Kadiri Yolu

 

Hz. Cercis’in Tevhid Mücadelesi



Hz. Cercis’in Tevhid Mücadelesi

Rivayet edildiğine göre, Musul’da “Dazane” adında bir hükümdar bulunuyordu ve kendisi cebbar, zalim bir kişiydi.  Cercis ise Filistin halkıdan olup salih bir kimseydi ve kendisi gibi salih kimseler olan arkadaşları ile birlikte imanını gizli tutuyordu. Cercis ve arkadaşları son havarilere yetişmiş ve onlardan öğüt ve bilgi almışlardı, Cercis ticaretle meşgul olan bir kimseydi ve bu vesileyle pek çok servet kazanmıştı. Kazancının büyük bir miktarını fakirlere tasadduk ederdi. Öyle ki servetini tasadduk ederek bitirdiği ve kendisinin fakir hale düştüğü olurdu. Sonra tekrar ticarete döner, servetinin aynısını kazanır ve tasadduka devam ederdi. Sadaka vermenin haz ve zevki olmasaydı, Cercis’in katında fakirlik zenginlikten daha sevimli idi.

Şam (Suriye) bölgesinde dininden dolayı eziyete maruz kalmaktan korkan Cercis, Musul hükümdarına sunmak üzere yanına bir hayli hediyeler alıp Musul'a gitti. Maksadı Musul hükümdarına bu hediyeleri sunarak onun himayesine sığınmak ve diğer hükümdarlarının nüfuzları altına düşmekten kurtulmaktı.

Cercis Musul hükümdarının yanına geldiği zaman, hükümdar kavminin ileri gelen büyüklerini toplayıp büyük bir ateş yaktırmış, türlü işkenceler uygulamak için gerekli hazırlığı yapmış ve Eflon” adındaki putunu getirtip meydana diktirmiş bulunuyordu. Bu puta secde etmeyenleri çeşitli işkencelere tabi tuttuktan sonra ateşe atıyordu.

Cercis, hükümdarın bu yaptıklarını görünce dehşete kapıldı ve onunla mücadele etmeyi düşündü. Ayrıca hükümdara sunmak üzere getirmiş olduğu mal ve hediyeleri kendi din ve milletinden olan halka dağıttı.

Sonra öfkeli bir şekilde hükümdarın yanına gelip ona: «Bil ki, sen bir kul ve kölesin; kendin için bir şeye sahip olmadığın gibi başkası için de her hangi bir şeye malik değilsin. Senin fevkinde seni yaratan ve sana rızkını veren bir Rabb vardır.» dedi ve Allah’ın büyüklüğünü dile getiren bir takım sözler söyledi, sonra hükümdarın putunu yerip tahkir etti.

Bunun üzerine hükümdar ona, kim olduğunu ve nereden geldiğini sordu. Cercis: "Ben Allah’ın bir kuluyum ve onun yaratmış olduğu bir cariye (kadının oğluyum. Topraktan yaratıldım ve tekrar toprağa döneceğim." diye cevap verdi. Bunun üzerine hükümdar onu kendi putuna tapmaya davet etti ve: «Eğer senin Rabb’ın söylediğin gibi hükümdarların hükümdarı olsaydı, çevremde toplanan kavmimin hükümdarlarının üzerinde benim eserimi gördüğün gibi, senin üzerinde de Rabb’inin eserinin gözükmesi gerekirdi.» dedi.

Cercis, Allah’ı takdis edip eserlerini tazimle anmak suretiyle ona karşılık verdikten sonra: «İşitmeyen, Rabbinden sizi müstağni kılmaya kadir olmayan Eflon’a mı taparsın, yoksa yer ve gökleri emriyle ayakta tutan Allah’a mı taparsın? Hem sen kavminin büyüğü olan ve senin himaye ve yardımınla bu makama gelen Taraklina’yı, önceleri yiyip içen, sonra Allah’ın yardım ve himayesiyle üstün makamlara yükselip insan-melek seviyesine kadar yücelmiş olan Hz. İlyas ile nasıl kıyaslayabilirsin? Yine kavminin diğer bir büyüğü olan ve bu makama senin himaye ve yardımınla ulaşan Mihlitis’i, Allah’ın yardım ve himayesiyle alemlere üstün kıldığı Hz. isa ile nasıl kıyaslayabilirsin?» dedi ve Allah (C.c.) tarafından Hz. İsa’ya verilen mucizeleri ona tahsis edilen keramet ve üstünlükleri anlattı.

Bunun üzerine hükümdar, Cercis’e: «Sen bize bilmediğimiz şeyler anlattın.» dedi ve onu putuna secde edip tapmakla işkenceye razı arasında serbest bıraktı. Bu durum karşısında Cercis, Allah’ın kudret ve azametini gösteren bir takım şeyleri saydıktan sonra: «Eğer şu gök kubbeyi yükseltip boşlukta tutan senin bu putun ise, iddianda haklısın ve sözünde doğrusun; şayet böyle değilse – ki değildir sus ve defol ey mel’un adam!» dedi.

Hükümdar, Cercis’in bu sözlerini duyunca onun hapse atılmasını, et ve damarları kopup parçalanıncaya kadar vücudunun demir taraklarla taranmasını emretti. Bu arada daha çok işkence yapmak için onun vücuduna sirke ve hardal da sürülmüştü. Bunca işkenceye rağmen Cercis yine de ölmemişti. Hükümdar, bu işkence türlerinin onu öldürmediğini görünce, bu defa altı tane demir çivi getirilmesini emretti. Bu çiviler ateş gibi kıpkırmızı oluncaya kadar ateşte kızdırıldıktan sonra başına sokuldu ve neticede beyni aktı. Fakat Allah onu korudu ve öldürmedi.

Hükümdar, bu işkencenin de onu öldürmediğini görünce, bakırdan yapılmış havuz şeklinde büyük bir kazan getirilmesini emretti. Bu kazan ateş gibi kıpkırmızı bir hale gelinceye kadar ateşle kızdırıldı, sonra Cercis içine konulup kapağı kapatıldı ve kazan soğuncaya kadar bu halde bırakıldı. Bu defa da Cercis’in ölmediğini gören hükümdar onu yanına çağırdı ve: «Sen bu işkencelerden acı ve ızdırap duymuyor musun?, dedi.

Cercis: «Rabb’im senin işkencelerinin acısını benden uzaklaştırıp sana karşı bir hüccet olsun diye bana sabır ve tahammül gücü veriyor.” diye cevap verdi.

Bu durum karşısında hükümdar başına bir felaketin geleceğini anladı, kendi hayatından ve devletinin zevalinden korkmaya başladı ve Cercis’i müebbet olarak hapsetmeyi kararlaştırdı. Fakat kavminden bir grup kimse hükümdara: «Eğer sen onu serbest olarak zindana bırakırsan, orada bulunan insanlarla konuşur ve onları aleyhine çevirebilir. Bunun için ona başkalarıyla konuşmasını engelleyecek bir işkence uygulanması gerekir.» dediler.

Bunun üzerine hükümdar, hapishaneye atıldıktan sonra onun yüz üstü yatırıp kollarının ve ayaklarının dört demir kazığı bağlanmasını, on sekiz kişinin taşıyabildiği bir mermer sütunun getirilip sırtına konulmasını emretti. Hükümdarın emri üzerine mermer sütun sırtına konuldu ve gününü mermer taşın altında geçirdi. Gece vakti olunca Allah (CC) onun yanına bir melek gönderdi, böylece Cercis melekler tarafından ilk defa desteklenmiş ve ilk vahiy kendisine gelmiş oluyordu.

Nihayet gelen melek, mermer sütunu sırtından attı, bağlı olan kollarını ve ayaklarını kazıklardan çözdü, yedirip içirdikten sonra müjde verip teselli etti. Sabah vakti olunca zindandan çıkardı ve ona: “Haydi düşmanının yanına git ve onunla mücadele et!” dedi.

Sonra Allah’ın ona: “Ben onu yedi yıl bu hükümdarla imtihan edeceğim. Bu müddet içerisinde dört defa işkence yapıp onu öldürecek ve her defasında ruhunu kendisine iade edeceğim, ancak dördüncü öldürüşünde ruhunu kabul edip mükafatını bol bol vereceğim.” vahyini iletti.

Hükümdar farkında olmadan Cercis gelip baş ucuna dikildi ve onu Allah’a imana davet etti. Bu durum karşısında irkilen hükümdar ona «Sen Cercis misin?» diye sordu. Cercis: Evet, ben Cercis’im» diye cevap verdi. Bunun üzerine hükümdar: «Seni zindandan kim çıkardı?” diye sordu. Cercis : «Gücü ve saltanatı senin güç ve saltanatından daha üstün olan Rabb’im çıkardı.» diye cevap verdi.

Cercis’in bu sözlerine son derece öfkelenen hükümdar her türlü işkencenin uygulanmasını istedi. Bunun üzerine iki kalas arasına koyup uzattılar, sonra başının üzerine bir kılıç yerleştirdiler, bundan sonra onu başından itibaren iki parçaya ayırdılar. Daha sonra bu iki parçayı parçalara ayırdılar ve hükümdarın kuyu dibinde beslediği et yemeğe düşkün olan yedi arslanın arasına bu parçaları bıraktılar. Arslanlar cesedinin parçalarını görünce başlarını önlerine eğip pençeleri üzerine dikilip kaldılar ve ayaklarının altında bulunan cesedin parçalarına dokunmadılar.

Böylece Cercis’in o günü ölü olarak arslanların ayakları arasında geçti. Bu, onun tatmış oldu ilk ölüm idi. Gece vakti olunca Allah (C.C.) cesedinin parçalarını bir araya getirip cesed haline soktu ve ruhunu iade edip onu kuyunun dibinden dışarı çıkardı. Ertesi gün sabah olunca, Cercis ansızın yanlarına çıkageldi; bu sırada onlar Cercis’in öldüğünü sanarak sevinç içinde bayram yapıyorlardı.

Cercis’in yanlarına doğru gelmekte olduğunu gören halk: "Şu adama bakın, ne kadar da Cercis’e benziyor.” dediler. Bu sırada onu gören hükümdar: "Bu adam Cercis’in ta kendisidir, diye seslendi. Onların yanına gelen Cercis ise: «Evet, ben gerçekten Cercis’im. Siz ne kötü bir kavimsiniz ki, organlarımı kesip cesedimi parçalayıp beni öldürdünüz. Allah (C.c.) ruhumu bana tekrar geri verdi. Haydi, kudretini size gösteren büyük Rabb’e iman edin!» dedi. Bunun üzerine birbirlerine : “Bu bir sihirbazdır, ellerinizi ve gözlerinizi büyüledi.” dediler.

Bundan sonra, ülkelerinde bulunan sihirbazları topladılar. Sihirbazlar bir araya gelince hükümdar aralarındaki en büyük sihirbaza: "Üzüntümü giderip beni teselli edecek en büyük sihrini göster." dedi. Bunun üzerine büyük sihirbaz yanına bir öküz getirilmesini istedi ve getirilen öküzün kulaklarına üfledi; üfler üflemez tek öküz iki öküz oldu. Yine aynı sihirbaz bir miktar tohum getirilmesini istedi ve getirilen tohumları yere ekti. Tohumlar yerden ekin olarak çıkıp büyüdü, sonra onları biçti ve harman yapıp savurduktan sonra tanelerini ayırdı. Bundan sonra taneleri öğütüp un haline getirdi ve ekmek yapıp yemeğe başladı.

Bunların hepsi bir saat gibi kısa bir zaman içerisinde olup bitti. Bunun üzerine hükümdar sihirbaza : «Cereis’i bir köpek şekline sokabilir misin? diye sordu. Sihirbaz, bir bardak su istedi, getirilen suyun içerisine üfledi ve bu suyun Cercis’e içerilmesini söyledi. Bunun üzerine hükümdar Cercis’e: «Bu suyu iç, diye emretti. Cercis de suyu son damlasına kadar içti. Bu sırada sihirbaz Cercis’e: Kendini nasıl buluyorsun?» diye sordu. Cercis ise: «İyilikten başka bir şey hissetmiyorum. Çok susamıştım Allah bana lütfedip bu suyu verdi ve susuzluğumu giderdim,» diye cevap verdi. Bunun üzerine sihirbaz hükümdara : «Eğer sen, kendin gibi biriyle uğraşsaydın onu yenerdin, fakat sen göklerin ve yerin tek hakimi ve maliki olan biriyle karşı karşıya gelmiş bulunuyorsun. dedi.

Bu sırada Cercis’in acayip şeyler gösterdiğini duyan zavallı bir kadın Şam bölgesinden kalkıp onun yanına geldi. Cercis bu sırada hükümdar tarafından şiddetli bir işkenceye uğratılmıştı. Gelen kadın Cercis’e: «Benim bir öküzden başka hiçbir malım yok, tarlamı onunla sürer, geçimimi bu sayede temin ederdim. Şimdi öküzüm öldü. Merhamet ve yardımını ümit ederek senin katına geldim; Allah’a dua et de benim bu öküzümü diriltsin.» dedi.

Bunun üzerine Cercis onun eline bir değnek verdi ve: «Öküzünün yanına git, bu değnekle ona vur, sonra: “Ey öküz, Allah’ın izniyle diril!” diye seslen.» dedi. Kadın değneği alıp öküzünün öldüğü yere geldi, fakat ölen öküzünden geriye sadece iki boynuzu ile kuyruğunun kıllarının kaldığını gördü. Bunları bir araya topladıktan sonra elindeki  değneği bunlara vurdu ve Cercis’in söylemesini tavsiye ettiği sözleri söyledi. Öküz hemen dirilip ayağa kalktı. Bu arada öküzün dirildiği haberi hükümdar ve ahaliye ulaştı.

Hükümdarın adamlarından, makam itibariyle kendisinden sonra gelen birisi ayağa kalkıp: “Beni dinleyiniz!» dedi, «Evet, seni dinliyoruz.” diyerek karşılık verdiler. Bunun üzerine : «Bu adamın (Cercis’in) yaptıklarını hep sihre hamlettiniz. O, ne öldürülebiliyor ve ne de işkenceden acı duyuyor. Siz, hiç hayatınızda kendisinden ölümü bertaraf edip uzaklaştıran veya ölüyü dirilten bir sihirbaz gördünüz mü?» dedi ve onun ölen bir öküzü diriltmesi hadisesini anlattı. Bunun üzerine hükümdar ve adamları ona: «Senin bu sözlerin onun laflarına kulak verip kabul etmiş bir kimsenin sözlerini andırıyor.» dediler.

O da: «Evet, ben onun doğru yolda olduğuna inandım ve Allah’ı Şahid tutuyorum ki, ben sizin taptığınız putlardan beriyim.» dedi. Bu durum karşısında hükümdar ve adamları ayağa kalkıp hançerlerle onun üzerine yürüdüler, hançerle dilini kestiler ve adam çok geçmeden öldü. Hükümdar ve adamları onun iman ettiğini halktan sakladılar ve onun söyleyeceklerini söylemeden ansızın veba hastalığından öldüğünü söyleyip yaydılar, fakat Cercis durumun iç yüzünü halka açıkladı ve öldürülen kişinin sözlerini onlara aktardı.

Bunun üzerine halktan dört bin kişi onun arkasından iman ettiler, fakat hükümdar iman eden bu dört bin kişiyi çeşitli işkencelerle öldürüp hepsini yok etti.

Bu arada hükümdarın ileri gelen en büyük adamlarından Mihalitis, Cercis’e : «Ey Cercis! Sen Rabb’inin insanları yoktan var ettiğini ve tekrar onları iade edip dirilteceğini iddia ediyorsun. Şimdi ben senden bir şey isteyeceğim; eğer Rabb’in bunu yaparsa, Rabb’ine iman edip seni tasdik edeceğim ve kavmimden seni koruyacağım. Bak, gördüğün gibi şu anda altımızda on dört tane taht, önümüzde bir masa, üzerinde ise tabaklarla kadehlerimiz vardır. Bunların her biri ise muhtelif kuru ağaçlardan yapılmıştır. Şimdi sen Rabb’ine dua et de bunları ilk yarattığı gibi tabii hallerine getirip yeşillendirsin ve her biri renk, yaprak, çiçek ve meyveleriyle birbirlerinden ayırt edilip tanınabilsin.» dedi.

Bunun üzerine Cercis: «Sen, kendin için olduğu kadar benim için de çok zor ve güç bir şey istedin; fakat bunlar Allah için çok kolay şeylerdir.» dedi ve Allah’a dua etmeye başladı. Daha onlar yerlerinden ayrılmadan bütün bunlar birden yeşillenip kök salmaya, dallanıp budaklanmaya, yaprak ve çiçek açmaya  başladılar. Her ağacı kendi adıyla tanıdılar. Bu isteği ileri süren Mihalitis halka hitaben: Cercis’in işkence ve öldürülmesini ben üzerime alıyorum.> dedi ve bakır madeni getirtip bundan içi boş bir öküz heykeli yaptırdı, sonra bu heykelin içini neft, kurşun, kükürt ve arsenik ile doldurup Cercis’i içerisine soktu.

Bundan sonra heykelin altına ateş yaktırdı ve heykel ateş kesilip içerisindeki maddeler eriyip birbirine karıştı. Bu arada heykelin içerisinde bulunan Cercis de öldü. Nihayet Cercis ölünce Allah (C.c) onların üzerine şiddetli bir kasırga, şimşek ve gök gürültüsü, yerle gök arasını karartan simsiyah bir bulut  gönderdi. Böylece günlerce şaşkınlık ve hayret içerisinde kaldılar.

Bundan sonra Allah (C.c.) Hz. Mikail’i gönderdi. Mikail bu heykeli yukarıya kaldırdıktan sonra şiddetle yere vurdu ve gürültüyü işiten herkes büyük bir korkuya kapıldı. Bu arada heykelin parçalanıp kırılması üzerine Cercis içerisinden dipdiri olarak dışarı çıktı. Cercis’in onların başına dikilip konuşmaya başlamasıyla karanlık ortadan kalktı ve yerle gök arası aydınlandı.

Bu arada onların büyüklerinden ve ileri gelenlerinden birisi (Taraklina) Cercis’e: «Su kabirlerde yatan ölülerimizi diriltmesi için Allah’a dua et.» dedi. Bunun üzerine Cercis’in emriyle kabirler açıldı ve içerisindeki ölülerin çürüyüp ufalanmış olan kemikleri görüldü. Bundan sonra Cercis dua etti; daha onlar bulundukları yerden ayrılmadan dokuzu erkek, beşi kadın, üçü çocuk olmak üzere on yedi kişinin kabirlerinden dirilip kalktıklarını gördüler. Dirilen bu on yedi kişiden birisi yaşlı bir adamdı. Cercis ona: «Ne zaman öldün?c diye sordu; o da: «Falan zamanda ölmüştüm.» diyerek cevap verdi. Hesap edildiğinde yaşlı adamın dört yüz yıl önce öldüğü anlaşıldı.

Hükümdar, Cercis’i sağ salim görünce adamlarına: «Açlık ve susuzluk hariç, Cercis’e ve ona tabi olan arkadaşlarına yapmadığınız hiç bir işkence türü kalmadı. Bu defa ona açlık ve susuzluk ile işkence edin.» dedi. Bunun üzerine onlar Cercis’i yiyecek ve içecek ulaşmayan, yanında kör, dilsiz ve kötürüm bir oğlu bulunan fakir ve yaşlı bir kadının evine getirip kapattılar.

Cercis acıkınca yaşlı kadına: Yanında yiyecek veya içecek bir şeyin var mı?» diye sordu. Yaşlı kadın ona: “Yemin ederek söyleyeyim ki, şu ve şu zamandan beri hiç bir yiyeceğimiz yoktur: fakat ben evden çıkarak senin için bir şeyler arayıp bulurum.. dedi. Cercis ihtiyar kadına: «Sen Allah’a ibadet ediyor musun?» diye sordu. Yaşlı kadın: «Hayır» diye cevap verdi, bunun üzerine Cercis onu Allah’a imana davet etti; kadın onun davetini kabul ederek iman etti ve Cercis için yiyecek bir şeyler bulmak üzere evinden dışarı çıktı.

Bu yaşlı kadının evinde, evin çatısını taşıyan ağaçtan yapılmış bir direk vardı. Yaşlı evden ayrıldıktan sonra Cercis Allah’a dua etti ve bu direk yeşerip bilinen ve yenilen her türlü meyveleri verdi. Direkten uzayan dallar evin çatısından  dışarı çıkıp evi ve çevresini gölgelemeye başladı. Yaşlı kadın döndüğünde Cercis bolluk içerisinde karnını doyurmak için bir şeyler yiyordu. Evindeki değişikliği gören yaşlı kadın: «Kıtlık ve yokluk içinde bulunan bu evde seni doyuran Allah’a iman ettim. Oğlumu iyileştirmesi için büyük Allah’a dua et!» dedi. 

Bunun üzerine Cercis ona: “Oğlunu bana doğru yaklaştır.» dedi. Yaşlı kadın oğlunu ona yaklaştırdığında gözlerine tükürdü ve hemen gözleri görmeye başladı, kulaklarına üfürünce de sağırlığı gidip duymaya başladı. Bu defa yaşlı kadın ona : “Dil ve ayaklarının tutukluğunu da gideriver.” diye ricada bulundu. Bunun üzerine Cercis: «Bunu sonraya bırak, bunun ayrı ve büyük bir günü vardır.” dedi.

Hükümdar, yaşlı kadının evinin üzerinde yükselen ağacı görünce: “Burada daha önce görmediğim bir ağaç görüyorum.” Bunun üzerine adamları ona: “Bu ağaç, açlıkla işkenceye tabi tuttuğun sihirbaz için bitip büyüyen bir ağaçtır. Hem Cercis ve hem de yaşlı kadın bu ağacın meyvelerinden yiyerek karınlarını doyurmaktadırlar. Ayrıca Cercis bu yaşlı kadının oğlunu şifaya kavuşturup iyileştirmiştir.” diyerek cevap verdiler.

Bunun üzerine hükümdar emir verip evi yıktırdı ve ağacın da kesilmesini emretti. Fakat ağacı kesmek istediklerinde (Allah (C.c.) tarafından ağaç kurutuldu. Bunun üzerine ağacı kesmekten vazgeçtiler. Bundan sonra hükümdarın emriyle Cercis yüzükoyun yatırıldı, kolları ve ayaklar dört kazığa bağlandı. Daha sonra altına hançer ve büyük bıçaklar yerleştirilen ve üzerine ağır bir sütun yüklenen bir araba hazırlandı. Kırk öküz koşulan araba birden Cercis’in üzerinden geçirildi ve Cercis üç parçaya bölündü.

Bundan sonra hükümdarın emriyle Cercis’in parçaları ateşte yakılıp kül haline getirildi. Hükümdarın görevlendirdiği adamlar tarafından bu kül götürülüp savrularak denize atıldı. Daha onlar yerlerinden ayrılmadan gökten : “Ey deniz, Allah (CC.) sana bu hoş ve pak vücudun parçalarını korumanı emrediyor. Onun vücudunu tekrar iade etmek istiyor.” şeklinde bir ses işittiler.

Bundan sonra Allah tarafından gönderilen rüzgarlar vasıtasıyla Cercis’in yakılan cesedinin külleri denize atılıp savrulmadan önceki haline getirilip toplandı. Küllerini savuran adamlar yerlerinden henüz ayrılmadan Cercis üstü başı tozlu bir şekilde onların yanına çıkageldi. Geri döndüler ve işittikleri ses ile rüzgarların onun savrulan küllerini topladıklarını, Cercis’in tekrar dirildiğini hükümdara haber verdiler. Bu sırada Cercis de onlarla birlikte geri dönmüştü.

Hükümdar Cercis’e: “Hem kendin için ve hem de benim için hayırlı bir şey yapmak ister misin? Eğer halk tarafından senin beni mağlup ettiğin söylenmeyecek olsaydı, sana iman ederdim.

Sen bir defacık olsun putum Eflon’a secde et veya onun için bir koyun kurban et, sonra ben seni sevindirecek olan arzunu yerine getiririm.» dedi. Cercis ise bu vesile ile hükümdarın putunu görme imkanını bulup onu kırabileceğini, putun kırılıp ortadan kalkmasıyla hükümdarın Allaha iman edip kendisine tabi olacağını ümit, ederek hükümdara: “Beni putun bulunduğu yere götür ona secde edip kurban takdim edeceğim.” diyerek onu oyuna getirmek istedi.

Hükümdar, onun bu teklifine son derece sevindi ellerine ve ayakla kapanıp ondan o günü ve gecesini kendi yanında geçirmesini istedi. Cercis de onun bu teklif ve ricasını kabul etti, bunun üzerine de hükümdarın sarayının bir odasını boşaltıp ona tahsis etti ve Cercis gelip odaya girdi. Gece vakti olunca Cercis kalkıp namaza durdu, namazdan sonra Zebûr’u okumaya başladı. Cercis’in sesi çok güzeldi, Hükümdarın hanımı Cercis’in sesini işitince yanına geldi ve ona iman etti, fakat imanını tutup açığa vurmadı.

Ertesi gün sabah olunca hükümdarla birlikte Cercis putlara tapmak bahanesiyle puthaneye geldi. Bu sırada evinde kaldığı yaşlı kadına: “Cercis fitneye kapılıp yolunu şaşırdı ve hükümdardan sonra yerine geçmek için tahtına göz dikti.” diye söylendi. Bunun üzerine yaşlı kadın kötürüm olan oğlunu omuzuna yüklenip ahalinin arasından puthaneye doğru yürüdü ve Cercis’i kötüleyip yeriyordu.

Nihayet Cercis puthaneye girdiğinde gözü çok yakınında bulunan yaşlı kadınla kötürüm oğluna ilişti. Cercis, ihtiyar kadının oğlunu ismiyle çağırınca ona cevap verdi. Halbuki (dilsiz olduğundan) daha önceleri hiç konuşmuyordu. Sonra annesinin omuzundan inip iki ayağı üzerinde yürüyerek Cercis’in yanına gelip durdu. Halbuki kötürüm olduğundan daha önceleri hiç yere ayaklarını basıp yürümemişti. Cercis ona : “Git, şu putları çağır, yanıma gelsinler.” dedi. Bu sırada puthanede altın kaideler üzerine oturtulmuş yetmiş bir tane put vardı.

Ayrıca onlar putlarla birlikte ay ve güneşe de taparlardı. Bu gencin çağırması üzerine putlar yuvarlanarak Cercis’in önüne geldiler. Nihayet bütün putlar yanına geldiği zaman Cercis ayağını yere vurdu ve vurmasıyla altın kaideleriyle birlikte bütün putlar yerin dibine geçtiler.

Bunun üzerine hükümdar: «Ey Cercis! Beni aldattın ve putlarımı mahvettin.» dedi. Cercis de ona: «Ben bu putları gerçeği öğrenip ibret alman için kırdım, çünkü bu putlar ilah olsalardı, kendilerini benden korumaları gerekirdi.» diye cevap verdi. Cercis bu sözlerini söyledikten sonra hükümdarın hanımı dinini ve imanını açığa vurup onlara Cercis’in gösterdiği harikulade halleri sayıp anlattı ve siz bu adamdan daha ne bekliyorsunuz? Putlarınızın helak olup gittiği gibi kendinizin de helak olması için ondan bir beddua mi bekliyorsunuz?» dedi.

Ä°lgili resimBunun üzerine hükümdar hanımına: «Bu sihirbaz seni bir gece gibi kısa bir zamanda ne kadar çabuk aldatıp  ayartmış?» dedi, sonra hükümdarın emriyle hanımı bir sehpaya bağlandı ve vücudu demir taraklarla tarandı. Kadın bu işkenceden acı duyunca Cercis’e: «Allah’a dua et, ıstırap ve acımı hafifletsin dedi.

Bunun üzerine Cercis: «Başını kaldır, yukarı bak! dedi. Kadın başını kaldırıp yukarı bakınca güldü. Bu defa hükümdar hanımına:” seni güldüren şey nedir?” diye sordu. Hanımı: “Başımın üzerinde ve ellerinde cennet ziynetlerinden bir taç taşıyan iki melek görüyorum. Onlar bu taç ile beni süslemek için ruhumun çıkmasını bekliyorlar ve cennete götürmek istiyorlar.” diye cevap verdi. Nihayet hükümdar hanımı ruhunu teslim edince.

Cercis: “Ey Allah’ım! Şehitlerin en üstün mertebesini vermek için bana bu bela ve musibetleri ihsan ettin. Bu içinde bulunduğum vakitler benim son günlerimdir. Senden bu münkirlerin başına takat getiremeyecekleri bir azap ve ceza indirmeni diliyorum.” diyerek dua etti. Bunun üzerine Allah (C.C.) gökten ateş yağdırıp onları yaktı. Gökten yağan ateşin harareti ile yanmaya başladıkları bir sırada kalpleri öfke ile dolan bu kişiler Cercis’in üzerine hücum edip onu kılıçla vurup öldürdüler. Bu, Cercis’in dördüncü ve son öldürülüşü idi.

Nihayet, şehir, içindekilerle birlikte yanıp tükendikten sonra yerden kaldırılıp altı üstüne getirildi. Bundan sonra bir müddet daha şehrin altından pis kokular saçan dumanlar yayıldı. Cercis’e iman edip de onunla birlikte öldürülen kişilerin sayısı hükümdarın hanımı ile birlikte otuz dört bin kişiydi.

Kaynak: İslam Tarihi- İbnül Esir

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs