Seyr-i Sülûkte Diğer Cemaatlerin Baskısı: Gönül Birliğini Korumak
Seyr-i sülûk (manevi ilerleme) yolunda ilerleyen mürid için en çetin imtihanlardan biri, İslami ad altında varlık gösteren, fakat şüphe ve ayrılık üreten baskı gruplarının varlığıdır. Bu çevreler, cemaat ruhuna ve birliğe hizmet etmek yerine, keskin eleştirileriyle manevi atmosferi zehirler, genç gönülleri yalnızlaştırır ve hizmeti sabote eder.
Hz. Şah-ı Nakşibend ve Birlik Prensibi
Tasavvufun özü, ayrılık değil, tevhid (birlik) ve sohbet prensibine dayanır. Bu tarz grupların insanları birbirine düşürerek esas görevlerinden alıkoyması, manevi birliğin ruhunu zedeleyen büyük bir kopuştur.
Hz. Şah-ı Nakşibend (k.s.) der ki: “Bizim yolumuz sohbet üzerinedir; ayrılık değil, birleştirmek üzerinedir.”
Bu ayrılık, kişiyi esas mücadelesinden (nefis mücadelesi) uzaklaştırıp dışarıdaki münakaşalara çeker.
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî (k.s.) şöyle uyarır: “Ayrılık ateşten beterdir; gönülleri yakar, kardeşliği kül eder.”
Genç Gönüllerdeki Fırtına ve Şeytanın Tuzağı
Manevi yolun başında olan, imanı henüz kök salmamış genç müridler, bu zehirli ayrılıklar karşısında hak ile bâtılı ayırt etmede zorlanır. Eleştiri bombardımanı, kişiyi önce şüpheye, sonra çalışmalardan soğumaya ve nihayet manevi inkâra kadar sürükleyebilir.
İmam Gazzâlî (r.h.) buyurur: “İmanın kemali, şüphenin sarsıntılarından geçerek kökleşir. Lakin bu sarsıntıyı dış fitnelerle büyütmek, kalbe yıkım getirir.”
Bu tür düşüşlerin ardında, şeytanın en büyük stratejisi yatar. Şeytan, insanı büyük günahlara teşvik edemediğinde, onu ameli terk ettirmeye veya amelin kendisinden şüphe duymaya iter.
Cüneyd-i Bağdâdî (r.h.) şöyle uyarır: “Şeytanın en büyük oyunu, ameli terk ettirmek ve kalbe şüphe düşürmektir. O, seni başka cemaatleri eleştirerek vakit geçirmeye zorlar ki, kendi amelini ihmal edesin.”
İslami Bütünlüğün Parçalanması ve Hüküm
Zararlı grupların çoğu, İslam'ın bütünlük yapısını bozarak, onu sadece bir yönüyle (akide, fıkıh, ahlak) sınırlandırır ve diğer yönleri ihmal eder. Bu durum, İhsan (Allah'ı görüyormuşçasına yaşama) ve Hikmet (her şeyi yerli yerine koyma) prensiplerinden uzaklaşmaktır.
İmam Rabbânî (k.s.) hakikati şöyle özetler: “İslâm bir bütündür; bir parçasını terk eden, tamamından mahrum olur. Tarikat, şeriatın hizmetçisidir; şeriatten bir parça eksilten, tarikatın bereketini de kaybeder.”
Bu parçalanmış bakış açısı, nice salih niyetleri gölgeler, kabiliyetleri tahrip eder ve hizmet ateşini küle çevirir.
Hak Yolcunun Tavrı: Sükûnet ve Merhamet
Bu baskı ve fitneler karşısında seyr-i sülûk ehlinin tavrı; ihlâs, sükûnet, merhamet ve birlikten yana olmaktır. Müridin esas görevi, Hakk'ı arayanı Hakk'a yönlendirmek, ayrılıkçı değil birleştirici olmaktır.
İbn Atâullah İskenderî (r.h.) der ki: “Hakk’a gidenlerin en belirgin sıfatı; halkı Hakk’a çağırmak, ayrılığa değil birliğe yöneltmektir. İnsanların ayıplarını görmek yerine, onlara merhametle bakmaktır.”
Mürid, kendi yolunda doğru ve ihlaslı yürüdüğü sürece, fitne rüzgârlarının zararı ona ulaşamaz. Kişi, başkalarının hatasıyla değil, kendi kalbinin saflığıyla ilgilenmelidir.
Şeyh Abdülkâdir Geylânî (k.s.) hazretleri, sarsılmaz duruşun formülünü verir: “Sen doğru ol; eğri sana dokunamaz. Senin doğruluğun, eğriliği kendi kendine izâle eder.”
İhsan Ahlakıyla Hareket Etmek
Seyr-i sülûkun amacı, manevi kemale ulaşmaktır. Bu kemal, başkalarını eleştirmekle değil, kendi nefsini terbiye etmekle elde edilir.
İslâm, kavga alanı değil, rahmet atmosferidir. Bu yolda yürüyenler, farklılıklar içinde dahi gönülleri birleştiren, İhsan ahlakıyla hareket eden ve fitne ateşini söndüren olmalıdır. Zira, hepimiz aynı Kâbe'ye yöneliyor ve aynı Kitab'a inanıyoruz. Tevhid, sadece akide değil, aynı zamanda amel ve ahlakın da özüdür.

Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...