El-En’âm Sûresi 61-73. Ayetlerin Tefsiri
Tarih: 17 . 12 . 2024
ﷺ
الرَّح۪ي بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ :
Rabbimiz bugün okuyacağımız ayetlerde kahru galebesi, ilahi ilmi ve ilahi hikmetlerini bize hatırlatmaktadır. Ölümü, hesabı, sıkıntılı zamanlarda duaların kabul edilmesini, dünya hayatında azap gönderilmesi gibi hususlar ilk ayetlerde bizlere hatırlatıldığı gibi, Resulullah (sav)’de şu hatırlatılmaktadır: Bütün bunlarla birlikte kavmin kur'an-ı Kerim'i yalanlamaktadır.
Allah Resulüne ve aynı zamanda da bizlere yine şu hatırlatılıyor. Allah'ın ayetlerine daldıkları esnada zalimlerle birlikte oturulmaması, hidayetten sonra küfre dönüş kesinlikle reddedilmelidir. Bu merhaleden sonra bizlere alemlerin rabbi olan Allah'a teslim olmayı, namazı dosdoğru kılma hatırlatılmaktadır.
Allah'ın yaratıcı, her şeye kadir, her şeyin mutlak Maliki, her şeyi bilen, sonsuz hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olduğu bu ayeti kerimelerde hatırlatılmaktadır.
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ
61. -“Ve o kulları üzerinde Kahir olandır. Ve size koruyucular gönderir. Nihayet herhangi birinize ölüm gelince elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar bir eksiklik yapmazlar.”
Allah, yarattığı kullar üzerinde mutlak bir güce sahiptir. Kudretiyle onlara galiptir. Müşriklerin putları gibi zelil ve aciz değildir. Sizi koruyacak melekler gönderir. Diğer kısmı ise sizin amellerinizi muhafaza eder. Bunlar Kiramen Katibin diye anılırlar. Böylelikle bu kulların sahifelerinin herkesin gözü önünde okunacağını düşündükleri takdirde kullar kötülükleri istemekten ve işlemekten daha çok uzak durmaya çalışırlar.
Sizden birinin eceli geldiği zaman da ruhlarını almakla mükellef olan ölüm ve onun yardımcı melekleri onların canlarını alarak öldürür ve vazifelerinde kusur etmezler. Ne kendileri geç kalırlar ne de geciktirirler. Allah Teala, yaratmış olduğu kullarını başıboş bırakmayıp her birinin yaptığı amelleri tespit eden melekler vazifelendirilmişlerdir.
Muhtelif ayetlerde bunlardan bahsetmektedir. Onlardan bazılarında şöyle buyurulmaktadır:
“İnsanı önünden ve arkasından takiben ve Allah’ın emriyle onu koruyan melekler vardır…” Rad / 11
“Onun (İnsanın) sağında ve solunda oturan iki alıcı melek, yaptıklarını kaydetmektedir.” Kaf / 17
Abdullah b. Abbas diyor ki: “Ölüm meleğinin, diğer meleklerden çeşitli yardımcıları vardır.” Taberi
ثُمَّ رُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّۜ اَلَا لَهُ الْحُكْمُ وَهُوَ اَسْرَعُ الْحَاسِب۪ينَ
62. - “Sonra onlar gerçek mevlaları olan Allah'a döndürürler. Dikkat edin hüküm yalnız O’nundur ve O hesap görenlerin en süratlisidir”
Rablik yaparak bütün yaratıkları besleyen, onlar öldürüldükten sonra, mutlak adil olan, hükmünde, mükafatında ve cezasında kulunun durumuna göre karşılık verecek olan Allah’a döndürülürler. Kıyamet gününde tekrar diriltilip Allah’ın huzuruna sevk edilecekler, Allah da onları adaletiyle en hızlı bir şekilde hesaba çekecektir.
***
قُلْ مَنْ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةًۚ لَئِنْ اَنْجٰينَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
63. - “De ki: “Karanın ve denizlerin karanlıklarından sizi kim kurtarır? Siz gizlice yalvara yakara ona dua edersiniz: “Bizi bundan kurtarırsa andolsun şükredenlerden olacağız.”
Ey Muhammedi O kâfirlere de ki: Yolculuklarınızda sizi karaların ve denizlerin şiddet ve korkularından kim kurtaracak? Bu şiddetleri gördüğünüzde Rabbinize ihlas ile dua eder, O'na açıktan yalvarır, yakarırsınız. Dilinizle açıkça, kalbinizle gizlice yalvarırsınız.
İbn Abbâs âyetin mânâsı şöyledir der: Açıktan ve gizlice: diyerek dua edersiniz. Yani: "Bizi bu karanlıklardan ve şiddetlerden kurtarırsan, mutlaka şükreden mü'minlerden olacağız" dersiniz.
Netice şudur: Helak olmaktan korktuğunuz zaman Allah'a dua edersiniz. Sizi kurtardığında ise O'nu inkâr edersiniz.
Kurtubî şöyle der: "Allah sıkıntılı anlarda yalnız kendisine dua edip, rahat hallerde ise onunla beraber başkalarına dua etmelerinden dolayı onları kınadı.
قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ
64. - “De ki: “Sizi O’ndan da her sıkıntıdan da Allah kurtarır. Sonra da siz şirk koşarsınız.”
Sizi karanlıklardan da her sıkıntıdan da kurtaran Allah'tır. Her türlü üzüntü ve kederden kurtaran yalnızca O’dur. Buna rağmen siz şirk koşarsınız. Bundan sonra da şükretmezsiniz. İnsanın gafleti ne kadar da çoktur. Onun küfrü ve nankörlüğü ne kadar da fazladır.
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلٰٓى اَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ اَوْ مِنْ تَحْتِ اَرْجُلِكُمْ اَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعًا وَيُذ۪يقَ بَعْضَكُمْ بَأْسَ بَعْضٍۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ
65. - “De ki: “Üstünüzden veya ayaklarınızın altından size azab göndermeye yahut sizi fırka fırka yapıp kiminizin hıncını kimine tattırmaya O’dur Kadir olan. Bak onlar iyice anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz.”
De ki: Lut kavmine ve tüm ashabına üstten taş yağdırdığı gibi “üstünüzden veya” firavunu suda boğduğu, Karunu yerin dibine geçirdiği gibi “ayaklarınızın altından size azap göndermeye… O’dur Kadir olan.” O her şeye kadirdir. Bu bakımdan güvenlik içinde olmak sizi aldatmasın.
İbn Abbas “üstünüzden veya ayaklarınızın altından” buyruğunu açıklarken bir başka yol izleyerek “üstünüzden” buyruğunu kötü başkanlar ve yöneticiler ile “altınızdan” buyurduğunu ise kötü hizmetçiler ile tefsir etmiştir.
Ebu Malik, Said b. Cübeyr ve Süddi'den nakledilen bir görüşe göre üstten gönderileceğini bildirilen azaptan maksat, taş yağdırma veya yağmur yağdıracak tufan meydana getirme azaplarıdır. Ayaklarının altından gönderileceği beyan edilen azaptan maksat ise yerin yarılarak insanların o yerin içine geçirilmesidir.
“Yahut sizi fırka fırka yapıp” sizleri değişik arzulara sahip farklı gruplara bölerek farklı yolları ve menfaatleri olan fırkalar haline getirir. Aralarında tartışmalar baş gösterir, savaşlarla birbirlerine girip düşman olurlar. “Kiminizin hıncını kiminize tattırmaya O’dur kadir olan” Kiminiz kiminizi öldürecek biriniz ötekinden azab görür, sıkıntı çeker.
Şeddad b. Evs diyor ki: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki, Aziz ve Celil olan Allah, benim için yeryüzünü toplayıp bir araya getirdi. Öyle ki ben, onun doğusunu ve batısını gördüm. Şüphesiz ki, benim ümmetimin iktidarı, benim için toplanmış olan yerlere kadar ulaşacaktır. Bana, beyaz ve kırmızı iki hazine verildi. Ben, Aziz ve Celil olan rabbimden, ümmetimi, herkesi kuşatan bir kıtlık yılıyla helak etmemesini hepsini helak edecek bir düşmanı onlara musallat etmemesini ve onları bölük pörçük yaparak birbirlerine düşmemesini istedim. O da dedi ki: "Ey Muhammed, ben, bir hüküm verdiğim zaman benim hükmüm geri çevrilmez. Ben sana ümmetini kuşatıcı bir kıtlık yılıyla helak etmeyeceğimi, onlara, kendilerinin haricinden, hepsini helak edecek bir düşmanı musallat kılmayacağımı bir vaad olarak verdim ki böylece onların bir kısmı diğerlerini helak etsin. Onların bazıları diğerlerini öldürsün ve bir kısmı diğerlerini esir alsın." Şeddat diyor ki: "Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Ben, ümmetim için herhangi bir şeyden korkmuyorum, sadece saptırıcı önderlerden korkuyorum. Ümmetimin boynuna bir kere kılıç konunca artık kıyamet gününe kadar kaldırılmaz.
Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında meydana gelen olayları bir kimse biliyorsa bu ayetin manasını daha iyi anlar. Bu iki savaşta milyonlarca insan öldürüldü ve milyonlarcası da yaralandı.
“Bak onlar iyice anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz?” Allah'ın ayetlerini delil ve bürhanlarını iyice anlasınlar, üzerinde iyice dursunlar diye hem vaatlerle hem tehditlerle nasıl tekrar tekrar açıkladığımıza bak .
وَكَذَّبَ بِه۪ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّۜ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَك۪يلٍۜ
66- “Kavmin onu yalanladı. Halbuki o haktır. De ki: “Ben sizin üzerinize vekil değilim.”
Kur’an’ın hak olduğunda hiçbir şüphe olmadığı halde, senin kavmin Kur’an’ı ve gelecek olanı azabı yalanladı. Onlara deki sizin koruyucunuz değilim. Ben sadece haberciyim.
لِكُلِّ نَبَاٍ مُسْتَقَرٌّۘ وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
67. - “Her bir haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır. Siz de yakında bileceksiniz.”
Her haberin doğru veya yanlışlığının ortaya çıkacağı bir zaman vardır. Kur’anı kerim’in dünya ve ahiret hakkında verdiği her bir haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Kur'an'ın bildirdiklerinin gerçekleşeceğine dair kesin bir söz ve tehdittir.
وَاِذَا رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ يَخُوضُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۜ وَاِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرٰى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
68. - “Ayetlerimizi çekişmeye dalanları gördüğün vakit onlar başka bir söze geçinceye kadar kendilerinden yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra artık zalimler topluluğuyla oturma!”
Kur’an’ı Kerimle alay ettiklerini ve onu tekzib edip yerdiklerini gördüğün takdirde, onlar başka bir söze geçinceye kadar kendilerinden yüz çevir. Helal olan ve Kur’an’ın dışında sözler konuşmaya başlayıncaya kadar onlarla birlikte oturma, onların yanında bulunuyorsan kalk git. Çünkü ancak helal şeylerden söz ettikleri vakit onlarla birlikte oturabilirsin.
Bir başka ayette şöyle buyrulmaktadır: "Eğer Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini duyarsanız, başka bir konuya dalmadıkları sürece yanlarında oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz" Nisa /140
Hz. Peygamber (sav): “Şüphesiz ki Allah, ümmetimden hata etmenin, unutmanın ve kendisine zorla yaptırılan işin sorumluluğunu kaldırmıştır.
Şeytan seni unutkanlığa sevk eder de onlarla oturmaman gerektiği halde yasağımızı şeytana sana unutturmuşsa hatırladıktan sonra artık zalimler topluluğu ile oturma. O inkarcı ve kafirlerle oturma onlar Allah’ın göndermiş olduğu ayetlerle alay edip onları yalanlamaktan daha büyük zulüm olabilir mi? O bakımdan bu gibi kimselerin zalimler diye nitelendirilmesi elbetteki yerindedir.
Allah'ın kitabında Hüccet olan imamların ve onlara tabii olanların takviye yapmak suretiyle fasıklarla birlikte olabileceklerini görüşlerini doğru buldukları görünümünü sergileyebileceklerini ileri sürenlerin kanaatlerinin reddedilmesi gerektiği ortaya konulmaktadır öğüt vermek hatırlatmak fasıkların bozuk ve sapık görüşlerini düzeltmek maksadıyla bir arada bulunmayı ayeti kerime açıklanan sınırlar çerçevesinde mübah kılmaktadır fasıklar ile haşır neşir olup onların açıkladıkları faşist sözlerini ve fiilleri “ takiye” maksadı ile reddetmemek ve suskunlukla karşılamaya gelince işte yasak olan budur Çünkü böyle bir suskunluk zahiri itibariyle batılı ikrardır ve hakkın zıttına şahitlik etmektir. Diğer taraftan insanların işin içinden çıkamamalarına sebep olur. Allah'ın dinini ve Allah'ın dini üzere yürüyenleri de küçültür. böyle bir durumda, onların bu durumlarının yasaklanması, nehy edilmesi yoluna gidilir veya onlardan uzaklaşılır.
Fudayl b. İyad der ki: “ her kim bir bidat Sahibini severse Allah amelini boşa çıkartır, kalbinden İslam nurunu alır. Her Kim kızını bidatçı bir kimse ile evlendirecek olursa, onunla akrabalık bağını kesmiş olur. Bir de sahibi ile birlikte oturan kimseye Hikmet verilmez. Allah bir kimsenin bidat sahibine buğz ettiğini bilirse, Allah'ın ona marifet edeceğini de ümit ederim. Ebu Abdullah El Hakim, Hazreti Aişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah(Sav) buyurdu ki: “ her kim bidat sahibine saygı gösterecek olursa, İslam'ın yıkılmasına yardımcı olmuş demektir.”
Fukaha fasıklar ile birlikte oturup kalkmanın mekruh olduğunu açıkça belirtmiştir. kafirlerle birlikte oturup kalkmanın hükmü acaba ne olabilir?Şenay yapılan iş caiz olduğu takdirde bunu engelleyen şeydi bir hüküm yoktur Çünkü bazı Sahabeler Yahudi bir kimsenin yanında ücretle çalıştığı gibi, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de Müslüman olmayan kimselerle bazı muamelelerde bulunmuştur. bu gibi durumlarda Vebal yoktur. insan işi sebebiyle “ kafir de müslüman'a ders veren bir okuldaki öğretmenin durumunda olduğu gibi” Müslüman olmayan kimselerle birlikte oturup kalkmak durumunda olabilir. Bunda bir sakınca yoktur, Ancak bu gibi kimseler tenkit ve alay ederek Allah'ın ayetlerine dalacak olurlarsa onlara hadlerini bildirmesi görevidir. yapamıyorsa oradan kalkıp gitmesi gerekir.
وَمَا عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلٰكِنْ ذِكْرٰى لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
69. - “Takva sahibi olanlara, onların hesabından bir şey yoktur. Fakat o bir öğüttür. Olur ki sakınırlar.”
"Takvâ sahibi olanlara onların hesabından bir şey yoktur." Kur'ân-ı
Kerîm'i yalanlayan ve alay eden bu gibi kimselerin hesabından, günahlarından onlarla birlikte oturan takva sahipleri sorumlu tutulmazlar.
"Fakat o bir öğüttür." Ancak takva sahiplerinin vazifesi, bu tür sözlere daldıkları zaman onların yanından kalkıp gitmekle bu tutumlarından hoşlanmadıklarını gösterip onlara öğüt vermek suretiyle hatırlatmaları görevi vardır.
"Olur ki, sakınırlar." Belki böylelikle bu tür sözler söyleyen bu gibi kimseler Allah'tan korkar, iman eder, küfrü terk eder, takvâ sahiplerinin hoşuna gitmediğini görerek utanır veya bu durumlarından kendileri de hoşlanmayarak Allah'ın âyetlerine dalmaktan uzak kalabilirler. Bu günümüzde ise Allah'ın âyetlerine dalmak çokça görülen bir şey olduğundan dolayı müslümanın bu âyet-i kerîmeyi hatırından çıkarmaması gerekmektedir.
***
وَذَرِ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِه۪ٓ اَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْۗ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌۚ وَاِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُواۚ لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟
70. - “Bırak o dinlerini oyun ve eğlence edinenleri, dünya hayatının aldattığı kimseleri! Sen onunla öğüt ver ki, Allah'tan başka dostu ve şefaatçisi olmayan bir kimse kazandığından ötürü yok olmasın. O bütün varını fidye olarak verse de ondan alınmaz. İşte onlar kazandıklarından ötürü yok olanlardır. Küfür ede geldiklerinden dolayı onlara kaynar sudan içecek ve elim bir azab vardır.”
"Bırak o dinlerini" bağlanmakla yükümlü oldukları, kendisine davet edildikleri İslâm'ı "Oyun ve eğlence edinenleri" onunla alay edip küçümseyenleri, "eğlence (nehv): insanı meşgul eden arzu ve eğlence" demektir. Bu gibi kimseler İslâm ile oyalanıp onu alaya aldıkları onunla eğlendikleri için ne kadar da câhildirler. "Dünya hayatının aldattığı kimseleri" çünkü bu kimseler bu hayatı bir hedef ve bir gâye olarak zannettiler. Onun her şey olduğunu zannettiler. Dünyanın çekiciliğine, câzibesine kanarak âhireti unuttular, inkâr ettiler veya âhiretten büsbütün gâfil kaldılar. "Onları bırak"ın mânâsı terket, onlardan yüz çevir, onların yalanlama ve alaylarına aldırış etme demektir.
"Sen onunla öğüt ver ki, Allah'dan başka" gücü ile ona yardımcı olacak "dostu ve şefaatçisi olmayan bir kimse kazandığından ötürü yok olmasın." İnsan helâka ve azâba gidip kazandıkları karşısında rehin tutulur diye uyararak hem Kur'ân ile öğüt ver, hem de onların bu durumlarını sürdürdükleri takdirde cennete giremeyeceklerini hatırlatarak korkut. Bundan daha büyük bir azâb olabilir mi? Hele cennete girememekle birlikte ateşe de girilirse, işte bu durumda helâk olacak hiçbir nefse hiçbir güç yardımcı olamayacaktır. Allah'tan dilekte bulunarak hiçbir kimse ona şefaatçi olamayacaktır. Mânâ şudur: Bir yardımcı ve bir şefaatçi olamayacağından ötürü kazandıkları sebebiyle her bir nefsin helâk olmaması için sen Kur'ân-Kerîm ile öğüt ver.
“Eğer bütün malını fidye olarak da verse ondan alınmaz.” Çünkü fidye veren kişi kendisi için fidye verilene denk bir şey vermelidir. Yani neyi feda edecek olursa ondan alınmaz ve kabul de edilmez. “İşte onlar kazandıklarından ötürü yok olanlardır. Küfür edegeldiklerinden dolayı onlar kaynar sudan içecek ve elim bir azaba uğrayacaklardır.” O kaynar sudan içecek ve acıklı bir azaba uğrayıp helak olan kafirlerdir. Allah’ın dinini oyun ve eğlenceye alan kimseler ise helak olacak olan kimselerdir.
***
قُلْ اَنَدْعُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلٰٓى اَعْقَابِنَا بَعْدَ اِذْ هَدٰينَا اللّٰهُ كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاط۪ينُ فِي الْاَرْضِ حَيْرَانَۖ لَهُٓ اَصْحَابٌ يَدْعُونَهُٓ اِلَى الْهُدَى ائْتِنَاۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَاُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
71. - “De ki: “Allah'a bırakıp da bize fayda ve zarar vermeyen şeylere mi yalvaralım? Allah bize hidayet verdikten sonra öpüşlerimiz üstünde gerisin geriye mi döndürülelim. Hani arkadaşları “bize gel” diye doğru yola çağırırken şeytanların saptırıp şaşkın bir halde çöle düşürmek istedikleri kimse gibi mi olalım? De ki: “Allah'ın hidayeti asıl hidayetin kendisidir ve biz alemlerin Rabbine teslim olalım diye emrolunduk.”
Bu kafirlere de ki Allah’ı bırakıp da bize fayda ve zarar veremeyen şeylere mi yalvaralım? Allah’ı bırakıp da dua ettiğimiz takdirde bize fayda sağlamayan terk ettiğimiz takdirde bize zarar veremeyen kimselere mi ibadet edelim? “Allah bize hidayet verdikten” İslam'a ileterek küfrün her türlü görünüşünden kurtardıktan sonra öfkelerimiz üstünde gerisin geriye şirke mi döndürülelim? Hani arkadaşları “bize gel” diye doğru yola çağırırken şeytanların saptırıp şaşkın bir halde çöle düşürmek istedikleri kimse gibi mi olalım?” Yeryüzünde şeytanların etkisi altında kalarak şeytanların saptırdığı ve istediği her yola sürükledikleri, doğru yoldan uzaklaştırıp ne yapacağını bilemeyen, diğer taraftan da ona doğru yolu göstermek için çağıran arkadaşları olan şaşkın kimse gibi mi gerisin geri dönelim? Ancak arkadaşlarının çağrısına rağmen, onlara hiçbir karşılık vermek sizi onlara da gitmeksizin şaşkın bir şekilde çölde dolaşayım kimse gibi mi olalım. Bu ifade islam'ın yolunu terk edip sapan şeytanın adımlarla uyan, diğer taraftan müslümanlarca hidayet davete edildiği halde onlara doğru dönüp bakmayan kimsenin halini ifade etmek üzere yapılmış bir benzetmedir. Bu ayeti kerime anlama şekillerinden biri budur başka bir şekle göre: Onun arkadaşları, kötülükte onunla birlikte olan onunla yardımlaşan kimselerdir. Onlar hidayet zannettikleri şeye onu davet ederler. Halbuki çağırdıkları şey bir Hidayet değildir. Çünkü asıl hidayet Allah'ın hidayet eder. Ancak bu kişi onların bu çağrılarını kabul eder. Allah'ın gerçek hidayetini ise terk eder. Böylelikle o bir taraftan insan şeytanlarının diğer taraftan da cin şeytanlarının etkisi altındadır. durum Her ne olursa olsun şöyle demek emri verilmiştir: “De ki: ”Allah'ın hidayeti asıl hidayetin kendisidir.” Bu ise islamdır. Bunun dışındaki bütün yollar sapıklıktır. “Ve biz alemlerin Rabbine teslim olalım diye emrolduk” yani gerçek hidayet Allah'ın hidayetidir. Bizler teslim olmakla alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.
وَاَنْ اَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّقُوهُۜ وَهُوَ الَّذ۪ٓي اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
72. - “Bir de namaz kılın ve ondan korkun diye. Huzuruna varıp toplanacağınız yalnız odur.”
“Bir de namazı kılın ve ondan korkun diye” bize emir verilmiş bulunmaktadır. İslam'a bağlanmakla namazı dosdoğru kılmakla emrolunduk, aynı şekilde “ve ondan korkun diye” bizler bütün hallerimizde namazı kılmakla ondan korkup takva sahibi olmakla emrolunduk, “Huzuruna varıp toplanacağınız yalnız O’dur.” Kıyamet gününde onun huzurunda toplanacaksınız. Önce bize şunu açıklamamız emredilmiştir: Allah'ın hidayeti dışında doğru yol yoktur. Allah'a teslim olduğunu, namaz kıldığını, Takva sahibi olduğunu, bütün yaratıkların da kıyamet gününde Allah'ın huzuruna döneceğini ilan etmesidir. Bundan şunu öğreniyoruz: İslam'ın dışında insanların üzerinde bulundukları bütün yollar birer sapıklıktır bedbahlıktır.
***
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ وَيَوْمَ يَقُولُ كُنْ فَيَكُونُۜ قَوْلُهُ الْحَقُّۜ وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِۜ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ
73. - “O gökleri ve yeri hak ile yaratandır. O: “Ol” dediği gün hemen olur. O’nun sözü haktır. Sura üfürüleceği gün de mülk yalnız O’nundur. Gaybı da görüneni de bilendir. Ve O Hakimdir Habirdir.”
Gökleri ve yeri yerli yerince yaratan Allah'tır. O, bunları boşa yaratmadı. O, bir şeyin olmasını istediği zaman ona sadece "Ol" der. O şeyin olması için bu emir kâfidir. O şey hemen oluverir. Kıyamet gününde onun yanında hiçbir kimse söz sahibi değildir. O, kullarının yaptıkları gizli ve açık herşeyi bütün teferruatıyla beraber bilmektedir. O, hüküm ve hikmet sahibidir. Hükmetme yetkisi sadece ona aittir ve her şeyin en güzelini ve münasip olanını o yapar.
Diğer ayet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır: "Biz göğü ve yeri ve aralarında bulunanları boşu boşuna yaratmadık” Sad / 27
Âyet-i kerimede geçen "Sur"un, kıyamet gününde İsrafil'in üfleyeceği ve keyfiyetini bilmediğimiz bir âlet olduğu söylenmektedir.
Ebu Said el-Hudrî diyor ki: "Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ben nasıl rahat yaşayabilirim" Sur sahibi (İsrafil) Sur’u ağzına almış, alnını yere eğmiş, kulağını Allah’ın emrine vermiş ve Sur'a üflemek için üfleme emrini beklemektedir.
İbni Kesir’de rivayet edilen Ebu Hureyre (ra)'dan dedi ki: Resulullah (sav) ashabından bir grup arasında bulunuyorken bizlere şunları anlattı:
- “Allah gökleri yarattıktan sonra suru yarattı ve onu İsrafil'e verdi. O da kendisine ne zaman Emir verilecek diye gözlerini arşa dikmiş olduğu halde o sure ağzını koymuş bulunuyor. Ben:
- Ey Allah'ın Resulü. Sur dediğin şey nedir? diye sordum. O:- “Boynuzdur” dedi. Ben:
- O nasıldır? diye sorunca şöyle buyurdu:
- “Çok büyük bir şeydir. Beni hak ile gönderene yemin olsun, ondaki en büyük daire gökler ile yerin eni kadardır. Sura 3 defa üflenir 1 üfleme Feza korku üfleyişidir ikinci şey dağılma üfleyişidir üçüncüsü ise alemlerin rabbinin huzuruna kalkma üfleyişidir. Yüce Allah İsrafil'in 1 üflemesine emrederek: “Üfle” der. O da bu korku üfleyişini üfler, Göklerde ve yerde bulunan herkes, -Allah'ın diledikleri müstesna- korku ve dehşete kapılır. Ona emreder, O da üfleyişini uzatıp sürdürür, ağalık vermez….”
إرسال تعليق
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...