, Allah’ın himayesine sığınanların "cennetler ve pınarlar" içinde olacağı vurgulanarak kalpler teskin edilir.
Müttakî Kimdir?: Rivayetlerde (Hz. Ali ve İbn Abbas'tan nakledildiğine göre) müttakî; sadece günahtan kaçan değil, gönlünde Allah’tan başka bir "üstün güç" tanımayan, İblis’in o meşhur "süslemelerine" (tezyin) kanmayan kişidir.
Cennât (Cennetler) ve Uyûn (Pınarlar): Ayette "cennet" ve "pınar" kelimelerinin çoğul kullanılmasına dikkat çekilir. Rivayetlerde cennetin birçok derecesi olduğu, her müttakîye kendi ameline ve ihlasına göre farklı farklı bahçeler ve altından akan pınarlar verileceği nakledilir.
Pınarların Mahiyeti: Müfessirler (özellikle Katâde), bu pınarların sadece içecek su değil, aynı zamanda ruhun susuzluğunu gideren birer "huzur kaynağı" olduğunu, dünyadaki pınarlar gibi kuruyup kirlenmediğini belirtirler.
Ayetin mesajı:
- Korkunun Sonu Huzurdur: Dünyada "Allah'tan korkanlar" (takva sahipleri), ahirette hiçbir korkunun olmadığı bir huzur deryasına ulaşırlar. Takva, insanı ebedi güvenliğe taşıyan tek bilettir.
- Zıtlıkların Dengesi: Cehennemin ateşi ve darlığına karşılık; cennetin serinliği (pınarlar) ve genişliği (bahçeler) zikredilerek akıl ve vicdan sahiplerine bir kıyas imkanı sunulur.
- Maddi ve Manevi Doyum: "Cennetler" fiziksel güzelliği ve barınmayı, "pınarlar" ise canlılığı ve bitmek bilmeyen rızkı temsil eder. Mümin için ahiret, eksikliğin değil, bolluğun yeridir.
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ
Udḣulûhâ biselâmin âminîn(e)
46- “Esenlik ve güven içinde girin oraya denilecektir”
Hicr Suresi 46. ayet, cennetin kapısına varan müminlerin karşılanma anını ve onlara verilecek en büyük müjdeyi—yani mutlak korkusuzluğu—anlatır. Cehennemin "yedi kapısından" (44. ayet) bahsettikten sonra, cennet kapılarındaki o muazzam kabulü tasvir eder.
Mekke’de müminler her gün "Bugün başıma ne gelecek?", "Yolda saldırıya uğrar mıyım?" endişesiyle yaşıyorlardı. Sürekli bir emniyet sorunu ve baskı altındaydılar. Allah bu ayetle, dünyadaki bu geçici korkuların sonunun ebedi bir "Emniyet ve Selamet" (güven ve barış) olduğunu müjdeler. Bu ayet, İblis'in azgınlık ve korku dolu yoluna karşılık, Allah'ın yolunun son durağındaki huzur deklarasyonudur.
Meleklerin Karşılaması: Tefsir rivayetlerine göre (İbn Kesîr), müminler cennet kapılarına geldiklerinde, melekler onları saf saf olup karşılayacak ve bu ayetteki sözlerle onlara hitap edeceklerdir. Buradaki "Selam" ifadesi hem Allah’ın onlara selamı hem de meleklerin "Artık size hiçbir zarar dokunmayacak" güvencesidir.
"Âminîn" (Güven İçinde) Kavramı: Rivayetlerde bu güvenin dört şeyi kapsadığı nakledilir:
1. Ölümden güven (Ebedi yaşam).
2. Cennetten çıkarılmaktan güven (Sonsuz ikamet).
3. Hastalık ve yaşlılıktan güven (Daimi sağlık).
4. Üzüntü ve kederden güven (Mutlak saadet).
Hz. Ali’den Bir Not: Bazı rivayetlerde bu ayetin, dünyada Allah için birbirini seven ve kalplerinde kin barındırmayan müminlerin cennete giriş anını betimlediği söylenir.
Ayetin Mesajı:
- Korkunun Bitişi: İnsan psikolojisindeki en temel duygu korkudur. Allah, cennetin en büyük nimetini "altın köşkler"den önce "güven" (eminlik) olarak zikreder. Huzur olmayan yerde hiçbir nimetin tadı olmaz.
- Diplomatik Karşılama: "Girin" (Udhulûhâ) emri, bir mültecinin sığınması gibi değil, bir onur konuğunun törenle içeri alınması gibidir.
- Dünyadaki Mücadelenin Mükafatı: Dünyada Allah’ın sınırlarını korumak için (takva) nefsine karşı "savaş" verenlere, ahirette "selamet" (barış) teklif edilmiştir.
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَانًا عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
Veneza’nâ mâ fî sudûrihim min ġillin iḣvânen ‘alâ sururin mutekâbilîn(e)
47- “Biz onların gönüllerindeki kini çıkarttık. Artık onlar kardeşler olarak sedirler üzerinde karşılıklı otururlar.”
Hicr Suresi 47. ayet, cennetin sadece fiziksel bir lüks mekanı değil, aynı zamanda insanın ruhsal olarak en üst seviyeye ulaştığı, negatif duygulardan tamamen arındığı bir "gönül sofrası" olduğunu anlatır.
Dünya hayatı, mizaç farklılıkları ve imtihan gereği müminler arasında bile bazen kırgınlıklara, rekabete veya küçük çaplı kinlere zemin hazırlayabilir. Mekke döneminde baskı gören müslümanlar arasında da beşeri münasebetlerden kaynaklı soğukluklar olabiliyordu. Allah bu ayetle, cennetin bir "temizlik yurdu" (darü's-selam) olduğunu, oraya girenlerin sadece dışarıdaki düşmanlardan değil, kendi içlerindeki kötü duygulardan da kurtulacağını müjdeler. Süneyd tefsirinden İbn Kesir şu şekilde aktarır: “Bize İbni Fadale Lokman'dan, o Ebu Umame'den anlattı. Ebu Umame dedi ki: Allah vahşi bir hayvanı ondan çıkarırcasına, kalbindeki her türlü kini çıkarmadıkça hiçbir mümin cennete giremeyecektir.”
Arınma Pınarı: Hz. Ali (r.a.) ve birçok sahabeden gelen rivayete göre; müminler cennet kapısına geldiklerinde önlerinde iki pınar görürler. Birinden içtiklerinde kalplerindeki tüm kin, haset ve kırgınlıklar (ğıll) akar gider. Diğerinde yıkandıklarında ise bedenleri pırıl pırıl olur. Bu ayet, o "içsel operasyonu" anlatır.
Sahabe Arasındaki Kırgınlıklar: İlginç bir rivayete göre Hz. Ali, Cemel ve Sıffin gibi acı olaylardan sonra bu ayeti okuyarak, "Umarım ben, Osman, Talha ve Zübeyr bu ayetin muhataplarından oluruz" demiştir. Bu, cennetin dünyadaki tüm siyasi ve sosyal yaraları sarması umududur.
Karşılıklı Tahtlar: Rivayetlerde, cennet ehlinin birbirine sırt dönmediği, herkesin birbirinin yüzüne muhabbetle baktığı, kimsenin kimseden daha üstünlük taslamadığı bir meclis düzeninden bahsedilir.
Ayetin Mesajı:
- Ruhsal Ameliyat: Ayetteki "Nezâ'nâ" (Çekip çıkardık) ifadesi, kinin kökünden sökülüp atılmasını ifade eder. Cennet hayatının gerçek lezzeti, kalbin tertemiz olmasıdır.
- Gerçek Kardeşlik (İhvan): Dünya kardeşliği bazen menfaat veya mizaçla sarsılabilir; ancak cennet kardeşliği, aradaki tüm perdeler ve egolar (İblis'in mirası olan o kibir) kalktığı için sarsılmaz bir bağdır.
- Sosyal Saadet: "Karşılıklı tahtlar" (sururun mutekâbilîn), cennet ehlinin yalnız olmadığını, sevdikleriyle beraber toplu bir neşe ve dostluk içinde yaşayacaklarını gösterir. Küskünlüklerin bittiği yer cennettir.
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ
Lâ yemessuhum fîhâ nasabun vemâ hum minhâ bimuḣracîn(e)
48- “Onlara orada hiçbir yorgunluk ve zahmet değmez. Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.”
Hicr Suresi 48. ayet, cennet hayatının konforu ve kardeşlik ikliminden sonra, insanın mutluluğunu gölgeleyebilecek son iki endişeyi (yorgunluk ve sona erme korkusu) ortadan kaldıran mühür niteliğinde bir ayettir.
Dünya hayatı iki temel kısıtlamayla maluldür: Birincisi, her nimetin bir zahmeti/yorgunluğu (nasab) vardır; ikincisi, her güzel durumun bir sonu (zوال - zeval) vardır. Mekke’de müşriklerin eziyetleri altında fiziksel olarak bitkin düşen ve her an yurtlarından çıkarılma (hicret) tehdidiyle yaşayan müminlere, bu ayetle "mutlak istirahat" ve "ebedi ikamet" müjdesi verilmiştir.
Yorgunluğun Olmaması: Müfessirler (Taberî ve İbn Kesîr), cennet ehlinin yiyip içeceğini, gezip dolaşacağını ancak bedenlerinin asla bitkinlik hissetmeyeceğini belirtirler. Rivayetlerde cennet ehlinin uykusuzluk çekmeyeceği, çünkü uykunun yorgunluğun bir sonucu olduğu ve orada yorgunluk olmadığı için uykuya da ihtiyaç kalmayacağı nakledilir.
"Mihracîn" (Çıkarılma) Korkusu: Dünyada bir sarayda bile yaşasanız, oradan bir gün ölümle veya bir sürgünle çıkacağınızı bilmek lezzeti bozar. İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre; İblis cennetten kovulmuştu (34. ayet), ancak müminlere "Siz oradan asla çıkarılmayacaksınız" denilerek İblis'in durumunun tam zıttı bir güvence verilmiştir.
Ebediyetin İlanı: Bazı rivayetlerde, cennet ehli yerleştikten sonra bir münadinin şöyle sesleneceği anlatılır: "Artık sizin için daima sağlıklı olmak var, asla hastalanmayacaksınız; daima yaşamak var, asla ölmeyeceksiniz; daima genç kalmak var, asla yaşlanmayacaksınız."
Ayetin Mesajı:
- Zahmetsiz Rahmet: Cennet, dünya gibi "çalışma yeri" değil "ücret alma" yeridir. Oradaki her eylem lezzet verir ama güç tüketmez.
- Psikolojik Güven: İnsanın mutluluğunun önündeki en büyük engel "kaybetme korkusu"dur. Bu ayet, "çıkarılmayacaklar" vaadiyle bu korkuyu kökten siler.
- İblis'e Gönderme: Sure başından beri anlatılan İblis kıssasında o, kibri yüzünden kovulmuştu (34. ayet). Müttakîler ise tevazuları ve ihlasları sayesinde "hiç kovulmamak üzere" içeri alınmışlardır.

إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...