Tevhid, kalpteki hallerin ve cismani yapıda meydana gelen istek ve arzuların kadim olana olan aşkla yok edilmesidir. Tevhid, Sevgilerin, korkuların, arzu edilen ne varsa sonradan olanların sahibinin bir tek olduğunun bilenmesidir. Tevhid, ibadet ve taatlerin sadece onun için olduğunun bilinmesidir. Tevhid, ezelde ve ebedde tek olanın tüm varlıklardan üstün tutulması, eşyanın, varlıkların yaratılmasında bir ihtiyacının olmamasının bilinmesidir. Tevhid, her şeyin ona muhtaç olduğunun, O muhtaç olanların ihtiyaçlarını bilen ve karşılayan olduğunu bilmektir.
Her isim onu, Tevhid’le birler. Her isim onun bir ve tek olduğunu gösterir. Hata arayanların gözlerinin boş ve yorgun geri döndüren odur. Kendini arayana yol gösteren hikmetiyle nurunu gösteren tecelli ederek büyüklüğünü kuluna gösteren odur. Onun her bir yaratması hikmetle ilimledir. Her şey bir hesap üzeredir gezegenlerin dönüş hızları ile çıkardıkları ses onu zikirdir.
Gönülden çıkar tüm yaratılmışların sevgisini, arzu ve isteklerini ara seni sana ulaştıracak kâmil bir mürşidi. İhlasla sarıl tevhide, örendiklerinle amel eyle azimlerden ol. Neyin içerisindesin ve neyin üzerindesin? Onu bir düşün. Değerin nedir her işinde onun rızasını aramalısın. Kalbin bir kapıdır bir başka kapıya açılan arındır nefsini, ruhunu hafiflet temizlen kalbin temizliğini ihmal etme tevhid kelimesini dilinden kalbinden eksik etme.
Yüce Rabbimi birlemek, O’nun eşi benzeri ve ortağının olmadığına inanmak olan tevhid hakkında kurandan bazı ayetlerle devam edelim:
فَاطِرُالسَّمٰوَاتِوَالْاَرْضِجَعَلَلَكُمْمِنْاَنْفُسِكُمْاَزْوَاجًاوَمِنَالْاَنْعَامِاَزْوَاجًايَذْرَؤُكُمْفٖيهِلَيْسَكَمِثْلِهٖشَیْءٌوَهُوَالسَّمٖيعُالْبَصٖيرُ
~ ~ ~
42.11 – O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendiniz-den eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
قَالَلَاتَخَافَااِنَّنٖىمَعَكُمَااَسْمَعُوَاَرٰى
~ ~ ~
20.46 – Allah, şöyle dedi: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.”
اَلَمْتَرَاَنَّاللّٰهَيَعْلَمُمَافِىالسَّمٰوَاتِوَمَافِىالْاَرْضِمَايَكُونُمِنْنَجْوٰىثَلٰثَةٍاِلَّاهُوَرَابِعُهُمْوَلَاخَمْسَةٍاِلَّاهُوَسَادِسُهُمْوَلَااَدْنٰىمِنْذٰلِكَوَلَااَكْثَرَاِلَّاهُوَمَعَهُمْاَيْنَمَاكَانُواثُمَّيُنَبِّئُهُمْبِمَاعَمِلُوايَوْمَالْقِيٰمَةِاِنَّاللّٰهَبِكُلِّشَیْءٍعَلٖيمٌ
~ ~ ~
58.7 – Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah’ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.
رَبُّالْمَشْرِقِوَالْمَغْرِبِلَااِلٰهَاِلَّاهُوَفَاتَّخِذْهُوَكٖيلًا
~ ~ ~
73.9- O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin.
قُلْاِنَّمَااَنَامُنْذِرٌوَمَامِنْاِلٰهٍاِلَّااللّٰهُالْوَاحِدُالْقَهَّارُ
~ ~ ~
38.65- (Ey Muhammed!) De ki: “Ben ancak bir uyarıcıyım. Her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.”
اِنَّمَااِلٰهُكُمُاللّٰهُالَّذٖىلَااِلٰهَاِلَّاهُوَوَسِعَكُلَّشَیْءٍعِلْمًا
~ ~ ~
20.98- Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.
وَقُلِالْحَمْدُلِلّٰهِالَّذٖىلَمْيَتَّخِذْوَلَدًاوَلَمْيَكُنْلَهُشَرٖيكٌفِىالْمُلْكِوَلَمْيَكُنْلَهُوَلِىٌّمِنَالذُّلِّوَكَبِّرْهُتَكْبٖيرًا
~ ~ ~
17.111- “Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur” de ve O’nu tekbir ile yücelt.
ذٰلِكُمُاللّٰهُرَبُّكُمْخَالِقُكُلِّشَیْءٍلَااِلٰهَاِلَّاهُوَفَاَنّٰىتُؤْفَكُونَ
~ ~ ~
40.62- İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Durum bu iken nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz?
هُوَالْحَیُّلَااِلٰهَاِلَّاهُوَفَادْعُوهُمُخْلِصٖينَلَهُالدّٖينَاَلْحَمْدُلِلّٰهِرَبِّالْعَالَمٖينَ
~ ~ ~
40.65- O, diridir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur.
Bu konu ile ilgili epeyce kuranda ayet mevcuttur.
Birde peygamberimizin tevhidle ilgili buyurduklarına bakalım:
Hazret-i Ömer -radıyallahu anh-, bir gün Hazret-i Talha’yı üzgün görmüştü. Sebebini sorduğunda, Talha -radıyallahu anh-: “–Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- bir gün şöyle buyurmuşlardı: «Ben bir söz biliyorum, her kim ölürken onu söylerse mutlaka amel defteri için bir nur olur ve cesedi ile rûhu da o kelime sebebiyle ölüm esnasında ilâhî rızaya, rahmete ve huzura nail olur.»
Ben bu sözün ne olduğunu soramadan Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- vefat ettiler. İşte bu sebeple üzgünüm.” dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radıyallahu anh-: “–Ben o sözü biliyorum. O, Peygamber Efendimiz’in, amcaları (Ebû Tâlib’in) söylemesini arzu ettikleri «لَآإِلٰهَإِلَّااللّٰهُ» cümlesidir. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, eğer amcaları için bundan daha kurtarıcı bir söz bilselerdi, muhakkak onu söylemesini isterlerdi.” dedi. (İbn-i Mâce, Edeb, 54. Ayrıca bkz. Ahmed, I, 6)
Ebu Hureyre (R.A) şöyle diyor: Bir gün Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e: “Senin şefaatine en önce kim nail olma hakkına sahiptir?” diye sordum. Şöyle buyurdu: “Kalpten ve ihlasla -La ilahe illallah- diyenler.” (Buhari)
(Lâ ilâhe illallah diyen ve kalbinde zerre kadar imanı olan kişi ateşten çıkar.) [Buhârî, Müslim]
(Lâ ilâhe illallah kelime-i tevhidini çokça söyleyerek imanınızı yenileyin!) [Ahmed]
Tevhid sağlam kaideler üzerine bina edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, sistemsiz ve temelsiz bir yapı yoktur. Bidatten ve hurafeden korunmuş selef ve ehlisünnet çizgisi takip edilmelidir.
Allah Teâlâ’nın zatına yakışır şekilde birlemeli ve bilmeli. Eski hak yolunun büyükleri bu şekilde yapmışlardır. Onlar gayelerine ulaşmak için gevşeklik ve acziyet göstermeden kararlılıkla yollarına devam etmişlerdi. Tevhidin delilleri üzerinde devamlı düşünüp kafa yormuş, kendilerini taklitten, tahkike taşımaya çalışmışlardır.
Cüneyd: “Kadim olan yüce Zat’ı, sonradan olan her şeyden ayrı tutmaktır. Hikmet adına kulun ilk muhtaç olduğu şeyin, yüce yaratıcıyı ve onun var ettiklerini bilmek olduğunu söylemektir. Böyle yaptığı takdirde kul, Baki olan Allah’a ait sıfatlarla, fani olan varlıkların özelliklerini bilebilecek, böylelikle de tevhid ve marifet hakkında bilgilerini, pekiştire bilecektir.”
Sufilere göre “Hakkı, Haktan başkası bilemez. O’nun gibi hiçbir şey yoktur. Hiçbir şey onun hakikatini ifade edemez. Hiçbir şey O’nu idrak edemez. Zira her şeyde bir eksiklik vardır, eksiklik o kemali nasıl idrak edebilir? Demişlerdir.
Abdulkadir Geylani ks: “kalplerinizden zıtları, putları ve ortakları çıkarın ve atın! Zira Allah Teâla ortak istemiyor; özellikle de evi olan kalpte. Efendimiz Hasan ve Hüseyin’e kalben muhabbeti olunca Cebrail (as.) geldi biri zehirlenecek diğeri kanı akıtılacak.
Hz. Aişe ra. Muhabbeti vardı ifk olayı yaşandı. Yakup as. Yusuf’u severdi sakınırdı muhabbet duyardı ne oldu kuyuya atıldı babasında ayrıldı. Bu kıssalar çoktur.
Allah’ın rızasına uygun ne varsa ona yapışın onun rızasına muhalif ne varsa ondan da kaçının.
Yediklerinizde içtiklerinizde evlenmenizde ve davranışlarınızda vera sahibi olun.
Bu işin evveli tevhiddir. Bir şeyin evvelini düzgün yaparsan sonu da düzgün olur. İlk derecede ayağını sabit ve dengeli basmazsan diğerini nasıl sağlamca atarsın. Unutma tevhid bir iddiadır. İhlaslı olun ve tevhidin hakkını verin dilinizi ve kalbinizi ondan eksik etmeyin.” (cilaul hatır sufiler ve tevhid s:185)
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...