Kadiri Yolu

 

El-Araf Suresi 160-171. Ayetlerin Tefsiri



El-Â’raf Sûresi 160-171. Ayetlerin Tefsiri


Tarih: 04. 03. 2025

  ﷺ   

    بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم    




وَقَطَّعْنَاهُمُ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ اَسْبَاطًا اُمَمًاۜ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اِذِ اسْتَسْقٰيهُ قَوْمُهُٓ اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَۚ فَانْبَجَسَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًاۜ قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْۜ وَظَلَّلْنَا عَلَيْهِمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْهِمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿١٦٠﴾ وَاِذْ ق۪يلَ لَهُمُ اسْكُنُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ وَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ وَقُولُوا حِطَّةٌ وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا نَغْفِرْ لَكُمْ خَط۪ٓيـَٔاتِكُمْۜ سَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿١٦١﴾ فَبَدَّلَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ قَوْلًا غَيْرَ الَّذ۪ي ق۪يلَ لَهُمْ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَظْلِمُونَ۟ ﴿١٦٢﴾ وَسْـَٔلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّت۪ي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِۢ اِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ اِذْ تَأْت۪يهِمْ ح۪يتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعًا وَيَوْمَ لَا يَسْبِتُونَۙ لَا تَأْت۪يهِمْۚ كَذٰلِكَ نَبْلُوهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ ﴿١٦٣﴾ وَاِذْ قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًاۨۙ اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ اَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَد۪يدًاۜ قَالُوا مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ﴿١٦٤﴾ فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِه۪ٓ اَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّٓوءِ وَاَخَذْنَا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَـ۪ٔيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ ﴿١٦٥﴾ فَلَمَّا عَتَوْا عَنْ مَا نُهُوا عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـ۪ٔينَ ﴿١٦٦﴾ وَاِذْ تَاَذَّنَ رَبُّكَ لَيَبْعَثَنَّ عَلَيْهِمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ يَسُومُهُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِۜ اِنَّ رَبَّكَ لَسَر۪يعُ الْعِقَابِۚ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿١٦٧﴾ وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الْاَرْضِ اُمَمًاۚ مِنْهُمُ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذٰلِكَۘ وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّـَٔاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿١٦٨﴾ فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ وَرِثُوا الْكِتَابَ يَأْخُذُونَ عَرَضَ هٰذَا الْاَدْنٰى وَيَقُولُونَ سَيُغْفَرُ لَنَاۚ وَاِنْ يَأْتِهِمْ عَرَضٌ مِثْلُهُ يَأْخُذُوهُۜ اَلَمْ يُؤْخَذْ عَلَيْهِمْ م۪يثَاقُ الْكِتَابِ اَنْ لَا يَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّ وَدَرَسُوا مَا ف۪يهِۜ وَالدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٦٩﴾ وَالَّذ۪ينَ يُمَسِّكُونَ بِالْكِتَابِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۜ اِنَّا لَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُصْلِح۪ينَ ﴿١٧٠﴾ وَاِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَاَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّٓوا اَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْۚ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ۟ ﴿١٧١﴾

160. -“Biz onları 12 oymağa, ümmetlere ayırdık. Kavmi ondan su istediği zaman Musa'ya: “Asanı taşa vur!” diye vahyettik. Ondan on iki pınar fışkırdı. Herkes su içeceği yeri belledi ve onların üzerine bulutla gölge yaptık. Onlara “Menn” ve “ Selva” indirdik. Size verdiğimiz temiz ve güzel rızıklardan yiyin. Onlar bize zulmetmediler, ancak kendilerine zulmediyorlardı.” 

Biz onları on iki kabileye ayırdık. Yani Yakub’un oğullarının sayısınca on ikidir. İsrailoğulları, dinleri hususunda ihtilafa düştükleri için onları on iki gruba bölüp on iki ümmet yaptık. Onlar, TİH çölünde iken Musa’dan su istedikleri zaman biz ona, asasını taşa vurmasını emrettik. O da vurdu ve taştan on iki pınar fışkırdı. Kabilelerden her biri su içeceği pınarı öğrendi. Ayrıca biz onları güne­şin sıcağından kendilerini koruyacak bulutların altında gölgelendirdik. Ve onla­ra, yiyecek olarak kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. Ve onlara: "Size verdi­ğimiz rızıkların helal ve temizlerinden yiyin." dedik. Fakat onlar bu rızıklardan hoşlanmadılar. Aynı şeyleri yemekten usandıklarını söylediler ve: "Biz, bir tek yemekle yetinmeyiz." dediler. Daha basit şeyleri daha güzel şeylere tercih etti­ler. Böylece biz onlara zulmetmedik, onlar böyle bir istekte bulunmakla kendi kendilerine zulmettiler. 

161. - “Hani onlara şöyle denilmişti: “Şu şehirde oturun. Orada dilediğiniz gibi yiyin. “Hıtta” deyin ve kapısından secde ederek girin ki günahlarınızı bağışlayalım. İhsan edenlere daha da arttıracağız.”

Ey Muhammed, İsrailoğullarının, Peygamberleri Musa’nın emrine nasıl karşı geldiklerini de bir düşün. Bir zaman onlara şöyle denilmişti: "Siz Kudüs şehrine yerleşin. Onun meyvelerinden, hububat ve bitkilerinden, dilediğiniz yer­den yiyin. "Ey Rabbimiz, bizi affet" deyin. Kudüs şehrinin kapısından, Allah'ın nimetlerine karşılık ona şükür secdesi yaparak girin ki, daha önce yaptığınız gü­nahları bağışlayalım, onlardan dolayı sizi hesaba çekmeyelim. Biz, iyilikte bu­lunanların mükâfaatlann fazlasıyla vereceğiz. 

162. - “İçlerinden zulmedenler kendilerine söylenen sözü başkasıyla değiştirdiler. Biz de onlara zulmeder olduklarından dolayı gökten azap indirdik.” 

Burada, İsrailoğullarının, değiştirdikleri söz: "Bizi affet," demeleri yeri­ne herhangi bir anlamı olmayan "Hınta Fi Şa’rah" sözüdür. Bir kısım âlimler,bu anlamsız sözleri söyleyerek Allah’ın kendisinden af dilemeleri isteğini reddettiklerini ve bunun üzerine Allah’ın kendilerini cezalandırarak yetmiş bin kişinin “Taun” hastalığından öldüğünü söylemişlerdir. İşte gökten indirilen azabın da bu olduğu ifade edilmektedir.  

163. - “Onlara denizin kıyısındaki o kasabanın durumunu sor. Hani onlar cumartesi gününü ihlal ederek haddi aşmışlardı. Zira cumartesi günleri balıkları sürüyle geliyor, cumartesi tatili yapmayacakları gün ise gelmiyordu. İşte biz fasıklık eder oldukları için onları böylece imtihan ediyorduk.” 

İsrailoğullarının bir kısmı, Kızıldeniz kenarındaki "İlat" veya "Medyen" adlı şehirde oturuyordu. Allah Teâlâ onlara imtihan için, cumartesi günleri av­lanmayı yasaklamıştı. Cumartesi günleri balıklar akın akın kıyılara geliyor ve göz önünde dolaşıyorlardı. Bunu gören İsrailoğulları balıkların böyle bolca bu­lunmasına dayanamayarak, Cumartesi günü avlanma yasağını bozup onları avla­ma başladılar. Böylece imtihanı kaybettiler.

Müfessirler, âyet-i kerime’de zikredilen deniz kenarındaki şehirin hangi şehir olduğu hususunda çeşitli görüşler zikredilirse de net bir bilgi yoktur. Medyen veya Eyle şehri olduğu da söylenir.

164. - “Hani İçlerinden bir topluluk demişti ki: “Allah'ın kendilerini helak edeceği veya çetin bir azap bile cezalandıracağı bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? Onlar da: “Rabbinize karşı mazeret olsun ve belki sakınırlar diye” demişlerdi.”

Ey Muhammed, İsrailoğullarından bir topluluğun Cumartesi günü yasağı­nı ihlal edenlere nasihatta bulunan diğer bir topluluğa şöyle söylediklerini dü­şün. "Ey cumartesi günü yasağını ihlal edenleri, bu hallerinden vazgeçirmek için nasihatta bulunan kimseler Allah'ın günahları yüzünden dünyada helak ede­ceği veya suçlarını erteleyip âhirette kendilerine şiddetli bir şekilde azab edeceği bir topluluğa neden vaaz ediyorsun ki " Vaaz eden topluluktan onlara şu cevabı vermişti. "Biz, rabbimizin bize farz kıldığı, iyiliği emretme ve kötülüğe mani ol­ma vazifımizi yerine getirerek ona karşı sorumlu olmamamızı istiyor bir de ken­dilerine nasihatta bulunacağımız insanların işledikleri günahlardan kaçınacakla­rını ümit ediyor ve bu sebeple onlara nasihat ediyoruz.

Müfessirler, âyet-i kerime’de, İsrailoğullarından, isyanda bulunanlara nasihat eden topluluğa "Niçin nasihatta bulunuyorsunuz " diyen üçüncü bir top­luluğun, Allah'ın cezalandırmasından kurtulup kurtulmadığı hususunda iki gö­rüş zikretmişlerdir.

Yapılan öğütlerin fayda vermediğinden dolayı bunlardan uzaklaşan grup'un cezadan kurtulduğu bu konuda Hz Ali ile Abdullah bin Abbas şunları söylemiştir. Bu ayette zikredilen insanlar Mekke ile Medine arasında deniz kenarında bulunan eyle Kasabası sakinleridir. Abdullah bin Abbas israiloğulları'nın üç kısma ayrıldığını bir kısım cumartesi günü balık avlamaya karşı çıkıyor diğer kısmı, karşı çıkanlara niçin bunlara nasihat ediyorsunuz diyor, üçüncü kısım ise avlanma yasağını ihlal etmeye devam ediyordu. Bu üç grup insandan sadece avlanma yasağını ihlal edenlere karşı çıkan grup cezalandırılmaktan kurtuldu diğer iki grup da cezalandırılmış oldu.

Avlanma yasağına ihlal edenlere karşı çıkanlar bir gün diğer iki grubun insanlarını göremez oldular. Ve kendi aralarında dediler ki: “Hele bir bakın bu insanlara ne oldu başlarına bir şey mi geldi.” o insanların evlerine baktılar birilerine görsünler onlar evlerin içerisinde maymuna dönmüşler. Onların kimler oldukları gözlerinden tanınıyorlardı. Allahu Teala İşte bunlar hakkında buyurmuştur ki: “Biz onların bu hallerini o zamanda bulunanlara ve sonra dan gelecek olanlara bir ibret de muttakiler için de bir nasihat yaptık.

165- “Onlar kendilerine verilen öğüdü unutunca, biz kötülükten men edenleri kurtardık. Zulmedenleri ise fasıklık eder oldukları için şiddetli bir azab ile yakaladık.”

Âyet-i Kerime, cumartesi günü avlanma yasağını çiğneyenlere nasihatta bulunanların kurtulduğunu, yasağı çiğneyenlerin de şiddetli bir azaba uğratıl­dığını açıklamakta, tarafsız kalanların ise durumları belirtilmemektedir. Burada tarafsız kalanların zikredilmemesi, kendi davranışlarına uygun bir muameledir. Zira onlar da, hakkın tebliği hususunda susmuşlardır. Bu sebeple övülmeye la­yık görülmedikleri gibi kınanmamışlardır da denilmiştir.

Ancak, bunların da cezaya çarptınlıp çarptınlmadıklan hususunda daha önce de belirtildiği gibi iki görüş vardır. Bir kısım âlimler bu tarafsız kalan kişilerin de cezai andı nldıklannı söyle­mişler diğer bazıları ise bunların da kurtuluşa erdiklerini beyan etmişlerdir. 

166. - “Böylece onlar serkeşlik ederek yasak edileni yapmakta ısrar edince onlara: “Aşağılık maymunlar olun.” dedik.

Katade diyorki: "Bu topluluk günah işlemekte ısrar edince Allah bunla­rı, normal insanlar iken, hayvana kuyruklu maymunlara çevirmiştir."

Bu insanlar, gerçekten maymuna dönüşmüşlerdir. Fakat onların soyları devam etmemiş, yok olup gitmişlerdir. Bu hususta daha geniş bilgi için Mâide Suresi´nin altmışıncı âyetine bakınız. 

 167. - “Hani Rabbin onları, kıyamet gününe kadar azabın en kötüsüne uğratacak olanları üzerlerine muhakkak göndereceğini ilan etmişti. Şüphesiz ki Rabbin cezasız çabuk olandır ve muhakkak ki O, Ğafur’dur, Rahim’dir."

Yahudilerin kıyamet gününe kadar zelil düşürüleceklerini beyan eden bu ilhî hüküm kesindir. Yahudiler, işlemiş oldukları cinayetlerinin cezası olmak üzere bu hükmün gereği olarak günümüze kadar hor ve hakir düşürüldükleri gi­bi bundan sonra da bu kötü durumları devam edecektir.

Yahudilere, kıyamet gününe kadar en kötü azabı yapacak olan kimseler, Abdullah b. Abbas Katade, Said b. Cübeyr, Süddi ve İbn-i Zeyd’e göre, Müslü­man olan Araplardır. Müslümanlar, Yahudilerin, cizye vermeyenlerine karşı sa­vaşır, onları mağlup ederler veya onları zelil ederek kendilerinden cizye alırlar. Her iki haldede Allah Teâlâ, müslümanların, Yahudilerin üzerine göndermiş ve Müslümanların eliyle onları zelil kılmıştır. Âyet-i kerime buna işaret etmektedir.

Allah Teâlâ, Yahudilere, Roma Krallarını ve Keldanileri musallat etmiş daha sonra da Hristiyanların eliyle onları ezmiş ve perişan etmiştir. Sonra İslam dini gelmiş, Müslümanların davetlerini kabul etmemeleri sebebiyle yine o peri sanlıkları devam etmiştir. Son olarak bunların, Deccalin yardımcıları olacağı ve bu nedenle gökten inecek olan Hz. İsa ile beraber olan Müslümanların eliyle öl­dürülecekleri, Hadis-i Şeriflerde bildirilmektedir.

Bu hususta Resulullah (ﷺ) buyuruyor ki: "Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Müs­lümanlar onları öldüreceklerdir. Öyleki Yahudiler, taşların ve ağaçlann arkasın­da saklanacaklar fakat o taş veya ağaç: "Ey Müslüman, ey Allahın kulu işte Ya­hudi benim arkamdan, gel onu öldür." diyecektir. Ancak gargat ağacı (Musa ağacı) hariç. Çünkü bu, Yahudi ağacıdır.

168. - “Biz onları yeryüzünde topluluklar halinde ayırdık. İşlerinden kimisi salihlerdir. Kimisi de ondan aşağıdırlar. Belki dönerler diye onları güzellikler ve kötülüklerle denedik.” 

Âyet-i Kerime, israiloğullarının, yeryüzüne dağılmadan önce iki fırkaya ayrıldıklarını, bazılarının salih kişiler olduklarını, diğerlerinin ise böyle olma­dıklarını ve yaptıklarından vaz geçmeleri için Allah Teâlâ tarafından, bolluk, darlık, sıkıntı ve genişlikle imtihan edildiklerini beyan etmektedir.

İsrailoğullarının iyi olmaları Hz. İsa'nın kendilerine Peygamber olarak gönderilmesinden öncedir. Hz. İsa gönderildikten sonra, dinlerinden dönmüş­ler, inkâra düşmüşlerdir.

Salih olanlar kimdir? Salih olanlar Peygambere tabi olan ve dinin farzları hükümleri ve nafileleri ile takva yolunu tutanlar salih olabilirler. 

169. - “Onlardan sonra bir takım kimseler gelip onların yerine geçmiştir. Kitaba varis olmuşlardı. Dünyanın geçici metaını alıyorlar ve: “İleride affedileceğiz.” diyorlardı. Onlara buna benzer bir meta gelse onu da alıyorlar. Onlardan Allah'a karşı ancak Hakkı söyleyeceklerine dair kitabın teminatı alınmamış mıydı? Halbuki onda olanı okumuşlardı da. Ahiret yurdu Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı başınızı almayacak mısınız?.” 

Hikâyeleri anlatılan İsrailoğullarının, bu nesillerden sonra, kendilerin­de hayır bulunmayan bir nesil geldi. Bunlar Tevrata mirasçı olmuşlardı. Fakat Tevratla amel etmeyi bıraktılar. Geçici dünya menfaatlerini ona tercih eder ol­dular. Rüşvetler alıp Tevrat´ın hükümlerini tatbik etmiyorlar sonra da: "Allah, günahlarımızı ilerde affeder." diyorlardı. Bununla beraber yeni bir menfaat bu­lunca yine haramları helal sayıyorlardı. Dünyada ellerine geçen, haram ve hela! herşeyi alıyorlar yine de Allah'ın, kendilerini affedeceğimi umuyorlardı.

Halbuki İsrailoğullarından, Allah hakkında, gerçeğin dışında birşey söy­lemeyeceklerine dair Tevratta ahit alınmıştı. Onlar da Tevratı iyice okumuşlar­dı. Fakat Tevratla amel etmeyi bırakmışlar, kendilerine verilen emanete ihanet etmişler ve Allah'a verdikleri sözü bozmuşlardır. Allah Teâlâ işte bunları uyara­rak buyuruyor ki: "Allah'tan korkanlar için âhiret yurdu bu dünyanın geçici metaından daha hayırlıdır. Hiç aklınızı kullanmaz mısın

 170. - “Kitaba sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar, elbette biz ıslah edenlerin mükafatını zayi etmeyiz”

Allah Teâlâ, Tevrattan yüz çevirenlerin halini beyan ettikten sonra, gön­dermiş olduğu kitaba sımsıkı sarılanları överek buyuruyor ki: "Allah'ın kitabına sarılıp onunla amel edenler namazlarını tam vaktinde hakkıyle kılanlar yok mu Şüphesiz ki biz, iyi amel işleyenlerin amellerini asla zayi etmeyeceğiz. 

171. - “Hani biz dağı üzerlerine gölgelik gibi kaldırmıştık da onlar onu tepelerine düşecek sanmışlardı. Size verdiğimizi kuvvetle alın ve onda olanı düşünün ki sakınasınız.

Ey Muhammed, İsrailoğullarının şu halini de bir düşün. Biz bir zaman dağı yerinden koparıp onların üzerine bir bulut gibi kaldırdık. Onlar, Allah'ın, kendilerine emrettiği şeyleri yapmadıkları takdirde dağın, üzerlerine mutlaka düşeceğini anladılar. O zaman biz, kendilerine: "Sizi sorumlu tuttuğumuz kitabı­mızın hükümlerine sımsıkı sarılın. Onda bulunan ahit ve antlaşmaları hatırlayın. Belki bu1 yoila rabbinizden korkar ve cezalandırmasından çekinirsiniz." demiş­tik. 

İsrailoğulları Tevratla amel etmeyi terk edince Allah Teâlâ Cebrail'e emretmiş, Cerbrail bir dağı yerinde koparıp onların üzerine kaldırmıştır. Allah Teâlâ onlara "Ya Tevrattaki hükümlerle amel etmeyi kabul edersiniz veya bu dağı başınıza indiririm." buyurmuştur. 

Hasan-i Basrî diyor ki: "Yahudiler, dağı üzerlerine kalkmış görünce, onun düşüneceğinden korkarak, sol kaşlarının üzerine secdeye kapanmış ve sağ gözleriyle de dağa bakıp duruyorlardı. Yahudiler bugün de hâlâ sol kaşlarının üzerine secde etmektedirler.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar