Kadiri Yolu

 

Et-Tevbe Sûresi 90-106. Ayetlerin Tefsiri

Et-Tevbe Sûresi 90-106. Ayetlerin Tefsiri


بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم

 ﷺ




وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ ﴿٥٨﴾ وَلَوْ اَنَّهُمْ رَضُوا مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ سَيُؤْت۪ينَا اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ وَرَسُولُهُٓۙ اِنَّٓا اِلَى اللّٰهِ رَاغِبُونَ۟ ﴿٥٩﴾ اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ ﴿٦٠﴾ وَمِنْهُمُ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌۜ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٦١﴾ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْۚ وَاللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَحَقُّ اَنْ يُرْضُوهُ اِنْ كَانُوا مُؤْمِن۪ينَ ﴿٦٢﴾ اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ الْخِزْيُ الْعَظ۪يمُ ﴿٦٣﴾ يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ اَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلِ اسْتَهْزِؤُ۫اۚ اِنَّ اللّٰهَ مُخْرِجٌ مَا تَحْذَرُونَ ﴿٦٤﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ ﴿٦٥﴾ لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟ ﴿٦٦﴾ اَلْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ اَيْدِيَهُمْۜ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمْۜ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿٦٧﴾ وَعَدَ اللّٰهُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ هِيَ حَسْبُهُمْۚ وَلَعَنَهُمُ اللّٰهُۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُق۪يمٌۙ ﴿٦٨﴾ كَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْكُمْ قُوَّةً وَاَكْثَرَ اَمْوَالًا وَاَوْلَادًاۜ فَاسْتَمْتَعُوا بِخَلَاقِهِمْ فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ بِخَلَاقِهِمْ وَخُضْتُمْ كَالَّذ۪ي خَاضُواۜ اُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿٦٩﴾ اَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَاُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ اِبْرٰه۪يمَ وَاَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِۜ اَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٧٠﴾ وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ ﴿٧١﴾ وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ ﴿٧٢﴾


بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.



90- “Bedeviler özür beyan edenler kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah ve resulüne yalan söylerler ise oturup kaldı. İçlerinden küfretmiş olanlara elim bir azap isabet edecektir.”

Bedevilerden, özür dileyenler, cihattan geri kalmalarından kendilerine izin verilmesi için Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a geldiler. Allah ve Peygamberine karşı yalan uy­duranlar ise, Peygambere gelmeyip yerlerinde oturup kaldılar. İşte cihattan geri kalan bu insanların kafir olanlarına, hem dünyada hemde ahirette ki, yakında can yakıcı bir azap erişecektir. ibni İshak bu ayet izin istemek için gelen Gıfar oğullarından bir grup hakkında inzal oldu demektedir. 

91- “Zayıflara, hastalara ve harcayacak bir şeyleri bulunmayanlara Allah'a ve Resulüne sadık kaldıkları takdirde bir vebal yoktur. İyilik edenlerin aleyhine de yol yoktur. Allah Ğafur’dur, Rahim,dir.”

Ayet-i kerime"nin "Allah ve Resulüne karşı samimi oldukları takdirde" diye tercüme edilen bölümü "Allah ve Resulü için nasihatte bulundukları takdir­de" şeklinde izah edilmiştir. Bu ayet-i kerime, cihada katılmamakta kimlerin mazur sayılacağını be­yan etmektedir. Bunlar, zayıflara oldukça kocamış kimseler ve kötürümler, kör ve topal gibi acizler, hastalar bunla özürleri kabul edilecek türden hastalıklardır. Ve savaşa gitmek için maddi imkanı olmayanlardır. Yeter ki bunlar Allah’a ve Peygamberine karşı sa­mimi olsunlar, özürlerinde haklı bulunsunlar. İnsanları savaştan caydırmasınlar. Geride fitne çıkarmasınlar ve onlara nasihatte bulunsunlar. İşte bu takdirde ken­dilerine bir sorumluluk yoktur.

92- “Kendilerine bir binek vermen için sana geldiklerinde: “ Size bir binek bulamıyorum” dediğin zaman, infak edecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözleri yaş olarak geri dönenlere de bir sorumluluk yoktur.”

Yine, cihada çıkmayan şu kimselere de sorumluluk yoktur ki onlar, Allah yolunda savaşmak gayesiyle, kendilerine teçhizat ve binek vermen için sana geldiler sen de onlara "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum." dedin. Bunun üze­rine onlar, Allah yolunda harcayacak bir şey bulamadıklarına üzülerek gözlerin­den yaşlar döküp geri dönmek zorunda kaldılar. Bu gözyaşı dökenlere “el-Bekkaun” ağlayanlar diye isimlendirilmişlerdir Bunlar 7 kişidir.

El Avfi İbni abbas'tan rivayetle Bu ayeti kerime hakkında şunları söylemektedir: Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) insanlara kendisiyle birlikte kazaya çıkmalarını emretti. aralarında Abdullah Bin mukarrin El Müzeni’nin de bulunduğu bir grup geldi ve şöyle dedi:

- Ey Allah'ın resulü bize binek ver! Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) onlara:

-  “Allah'a yemin ederim size verecek binek bulamıyorum” diye söyleyince, onlar ağlaya ağlaya geri döndüler. cihada çıkmayıp oturup beklemek, harcayacak bir şey bulamamak ve bineksizlik onlara çok ağır geldi. şanı yüce Allah onların cihada tutkunluklarını görünce Yüce kitabında onların mağdur olduklarını belirterek şöyle buyurdu: “ zayıflara…. yol yoktur… bunun için onlar bilmezler” (91-93 ayet) buyruğunu indirdi. 

İbni Kesir şu rivayeti kaydetmektedir: “Katade bu ayeti kerimenin Aziz bin Amir el Müzeni hakkında nazil olduğunu söylemiştir: Zeyd bin Sabit de şöyle demiştir:  Ben Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’in katipliğini yapıyordum. Berae suresini yazmakta idim. Savaş emri bize verildiğinden dolayı ben de kalemi kulağımın arkasına koydum. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) üzerine nazil olacak olanları beklemekte iken gözleri görmeyen birisi gelerek şöyle dedi:

- Peki ey Allah'ın resulü, ben kör olduğum halde nasıl savaşa çıkabileceğim? Bunun üzerine Yüce Allah’ın: “Zayıflara… aleyhine yol yoktur.” buyruğu nazil oldu. 

İbni Ebi hatim'in el-Hasan'dan rivayetine göre şöyle demiştir: Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) buyurdu ki: “Medine'de öyle kimseler bıraktınız ki, siz her ne harcarsanız hangi Vadiyi aşıp geçseniz düşmandan her ne elde ederseniz mutlaka bunlar ecir de sizin ortaklarınızdır.” Daha sonra da şanı yüce Allah'ın 92 ayeti kerimesini okudu bu hadisin Aslı buhari'de müslim'de Enes'ten şu şekilde rivayet edilmiştir: Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) buyurdu ki: “ Medine'de öyle kimseler vardır ki siz hangi Vadiyi açsanız, hangi mesafeyi kat etseniz, mutlaka onlar sizinle beraberdir. Ashab-ı Kiram: Medine'de oldukları halde mi diye sorunca, Hz Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم): “Evet mazeretleri onları sizinle birlikte çıkmaktan alıkoydu, diye buyurdu.

Bu hadis Müslim ve İbni macede buhari'de İmam Ahmed’de değişik yollarla rivayet edilmiştir.

93- “Ancak zengin oldukları halde senden izin isteyenlerin aleyhine yol vardır. Onlar geride kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Allah da Onların kalplerini mühürledi. Onun için onlar bilmezler.”

Evet, gerçek özür sahiplerine günah yoktur. Günah, savaşa gitmeye güç­leri yetecek kadar zengin oldukları halde, cihaddan geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Çünkü bunlar, cihada katılamayan kadınlarla beraber olmayı kendi­lerine layık görmüşlerdir. Kazandıkları günahlar sebebiyle Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Onlar, akıbetlerinin kötü olduğunu bilmezler.

94- “Kendilerine döndüğünüz vakit size özür beyan ederler. De ki: “Özür dilemeyin. Size katiyen inanmıyor. Allah bize haberlerinizi bildirmiştir. Allah da, Resulü de amellerinizi görecektir. Sonra hepiniz görüleni ve görülmeyeni bilene döndürüleceksiniz. O size neler yaptığınızı haber verecektir”

Cihaddan geri kalan bu münafıklar, seferden döndüğünüz zaman sizden batıl bir yolla özür dilemeye çabalarlar. Ey Muhammed onlara de ki: "Hiç özür dilemeyin, söylediklerinize asla inanmıyoruz. Çünkü Allah, sizin durumunuzu bize bildirdi. Daha sonra Al­lah ve Resulü ne yapacağınızı görecektir. Tevbe eder misiniz, yoksa küfür ve Münafıklığınızdan vazmı geçeceksi­niz yoksa onda ısrar mı edeceksiniz? Sonra, görülen ve görülmeyen her şeyi bi­len Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. O, size, yaptıklarınızı haber verecek ve herkese amellerinin karşılığını verecektir.

95- "Kendilerine döndüğünüz zaman onlardan vazgeçmeniz için önünüzde Allah'a yemin edeceklerdir. Öyleyse onlardan yüz çevirin, çünkü murdardırlar. Yaptıklarının karşılığı olarak varacakları yer cehennemdir.”

Siz cihaddan döndüğünüz zaman bu münafıklar kendilerine ayıplamamanız ve azarlamamanız için sizi ikna etmek maksadıyla Allah'a yemin edeceklerdir. Siz onları bırakıp yüz çevirin, onlara ilişmeyin. Onları, tercih ettikleri inkarcılık ve nifakta baş başa bırakın. Onlara yapılacak hiçbir öğüdün faydası yoktur. Onları hiçbirşey ıslah etmez. Çünkü onlar temizlenmeleri mümkün olmayan pisliklerdir “necistirler”. İşledikleri günahlar ve kazandıkları sebebiyle varacakları yer, cehennemdir

96- “Kendilerinden hoşnut olasınız diye size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız dahi, şüphesiz ki Allah fasıklar güruhundan hoşnut olmaz.”

Onlar sizin gönlünüzü almak için yemin ederler. Yemin etmekle onlara olan kininizden dolayı dünyalıkları ve menfaatleri zarar görmesin diye sizin gönlünüzü hoşnut etmeye çalışırlar. Siz onlardan hoşnut olsanız bile, Allah onlardan razı olmaz. o halde Allah'ın kendilerinden razı olmadığı kişilerden sizde razı olmayın, onlarla münasebette bulunmayın. 

 97- “Bedeviler küfür ve nifak bakımından hem daha beterdir, hem de Allah'ın peygamberine indirdiğinin hududunu bilmemeye daha layıktırlar. Allah Alimdir, Hakimdir.” 

Araplar, çölde yaşayan göçebe insanlara "Bedevi" derler. Bu insanlar genellik­le şehirlerde yaşayan alimlerden uzak kaldıkları, takva sahibi salih kişilerle mü­nasebetleri olmadığı ve eğitimden uzak oldukları için, katı kalpli, sert mizaçlı olarak yetişirler. İslam’a karşı çıkmalarında da bu halleri önemli bir rol oynamış­tır. Allah durumlarını bilen alimdir onlara mühlet vermekle de hikmeti sonsuz hakimdir. 

Ameş İbrahim'den şöyle rivayet etmektedir: Ashabı ile konuşmakta iken Zeyd b. Suhan'ın yanına bir bedevi Arap gelip oturdu. Nihavent günü eli isabet almıştı. Bedevi şöyle dedi:

- Allah'a yemin ederim, konuşman hoşuma gidiyor. Şu kadar var ki elinin bu durumundan şüpheliyim. Bu sefer Zeyd şöyle sordu:

- Benim elimden şüpheye düşmene sebep teşkil eden ne ki; Çünkü kesik olan sol elimdir. Bunun üzerine bedevi Arap şöyle dedi:

- Allah'a yemin ederim ki (hırsızlıktan dolayı) sol elimi yoksa sağ elimi kestiklerini bilmiyorum. Bunun üzerine Zeyd b. Suhan şöyle dedi:

- Şanı yüce Allah: “Bedeviler küfür ve nifak bakımından hem daha kötüdür, hem de Allah'ın peygamberinin indirdiğinin hududunu bilmemeye daha layıktırlar” buyururken doğru söylemiştir.

İmam Ahmed rivayetine göre; İbn Abbas Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’dan  şöyle demiştir: “Çölde yaşayan katılaşır. Avın peşinden giden gaflete düşer, Sultan'ın yanına giden gelen fitneye düşer.”

Sertlik ve kabalık bakımından bedeviler de bir özellik olduğundan dolayı Yüce Allah onlardan bir peygamber göndermemiştir. Bu bakımdan peygamberler genellikle yerleşik şehir halkları arasından gönderilmiştir. Nitekim şanı yüce Allah: ”Senden evvel peygamber olarak gönderdiklerimiz senin gibi kendilerine vahyettiğimiz şehirli erkeklerden başkası değildir.” (Yusuf Suresi-109) diye buyurmuştur.

İmam Müslim’in rivayetine göre; Hz. Aişe annemiz iöyle demiştir:  Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) yanına bedevi Araplardan bir grup gelip dediler ki:

- Siz küçük çocuklarınızı öpüyor musunuz? Hazır bulunanlar:

- Evet deyince bedeviler şöyle dedi:

- Fakat bizler Allah'a yemin olsun, çocuklarımızı öpmeyiz. Bunun üzerine Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم):

- Allah sizden merhameti çekip almışsa ben ne yapabilirim?  diye buyurdu. 

98- “Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini zoraki ödenen bir borç sayar ve sizin başınıza belalar gelmesini beklerler. En kötü belalar kendi başlarına olsun! Allah Semidir, Alimdir.”

Bedevilerden bazıları da vardır ki, müşriklere karşı cihad etmek için veya bir Müslümana yardım etmek için yahut da Allah’ın emrettiği herhangi bir yöne vermek için tasadduk ettiği mallarını bir zarar sayar. Ondan bir sevap beklemediği gi­bi onun, kendisinden bir cezayı uzaklaştırdığına da inanmazlar. Onlar, sizden korktukları için zekat ve sadakayı riyakarlıkla verirler. Allah katında sevap kazanmak maksadıyla vermezler. Onlar, sevmediği­niz bir şeyin, başınıza gelmesi, sevdiğiniz bir kimsenin sizden uzaklaşması ve düşmanınızın size galip gelmesi gibi felaketlerin sizlere gelmesini beklerler. Sizin onlara üstünlüğünüzün sonu gelsin böylelikle zekatı vermekten ve buna benzer yükümlülüklerden kurtulmayı isterler. Felaketler sizin değil onların başına gelsin. Allah, kendisine yalvaranların duası­nı çok iyi işiten ve kimlerin, azaba uğrayacaklarını çok iyi bilendir.

99- “Bedevilerden öyleleri de vardır ki, Allah ve ahiret gününe inanır, İnfak ettiği Allah katında yakınlığa ve peygamberin duasına nail olmaya vesile sayar. Bilin ki bunlar, kendileri için gerçek bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine de koyacaktır! Muhakkak ki Allah Gafurdur, Rahimdir.

Bedevilerden bazıları da vardır ki, Allah’ı tasdik ederler, onun birliğini ik­rar ederler. Öldükten sonra dirilmeye, sevap ve cezaya iman ederler. Müşrikle­re karşı cihad etmek için ve Resulullahın seferleri için harcadıkları mallardan, Allah’ın rızasına erişmeyi, sevgisine nail olmayı ve Peygamberin dua ve affına mazhar olmayı isterler. Çünkü (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) efendimiz tasaddukta  bulunanlara hayır ve bereket ile dua ediyordu. İyi bilin ki, Peygamberin onlara dua etmesi ve onlar için af dilemesi, onları Allah’a yaklaştıran bir vasıtadır. Onların harcamaları da bir vasıtadır. Allah onları, rahmetinin içine koyup cennetine katacağı kimselerden yapacaktır. Şüphesiz ki Allah, onların işlediği kusurları affeden, tevbe etmele­rinden sonra azaplarını düşürüp merhamet edendir.

100- “Muhacirlerden ve ensardan ileri ve önde gelenlerle iyilikle onlara uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da Allah'tan hoşnutturlar. Hem onlara altından ırmaklara kan cennetler hazırlanmıştır. Orada ebedi kalıcıdırlar. İşte budur, en büyük kurtuluş.”

Allah’a ve Resulüne iman etmede ilk önde olanlar, iki kıbleye yönelerek namaz kılanlar veya Bedir gazvesinde bulunanlar yada Rıdvan biatında bulunanlardır. (Medinede) Allah düşmanla­rına karşı Resulullah’a yardım eden ensardan bir de Allah ve Resulüne iman et­mede, Darül Harbi bırakıp Darul İslama hicret etme de bunlara uyup güzel amelleri sebebiyle Allah onlardan razı olmuş, bunlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Zira bunlar Allah’ın emir ve ya­saklarını tutmuşlar, Allah da bunların iman ve itaatlerine karşı kendilerine bol sevaplar vermiş ve onlar için altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. On­lar orada ebedi olarak kalacaklardır.? Ne ölecekler ne de oradan çıkarılacaklar­dır.

İbni Kesir'in söylediklerinin bir kısmını burada aktarmakta fayda var uşağını Yüce Allah muhacir ve Ensar'dan önce geçmiş olanlardan onlara iyilikle uyanlardan razı olduğunu onların da kendileri için hazırlanmış olduğu Naim cennetleri ve kalıcı nimetler sebebiyle kendilerinden hoşnut olduklarını haber vermektedir. 

Şabi şöyle diyor Muhacir ve Ensar'dan ilk ve önde gelenler Hudeybiye yılında Rıdvan biatında bulunan kimselerdir. Ebu Musa el-Eşari, Said b. museyyeb, Muhammed b. Sirin, el-hasan ve Katade de: Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)  ile birlikte Medine'den hem mescid-i aksa'ya hem de Kabe'ye doğru yönelip namaz kılmış olanlardır demişlerdir.

Bir gün Hz. Ömer (Ra) bir adamın yanından geçmekteyken bu ayeti kerimenin okunmakta olduğunu duydu. Hz. Ömer (ra) adamın elinden tutarak:

- Sana bu ayeti kerimeyi kim öğretti? Deyince adam:

- Übeyy b. Ka’b dedi. Bu sefer Hz Ömer ona:

- Seninle onun yanına gitmedikçe benden ayrılamayacaksın, dedi. Hz. Ömer (ra) Übeyy (ra)’in yanına varınca sordu:

- Bu kişiye bu ayeti kerimeyi bu şekilde sen mi öğrettin? Übeyy (ra):

- Evet dedi. Bu sefer Hz Ömer şöyle söyledi:

- Ben Allah'ın bizi bizden sonra gelecek hiçbir kimsenin ulaşamayacağı bir noktaya yükselttiği görüşünde idim. Bunun üzerine Übeyy (Ra) şöyle dedi: “Bu ayeti kerimenin bir benzeri Cuma suresinin başında yer almaktadır: “Ve onlardan henüz kendilerine katılmamış olan başkaları. O Azizdir, Hakimdir” (cuma-3) diğer biri ise Haşr suresindedir: “Ve onlardan sonra gelenler…” Haşr-10 bir diğeri ise Enfal Suresindedir : “İman eden hicret eden ve sizinle birlikte Cihad edenler...” (Enfal-75)

İbn-i Cerir bu rivayette geçmekte olan ayet hakkında şöyle söyledi: Hasan El Basri bu ayeti kerimede en ileri ve önde olanlar buyruğu üzerinde Atıf olmak üzere ref (yüceltme, yükseltme) ile okumaktaydı. Burada şanı yüce Allah muhacirlerden ileri ve önde gelenlerden razı olduğunu ve onlara güzellikle tabii olanlardan da hoşnut olduğunu belirtmektedir. Vay o kimselere buğz eden veya küfür eden yahut da bunlardan bir kısmına buğz ve küfreden kimselerin haline! Özellikle de Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’dan sonra en hayırlıları ve faziletleri olana. Yani halife Ebubekir (ra)’a buğz ve küfür edenlere! Gerçek şu ki rafizelerden seviyesiz bir kesim ashabının en faziletlerine düşmanlık etmekte hakaret etmektedirler. Bundan Allah'a sığınırız; bu işe onların akıllarının ters yönden çalıştığını kalplerinde Hakkı görmekten yüz çevirmiş olduklarını göstermektedir. Allah'ın kendilerinden hoşnut olduğu kimselere küfür edenlerin Kur'an'a iman ile alakaları nasıl olabilir? Ehli sünnet ile Allah'ın kendilerinden razı olduğu kimselere Allah'tan razılık dilerler, Allah'a ve Resulüne hakaret edenlere de hakaret ederler. Allah'ın veli edindiğini veli, düşman ellerini de düşman edinirler. onlar tabidirler bidatçı değillerdir. İşte Allah'ın kurtuluşa eren hizbi ve Mümin kulları bunlardır.

101- “Çevrenizdeki bedevilerden münafıklar vardır. Medine halkından da. Onlar nifak üzerinde diretirler. Sen bilmezsin onları, Biz onları biliriz. onlara iki kere azap edeceğiz. Sonra da büyük bir azaba döndürüleceklerdir.”

İlk başkent Medine'nin çevresinde bulunan bedevilerden bunlar Cüheyne, Eslemi Eşca ve Rıfa’a kabileleridir. Bunların içinde münafıklar olduğu gibi bizzat Medine halkından da münafıklığı adet edinen ve onu sürdüren kimseler de vardır. Bunlar, münafıklıkta devam ederler, tevbe edip ondan vaz geçmezler. Ey Muhammed sen bedevilerden ve Medine halkından olan bu münafıkları bil­mezsin. Zekana ve ferasetine rağmen aşırı derecede kurnaz olmalarından, kendileri hakkında şüphe uyandıracak şeylerden alabildiğine korunduklarından sana gizli kalmışlardır. Bunların kimler olduklarını ancak bizler biliriz. Onlar kapkara kalpleri içinde küfrü gizlerler ve sana karşı ihlaslı müminlerin görünüşü gibi görünüş ortaya koyarlar. Biz onlara iki kere azab edeceğiz, dünyada iken, rezil etme, aç bırakma, müslümanların eliyle öldürme, kalplerine korku salma, felaketlere uğratma, İslam’ı cezaları uygulama, kendilerini kızdırma gibi azaba ve kabir azabına uğratacağız. Sonra da ahirette büyük bir azap olan ce­hennem ateşinin azabına götürüleceklerdir.

Ebu derda diyor ki Harmele adında bir adam Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'in yanına gelip eliyle dilini gösterip “iman buradadır” dedi. Yine eliyle kalbini işaret ederek “nifakta buradadır” dedi. 

"Ve ayrıca münâfık çok az müstesna Allah'ı zikretmez." Bunun üzerine Rasûlullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: "Allah'ım ona zikreden bir lisan, şükreden bir kalp ver. Ona benim sevgimi, beni sevenlerin sevgisini nasib et! Onun işini hayra ilet" dedi. Bunun üzerine adam şöyle dedi:

- Ey Allah'ın Rasûlü, benim münâfık arkadaşlarım vardı ve ben onların elebaşları idim. Onları sana getirmeyeyim mi? dedi. Hz. Peygamber şöyle

buyurdu: "Bize gelene biz mağfiret dileriz. Israr edene ise Allah bizden daha

çok muttalidir. Hiç kimsenin üzerindeki örtüyü yırtıp açığa çıkarma." Ebû Ahmed el-Hâkim de bu hadisi bu şekilde rivâyet etmiştir.

Es-Süddî, Ebû Mâlik'den, o da İbn Abbas'dan rivâyetine göre, bu âyet hakkında şöyle demiş: Cuma günü Rasûlullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) kalkıp okuduğu hutbesinde şöyle dedi: "Ey filân çık, çünkü sen münâfıksın; ey filân çık, çünkü sen münâfıksın. Böylece mescidde bulunanlardan bir grup kimse çıkarttı ve onlar rezil rüsva oldular. Mescidden çıkmakta iken Ömer geldi. Cuma namazında hazır bulunmadığı için onlardan gizlendi ve insanların Cuma namazından dağıldıklarını zannetti. Onlar da Hz. Ömer'den içyüzlerini bildi diye gizlendiler. Ömer mescide girdiğinde insanların henüz namaz kılmadıklarını gördü. Müslümanlardan birisi ona şöyle dedi:

-Müjde olsun ya Ömer! Allah bugün münâfıkları açıktan açığa rezil etti. Bunun üzerine İbn Abbâs şunları söyledi: İşte onları mescidden çıkarttığı vakit karşı karşıya kaldıkları iki azabdan birisi o oldu. İkincisi ise kabir

azabı olacaktır.

Şanı yüce Allah'ın: "Onlara iki kere azab edeceğiz" buyruğu ile ilgili olarak Saîd, Katâde'den rivâyetle "dünya ve kabir azabı" diye söylemiştir. "Sonra da büyük bir azaba döndürüleceklerdir." Bize zikredildiğine göre Allah'ın Peygamberi (s.a) Hz. Huzeyfe'ye münâfıklardan oniki kişinin ismini vermiş ve şöyle demişti: Onların altısına ed-Dubeyle yeterli gelecektir. 

-Ed-Dubeyle cehennem ateşinden bir kandil olup onlardan birisinin kolunu

yakalayacak ve göğsüne ulaşıncaya kadar devam edecektir.- Altı kişi de geberip öleceklerdir. Bize zikredildiğine göre Ömer b. el-Hattâb (r.a), bir kişi

ölür ve onlardan olduğuna dair bir kanaat sahibi olursa Hz. Huzeyfe'ye bakar. O onun namazını kılarsa o da kılar, kılmazsa kılmazdı. Yine bize zikredildiğine göre Ömer şöyle demiştir: Allah adına bana söyle ben onlardan miyim? Huzeyfe şöyle dedi; Hayır, fakat senden sonra hiç kimseyi bu endişeden yana güvenliğe kavuşturacak söz söylemeyeceğim.

102- “Diğer bir kısım da günahlarını itiraf ettiler. Onlar iyi amelini başka kötü amel ile karıştırdılar. Allah'ın onların tövbelerini kabul etmesi umulur. Muhakkak ki Allah Gafurdur, Rahimdir.”

Medine halkından, nifak üzere devam edenler bulunduğu gibi onlardan, günahlarını itiraf edenler de vardır. Bunlar, Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ile birlikte cihada çıkma­ma kötü amellerini, günahlarından tevbe etme iyi amellerine karıştırmışlardır. Allah bunların tevbelerini kabul edecektir. Zira Allah, kullarını çokça affeden ve çok merhametli davranandır.

Bu ayeti kerime Ebu libabe hakkında nazil olmuştur. Ebû “Boğazlarınız kesilecek” anlamında eliyle boğazına işaret etmesi üzerine nazil olmuştur.”  diğer bir kısmı da buyruğunun Ebu Lubabe ile Tebük gazvesinde Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a katılmayıp geride kalan ashabından bir grup hakkında nazil olduğunu söylemiştir: “ bu ayet Ebu Lubabe ve onunla birlikte 5 kişiyi hakkında nazil olmuştur.” 7 kişi daha 9 kişi daha söylendiği de olmuştur. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) kazadan geri dönünce Bunlar kendilerini mescidin direklerine bağlanmış ve Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)  dışında iş bir kimsenin kendilerini çözmemesi için yemin vermişlerdi.

Şanı Yüce Allah bu: “Diğer bir kısmı da günahlarına itiraf ettiler” ayetini inzal buyurunca, resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) onları serbest bıraktı ve affetti. 

103- “Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları temizleyip arıtmış olasın. Onlara dua da et. Senin duan şüphesiz ki onlar için bir huzur kaynağıdır. Allah Semidir, Alimdir.”

Peygamber efendimiz (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) zekatını getirip teslim edene hayır duada bulunurdu. Abdullah b. Abbas'tan rivayet edildiğine göre cihattan geri kalan Ebu Lübabe ve arkadaşları daha sonra cihaddan geri kalmalarına pişman olmuşlar ve kendilerini mescidin direğine bağlayarak, Allah tarafından affedilinceye kadar kendilerini çözmeyeceklerine yemin etmişlerdi. Onlara dua da et! merhamet dile  senin duan onların kalplerine huzur ve sükun verir Allah senin duanı karşılıksız bırakmaz. Allah teala bunların tevbelerini kabul etmiş onlar da kendilerini bağladıkları direkten çözmüş ve mallarını geti­rip Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’a vermek istemişler ve ona "Ey Allah’ın Resulü, işte mallarımız, bunları al sadaka olarak dağıt ve bizim için af dile." demişlerdi. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’da "Ben, sizin mallarınızdan bir şey almakla emrolunmadım." buyurmuş bunun üzerine de bu ayet-i kerime nazil olmuş. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’da onların mallarından bir kısmını alıp dağıtmıştır.

104- “Bilmezler mi ki Allah muhakkak kullarından tövbeyi kabul edenin ve sadakaları alanın kendisidir ve muhakkak ki Allah Tevvab'tır, Rahimdir.”

Bu ayet-i kerime, Tebük seferine katılmayanları tevbe etmeye, sadaka vermeye, tevbe ve sadakalarınızı yaparken samimi olarak Allah’a yönelin. Çünkü tevbe ve sadaka, rızasını gözeterek yapıldığında, günahların affedilmesine, kişilerin, manevi kirlerden temizlen­mesine sebep olmaktadır.

Es- Sevri ile A’meş’in rivayetlerine göre Abdullah Bin Mesud (Ra) şöyle demiştir: “Sadaka dilencinin eline düşmeden önce Aziz ve Celil olan Allah'ın eline düşer. Sonra da şu ayeti kerimeyi okudu: “Bilmezler mi ki Allah muhakkak kullarından tövbeyi kabul edenin ve sadakayı alanın kendisidir.”

105- “De ki: “Amel ediniz. Allah, Resulü ve Müminler işlediklerinizi görecektir. Ve görüleni de görülmeyeni de bilene döndürüleceksiniz. O halde size neyi işlediğinizi bildirecektir.”

Ey Muhammed, cihaddan geri kalan ve günah işlediklerini itiraf eden bu insanlara de ki: "Siz, Allah’ı razı edecek ameller işleyin. Sizin böyle ameller iş­lediğinizi, Allah, Resulü ve müminler göreceklerdir. Ve sizler, kıyamet günün­de gizlediklerinizi de gizli olmayan şeylerinizi de bilen Allah’ın huzuruna çıkarı­lacaksınız. O, size ne yaptığınızı bildirecek ve size, yaptığınızın karşılığını vere­cektir.

"İmam Ahmed rivayet ediyor... Ebu Said'den Rasûlullah (s.a)'a merfu olarak dedi ki: "Sizden herhangi biriniz dört bir yanı kapalı bir kayanın içerisinde amel edecek dahi olsa, bu ameli ne olursa olsun, Allah onu insanlarin önüne çıkartacaktır." Hayatta olanların amelleri berzahta bulunan akraba ve yakınları olan ölülere de arz edilir, denilmiştir. Nitekim Ebû Dâvûd et-Tayalisi, Cabir b. Abdillah'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) buyurdu ki: "Amelleriniz kabirlerinde bulunan akrabalarınıza ve yakınlarınıza arzedilir. Eğer bu ameller hayır olursa bundan dolayı sevinirler. Şayet başka türlü olursa: Allah'ım, itaatin üzere amel etmelerini onlara ilham et; derler."

İmam Ahmed de Enes'den şöyle dediğini işiten kişiden şu rivâyeti yapmaktadır: Peygamber  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: "Amelleriniz ölmüş bulunan akraba ve yakınlarınıza arzedilir. Bu ameller hayır olursa sevinirler, başka türlü olursa şöyle derler: "Allah'ım bize hidayet ettiğin gibi, onlara da hidayet edinceye kadar canlarını alma!"

Buhârî Hz. Aişe (r.anha)'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Müslüman bir kimsenin amelinin güzelliği hoşuna giderse: "De ki: Amel işleyiniz Allah Rasûlü ve mü'minler işlediklerinizi görecektir" de! Hadis-i şerifte buna benzer ifadeler de yer almıştır. İmam Ahmed'in Hz. Enes'den rivayetine göre Rasûlullah  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurmuştur: "Amelleri ne ile mühürleneceğini gözetleyinceye kadar öğrenmekte acele etmeyiniz. Çünkü kişi ömrünün bir zamanında veya bir süre salih bir amel işler ve eğer o amel üzere ölecek olursa, cennete girer. Sonra değişir, kötü bir amel işler ve yine kul ömründen bir süre kötü bir amel işler. O kadar ki onun üzere ölecek olursa, cehenneme girer; ancak sonra değişir ve salih bir amel işler. Allah bir kul hakkında hayır dileyecek olursa, ölümünden önce ona amel ettirir. Ashâb-ı Kiram:

- Ey Allah'ın Rasûlü, nasıl ona amel ettirir? diye sorunca şöyle buyurdu:

- “Evvela ona salih bir amel işleme başarısını ihsan eder, ondan sonra

da bu hal üzere canını alır."

106- “Diğer bir kısmı da Allah'ın emrine bırakılmışlardır. Ya onlara azap eder veya tövbelerini kabul eder. Allah alimdir, hakimdir”

Bu ayet-i kerime, daha sonra gelen 118. ayette zikredilen üç kişiye işaret etmektedir. Bunlar Ka'b b. Malik, Mürare b. Rebi’l ve Hilal b. Ümeyye isimli sahabelerdir. Bu sahabeler, bir çok savaşa katılmalarına rağmen Tebük seferinden geri kalmışlardır. Bu sebeple Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) kendileriyle konuşulmasını yasaklamış ve durumlarını Allah'a havale etmiştir. 118. ayette bunların tevbelerinin kabul edildiği bildirilmiştir.

"İbn Abbâs, Mücâhid, İkrime, Dahhâk ve bir başka kişi şöyle demişlerdir: Bunlar tevbeyi erteleyen kimselerdir ki Murâra b. er-Rabî, Ka'b b. Mâlik ve Hilal b. Ümeyye'dirler. Bu gibi kimseler Tebûk gazvesine katılmayıp geriye kalanlarla birlikte oturdular. Bu oturuşları tembellikten, rahat ve huzura olan meyillerinden, kendilerini korumak istediklerinden, güzel ve hoş meyveler ve gölgeleri bırakmak istemediklerindendi, bundan dolayı savaşa çıkmadılar. Şüphe ve nifâkları dolayısıyla değil. Onlardan kimisi de Ebû Lübâbe ve arkadaşlarının yaptıkları gibi, kendilerini mescidin direklerine bağladılar, kimileri bunu yapmadılar. İşte bu şekilde yapmayanlar sözü geçen bu üç kişi idi. Kendilerini Mescidin direklerine bağlayan kişilerin tevbeleri, onlardan önce nâzil oldu, ötekilerin tevbeleri ise bundan sonraki âyet-i kerimenin nüzûluna kadar ertelendi ki, bu âyet-i kerime şöyledir: "Andolsun ki Allah Peygamberin ve güçlük anında ona uyan Muhacir ve Ensârın tevbelerini kabul etti... geri bırakılan üç kişiye de. O kadar ki yeryüzünü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş..." (âyet 117-118) buyruğudur. 



Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

أحدث أقدم

Öne Çıkanlar