Seyr-i Sülûkta Rüyanın Yeri ve Önemi
Seyr-i sülûk, yani kulun manevi yolculuğu, sadece uyanık hâlette değil; uyku hâlinde de devam eden bir süreçtir. Çünkü insanın ruhu, uyku anında maddî bağlardan daha çok sıyrılarak, nefsi perdeleri aşmış bir şekilde hakikatlerle daha doğrudan temas eder.
Rüya ilahî bir mesajın esintisi olabilir
Efendimiz (sav) buyurur: “Müminin rüyası nübüvvetin kırk altıda biridir.” (Tirmizî)
Sufîler bu hadise dayanarak rüyaların manevî ikaz, latîf bir rehberlik ve kalbe düşen bir nur olabileceğini belirtmişlerdir.
İmam-ı Rabbânî der ki: “Rüyalar, kalbe gelen manaların beden elbisesi giymiş hâlidir.”
Yani uykuda görülen şey, aslında kalbin idrak ettiği fakat uyanıkken fark edemediği bir hakikati sembolize eder.
Rüya bir “yol işareti”dir, nihai hüküm değildir
Cüneyd-i Bağdadi uyarır: “Rüyaya dayanıp amel eden, kendini ve hakikati tehlikeye atar.”
Bu söz çok önemlidir: Rüya işaret verir, ama şer’î ölçünün yerini alamaz.
Rüya bir ilhamdır, fakat delil değildir. Bu yüzden seyr-i sülûkta rüyayı yorumlayan kişi mutlaka bir mürşid olmalıdır.
Rüyanın doğruluk dereceleri
Tasavvuf erbabı rüyayı üç temel kategoriye ayırır:
1. Rahmanî rüya — Hak’tan gelen
2. Nefsânî rüya — İnsanın arzu ve korkularından kaynaklanan
3. Şeytanî rüya — Vesvese ve karıştırma amaçlı
Abdülkadir Geylani der: “Rüyayı rüya yapan görülen değil, söyleyendir.” Yani rüyanın kaynağı önemlidir.
Sadık rüya → kalbin temizliğiyle ilgilidir
Rüya kalbin aynasıdır. İmam Gazâlî: “Kalp berrak olursa, yansıması da berrak olur.” Kalbi bulutlarla dolu olan kişinin rüyası karışık ve bozuk olur, nefsî görüntüler Hak görüntüsü sanılır.
Seyr-i sülûkta rüya — terbiye aracı
Seyr-i sülûk yaşayan dervişlerde rüyalar: yanlışı fark ettirme, nefsi uyandırma, işaretle yönlendirme, gönlü teskin etme, sabrı güçlendirme gibi işlevler görür.
Birçok mürid, rüyasında: mürşidini görür, bir sembol görür, bir yol işareti görür, veya bir ilahî uyarı alır. Ancak mürşidler uyarır: “Rüyalar gerçek değildir; fakat gerçeklere açılan perdedir.”
Hakiki rüyanın belirtileri:
Sufîlere göre hakikate yakın rüyaların ortak özellikleri: çok net ve berrak olması, sabah kalkınca unutulmaması, kalpte huzur bırakması, manası kendini zorla dayatması, kalpte bir nur ve coşku oluşturması.
Nefsanî rüya ise: tuhaf, bulanık, huzursuzluk veren, karmakarışık görüntülerden meydana gelir.
Mürşid gözetimi olmadan rüya tehlikelidir
İbn Ataullah İskenderî der: “Rüyayı kendin yorumlarsan, nefsin sana hakikati ters gösterir.”
Bu yüzden: Rüyanın anlamını derviş IŞIKTAKİ aynaya bakar gibi değil, mürşidin kalp aynasına bakar gibi görmelidir. Çünkü rüya çoğu zaman mecazdır, remzdir, semboldür. Sembolleri çözmek ise ilim ister.
Seyr-i sülûkta rüya: bir araçtır, bir yol işaretidir, kalbe düşen bir ilham kıvılcımıdır, kul ile Hak arasında bir incelik köprüsüdür. Ama: hüküm kaynağı değildir, şeriatın üstüne çıkamaz, mürşidin yerini alamaz. En güzel yaklaşım şudur: “Rüyayı ciddiye al, ama körü körüne bağlanma.” Çünkü seyr-i sülûkun temeli rüyada değil: zikirde, nefis terbiyesinde, murakabede, mürşid gözetiminde, aşkta ve teslimiyettedir.

Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...