Kadiri Yolu

Ebu Hafs Haddad (k.s.)


Birinci tabakadandır. Adı, Ömer b. Seleme olup Nişabur'un bir köyündendir. Eşsiz bir insan idi. Ehli melâmetin şeyhi Ebu Osman Hîrî'nin   piridir. Şah Şucâ Kirmânî ona olan nispetini açıkça belirtmiştir.

Tevbesi ve tasavvuf yoluna girmesi şöyle anlatılır:

Bir cariyeye aşık oldu. Aşkı dayanılmaz bir hal aldı. Derdine çare bulsun diye bir yahudi sihirbaza vardı. Sihirbaz ona:

– Kırk gün namaz kılmaz, divan-ı ilahi’ye durmaz ve Hakk’ın adını ağzına almazsan, seni bu dertten kurtarırım, dedi.

O da sihirbazın sözünü tuttu ve kırk gün sonra yanına vardı. Sihirbaz sihir yaptı ama murâdına erdiremedi.

Yahudi sihirbaz:

– Sen herhalde hayır işlemişsin, yoksa mutlaka sihrimle muradına ererdin, dedi.

Ebu Hafs:

– Yaptığım tek hayır, yoldaki bir taşı, kimsenin ayağı takılıp tökezlemesin diye kaldırmaktan ibarettir. Başka bir şey yapmadım, diye karşılık verdi.

Bu sefer sihirbaz:

– Kırk gün süreyle emrini terk ettiğin Allah, demek seni hiç terk etmemiş, keremini senden esirgememiş. Sen böyle kerem sahibini nerde bulacaksın. Öyleyse dön O’na, bırak gayriyi, dedi ve müslüman oldu. Ebû Hafs da titredi, ürperdi. İçine bir ateş düştü. Tevbe etti. Demircilikten kazandıklarını, dul ve yetimlere dağıtmaya başladı. Çeşme başında yıkanan sebzelerin artıklarıyla yetinir oldu. Cezbesi, vecd ve müşahedesi çok, bir gönül eri oldu. Bazan duyduğu bir Kur’ân âyetinin kalbinde bıraktığı tesirle gaybet haline geçer, çevresinde konuşulanları duymaz olur, kızgın demiri maşasız, eliyle çevirirdi.

Şeyhülislâm şöyle dedi: 

Ebu Hafs, çağında dünyada numune insan idi. Cenabı Hak; onu gösterip: Bana böyle (kul) gerek, buyurdu.

Müemmil Cessâs Şirâzî (r.a.) şöyle dedi:

Cüneyd'e hikmet, Şah Kirmânî'ye vücut, Ebu Hafs'a ahlâk, Ebu Yezid Bistâmî'ye de aşk şaşkınlığı verildi.

Ebu Hafs, Ahmed Hadraveyh ve Bâyezid'in arkadaşı, Abdullah Mehdi Bâverdî'nin talebesidir. Bâverdî ile çok sohbet etmiş, dostluk kurmuştur. 264/878'de vefat etmiştir. Bazıları 267/881'de öldü derler. İlk rivayeti kabul edenler daha çoktur, imam Abdullah Yâfii'nin tarihinde 265/879'da vefat ettiği yazılıdır.

Ebu Hafs demiştir ki: Zahirdeki güzel edep, batındaki güzel edebin   aynasıdır. Nitekim Mustafa (s.a.v.) buyurmuştur ki: Kalbinde huşu (sükûn   ve huzur) olanın organlarında da huşu vardır. 

Bir zamanlar Ebu Hafs hacca gitmişti. Bağdat'a varınca Cüneyd onu   karşıladı. Ebu Hafs ihtiyarlamıştı. Müritleri kemali edeple yanı başında   duruyor ve yine edeple hareket ediyorlardı. Cüneyd şöyle dedi: 

Müritlerine hükümdarların edeplerini öğretmişsin. (Onları askerî   bir disiplin içinde yetiştirmişsin) Ebu Hafs şöyle cevap verdi: 

Hak dostlarının zahir adabına riayet etmek, batınen Hakk'a karşı   olan edebin aynasıdır.

Şeyhülislâm, bir başkasına ait olan, aşağıdaki beyti bu hususta okudu.

Şem'ki canın içre rûşen olur.

Pertevi tal'atında rûşen olur.

(içinde güzel bir şey gizleyenin yüzünde bunun belirtisi görülür.)

Yine Ebu hafız demiştir ki kim ki işlerini sözlerini ve hallerini kitap ve sünnet terazisine koyup ölçmezse (ve hatırına gelen fikirlerini itham etmezse) biz onu eller zümresinden saymayız. 

Ebû Hafs’ın zühd anlayışı da bu konuda sûfîler arasında yaygın olan kanaatten farklıdır. Ona göre hakiki zâhid dünyayı ne över ne de kötüler. Dünya kendisine yönelince sevinmez, uzaklaşınca üzülmez. Dünya tasasını içinden atıp rahata kavuşan zâhid değildir. Gerçek zâhid dünya tasasını attıktan sonra âhiret için yorulan kişidir. Zühd elde avuçta değil kalpte bulunur. Her zaman Allah’a ihtiyaç duymak, sünnete bağlı kalmak ve helâl rızık yemek tasavvufun esasını teşkil eder. Kerametle desteklendiği halde bunun farkında olmayan kişi velîdir.

Yine o Mürüvvet kişinin insaflı olması ve kimseden intikam almayı düşünmemesidir demiştir.

Ebû Hafs’a göre insan ibadet ve taatten zevk almalıdır. İki rek‘at namaz kılan ârif namazını bitirmeden bunun hazzını içinde hisseder. Dünyada zevki olmayan bir amelin âhirette sevabı olmaz.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar

Nefs