Seyr-i Sülûk yolcusu olan sâlikin, İslamî hareket söylemleri ile ortaya çıkan grupların “Silahlı Mücadele" olarak adlandırdıkları aşırı kuvvet kullanımına karşı takınması gereken tavır, şer'î disiplin, sabır ve nefs terbiyesi üzerine kurulu olmalıdır. Büyükler, bu tür fitneleri kalbin ve hareketin helaki olarak görmüşlerdir.
Disiplin, Sabır ve Rıza
Seyr-i Sülûk, öncelikle nefs ve şeytanla yapılan büyük cihad (cihâd-ı ekber) ile başlar. Haricî kuvvet kullanımı (cihâd-ı asğar), ancak İlahi emir, şer'î şartlar ve kâmil bir siyasetle sınırlı bir eylemdir. Bu sınırların aşılması, sâlikin ve cemaatin manevi yolculuğunu felakete sürükler.
1. İlahi Ölçü ve Fitneye Karşı Sabır
Silahlı kuvvet kullanma eğilimi, genellikle nefsin izzet talebve aceleciliği ile beslenen bir fitnedir. Sâlikin buna karşı tavrı, Mekke dönemi sabrını rehber edinmek olmalıdır.
Ayet ve Hadislerle Mekke Tavrı
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve Ashâbı, yıllarca süren baskı, eziyet ve yıldırmaya rağmen, İlahi izin gelene kadar silaha sarılmamışlardır.
- Sabır Emri: "Sabret, Allah’ın va’di haktır. İnanmayanlar seni endişelendirmesinler." (Rûm: 60)
- İzinsiz Güç Kullanımının Reddi: Abdurrahman bin Avf ve ashâbın, "Ya Nebiyyallah, bizler müşrik iken izzetliydik, iman edince zillet içine düştük," demesi üzerine, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ben affetmekle emrolundum. Bu kavim ile savaşmayınız." (Neseî, Hâkim)
Bu durum, her sıkıntının hemen savaşı gerektirmediğini, asıl amacın İslam'ın maslahatına uygun bir hazırlık safhasını tamamlamak olduğunu gösterir.
- Zorluğun Terbiyesi: Habbab bin Eret'in (r.a.) işkenceler karşısında dua istemesine karşılık, Hz. Peygamber (s.a.v.) daha önceki ümmetlerin demir taraklarla taranmasını örnek vererek, sebatın ve sabrın ilahi zaferden önce geldiğini vurgulamıştır: "Allah muhakkak bu işi (dini) gösterecektir (hakim kılacaktır)..." (Buhârî)
2. Büyüklerin Sözleriyle Silah Fitnesinin Mahiyeti
Tasavvuf büyükleri ve fukaha, kuvvet kullanımının sınırsız ve kontrolsüz olmasının "büyük fesat" doğuracağı konusunda hemfikirdir.- Fesadı Savmak Önceliktir: İmam Kurtubî (r.h.) ve fukaha, fesadı defetmenin, menfaati elde etmekten önce geldiği şeklindeki şer'î kuralı esas alır. Kontrolsüz kuvvet kullanımının halk arasında fitneye ve daha büyük bir fesada yol açacağı uyarısı yapılır: "(Kötülüğü izaleye) savaşsız ve silahsız güç yetirilmiyorsa kendi haline bırakılır. Bunu gidermek idareciye düşer. Çünkü halk arasında silah kullanımının yaygınlaşması, bazen marufu emir ve münkerden nehy eden daha büyük bir fesada yol açacak bir fitnenin çıkışına neden olur." (el-Câmi’ li-Ahkâmu’l-Kur’an)
- Tedricilik Prensibi: Allâme Zemahşerî (r.h.) bu disiplin için tedriciliği (aşamalı olmayı) şart koşar: “İşe önce en kolay olanı ile başlanır, eğer fayda vermezse kolaydan zora doğru bir seyir takip edilir.” (Keşşâf)
3. Silah Kullanımının Şartları ve Sâlikin Sorumluluğu
Sâlikin Seyr-i Sülûk'teki amacı, nefsin hâmilikten (hakimiyetten) mahkûmiyete (yönlendirilmeye)geçmesini sağlamaktır. Kuvvetin amacı da aynı olmalıdır: hakim değil, mahkû(yönlendirilen) olmalıdır.
A. Kuvvetin Amacının Sınırlı Olması
Kuvvet edinmenin tek şer'î amacı, Allah'ın şu emrine hizmet etmektir:
* Tek Hedef: "Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar kıtal ediniz." (Bakara: 193)
Bu ölçüyü aşan, günlük sorunlara, parti rekabetine veya gençleri etkileme hedefine yönelen her güç kullanımı, hareketi asıl risalet çizgisinden saptırır ve helake yol açar.B. Kullanım Yetkisinin Sınırlı Olması
Kuvvet kullanımı, fertlerin veya genel halkın arzusuna bırakılamaz. Bu yetki sadece İmâm'a (yöneticiye) ve Müslümanların Cemaatine aittir.
* Yetki Ayrımı: İmam Kurtubî (r.h.) bu ayrımı keskinleştirir: “El ile (kuvvetle) marufu emir idarecilere, dil ile emir âlimlere ve kalb ile (nefret) ise güçsüzlere ve zayıflara düşer.”
* Hâkimin Hükmü: İbn Nüceym (r.h.), kötülük vuku bulduktan sonra meseleyi halletmenin sadece Hâkim'e (idareciye) düştüğünü; İmam Gazâlî (r.h.) ise ceza ve etkileyici men etme yetkisinin idarecilere ait olduğunu belirtir.
2. Sabır ve Rıza: Cemaate yönelik düşmanlık ve sıkıntıları, İlahi terbiye ve günahlara kefaret olarak görmek, hemen silaha sarılmayı meşru görmemek.
3. Disipline Bağlılık: Kuvvetin ancak son çare olarak, İmam'ın kararı ile ve daha büyük bir fitneye yol açmayacak şekilde kullanılması gerektiği prensibine kesinlikle uymak.
4. Hâlden Maksat Makam: Sâlik, Silah Fitnesine kapılmaktan kaçınarak, asıl gayesi olan kalbin ıslahı ve manevi makamlara terakki yolunu korumalıdır.
Kuvvet kullanımı, fertlerin veya genel halkın arzusuna bırakılamaz. Bu yetki sadece İmâm'a (yöneticiye) ve Müslümanların Cemaatine aittir.
* Yetki Ayrımı: İmam Kurtubî (r.h.) bu ayrımı keskinleştirir: “El ile (kuvvetle) marufu emir idarecilere, dil ile emir âlimlere ve kalb ile (nefret) ise güçsüzlere ve zayıflara düşer.”
* Hâkimin Hükmü: İbn Nüceym (r.h.), kötülük vuku bulduktan sonra meseleyi halletmenin sadece Hâkim'e (idareciye) düştüğünü; İmam Gazâlî (r.h.) ise ceza ve etkileyici men etme yetkisinin idarecilere ait olduğunu belirtir.
Sâlikin Tavrı Özet olarak:
1. Nefs Muhasebesi: Her türlü kuvvete sahip olma arzusunun temelinde nefsin izzet ve gösteriş düşkünlüğü olup olmadığını kontrol etmek.2. Sabır ve Rıza: Cemaate yönelik düşmanlık ve sıkıntıları, İlahi terbiye ve günahlara kefaret olarak görmek, hemen silaha sarılmayı meşru görmemek.
3. Disipline Bağlılık: Kuvvetin ancak son çare olarak, İmam'ın kararı ile ve daha büyük bir fitneye yol açmayacak şekilde kullanılması gerektiği prensibine kesinlikle uymak.
4. Hâlden Maksat Makam: Sâlik, Silah Fitnesine kapılmaktan kaçınarak, asıl gayesi olan kalbin ıslahı ve manevi makamlara terakki yolunu korumalıdır.

إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...