Halvet ve Uzlet
Bismillahirrahmanirrahim
Halvet ve uzlet kalbi karanlık duygulardan, batıl itikatlardan, çirkin tasavvurlardan ve Hakka perde olan tüm hallerden kurtarıp Haktan gayrı her şeye karşı kapanıp Hakk’la sohbet halinde olmadır.
Şeytanın vesveselerine açık olan insan halvet ve uzlet yapmaya girişmeden iman ve fıkıh dersleri almalıdır. Uzletin ve halvetin insanın kötü huy ve duygulardan uzaklaşmasına vesile olmasında faydası vardır. Kalpten masivayı çıkarmak, gönlü ağyardan temizlemek, Hakk'ın sayısız nimetlerini düşünüp kendisinden kişinin geçmesidir Halvet. İnsan maddi varlığını insanların arasından çekip yalnızlıkla inzivaya çekilmesi bir tercihtir. Kendi şerrinden insanların emin olunması için bu yapılmalıdır. Aksi halde bazı yanlışlıkların yolu açılmış olur. Aşağıda alınan örnekleri değerlendirelim..
Ebû Hüreyre’den: Resûlullah Efendimiz (ﷺ) şöyle buyurdular: “Hikmet on parçadır. Dokuzu sükût etmektedir. Onuncusu da insanlardan uzaklaşıp uzlete çekilmektir.”
Ebû Saîd-i Hudrî’den: Resûlullah (ﷺ), “İnsanların en faziletlisi kimdir?” diye sordu. Ashâb-ı kirâm, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Resûlullah Efendimiz (ﷺ) bu suali üç kez tekrar edince, “Malıyla ve nefsiyle cihad edendir” dediler. Resûlullah Efendimiz (ﷺ),“Peki, sonraki kim?” diye sorunca yine, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (ﷺ) şöyle buyurdu: “Sonraki, (insanlardan uzaklaşıp) bir kuytuda uzlete çekilen, Allah’tan korkan ve insanlara kötülüğü dokunmayan kimsedir.”
Ebû Ümâme-i Bâhilî’den: Resûlullah (ﷺ) şöyle buyurmuştur: “İbadet yeri olarak müminin evi ne de güzeldir!”
Ömer b. Hattâb şöyle demiştir: “Uzlette kötü ahlâktan rahat etme vardır.” Ya da şöyle demiştir: “Uzlette kötü insanlardan rahat etme vardır.”
Yine Hz. Ömer’den: “Uzletten nasibinizi alın.”
Ali Dekkak (Ra) “ Halkın giydiğinden giy, onların yediğinden ye, fakat kalbini onlardan ayrı tut.”
Ebu Muhammed Ceriri’ye uzlet sorulunca şu cevabı vermiştir: “Gerçek uzlet, halkla beraber olman, kalbini onların müdahalesinden koruman, günahları terk etmen ve kalbini sürekli olarak Hakk’la irtibatlı tutmandır.” (Kuşeyri ris.)
Süfyân-ı Sevrî şöyle demiştir: “Bir insanın bir yere girip kapanmasından daha hayırlı bir şey görmedik.”
Saîd b. Müseyyeb’den: “Uzlete çekilmeye bak. Çünkü uzlet ibadettir.”
Zünnûn-i Mısrî diyor ki: “Kendini açlığa alıştır, insanlardan halvette kal (uzaklaş), sahralarda tek başına tefekkürle dolaş, bak ne mânevî ikramlar göreceksin.”
Yine Zünnûn-i Mısrî’den: “Kalp halveti sevdiğinde, bu sevgi onu yüce Allah ile ünsiyete götürür. yüce Allah ile ünsiyet eden insan ise, Allah’ın dışındakilerle olduğunda yalnızlık hisseder. Allah Teâlâ’nın yüce zâtıyla ünsiyet edip, O’nun heybetinden korkarak yaşlar döken kalplere ne mutlu!”
Yahya b. Muâz şunu da demiştir: “Zühd üç şeydir: Azla yetinmek, halvet ve açlık.”
Serî-i Sakatî şöyle demiştir: “Cuma ve cemaatle namaz olmasaydı kapıyı üzerime sıvardım.” Yine Serî-i Sakatî yine şöyle demiştir: “Dininin selâmette, kalbinin ferah, bedeninin rahat, derdinin az olmasını isteyen, insanlardan uzak dursun. Çünkü bu zaman uzlet ve tek başına yüce Allah ile beraber olma zamanıdır.” “Bu zaman yalnız kalma (ve Allah Teâlâ ile beraber bulunma) zamanıdır. Akıllı kimse yalnızlığı seçen kimsedir.”
Ebü’l-Abbas Dâmegânî anlatıyor: Ebû Bekir-i Şiblî bana şunu tavsiye etti: “Yalnız ol! İsmini insanlar arasından sil! Ölene kadar yüzün bir duvara dönük dur.”
Ca‘fer b. Süleyman anlatıyor: Mâlik b. Dînâr’ın hanımı Ümmü Yahya vefat edince, “Yeniden evlenseniz” diye teklif ettim. Bana dedi ki: “Gücüm yetse kendi nefsimi bile boşardım.”
Ebû Bekir Verrâk şöyle demiştir: “Uzlete sonuna kadar devam eden insan arzuladığına ulaşır.”
Kasım-ı Cûî diyor ki: “Gerçek kurtuluş insanlardan uzlete çekilmektedir. Gerçek mutluluk ve rahatlık da yüce Allah ile halvettedir (baş başa kalmaktadır).”
Ebû Osman-ı Mağribî şöyle demiştir: “İnsanlarla sohbette bulunmak yerine halveti tercih eden insanın, bütün düşüncelerden uzaklaşıp, sadece rabbinin zikriyle meşgul olması, tüm isteklerden kendisini sıyırıp rabbinin muradına yönelmesi, nefsinin istekte bulunabileceği bütün şeylerden uzak durması icap eder. Eğer bu halde olmazsa halvette kalması onu fitneye veya bir belâya düşürür.”
Abdulkadir Geylani Ks: bu konuyu sırrul esrarda şu şekilde ele almıştır: “ insan; nefsini alıştığı şeylerden alabilmesi, manevi duyguların açılması ve yersiz huyları ile halka eza etmemesi için, kendisini bir yere hapseder ve insanlardan ayrı yaşar. Bunu yaparken iyi niyet sahibi olması, arzularıyla bir nevi ölüm haline geçmesi gerekir. Gaye Allah rızası olmalı. Kalbinde; nefsinin şerrini, Müslüman ve mümin kardeşlerinden uzak etmeyi bulundurmalıdır. Dilini lüzumsuz söz ve konuşmalardan almalıdır. Gözünü harama bakmaktan almalı, hiç kimseye hain gözle bakmamalı, ayaklar harama adım atmaktan alı konmalı, kulak kötü sözleri dinlemekten men edilmeli.
Halvet halinin zahiri böyledir. Birde batını vardır. Kalbe, nefse ve şeytana ait herhangi bir fikrin sokulmaması; yemek, içmek, giymek gibi işlerin oraya konulmaması, çoluk çocuk, evde beslenen at(kapı önünde duran araba)ve benzeri malın sevgisini oradan uzak tutulması ile mümkündür. Görsünler işitsinler diye bu iş yapılmaz.
Batını halveti arzu eden kimse; kalbine arzusu ile, kibir beğenmişlik, kin, gaflet ve koğuculuk, çekememezlik, öfkelenmek vb. işleri sokmamalıdır. Kalbe bu duygular girerse batını halveti bozulur.
Halvet, riyazetle, susmak ve zikre devamla nefsini ıslah ederse, Allah Teâlâ onun kalbini, ilmini ve amelini nura boğar.
İman sahibi konuştuğumuz şartlar dahilinde tevbe ve telkin yolunu tutarak kalbini temiz ederse, Allah Teâlâ onu kötü hallerden kurtarır. Cildi latif, zahir ve batın duygular temiz olur.
Dilin tevhidle Rabbi zikretsin boş konuşmalarla kalbin kirlenmesin. (Abdulkadir Geylani, Sırrül Esrar )
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...