Kadiri Yolu

 

Mürşidin Edepleri

Mürşidin Edepleri 

Müridi terbiye etmede mürşidin üzerine vâcibler vardır: Müridi nefsi için değil, ancak Allah için kabul etmelidir. Din nasihattir hadis-i şerifi gereğince müridi ile bir arada bulunmalıdır. Mürid riyâzete katlanırken aciz kalırsa, ona şefkat etmeli, rıfkla, yumuşaklık ve kolaylık göstermelidir. 

Mürşid müridini, annenin çocuğunu terbiye etmesi gibi terbiye etmeli, onun kadar şefkat göstermelidir. Mürîdin terbiyesine önce kolay bir yolla başlamalı, takat getiremeyeceği şeyi ânında ona yüklememelidir. Ağır ağır, zora doğru gitmelidir. 

Mürşid, müridine en önce, tabiate uymayı terk etmesini ve şeriatin izin verdiği şeyleri yapmasını emretmelidir. Böylece mürid, tabiat bağından kurtulup şerîat bağıyla bağlanır. Sonra ruhsattan azimete geçirip, maksattan birini kaldırıp, yerine azimetten birini koymalıdır. Eğer mürşid, Allahü Teâlâ’nın mü’minlerden evliyası, sevgilisi, emin ve âlimleri hakkında Allahü Teâlâ’nın yolunda yapıldığı gibi. Allahu Teâlâ’nın nuru ve Allah tarafından verilen ve ihsân olunan mükâşefe ve llim (ilm-i ledünni] sebebiyle mürid için, işin başında mücâhede ve azimeti yapması gerektiğini anlarsa (ya’ni öyle bildirilirse] o zaman müride mücâhededen gerekli olan her şeyi emretmeli, musamaha etmemelidir. Hatta müridin kuvvet ve iradesini harcamada kusur etmeyeceği riyâzetlerin en çetiniyle terbiyesine başlamalıdır. Çünkü üstâdı, müridin o riyâzetin en çetini için yaratılmış olduğunu anlamıştır.

-*-

Böyle olunca, müride hafif ve kolayını yüklemek, ona hiyanet olur. Üstad, hiçbir şekilde, müridin parasından ve malından ve hizmetinden istifade etmemeli, faydalanmak istememeli, müridi terbiye etmede, karşılık olarak Allahü Teâlâ’dan mükâfat beklememelidir. Bilakis, onu Allahu Teâlâ’nın emir ve hükmüne uygunluk ve yalnız Hakkın hediyesini kabul için onu terbiye etmeli, yetiştirmelidir. Zira mürid, mürşidi tarafından istek ve zorlanma olmadan gelmiştir. Belki de gelmesi tamamen kaderdir ki, Allahü Teâlâ’nın müridi irşad ve hidâyeti, onu üstâda göndermekle vâkı’ olmuştur.

Bu durumda o mürid, Allahü Teâlâ tarafından güzel bir hediyye olduğundan, üstadın onu kabul etmesi, güzel terbiye etmek ve yetiştirmek ile ona ihsân etmesi lâzımdır. İşte bu yüzden müridin mal ve hizmetinden faydalanılmaz. Ancak Allahü Teâlâ’nın emri ile ve ona hizmet ettirme hakkında bildirmesi ile ve Allahü Teâlâ, müridin kurtuluş ve ilerlemesini onun sebebiyle yaptığı ve onda mürşidi için pay ayırdığı malından getireceği şeyi kabul edebilir. Bu durumda redde lüzum yoktur. [Bunu anlayabilmek için de, vilâyetin çok yüksek derecelerinde sahih keşif ve ilhâm sâhibi olmak gerektiği buradan anlaşılmaktadır]. 

Mürşid, kendisine lâzım olan şey’i müridlerden istemeden cidden çok sakınıp, bu hususta Allahü Teâlâ’nın fiil ve kaderini gözetmelidir.

Mürşid, kendisinde arzû, hevâ olan şeyde bulunmaktan kaçınmalıdır. Çünkü hevâ müridin hıfz ve tevfikini zâyi’ eder. 

Mürşidin müridini himmetle terbiye etmesi, müridde bir kusur veya gevşeklik gördüğü zaman, kalbinden mürid tarafından nâib-i menâb bulunması lazımdır.

Mürşidin, müridin sırrını hıfzetmesi, Allahu Teâlâ’nın mevhibelerinden, yahud ledünni ilim sebebiyle ince görüşle meydana gelen, yahud Müridin ona bildirmesi, anlatılması ile bilinen şeyi başkasına söylememesi sırrını saklaması lâzımdır. Müridinin sırrını başkasına söylemesi lâyık değildir. Çünkü müridin sırrı, mürşidi yanında emanettir. Nitekim, seçilmişlerin kalpleri, sırlar mezarıdır demişlerdir. 

Mürşid müridinin rahatlama yeri, esrâr hazinesi, sığınağı, barınağı olmalıdır. Müridlerine cesaret ve kuvvet vermesi yollarında sağlam tutması, onlara yardımcı olması, onları tarikattan korkutup ürkütmemesi ve onlarla sohbet etmesi lâzımdır. 

Mürşid müridin usûl veya furu’da dinin beğenmediği bir şeyini görürse, gizlice ona nasihat etmeli, onu azarlamalı ve bir daha o şeyi yaptırmamalıdır. Yahud müridinde iddia ettiği bir hali görmezse, yahud ameliyle ucub ettiğini görürse, onu ucubdan korumalı, helakine sebep olmaması için, hallerini kendisine az, ehemmiyetsiz ve kıymetsiz göstermelidir. Çünkü ucub (amelini, kendini beğenmek], kulu, Allahü Teâlâ’nın nazarından düşürür. Mürşid nasihatinin bütün cemaate duyurulmasını isterse, toplayıp hepsine söylemelidir. Öğrendim ki, içinizde şöyle iddia eden, şöyle konuşan, şöyle şöyle halleri ve işleri yapan kimseler varmış demeli, bununla ilgili kötü ve iyi şeyleri anlatmalı, hatırlatmakla o şeyleri yapmaktan men’etmelidir. Anlattığı şeyi bir kimseye tahsis etmemelidir. Zira onu böyle tahsisde nefret vardır. 

-*-

Mürşid müridlerine sert davranır, ağır söylerse, onların gizli şeylerini ifşa eder, ayıbını ve kabahatlarını yüzlerine vurursa, kalplerinde mürşidini ve onunla sohbeti istemekten nefret doğar. Bu ise bu büyükler yolunda ve kalplerinde Allahu Teâlâ’nın veli kullarına karşı sevgi bulunanlar yanında töhmet olur. Bunun için mürşid böyle şeylerden çok sakınmalıdır. Bu hal mürşidi kaplar ve bundan kurtulamazsa, bu durumda kendini irşad mansabından azl ederek, müridlerden ayrı kalıp, nefsinin riyâzet ve mücâhedesiyle, kendini terbiye etmek, olgunlaştırmak ve ahlâkını güzel yapmakla uğraşmalı halini düzeltecek bir mürşid aramalıdır. Çünkü böyle bir durumda onun mürşid olmaya salahiyeti olmadığından, müridlerin Allahü Teâlâ’ya kavuşma yollarını kesmekten artık vaz geçmelidir.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar