Kadiri Yolu

 

El-Enam Suresi 18-32. Ayetlerin Tefsiri

El-En’âm Sûresi 18-32. Ayetlerin Tefsiri


Tarih: 26. 11. 2024

     بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم




وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ


18. -"Ve O kullarının üstünde Kahir olandır. Ve O Hakimdir, Habirdir.” 

Allah, zalim ve Tağutları kahreden, kulları üzerinde mutlak ezici bir güce sahip olan, bütün işlerinde hikmet sahibi olan ve her şeyden haberdar olandır.


***


قُلْ اَيُّ شَيْءٍ اَكْبَرُ شَهَادَةًۜ قُلِ اللّٰهُ شَه۪يدٌ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ وَاُو۫حِيَ اِلَيَّ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِاُنْذِرَكُمْ بِه۪ وَمَنْ بَلَغَۜ اَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ اَنَّ مَعَ اللّٰهِ اٰلِهَةً اُخْرٰىۜ قُلْ لَٓا اَشْهَدُۚ قُلْ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌ وَاِنَّن۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۢ


19. - “De ki: “Şahid olarak hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, sizi de, ulaştığı kimseleri de uyarmam için vahyoldu. Allah ile beraber başka ilahlar vardır diye siz mi şahidlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben, şehadet etmem.” De ki: “O Ancak tek bir ilahtır. Ve ben gerçekten sizin şirk koştuklarınızdan uzağım.

Ey Muhammed onlara de ki: "Şahitliği daha güçlü ve büyük olan kimdir "De ki: "O, Allah'tır. O, benimle sizin aranızda, benim Hak Peygamber olduğu­ma şahittir. O, kimin haklı kimin haksız olduğunu çok iyi bilir. Rabbim bana bu Kur'an’ı, sizi ve kendilerine tebliğ ulaşan kimseleri, Allah'ın azabı ve cezalandırmasıyla uyarmam için vahyetti. Ey müşrikler, sizler mi Allah İle beraber diğer ta­pınılan ilahların var olduğuna şahitlik ediyorsunuz. Burada bir azarlama mevcuttur. Onlara de ki: "Ben böyle bir şahitlikte bulunmam, bilakis bunu reddederim." Yine de ki: "Allah, tek olan bir ilahtır. Onun hiçbir ortağı yoktur. Ben, sizin, Allah’a ortak koşarak kendileri­ne taptığınız şeylerden beriyim. Allah'tan başka hiçbir ilah tanımam.

***/***


اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۢ اَلَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ۟

20. - “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Nefislerini ziyana uğratanlar, işte onlar inanmazlar.” 

Kendilerine Tevrat ve İncili verdiğimiz yahudi ve hristiyanlar, Muhammedi, kendi ki­taplarında sıfatları belirtildiği için, kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini helak edip Cehenneme sürükleyenler yok mu İşte onlar, Muhammedin Peygamberliğini kabul ile ona iman etmeyenlerdir.

Rivayet edildiğine göre, Müslüman olan Yahudi asıllı insanlar demişler­dir ki: "Allah'a yemin olsun ki, bizim Muhammedi tanımamız oğlumuzu tanıma­mızdan daha sağlamdır. Çünkü Muhammed'in bütün sıfatlarını Tevrat'ta oku­duk."

Nefislerini ziyana uğratanlar müşrikler, mülhidler, inkarcı kitap ehli ve genel olarak bütün kafirler işte onlar inanmazlar. Yani Allah’ın Resulüne iman etmezler. Cenneti elden çıkarmak ve cehenneme girmekten daha büyük hangi zarar olabilir?


وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

21. - “ Allah'a karşı yalan uyduran ve ayetlerini yalanlayanlardan daha Zalim kim var? şurası muhakkak ki zalimler felaha ermezler.” 

Allah'a karşı yalan uydurarak ona layık olmayan nitelikleri veren kimse ile Kur'an ve mucizeler gibi Allah'ın ayetlerini yalanlayan kimselerden daha büyük ölçüde nefsine zulmeden hiçbir kimse yoktur. Bu gibi kimseler zalimlerin en zalimleridir ve onlar asla felah bulamazlar. 

Allah katında nasıl olur da felah olabilirler. Çünkü onlar batıl iki işi bir arada yapmış durumdalar. Evvela herhangi bir delil olmadığı halde Allah'a karşı yalan uydurdular. Arkasından kesin delil ile sabit olan şeyleri yalanladılar. 


وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُٓوا اَيْنَ شُرَكَٓاؤُ۬كُمُ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ


22. - “Ve o günü (hatırla ki), onların hepsini toplayacak, sonra da şirk koşanlara: “Nerede iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğiz.”

Allah’a iftirada bulunan ve onun ayetlerini yalanlayan müşrikler, ne bu dünyada kurtuluşa erecekler ne de ahirette kendilerini bir araya getirdiğimiz gün kurtuluşa ereceklerdir. 

Allah’a iftirada bulunan ve onun ayetlerini yalanlayan müşrikler ne bu dünyada kurtuluşa erecekler ne de ahirette kendilerini bir araya getirdiğimiz gün kurtuluşa ereceklerdir.

Biz o müşriklerin hepsini kıyamet gününde bir araya toplar sonra onlara "Allah’a ortak koştuğunuz putlarınız, ilahlarınız, uydurma rableriniz nerede" diye sorarız. Tapılmaya ve iman edilmeye müstahak olduklarını iddia ettiğiniz ilahlarınız nerede? Size şefaat edeceklerine ve sizi azaptan kurtaracaklarına inandığınız ilahlarınız nerede? çağırın onları da sizi kurtarsınlar. 


ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ

23 - “Sonra onların sadece: “Andolsun Allah'a ki, ey Rabbimiz bizler müşriklerden değildik.” Demelerinden başka çareleri kalmaz.”

Müşriklere, "Var olduklarını sandığınız ve Allah'a ortak koştuğunuz put­larınız nerede" diye sorulduğunda onlar, özürler dileyerek imtihandan geçirildikleri için yalan söyleyerek "Ey rabbimiz, sana yemin olsun ki, bizler, şarta ortak koşanlardan değildik" diyecekler başka bir hile bulamazlar.

Âyet-i kerimede geçen ve "Zor durumdan dolayı" diye tercüme edilen ifadesinin manası, Katade Abdullah b. Abbas ve Dehhak’tan nakledi­len bir görüşe göre "Sözleri" demektir. Yani, imtihana çekilen müşriklerin ce­vapları "Rabbimiz olan Allah'a yemin olsun ki biz ona, ortak koşanlardan değil­dik" demekten başka bir çareleri kalmaz" şeklindedir.

Katade’den nakledilen diğer bir görüşe göre bu ifadenin mânâsı, "Onların mazeretleri" demektir. Taberi, birinci izah tarzını tercih etmiştir. 


اُنْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ

24. - “Bak nefislerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira ettikleri de kendilerinden kaybolup gitti.


Ey Muhammed! Bak, putları ve diğer şeyleri rablerine denk tutan bu müş­rikler, Allah’ın huzuruna çıktıklarında söyleyecekleri: "Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki biz, Allah'a ortak koşanlardan değildik." şeklindeki sözleriyle kendilerini nasıl yalanlayacaklarıdır. Onlar, bu iftiralarından ve Allah'a ortak koşmalarından dolayı cezalandırılınca da uydurdukları putları kendilerinden uzaklaşarak kaybolup gidecek ve onlar, yapayalnız kalacaklardır.

  

***/***


وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرًاۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫كَ يُجَادِلُونَكَ يَقُولُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

25. - “İçlerinden seni (Kur'an okurken) dinleyenler vardır. Halbuki biz onu anlamasınlar diye kalplerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Onlar her türlü ayeti görseler de yine onlara inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle çekişirler. O küfür edenler derler ki: “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.

O bahane uyduran müşrikler arasında, Kur'an okuduğun zaman seni dinleyenler de vardı. Kur'an'ı anlamıyorlardı ve onunla alay ediyorlardı nasıl anlayabilirlerdi ki? Biz onların kalplerinin üzerine örtüler örtmüştük. Kulaklarına da ağırlık verdik. Kur'an'ı dinlemelerine engel olduk. Onlar delilerin hepsini görseler de yine de inanmazlar. Hakkın tevhidine delalet eden bütün ayetleri, bütün delilleri görmüş olsalar bile, inatlarından ve kibirlerinden dolayı yine de inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle çekişirler. O Küfredenler der ki: “Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir.”  


وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ وَيَنْـَٔوْنَ عَنْهُۚ وَاِنْ يُهْلِكُونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ


26. - “Onlar hem bundan vazgeçirmeye çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Onlar sadece kendilerini helaka sürüklerler de farkına varmazlar.” 

Onlar (Müşrikler) bu şekilde saldırarak hem inanmış Müslümanların peygambere tabi olmalarına ve ona iman etmelerine engel olmak istiyorlar hem de inat ve kibirle kendilerini o peygambere tabi olmaktan uzaklaştırıyorlar. Halbuki onlar kendilerinden başkasını helak etmiyorlar da farkında değillerdir. Onlar bu sapıtmalarla ve hilelerle kendilerinden başkasını helak olmaya götürmüyorlar. Onlarının çarpıtma ve saptırmalarının zararları kendilerinden başkasına ulaşmıyor. Çünkü  onlar Allah’ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini bir örtü ile kapattığı kimselerdir ve onlar için dünyada ve ahirette büyük bir azap vardır. 


 ***/***


وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِاٰيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ

27. - “Bir görsen, ateşin başında durduruldukları ve: “Keşke geri döndürülseydik ve Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık” diyecekleri zamanı.” 

Ey göz sahibi! Ateş gösterildiğinde ve gözleriyle gördükleri ve ateşin başında ve sıratın üstünde durduruldukları zaman sen böyle bir sahneyi görecek olursan çok dehşetli bir şeyi görmüş (şahit) olacaksın. Onlar korku içinde “Keşke eski halimize geri döndürülsek, Rabbimizin ayetleri bize tekrar indirilmiş olsa ve biz onları yalanlamasak ve ayetleri bize getiren peygambere inananlardan olsak” derler. 

***/***

بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُۜ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

28. - “Hayır, öteden beri gizliye geldikleri şeyler karşılarına çıktı. Eğer geri döndürülseler yine kendilerine yasaklanan şeylere döneceklerdir. Doğrusu onlar yalancılardır.”

Dünya hayatında insanlardan gizledikleri çirkin işleri ve bütün rezillikleri sahifelerinde açıktan açığa ortaya çıkacaktır. İşte bu durum ortaya çıkınca artık onlara karşı delil de ortaya konulmuş olacaktır. Eğer ateşin yanında durdurulduktan sonra dünya hayatına geri döndürülseler yine kendilerine yasaklanan şeyleri küfür ve benzeri hallere döneceklerdir. Doğrusu onlar yalancılardır. Verdikleri sözlerinde yalan söylerler. Çünkü bu sözleri yerine getirmezler. Bu karaktersizliktir. Onlar ateşte ebedi kalmayı neden hak ettiklerini idrak edecek olursak bu karakterleri tanımış oluruz. Çünkü onlar ebediyen kalacak olsalar, yine kafirliklerine devam ederler.

وَقَالُٓوا اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَ


29. - “Ve dediler ki: “Hayat ancak bu dünya hayatımızdır. Ve biz diriltilecek değiliz.”

Varsa yoksa bu dünya hayatı bizim için tek hayattır bu hayattan sonra dirilmek haşrolunmak neşir diye bir şey yoktur onlar bu iddialarını daha bir pekiştirmek üzere ve biz diriltilecek değiliz sözlerini eklerler bu ise cehaletin en büyüğüdür Çünkü Allah'ı ve onun kudretini bilen bir kimse Onun ikinci defa yaratmasını asla garip karşılamaz. Allah'ı ve adaletini tanıyan bir kimse bu dünyadan başka bir dünyada hesap ve cezasını olacağına kesinlikle İnanır. Yüce Allah ayrıca bunu yapacağını resulleri vasıtasıyla da bildirmiştir. Bütün bunlara rağmen insanın öldükten sonra dirilmeye iman etmemesinden daha büyük bir bilgisizlik olabilir mi? 


وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ وُقِفُوا عَلٰى رَبِّهِمْۜ قَالَ اَلَيْسَ هٰذَا بِالْحَقِّۜ قَالُوا بَلٰى وَرَبِّنَاۜ قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ۟

30. - “Bir görseydin eğer, rablerinin huzurunda durdukları zamanı. O: “Bu hak değil miymiş?” deyince, Onlar da: “Rabbimiz hakkı için evet” derler. Buyurur ki: Öyleyse, küfür ede geldiğinizden dolayı tadın azabı.”

Ey Muhammed! Onun huzurunda durdurulacaklardır. Onları bir görsen o zaman rableri onlara: “Dünyadayken inkar ettiğiniz tekrar dirilme” bir gerçek değilmiymiş” diyecek. Bu ayet onların azarlanmaları ve soru sorulmaları için alıkonulacaklarını ifade etmektedir. Tıpkı suç işlemiş bir kölenin cezalandırılmak üzere efendisinin huzurunda durdurulması gibi. Onlar da: “Evet rabbimize yemin olsun ki bu bir gerçekmiş” diyeceklerdir. Bunun üzerine rableri de onlara: “Dünyadaki inkar ve yalanlamalarınız sebebiyle tadın bu azabı” diyecektir. 

قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلٰى مَا فَرَّطْنَا ف۪يهَاۙ وَهُمْ يَحْمِلُونَ اَوْزَارَهُمْ عَلٰى ظُهُورِهِمْۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ


31. - “Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar gerçekten kaybetmişlerdir. Nihayet kıyamet onlara ansızın gelip çattığı zaman yüklerini sırtlarına yüklenerek: “Orada yaptığımız eksikliklerden dolayı yazıklar olsun bize” derler. Dikkat edin, ne kötüdür yüklendikleri şeyler.”

İnkârı imana tercih ederek, öldükten sonra dirilmeyi, cenneti, cehennemi ve Allah’ın huzurunda hesaba çekilmeyi yalanlayanlar, hüsrana uğramışlardır. Allah’ın, ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaracağı o kıyamet günü onlara ansızın gelince onlar, daha önce yaptıklarından dolayı pişmanlıklarını belirterek "Dün­yada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize." diyeceklerdir. Onlar, günahlarını bizzat yükleneceklerdir. Yüklendikleri bu günah ne kötüdür.

Ayet-i kerimede geçen ve "Günahlar" diye tercüme edilen kelimesi hakkında Taberi diyor ki: "Bundan maksat, işlenen günahlardır. Bir kı­sım insanlar buradaki kelimesinin "sırtlarında taşıyacakları yükler" anlamına geldiğini söylemişlerdir. Fakat ben bu kelimenin bu mânâya geldiğine dair ne bir delil gördüm. Ne de Arapçasına güvenilen birinden bir açıklama duy­dum. Kâfirlerin kıyamet gününde sırtlarına yüklenecekleri bildirilen şeylerden maksat, günah olan amelleridir. 

Bu hususta Süddi demiştir ki: "Hiçbir zalim in­san yoktur ki o ölüp kabrine konulduktan sonra onun yanma çirkin yüzlü, siyah renkli, pis kokulu, kirli elbiseli bir adam gelmiş olmasın. Ölen zalim kimse, ka­birde yanına giren o kişiyi görünce, "Yüzün ne de çirkinmiş" diyecek, o da "Senin amelin böyleydi!" diyecek. 

- Zalim: "Kokun ne pismiş" diyecek o da "Se­nin amelin böyle pis idi" diyecek, - zalim: "Senin elbisen ne kadar kirli" diyecek o da: "Senin amelin böyle kirli idi." diyecek. 

- Zalim: "Sen kimsin " diyecek. 

- O da: "Ben senin amelinim" diyecektir. 

- O, ölen zalim kişiyle birlikte kabirde kala­cak, kıyamet gününde zalim kimse diriltilince de ameli ona diyecek ki: "Dünya­da iken zevk ve şehvani arzular vasıtasıyla ben seni taşıyordum. Bugün de sen beni taşıyacaksın." Böylece ameli o kişinin sırtına biner, onu sürer ve cehennem ateşine sokar, işte Allah Teâlâ'nın "Onlar, günahlarını sırtlarına yüklenirler." ifa­desinden maksat budur. 


وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

32. - “Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise takva sahipleri için daha hayırlıdır. Hala aklınızı başınıza almayacak mısınız?”

Ey insanlar, dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Kısa bir süre içinde gelip geçer. Sakın kendinizi ona kaptırmayın. Çünkü ona aldananlar, sonunda pişman olurlar. Âhiret yurdu ise Allah'tan korkup o hayata hazırlık yapanlar için daha hayırlıdır. Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?

Bu âyet-i kerime: "Hayat ancak dünya hayatıdır. Biz tekrar diriltilecek değiliz" diyen kâfirlere cevap vermekte ve bu dünya hayatının geçiciliğine dik­kati çekmektedir. Başka bir âyet-i kerimede de dünya hayatı şöyle tasvir edil­mektedir: "Bilin ki dünya hayatı sadece bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme vesilesi, mal ve evlatların çoğalmasından ibarettir. Bu bir yağmura benzer ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider, sonra o bitki kurumaya yüz tu­tar. Bir de bakarsın ki saptan kesilmiş. Daha sonra çerçöp haline gelir. Ahirette ise şiddetli bir azap, Allah'ın bağışlaması ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir. 

Ahirete nispetli dünya hayatının nasıl bir değer ifade ettiğini anlayarak ahiret için çalışmak suretiyle aklınızı kullanmayacak mısınız sorusu var. Allah'tan gelmiş buyrukları aklınızda kavrayıp onlara kurak verip itaat edin İman ederek küfürden ve günahlardan sakınarak takva sahipleri arasına katılmayacak mısınız? Böylece kafirlerin iddialarına karşı alıp verilmiş olmaktadır onlar öldükten sonra dirilme olmayacağına dair iddiaları dünya hayatının hakikati hatırlatılarak reddedilmiştir. 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar