Kalbin bir
ameli olan huşu “saygı” ve Hakka gönülden boyun eğmek anlamına gelir.
“Muhakkak ki müminler, mutluluk ve başarıya erdiler. Onlar namazlarında tam bir
huşu içindedirler.” Müminun: 1-2
“Rahmanın
kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde mütevazi olarak yürürler, cahiller
kendilerine laf atarsa “ selam” derler.“ Furkan: 63
Hz. Peygamber
sav hasta ziyareti yapar, cenazeye katılır, merkebe biner, ayrım yapmaksızın
herkesin davetine giderdi. Evinin temizliğini yapar, ayakkabılarını tamir eder,
elbisesini yamardı. Koyun sağar, çarşıdan aldığı eşyayı evine götürürdü.
Herkese selam verir, herkesle tokalaşırdı.
Huşu ve tevazu
hakkında şu kelimeler bir ölçü gibidir:
“İnsan, birileri tarafından
kızdırıldığında, onun aksine hareket edildiğinde veya kendisine ret cevabı
verildiğinde bunların hepsini hüsn-i kabulle karşılayabiliyorsa o insan huşu ve
tevazu sahibidir.”
Ahmed Rufai
Hazretleri, bir gün talebelerine:
- İçinizde kim bende bir ayıp görüyorsa
bildirsin, dedi.
Müritlerinden biri:
- Efendim, sizde büyük bir ayıp var, diye
cevap verdi.
Ayıbını talebesine soracak kadar kendini aşmış
bu mütavazi insan hiç kızmadı, talebesi böyle söylüyor diye üzülmedi, belki
sadece ayıbından kurtulabilmek ümidiyle sordu:
- Söyle dedi, kardeşim, o ayıbım nedir?
Talebe gözleri dolu dolu:
- Bizim gibilerin size talebe olması, dedi.
Bu söz gönüllere çok tesir etmiş, sohbette
bulunan herkes ağlamaya başlamıştı. Ahmed Rufai Hazretleri de ağlıyordu. Bir
ara sadece;
- Ben sizin hizmetçinizim, ben hepinizden
aşağıyım diyebildi.
Bir gün İsa
(as), havarilerine şöyle dedi:
“Sizden bir isteğim var. Yapacağınıza dair söz
verirseniz söylerim.” “Ne emretsen itaat etmeğe hazırız.” cevabını verdiler.
Bunun üzerine Hz. İsa (as) yerinden kalkıp bir bir havarilerinin ayaklarını
yıkamaya başladı. Havariler, çok utanmışlardı; ama söz verdikleri için itiraz
edemediler. İsa (as), onların ayaklarını yıkadıktan sonra; “Sen bizim
öğretmenimizsin. Bizim senin ayağını yıkamamız daha uygun...
Zeyd bin Sabit
(ra) bir cenazenin üzerine namaz kılmıştı Namazı takiben kendisine katırını
getirdiler O binmek üzere iken, Abdullah bin Abbas (ra) hayvanın üzengisini
tutmuştu Bunu gören Zeyd (ra), "Ey Resulullah'ın (sav) amcasının oğlu! Onu
bırak" dedi Abdullah bin Abbas (ra), "Âlimlerimize ve büyüklerimize
böyle davranmakla emrolunduk" dedi Bunun üzerine Zeyd bin Sabit (ra) de
onun elini öptü ve "Bize de ALLAH Resulü'nün (sav) ehl-i beytine böyle
yapmamız emrolundu" dedi
Cüneydi bağdadi
“ Tevazunun ne olduğu sorulunca, “ İnsanlara şefkat kanatlarını indirip,
yumuşak davranmaktır.” Demiştir.
Lokman as. “
Herşeyin bir bineği vardır. Amelin bineği de tevazudur.”
Ebu Beyazıdı
Bestami “ Kişi ne zaman mütavazi olur= diye sorulduğunda: “ Kötülüğünü ve
basitliğini bilereki nefsi için herhangi bir hal ve makam görmediği ve insanlar
içinde kendisinden daha şerli bir kimse düşünmediği zaman.” Demiştir.
Hakiki tavazu;
kibir ve zillet arasında orta yolu tutarak, alçak gönüllü olmaktır. Kibir,
insanın nefsini, olduğunun üstüne çıkarmasıdır. Zillet ise; insanın, nefsini,
hakir görülüp hakkının zayi edileceği bir duruma getirmesidir.
Tevazuda orta
yol tutulmalıdır. İnsanın bulunduğu halden biraz aşağısına razı olmalıdır.
Şayet bir kimse, nefsin taşkınlığından emin ise onu, ne fazla ne eksik, tam
hakettiği sınırda tutabilir. Fakat insan, pişmiş kuru balçıktan yaratılmasıdan
dolayı; ateşteki yükselme özelliğinin ona da sirayet etmesi sebebiyle, nefsin
cibilliyetinde taşkınlık sıfatının bulunmasından kendisine kibir gelmemesi için
tevazuya ve layık olduğu derecenin birazcık aşağısına tutularak tedaviye
ihtiyacı olur.
Sufilerden biri
‘kibir içinde çalım atan birisine: “ Başlangıçın (belden)atılmış bir meni,
sonun ise kokmuş bir leştir. Sen ise ikisi arasında pislik taşıyıcısın.”
Diyerek kibrin anlamsızlığını belirtmiştir.
Tevazu iki kısımdır:
Birincisi; kulun, Allahın emir ve nehiylerine karşı boyun eğmesidir.
Nefis rahatlıkla birlikte Allah'ın emirlerine karşı yüz çevirir. İçindeki şehvi duyguları
ise, nehiylere rağbet eder. Bu durum kulun, Allahın emir ve nehyi karşısında
nefsine boyun eğmesi bir tevazudur.
İkinci; Allah'ın
azameti karşısında nefsi zelil görmek ve nefis, kendisine serbest edilen
herhangi bir şeye iştahla meyledince, onu bundan meyletmektir.
Tevazu; kulun
Allahın iradesi ve isteği karşından kendi isteğini terketmesidir.”(sufilerin
ahlakı, Avarifül mearif, s:311)
Abdulkadir
Geylani ks:
"Dikkat et insanların lakırtıları seni aldatmasın. Nasıl olduğunu
sen daha iyi bilirsin. Avamın elindekini güzel görme, havasın elindeki de
çirkin görme “ zulme uğradığınızda zulüm yapmayın. Övüldüğünüzde şımarmayın.
Zemmedildiğinizde hüzünlenmeyiniz. Yalanlandığınızda gazaplanmayasınız. İhanete
uğradığınızda ihanet etmeyiniz.” Cebrail (as.) gelerek Hz. Peygambere Hakk san
şöyle buyuruyor “ Sana zulmedeni sen affet. Sana gelmeye sen git. Sana
vermeyene sen ver. Allah'ın nimetlerini, sanatını ve halkı üzerindeki
tasarrufunu düşün.”(Ahmed b. Hanbel el müsned hadis no 17457, Deylemi El
Firdevs 5/318) demiştir.” (Celaul Hatır İhlas ve Huşu soheti s.59)
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...