Kadiri Yolu

 

Et-Tevbe Sûresi 73-89. Ayetlerin Tefsiri

Et-Tevbe Sûresi 73-89. Ayetlerin Tefsiri


 ﷺ

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم



يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ ﴿٣٨﴾ اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـًٔاۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٣٩﴾ اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ ﴿٤٠﴾ اِنْفِرُوا خِفَافًا وَثِقَالًا وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٤١﴾ لَوْ كَانَ عَرَضًا قَر۪يبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ وَلٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُۜ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْۚ يُهْلِكُونَ اَنْفُسَهُمْۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ۟ ﴿٤٢﴾ عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِب۪ينَ ﴿٤٣﴾ لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ ﴿٤٤﴾ اِنَّمَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَارْتَابَتْ قُلُوبُهُمْ فَهُمْ ف۪ي رَيْبِهِمْ يَتَرَدَّدُونَ ﴿٤٥﴾ وَلَوْ اَرَادُوا الْخُرُوجَ لَاَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلٰكِنْ كَرِهَ اللّٰهُ انْبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَق۪يلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِد۪ينَ ﴿٤٦﴾ لَوْ خَرَجُوا ف۪يكُمْ مَا زَادُوكُمْ اِلَّا خَبَالًا وَلَا۬اَوْضَعُوا خِلَالَكُمْ يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَۚ وَف۪يكُمْ سَمَّاعُونَ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ ﴿٤٧﴾ لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ ﴿٤٨﴾ وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ ﴿٤٩﴾ اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ ﴿٥٠﴾ قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿٥١﴾ قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِه۪ٓ اَوْ بِاَيْد۪ينَاۘ فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ ﴿٥٢﴾ قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْۜ اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْمًا فَاسِق۪ينَ ﴿٥٣﴾ وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِه۪ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ ﴿٥٤﴾ فَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ ﴿٥٥﴾ وَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنَّهُمْ لَمِنْكُمْۜ وَمَا هُمْ مِنْكُمْ وَلٰكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ ﴿٥٦﴾ لَوْ يَجِدُونَ مَلْجَـًٔا اَوْ مَغَارَاتٍ اَوْ مُدَّخَلًا لَوَلَّوْا اِلَيْهِ وَهُمْ يَجْمَحُونَ ﴿٥٧﴾


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.


73. - “Ey Peygamber! Kafirler ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı çetin ol! Onların varacakları yer cehennemdir ve o ne kötü dönüş yeridir.

 

Ey peygamber! Kafirler ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı çetin ol! Çünkü onlar buna layık olmuşlardır. Onların varacakları yer cehennemdir ve o ne kötü dönüş yeridir! Cehennemden daha kötü dönüş yeri neresi olabilir?  

Ayet-i kerimede, kâfirler ve münafıklara karşı sa­vaşmak farklı olmadığından, her ikisine karşı cihad edilmesi beyan edilmektedir, Abdullah b. Mesud’a göre Allah teala bu âyet-i kerime´de Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a: "Münafıklara karşı hem sözle hem de silahla savaşmasını emretmiştir.

Abdullah b. Abbas ve Dehhaka göre ise, Allah teala bu âyeti kerimede Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a, münafıklara karşı sadece diliyle savaşmasını ve onlara yumuşak davranmamasını kâfirlere karşı ise silahla savaşmasını emretmiştir.

Hasan-ı Basri ve Katadeye göre ise, Allah teala, bu âyet-i kerime’de, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a, münafıklara islamın emrettiği cezaları uygulamasını emretmiş, kâfirlere karşı ise silahla savaşmasını bildirmiştir.

Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’ın, müslümanların içinde bulunan münafıklara karşı savaşma­ması ise, onların, kâfirliklerini söylemelerinden sonra, onu inkâr etmeleri ve on­dan dönüp müslüman olduklarını söylemiş olmalarındandır. Bu âyette ise müna­fıklardan, kâfir olduklarını açığa vurup ta onda devam edenlerle savaşılması emredilmiştir. Rasulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم), münafıkların iç yüzlerini, Allah’ın bildirmesiyle öğ­renmiş olmasına rağmen onların, teslimiyetçi dış görünüşlerine bakmış ve on­larla savaşmamış.

74. - “Söylemediler diye Allah adına yemin ederler. Halbuki onlar küfür sözünü söylemişler ve müslümanlıklarından sonra kafir olmuşlardır. Başaramayacakları bir şeye kalkıştılar. Halbuki öç almaya yeltenmeleri için Allah’ın ve Resulünün onları lütfuyla zenginleşmesiden başka bir sebep de yoktu. Eğer tevbe ederlerse onlar için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da ahirette de pek acıklı bir azaba uğratır ve onların yeryüzünde ne bir velileri, ne de yardımcıları.

Münafıklar yalan yere yemin ederek kendilerini inkarcılar götürecek bir şey söylemediklerini iddia ederler yemin dahi ederler. Halbuki onlar bunda da ötekinde de yalan söylemektedirler. Tebük seferinden dönerken kendilerini inkarcılığa götürecek şuna benzer sözleri söylemişlerdir. “Eğer Medine'ye dönersek yemin olsun ki en şerefli olan en zelil olanı oradan çıkartacaktır. Onlar böylece müslüman olduklarını ilan ettikten sonra tekrar kafir olduklarını aşağı vurdular. Peygamberi öldürme teşebbüsü gibi erişemeyecekleri bir işe giriştiler. Onların peygambere karşı çıktıkları, sadece Allah'ın ve peygamberin kendilerini birleştirip kaynaştırarak zengin etmesindendir. Evet onlar Allah'ın lütfuyla ganimetlerden pay alarak zenginleşmişler buna rağmen bu nimeti inkar ederek İslam'ı ve müslümanlara kızmak suretiyle kindar bir tutum içerisine girmişlerdir. Fakat bununla birlikte eğer tevbe edip nifaklarından vazgeçerlerse bu onlar için daha hayırlıdır. Şayet yüz çevirir riyakarlıklarında devam ederlerse Allah onları dünyada esir düşürme ve öldürtme gibi azaplarla, ahirette de cehennem ateşinde yakmakla cezalandıracaktır. Onların yeryüzünde kendilerini Allah'ın azabından kurtaracak ne bir dostları ne de bir yardımcıları bulunur. 

Urve b. Zübeyr, İbn-i İshak, Mücahid ve Abdullah b. Abbastan nakle­dilen bir görüşe göre bu âyet-i kerime, "Cülas b. Süveyd b. es-Samit" isimli bir kişi hakkında nazil olmuştur. Bu kişi önce münafık olmuş daha sonra ise tevbe edip bu halinden vaz geçmiştir. 

Urve diyor ki: "Bu âyet Cülas b. Süveyd hak­kında nazil olmuştur. Bu kişi" Eğer Muhammed’in getirdiği doğru ise bizler, eşeklerden dahi kötüyüz." demiş, bunun üzerine onun üvey oğlu Musab ona şu cevabı vermiştir. "Ey Allah'ın düşmanı» Allah’a yemin olsun ki, senin bu söyledi­ğini Resulullah’a haber vereceğim. Çünkü ben bunu yapmazsam başıma bir bela geleceğinden veya senin suçundan dolayı hesaba çekileceğimden korkarım." Mesele Resulullaha intikal edince, Cülas’ı çağırmış ve ona: "Ey Cülas, sen şöyle şöyle söyledin mi " demiş, Cülas da, söylemediğine dair yemin etmiştir. Bunun üzerine Allah teala "Söylemediklerine dair Allah'a yemin ettiler." ayetini indir­miştir.

Katadeye göre ise bu âyet, Abdullah b. Übey b. Selul hakkında nazil olmuştur. Katade diyor ki: "Cüheyne ve Gıfar kabilesine mensup olan iki kişi birbirleriyle kavga etmişler. Cüheyne kabilesi, Ensar ile savunma anlaşması ya­pan bir kabile idi. Gıfar kabilesine mensup olan kişi Cüheyneliye galip gelmişti. Bunu gören münafıkların başı Abdullah b. Übeyy b. Selul, sabredemeyerek şöy­le demiş "Ey ensar, kardeşinize yardım edin. Vallahi bizimle Muhammed," Bes­le köpeğini yesin seni (Besle kargayı oysun gözünü), diyenin anlattığı kimse gi­biyiz." İbn-i Selul devamla şöyle demiştir: "Eğer Medineye dönersek yemin ol­sun ki en şerefli olan, en zelil olanı oradan çıkaracaktır."

İbn-i Selulün bu sözü, Müslümanlardan bir kişi tarafından Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a bildirilmiş Resulullah da onu çağırıp sormuştur. O da böyle bir şey söylemedi­ğine dair yeminler etmiş ve bunun üzerine işte bû âyet nazil olmuştur.


Taberi, ayetin, bu münafıklardan her ikisi hakkında da nazil olabileceğini söylemiştir.

Âyet-i kerimede "Onlar, erişemeyecekleri işe giriştiler." buyurulmaktadır.

Müfessirler, burada zikredilen "Onlar"dan kimlerin kastedildiği ve erişe­meyecekleri beyan edilen şeyden neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

Mücahide göre "Onlar"dan maksat münafıklar "Erişemeyecekleri iş­lemden maksat da onların eleştirilerine karşı çıkan mümini öldürmek istemeleri­dir.

Yine Mücahidden nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredilen "Onlar"dan maksat, Cülas b. Süveyd´dir. ´İstediği fakat erişemeyeceği şey"den maksat ise ResuluIIahı öldürmeyi kastetmektedir.

Diğer bir kısım alimlere göre ise "Onlar’dan maksat, Abdullah b. Üby b. Selûl’dür "Kastettiği ve erişemeyeceği şey"den maksat ise: "Yemin olsun ki eğer Medine’ye dönecek olursak aziz olanlar (Medine’nin yerlileri) zelil olanları (Muhacirleri) oradan çıkaracaklardır." sözüdür.

Âyet-i kerime’de "Onların kızmaları, sırf Allah'ın ve Resulünün Allah’ın lütfuyla kendilerini zenginleştirmesindendir." buyurulmaktadır.

Bu münafıkın zenginleştirilmesi, öldürülen kölesinin fidyesinin ödenme­siyle olmuştur. Resulullah, kölesi öldürülen Cülas’a veya Abdullah b. Übey’e on iki bin dirhem diyet ödemiş, böylece o münafık, zengin olmuş, buna rağmen, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a ve müminlere dil uzatmaktan geri durmamıştır. 

75. - “İçlerinden kimi de: “Eğer bize lütfundan ihsan ederse andolsun ki tasadduk da edeceğiz, salihlerden de olacağız” diye Allah’a ahdetmişti.

Bu ayet Sa’lebe isimli bir kişi hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir. Bu kişinin sahabeden olan Sa’lebe b. Hatıb mi yoksa başka bir Salebe mi olduğu ihtilaflıdır. Bu olay birçok tefsir kitabında bu ayetin nüzul sebebi olarak gösterilir. Kısaca olay şöyledir:

Adı geçen kişi Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'a gelerek Ya Resulallah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) Allah'a dua et de beni zengin yapsın demiş. Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’da ona şükrünü eda edeceğin az mal şükrünü eda edemeyeceğin çok maldan daha hayırlıdır buyurmuştur. Sa’lebe tekrar Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'a: Ya Resulallah seni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki bana mal verirse her hak sahibine hakkını vereceğim demiş bunun üzerine Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’da ey Allah'ım sen Sa’lebe’ye mal ver diye dua etmiştir.

Salebe bir koyun almış bu koyun zamanla o kadar çoğalmış ki Medine ona dar gelmiş. Bu sefer de bir vadiye inmiş orada da sığınamaz olmuş kendi de öyle ve ikindi vakti dışında cemaatle namaza gelmez olmuş zamanla da sadece cumaya gelir olmuş. Daha sonra cumaya da gelmez olmuş. Artık çevreden geçen yolculardan cuma günleri görüş haberleri almaya başlamış, daha sonra Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)Sa’lebe ne yapıyor diye sormuş. Sahabiler ey Allah'ın resulü sürü edindi, Medine ona dar geldi demişler ve durumunu anlatmışlar. Bunun üzerine Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم):“Vay sa’lebe’nin haline, vay sa’lebe’nin haline, vay sa’lebe’nin haline” buyurmuştur. Daha sonra  “Sen onların mallarından zekat al ayet nazil olmuş. bunun üzerine Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)zekatları toplamak üzere iki kişiyi vazifelendirmiş ve bunların zekatı nasıl toplayacaklarına dair ellerine bir yazı vermiş ve bu iki kişi Sa’lebe ve Beni Süleym'den falanca kişiye söyleyin zekatlarını versinler buyurmuştur. Bunlar Sa’lebe'ye gelip Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'ın verdiği yazıyı okuyup zekatı isteyince talebe “Bu ancak bir haraçtır. Bu haraç benzeri bir şeydir. bilmiyorum bu nedir”  gidin işinizi bitirin sonra bana gelin” cevabını vermiştir. Bu şahıslar ikinci defa gelmişlerse de Sa’lebe yine zekat vermekten kaçınmıştır. Memurlar Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'a gelip durumu haber vermişler bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur.

Sonra Salebe gelip zekatını vermek için Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'a yalvarıp yakarmış fakat Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) zekatını kabul etmemiştir. Hz Ebubekir ve Hz Ömer de hilafetleri zamanında salebenin vermek istediği zekatı kabul etmemişler ve Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'ın almadığı bir şeyi biz kabul etmeyiz.” demişlerdir. Sa’lebe’nin zekatının hiçbir halife tarafından kabul edilmediği ve bu şahsın Hz. Osman'ın hilafeti zamanında öldüğü rivayet edilmektedir.

Katede’ye göre bu ayeti kerime Hz. Musa'dan Tevrat'ın uzun bir kitap olması sebebiyle Allahu Teala'dan onu kısaltmasını dilemesini isteyen daha sonra özetlenmiş olan Tevrat'ta amel etmeyen israiloğullarına işaret etmektedir demektedir.

Hasan-ı Basri ve Mücahid'e göre işe Bu ayeti kerime iki kimse hakkından razı olmuştur Bunlar da Salebe bin Hatip ve Muattıb b. Kuşeyr'dir.

76- “Ama Allah onlara lütfundan ihsan edince, cimrilik ettiler ve yüz çevirerek gerisin geri döndüler.”

Onlar arzuları olan mala kavuştular. Allah onlara verdi buna rağmen onlar cimrilik ettiler. Allah’ın hakkını yerine getirmediler sözlerinde durmadılar. Gerisin geriye dönerek Allah’a itaatten yüz çevirdiler. Allah’a itaat etmiş olsalardı kalplerinde nifak yer etmezdi. İman ehli cimrilikten kaçınması gerekir. Onlar bu halleri ile münafıklığı kazanmışlar dünyada heme ahirette onlara karşılayacak olan cehennem ateşini. Bu münafıklar diğer insanların gördükleri yerde ibadet yapıyor, görünüşte ibadet halinde bulunuyorlar fakat insanlardan kimsenin olmadığı ve insanların görmediği bir yerde ise ibadet yapmıyorlardı. İşte bu münafıklar böyle rezil bir topluluktur. 

77. - “Kendisinin huzuruna çıkacakları güne kadar Allah kalplerine nifak soktu. Çünkü onlar Allah’a verdikleri vaadi tutmadılar ve yalan adet edindiler.

Allah kendi huzuruna çıkacakları güne kadar kalplerine nifak sokmuştur. Bu yaptıkları cimrilik sebebiyle nifak kalplerini kaplamıştır. Çünkü cimrilik nifakın sebebi olmuştur. Ne büyük bir cezadır bu! O bakımdan iman ehli cezası kalbe nifağın girmesi olan bir amelden sakınmalıdır. Yaptıklarına karşılık olmak üzere de Allahu Teala ile karşılaştıracakları o gün olan kıyamet gününe kadar bu cimriliklerinden onlara nifakı miras bırakmıştır. Bu tabiatları Allah'a kavuşacakları güne kadar onlara münafıklığı kazandırmıştır. Yüce Allah'ın onların bu yaptıklarına ceza olarak onunla karşılaşacakları gün olan Kıyamet gününe kadar münafıklıkla cezalandırılmış olması mümkündür. Çünkü onlar Allah'a verdikleri vaadi tutmadılar ve yalanı adet edindiler. Bunun sebebi onların Allah'a verdikleri sözlerinde durmayışlarıdır. O yüzden münafıklığı kazanmışlardır. Bu kazanma yalan söylemiş olmalarındandır. Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’de sözde durmamayı ve yalan söylemeyi münafıklık alameti olarak kabul etmişlerdir. 

78. - “Bilmezler mi ki Allah onların içlerinde gizlediklerini de fısıltılarını da bilir.  Ve Allah muhakkak gaybları çok iyi bilendir."

Bu münafıklar Allah'ın içlerinde gizledikleri inkarcılığı İslam'a ve müslümanlara dil uzatma şeklindeki fısıldanmalarını mutlaka bildiğini ve Allah'ın onların gözlerinden, kulaklarından ve bütün duyu organlarından uzak kalan gaybları çok iyi bildiğini bilmediler mi?

79. - “Gönülden sadaka veren müminlere dil uzatan ve güçlerinin yetebildiğinden başkasını bulamayanlarla eğlenenleri Allah maskaraya çevirir ve onlar için acıklı bir azab vardır.” 

Münafıkların kötü huylarından bir tanesi de onların dillerinden hiçbir kimsenin kurtulamamasıdır. Hatta hiçbir dünyevi karşılık beklemeden, mallarını Allah yolunda harcayanlar bile bu adamların dilinden kurtulamamışlardır. Onlarla eğlenerek infakı az yapan müminlerle de çok yapan müminlerle de alay ederler. İşte bu gibi kimseleri Allah maskaraya çevirir. Onların bu şekildeki olmalarının cezasını verir ve onlar için acıklı, incitici acı verici bir azap vardır.

Bu hususta, Ebu Mesud’un şöyle söylediği nakledilmektedir: "Zekât âyeti geldikten sonra sırtımızla yük taşıyarak kazanç elde edip tasadduk ediyorduk. Birgün bir adam çok miktarda mal getirip tasadduk etti. Bu­nun üzerine münafıklar "Bu adam bir riyakârdır, gösteriş yapıyor." dediler. Son­ra başka bir adam, bir sa ölçüsü kadar bir şey getirip tasadduk etti. Ona da: "Allah’ın, bunun sadakasına ihtiyacı yoktur." dediler. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.

Bu hususta Abdullah b. Abbas diyor ki: "Birgün Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) çıkıp insanla­rın yanına geldi ve şöyle seslendi: "Sadakalarınızı buraya toplayın." Bunun üze­rine insanlar, sadakalarını getirip bir araya topladılar. İçlerinden muhtaç olan biri bir ölçek hurma getirdi ve dedi ki: "Ey Allah’ın Resulü, bu, bir sa ölçüsü hurma. Gece boyu testi ile su çektim. İki sa" hurma kazandım. Birini geride bırak­tım, diğerini sana getirdim. "Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم), ona bu getirdiğini diğer sadakaların içine katmasını emretti. Bunun üzerine bir kısım insanlar onunla alay ettiler ve dediler ki: "Allah’a yemin olsun ki, Allah ve Resulünün buna ihtiyacı yoktur. Onlar senin bu bir sa Ölçüsü hurmanı ne yapacaklar. "Sonra Kureyş kabilesinin Zühre oğullarından Abdurrahman b. Avf, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a dedi ki: "Bu sadakaları getiren­lerden sadaka vermeyen kimse kaldımı " Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’da buyurdu ki: "Hayır" Abdurrahman b. Avf dedi ki: "Bende yüz Ukye sadaka altın var" Ömer b. el-Hattab ona dedi ki: "Sen delimisin" O da dedi ki: Hayır, ben deli değilim." Ömer: "Sen ne söylediğinin farkında mısın" dedi. Abdurrahman da dedi ki: "Evet farkındayım. Benim, sekiz bin dirhemim var. Bunlardan dört binini rabbime ödünç veriyorum." Diğer dört binini ise kendime bırakıyorum." Bunun üze­rine Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) dedi ki: "Allah verdiğini de, kendine bıraktığını da mübarek kıl­sın." Bu durum, münafıkların hoşuna gitmedi ve onlar şöyle dediler "Allah’a ye­min olsun ki, Abdurrahman bu bağışını gösteriş için yaptı," Halbuki münafıklar yalan söylüyorlardı. Abdurrahman bunu gerçekten bağış olarak vermişti. İşte bunun üzerine Allah teala bu âyeti kerimeyi indirdi. Abdurrahman ve arkadaşı ihtiyaçlı kişiyi akladı.

80. - “Onlar için ister mağfiret dile ister mağfiret dileme! Onlar için yetmiş defa mağfiret dilesende Allah onları bağışlamayacaktır. Bu Allah'ı ve peygamberini inkar etmelerindendir. Allah fasıklar grubunu hidayete erdirmez.” 

Ey Muhammed, Müminleri küçük görüp, onlarla alay eden ve çekiştiren o münafıklar için, Allah’tan ister marifet dile ister dileme. Onlar için af dilesen dilemesen de Allah katında hiç fark etmez, Allah onlardan intikam alıp onları azaba uğratması bakımından eşittir. Onlar kafirdir. Allah ise kendisine kafir olanlara marifet etmez. Onlar Allah ve Resulüne asi olmuşlardı. Yetmişten maksat çokluk ifadesidir. Fasıklar güruhunu Allah hidayete erdirmez. 

Abdullah b. Ömer diyor ki:  Abdullah b. Übey ölünce oğlu Abdullah b. Abdullah, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a geldi. Ondan, babasını kefenlemesi için gömleğini vermesini istedi. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم), göm­leğini ona verdi Abdullahı onunla kefenlemesini istedi. Sonra cenazesini kıl­mak istedi. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’ın elbisesinden tuttu ve dedi ki: "Sen bunun, namazını kılıyorsun, halbuki bu münafık. Allah sana, bun­lara af dilemeni yasakladı." Bunun üzerine Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) buyurdu ki: "Allah beni, bunlar içi af dileyip dilememekte serbest bıraktı ve buyurdu ki: "İster bağışlan­malarını dile ister dileme. Onlar için yetmiş defa af dilesen de Allah onları af­fetmeyecektir." Ben, bunlar için yetmişten daha fazla af dileyeceğim." dedi ve onun cenaze namazını kıldırdı. Biz de onunla birlikte kıldık. Bunun üzerine Al­lah teala, "Münafıklardan bîri ölürse sakın cenaze namazını kılma... [Tevbe - 84] âyetini indirdi

81. - “Allah'ın Resulüne muhalefet için geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolundan mallarıyla, canlarıyla cihad etmeleri hoşlarına gitmedi ve: “Bu sıcakta savaşa çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır.” keşke bilselerdi.”

Bu âyet-i Kerime, Tebük seferinde, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a katılmayıp geri kalan ve bu hallerine sevinen münafıkların durumunu anlatmaktadır. Kalplerinin katı, batınlarının pis olması sebebiyle mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda savaşmaktan hoşlanmadılar. Üstelik müminleri konuşmalarıyla, kararlarında belirleyici olup onları tembelliğe sevk etmek için bu sıcakta sefere çıkmayın dediler. “Müninlerin bu yazın sıcağında cihada çıkmaları hem kendilerinin hemde bineklerinin zayıf düşmesin” demişlerdir. Savaşa gitmek istemeyen bu münafıkların, cehennemde yanacakları, cehennem ateşinin ise bu sıcaklardan çok daha şiddetli olduğu beyan edilmektedir.

Tebük seferi, yaz aylarının en sıcak günlerine isabet etmişti. Münafıklar, havanın çok sıcak oluşunu bahane ederek "Bu sıcakta savaşa çıkmayın." diyerek diğer insanları da bu seferden alıkoymaya çalışmışlardı. İşte bu sözü söyleyen münafıklar için buyuruluyor ki: "De ki: Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şid­detlidir." Yani, bu dünya sıcağını bahane ederek savaşa gitmeyenler, çok daha şiddetli olan cehennem ateşine atılacaklardır. 

Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: ademoğlu'nun kullanmakta olduğunuz şu ateşi cehennem ateşinin 70'de biridir. ashab-ı Kiram: Bu haliyle bile yeterdi, ey Allah'ın resulü, dediler. Hz Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم): “Bundan 69 kat daha fazlalık verilmiştir. Bu hadisi Buhari ve Müslim, İmam Malik'ten rivayetle tahric etmişlerdir.

82. - “Artık kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.”

O münafıklar bu dünyanın geçici hayatında gülsünler. Zira bu gülüş bu zevk veya sefa, netice itibariyle bitmeye yok olmaya mahkumdur. Bu görüş bu sebeple az bir gülüştür, süresi az olan bir zevktir. Bunlar çok ağlasınlar. Zira yaptıkları şeylerin cezası olarak Cehennemde yanacaklardır. Çokça ağlayacaklar, ebediyen ağlayacaklardır. 

Bu hususta Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) efendimiz buyurmuştur ki: “Ey Muhammed Ümmeti, Allah'a yemin olsun ki benim bildiğimi bilmiş olsanız, az güler çok ağlardınız.” 

83. - “Allah seni onlardan bir toplulukla karşılaştırdığı zaman eğer senden savaşa çıkmak için izin isterlerse de ki: “Benimle hiçbir zaman çıkmayacaksınız. Benim yanımda hiçbir düşmanla savaşmayacaksınız. Çünkü siz ilkinden oturup kalkmaya razı oldunuz. Artık siz geri kalanlarla birlikte oturun.”

Ey Muhammed, Allah seni Tebük seferinden döndükten sonra bir toplulukla ki bunların işlerinden bazılarının tövbe edeceğine işaret vardır. Karşılaştığın zaman eğer senden bir başka kazada Savaş başa çıkmak için izin isterlerse de ki benimle hiçbir zaman savaşa çıkmayacaksınız benim yanımda hiçbir düşmanla savaşmayacaksınız İşte bu onlara verilen ilk manevi cezadır Cihad şerefinden mahrum bırakılmalarının cezasıdır. Çünkü siz ilkinden oturup kalmaya razı olduğunuz savaşa çıkmak için çağrıldığınız halde yerinizden kıpırdamayıp oturmayı tercih ettiniz. Artık siz geri kalanlarla birlikte bırakıldınız onlarla oturun. 

Abdullah bin Abbas'ın geriye kalanlardan maksadın münafıklar olduğunu ayeti kerimenin cihata çıkmayanların münafıklarla oturup kalmalarını emrettiğini söylemiştir.

84. - “Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma, kabrinin başında durma! Çünkü onlar Allah'a ve Resulüne kafir oldular ve fasıklar olarak öldüler”

Ey Muhammed, Münafıklardan ölenlerin cenaze namazını kıldırma. Onlara verilen ikinci cezadır. Münafıkların üzerine asla cenaze namazını kıldırma. Onların kabirlerinin başına varıp onlara dua etme. Dinden çıkmış veya hiç iman etmemiş gibi yaşamış olarak ölen bu insanlar duaya ehil ve layık değildir. Çünkü onlar Allah ve resulüne karşı gelmiş ve kafir olmuşlar ve asi oldular, fasıklar olarak öldüler. Onların cenaze namazını kılma ve kabirlerinin başında durma yasağın gerekçesidir. Yani onlar namazları kılınmaya layık değiller; Çünkü onlar kafir oldular ve bu halde öldüler.

Abdullah b. Abbas diyor ki:  Ben Ömer b. el-Hattab’ın şunları söylediğini işittim. "Abdullah b. Übey b. Selûl ölünce Resulullah, onun cenazesini kıldırmaya davet edildi. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ayağa kalkınca ben de sıçrayıp kalktım ve dedim ki: "Ey Allah’ın Resulü, sen, Übeyin oğlunun cenazesini mi kıldıracaksın. Halbuki o falan günde şöyle ve şöyle yaptı."Ben, Resulullaha ibni Übey´in yaptıklarını sayıp durdum. Resulul­lah gülümsedi ve: Ey Ömer hele öte çekil: dedi. Ben daha fazla üzerine gidince dedi ki: "Ben, Allah tarafından (Af dilemeyi) tercih ettim. Şayet ben, yetmişten fazla af dilememle affedileceğini bilmiş olsam af dilememi yetmişten fazla ya­parım" Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) cenazeyi kıldırıp gitti. Aradan çok geçmeden tevbe suresi’nin "O münafıklardan biri ölürse, sakın cenaze namazım kılma," âyeti ve bundan sonra gelen âyet nazil oldu. Ben de Resulullaha karşı cüretkâr davranışımdan dolayı kendi kendime hayret ettim. Allah ve Resulü (her şeyi) daha iyi bilir. Taberi bu hadisi, Cabir, Enes, Katade ve Âsim b. Ömer´den de rivayet etmiştir.

Cabir b. Abdullah diyor ki:  "Resulullah, Abdullah b. Übey defnedildikten sonra kabrine vardı. Onu çıkardı, Ona tükürdü ve gömleğini ona giydirdi. 

Bu âyet-i Kerime nazil olduktan sonra Peygamber efendimiz, münafıklar­dan hiçbir kimsenin cenaze namazını kıldırmamış ve kabirlerinin başında da bulunmamıştır. Bu hususta Ebu Katade diyor ki:

"Resulullah (s.a.v.) bir cenazeye davet edildiğinde onun hakkında sorular sorar, eğer iyi bir kimse olduğu söylenirse cenazesini kıldırırdı. İyi bir kimse ol­duğu hakkında bir şey söylenmezse, cenaze sahiplerine "Ona siz bakın." der ve o cenazenin namazını kıldırmazdı. 

Ömer b. El-Hattab da, tanımadığı kimselerin cenaze namazını, Huzeyfe b. el-Yeman kılmadıkça kılmazdı. Çünkü Huzeyfe b. el-Yeman, kimin münafık olduğunu bildiri. Bu sebeple Huzeyfeye "Sır sahibi" deniyordu.

Müminlerin kabirlerinin başında  durmak müminler için Allah'a yaklaştırıcı bir sebeptir Nitekim sahih hadis kitaplarında ve başkalarında da Ebu Hureyre (R.a)’den şöyle bir rivayette bulunmaktadır. Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurmuşlardır: “Namazı kılıncaya kadar cenazede hazır bulunan bir kimseye bir kırat, defne edilinceye kadar hazır bulunan kimseyede iki kırat vardır.”  Ona: “ bu iki kırat dediğin nedir? diye sorulunca o:

“En küçükleri Uhud dağı gibidir.” dedi.

Vefat eden müminin kabri başında durmaya gelince:  Ebu Davud, Hz. Osman'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ölünün defin işi bitirince başı ucunda durur ve şöyle derdi: “Kardeşiniz için marifet dileğiniz, ona sebat verilmesini dileğiniz. Çünkü ona şu anda soru sorulmaktadır.” Bu hadisi Ebu Davud rivayet etmiştir.

Çağımızda namaz ve münafıklar için mağfiret dilemek konusunda oldukça dikkat etmemiz gerekmektedir. Çünkü nifak alabildiğine çoğalmış ve onun hakkında delilimiz de bulunmamaktadır. şu kadar var ki, onlara dair nasları iyice anlamaya gayret etmeliyiz. onları sıfatları ve sözleri ile tanımak imkanını buluruz.

Açık nifak şekillerinden birisi de İslami olmayan her türlü kitle arasında bulunmakla birlikte, Müslümanlık iddiasında bulunmak ve bu İslami olmayan kitlelere İslami olmayan esaslara göre Vela duygularını vermektir. Ancak böyle bir davranışın Müslümanlar ve İslam için çalışanlar tarafından görev olarak verilmiş olması hali bundan müstesnadır.

85. - “Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla ancak onlara dünyada azap etmeyi ve kafir oldukları halde canlarının zorla çıkmasını Diler.

Allah o münafıklara malları ve evlatları ile azap eder. Çünkü, istemedikleri halde mallarından zorla zekat alınır, çocukları da savaşlara katılarak ölürler. Böylece daha ahirete varmadan bunlar, çocukları ve malları sebebiyle ceza görmüş olurlar. Ayrıca mal ve evlad gibi bu dünyanın geçici varlıklarına kapılıp onlarla uğraşarak hak ve hakikatten habersiz yaşayıp imansız olarak ölürler. 

Nesefi şunları söylemektedir: “Tekrarlamak mübalağa ve tenkit içindir. Ayrıca muhatabın hatırından gitmemesi, bunun önemli olduğunu inanması içindir. Diğer taraftan her bir ayet bir kesim hakkındadır ve bu kesim öbüründen farklıdır.” Bu da onlara verilen üçüncü manevi cezadır. Onların içinde bulundukları dünyalık küçümsenmektedir. Bundan sonra şanı yüce Allah hem onlara hem de tavırlarına dair daha da açıklamalarda bulunmaktadır:

86. - “Allah'a iman edin, Resulü ile birlikte Cihad edin” diye bir sure indirildiğinde, içlerinden gücü yetenler senden izin isteyip: “Bizi bırak da oturanlarla birlikte kalalım!” derler.”

Allah'a iman edin, Resulü ile birlikte Cihad edin diye emreden bir sure indirildiğinde maksat bütünüyle bir sürede olabilir, bir kısmı da olabilir. Nitekim Kur'an ve kitap kelimeleri hem Kur'an'ın bütününü hem de bir kısmını hakkında kullanılabilir. İçlerinden yani münafıklardan gücü yetenler bolluk ve genişlik içerisinde olanlar geride kalmak için mazeretleri bulunan hastalar ve yatalaklar gibi mazeret uydururlar. 

Allahu Teala bu ayeti kerimede güç ve kudret sahibi olmasına rağmen cihaddan geri kalmak için bu izin isteyenleri ve bizi bırak cihattan geri kalanlarla beraber oturalım diyenleri kınamaktadır. Halbuki bunlar korku olmayan güven zamanlarında kahraman kesilirler ve iğneli dilleriyle müminleri eleştirmedikleri bir konu bırakmazlar. 

87. - “Geri kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Kalplerine mühür vurulmuştur onların. Bu yüzden onlar iyice anlamazlar.”

Onlar geride kalan kadınlarla, acizlerle ve hastalarla birlikte kalmaya razı oldular kalplerine bu yüzden mühür vurulmuştur. Ve nifakı seçtikleri için cihattaki kurtuluş ve mutluluğu geriye kalmaktaki yok oluş ve bedbahtlığı iyice anlamazlar.

88. - “Fakat peygamber ve beraberindeki iman etmiş olanlar mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. Bütün hayırlar işte onlarındır ve işte onlar felaha erenlerin kendileridir.”

Evet münafıklar cihada katılmadılar. Fakat Allah'ın Peygamberi Muhammed  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ve onunla birlikte iman eden müminler müşriklere karşı mallarıyla canlarıyla cihad ettiler. Münafıklardan daha hayırlı olan bu kesim Allah'ın dinini muzaffer kılmak için mallarını harcadılar canlarını verdiler. Bu itibarla ahiretin nimetleri bunlarındır, kurtuluşa erip cennette ebedi olarak kalacak olanlar da bunlardır.

89. - “ Allah onlar için altından ırmakta akan cennetler hazırladığı. içinde ebedi kalacaklardır. İşte bu en büyük kurtuluştur.”

Allah, Peygamberi ve onunla birlikte cihad edenler için, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. İşte büyük başarı ve kurtuluş budur. Yoksa savaştan geri kalmak değildir. Allah’tan bizleri bu cennetlerden mahrum bırakmamasını, bu cennetlerden firdevs'in en yükseğine yerleştirmesini dileriz. Bunun için gayretimizi de, çabamızı da, cehdimizi de gösterebilme azmini ve iradesini ortaya koymayı, hayatımızı buna göre tanzim edebilmeyi Rabbim hepimize nasip etsin inşallah… 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar