Kadiri Yolu

 

Yunus Sûresi 57-70. Ayetlerin Tefsiri .jpeg

Yunus Sûresi 57-70. Ayetlerin Tefsiri

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم



يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ ﴿٥٧﴾ قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ ﴿٥٨﴾ قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًاۜ قُلْ آٰللّٰهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّٰهِ تَفْتَرُونَ ﴿٥٩﴾ وَمَا ظَنُّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ۟ ﴿٦٠﴾ وَمَا تَكُونُ ف۪ي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا اِذْ تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرَ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ ﴿٦١﴾ اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿٦٢﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ ﴿٦٣﴾ لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ ﴿٦٤﴾ وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۜ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٦٥﴾ اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ ﴿٦٦﴾ هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ ﴿٦٧﴾ قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُۜ هُوَ الْغَنِيُّۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهٰذَاۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿٦٨﴾ قُلْ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ ﴿٦٩﴾ مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟ (٧٠)


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.

57- “Ey insanlar! Size rabbinizden bir öğüt, göğüslerde olanlara bir şifa, müminler için hiçbir hidayet ve rahmet gelmiştir.”

Ey insanlar! Size rabbiniz katından lehinize ve aleyhinize onların açıklandığı bir kitap bir öğüt gelmiştir. Allah bu kitabı yani okuyup da üzerine düşünen kimseler için yasaklardan sakındırıcı, eğitici, iyiliğe teşvik edici kılmıştır. Sizleri Allah'ın cezalandırması ile uyarır ve Allah'ın azabından korkutur. O kur’an kalbinizde bulunan cehalet ve şüphe hastalıklarına karşı sizin için bir şifadır. O müminler için, helali haramdan ayırt eden bir doğru yol rehberi ve Allah'ın yarattıklarına gösterdiği bir rahmettir. Bu rahmetiyle kullarını sapıklıktan çıkarır. Doğruluğa sevk eder ve onları helak olmaktan kurtarır. 

Evet, kur'an-ı kerim müminler için bir şifadır. Allah, onun vasıtasıyla cahillerin cehaletini giderip onları cehalet ve inkarın karanlığından kurtarır. İlmin ve imanın aydınlığına çıkarır. Kalplerinde bulunan şüpheleri ve şeytanın vesveselerini giderir. 

Kafirler ise kur’an’ı kerim’in bu aydınlatıcı nurundan ve manevi hastalıkların tedavisinden mahrumdurlar. Onlar buna inanmadıklarından ve emir ve tavsiyelerini tutmadıklarından kur’an onlara şifa vermez. Nuruyla onları aydınlatmaz. Bu hususunda: “Biz kur’ana iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olarak indiriyoruz. Kur’an zalimlerin ise ancak zarırını artırır.” İsra/82  

58- “De ki: “Allah'ın lütfuyla, rahmetiyle; işte asıl bunlara sevinsinler. O, bütün toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır.”

Allah’ın kendilerine lütfetmiş olduğu hidayetle, hak din ile hidayete ulaştıran bu kitapla sevinsinler. Herşeyden önce buna sevinmelidirler. Kazanılacak dünyalıktan, dünyada bulunan fani ve kaçınılmaz olarak tükenip gidecek olan süslerinden daha hayırlıdır. Bu oldukça büyük bir edep ihtiva eder. Böyle bir edeple ancak eşyanın gerçek kıymetlerini kavrayabilenler edeplenebilir. Ölçüyü kaybedip basit bir değere oldukça büyük fiyat biçenler, oldukça büyük değerlere de düşük biçenler ise, böyle bir şeye muvaffak olmaktan uzak kalırlar, imanın hakikatından uzaklaşırlar. 

Ayette geçmekte olan lütuf İslam'dır. Rahmetten maksat ise Kur'an'dır. Hilal b. Yesaf, Katade, Hasan-ı Basri ve İbn Abbas ayeti bu şekilde izah etmişlerdir. Diğer bazılarına göre ise lütuf Kur'an, Rahmet ise İslam'dır.

Eyfa b. Abdullah diyor ki: "Ömer (r.a.), Hilafeti döneminde Irak’ın har­cı (vergisi) kendisine gelince, azadlı kölesiyle birlikte çıkıp, vergi malı olarak gelen develeri saymaya başladılar. Develerin, hesaplanandan daha fazla olduğu­nu gördüler. Bunun üzerine Ömer: "Yüce olan Allah’a hamdolsun." dedi. Azadlı kölesi ise: "Vallahi bu, Allah’ın lütfu ve merhametindendir." dedi. Bunun üzerine Ömer: "Hata ettin. Bu, Allah teala'nın: "De ki: "Allah'ın lütfu ve merhametiyle sevinsinler..." âyetinde sözü edilen lütuf ve merhamet değil bu âyetin sonunda zikredilen "... O, biriktirdikleri mâllardan daha hayırlıdır." ifadesindeki mallar­dandır." dedi. Taberani 

Şimdi Allah'ın, bu şekilde sağlıklı bakışa muvaffak kimselerden olmayı ve eşyaya gerçek kıymetini biçenlerden bizleri kılmasını dileriz. Kişi; bu örneği iyi oku iyice bak, bu örneğe uy! Sakın kalbine çağın hastalığı olan materyalizm, yani dünya sevgisi, dünyaya meyletmek hastalığı, dünya hayatından yana memnun olup hoşnut olmak hastalığı, onu biricik ölçü olarak kabul etme hastalığı girmesin. İşte bununla İslâmî düşünüş ile çağdaş kâfir düşünüşler arasındaki büyük farkı da idrâk ediyoruz. Şu anda dünyada en güçlü kabul edilen devletleri Rusya, Amerika, İngiltere, Fransa, Çin, katıksız bir materyalist felsefeye dayanmakta, eşyayı maddî gelirleri açısından değerlendirip ona göre kıymet biçmektedirler. 

Rusya üretimi ve ekonomiyi insan hayatında her şey olarak kabul edip değerlendiren Marksist bir felsefe, Amerikan toplumu da pragmatizm felsefesi üzerinde kurulu bir toplumdur. Bu da şunu ifade eder: Bir şeyin değeri onun insana sağladığı maddi menfaat ile belirlenir. İşte; bu yaklaşımlar ile Kur'ân'ın eğitimi arasındaki fark, gerçekten büyüktür.

Bu hususlar yani bu Kur'ân-ı Kerim'in mü'minler için hidâyet olduğu gerçeği zihnimizde yer ettiğine göre, şunu soralım: O halde buna bağlı olarak yapılması gereken nedir? Buna bağlı olarak insanın yapması gereken; ister yasama, ister inanç ve düşünceye dair hususlarda, emir ve direktifleri Allah'tan başkasından almamalıdır. Aynı şekilde insanın kendisini eksiksiz bir Kur'ânî kalıba da dökmesi gerekmektedir. İşte bundan dolayı, yüce Allah'ın bundan sonraki buyruklarda Rasûlüne birtakım kavramları tashîh etmesini emrettiğini görüyoruz. Bu arada yüce Allah, birtakım gerçekleri vurgulamaktadır. Yapılan bu düzeltmelerle bu vurgular arasında, Kur'ân-ı Kerim'in bir öğüt, bir şifâ, bir rahmet ve hidâyet olduğuna dair bir örnek de görüyoruz. 


59- “De ki: “Allah'ın size gönderdiği, sizin bazılarını haram, bazılarını helal kıldığınız rızıklar hakkında ne dersiniz? Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?”

Ey Muhammed, deki: “Ey insanlar söyleyin bana, Allah’ın sizin için rızık olarak yarattığı şeylerden bir kısmını, kendi yanlış kanaatinize göre helal, diğer bir kısmınıda haram sayıyorsunuz. Halbuki rızık Allah'tandır mal onun malıdır mülk onun mülküdür o halde haram ve helal kılacak olan da odur haram ve helal kılmaya dair uyruklar da ondan anlıyorlar. Ondan almaksızın haram ve helal kılmalarını hepsi batıldır yalandır iftiradır. Allah mı bazı şeyleri haram ve helal kılın diye size izin mi verdi? Yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz? Bunu ona nispet etmekle yalan mı söylüyorsunuz? 

Cahiliye döneminde Araplar normalde Allah'ın helal kıldığı bazı şeyleri bir takım manasız örf ve adetlerine uyarak kendilerine haram kılarlardı. Bu konudan Bakara suresinde bahsedilmişti. Mesela bazı develeri bazı sebeplerle serbest bırakır, onlara binmez, sütünü sağmaz ve onları kendilerine haram kılarlardı. İslam gelince bu tür anlamsız örfleri kaldırdı. Allah'ın kullarına helal kıldığı şeyleri, kimsenin haram kılmayacağını hükme bağladı.

Allah'ın helal kıldığı şeyleri kulların kendi düşüncelerine göre haram kılmalarının yanlış olduğunu ve böyle davranışların manasız olduğunu ifade bakımından şu hadisi Şerif'i zikretmek mümkündür: Bu hususta Malik b Nadle diyor ki: Bir gün kıyafetim perişan bir halde Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’in huzuruna gittim. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) bana dedi ki:

- Senin malın var mı?

- Evet

- Ne cins malın var?

- Her cins malım var. Deve, Köle, At, Koyun

- Allah sana bir mal verdiğinde o malın eserini senin üzerinde görmek ister. Resulullah sözlerine devamla buyurdu ki:

- Sen kavminin develeri sağlam olarak doğurduklarında eline usturayı alıp onların kulaklarını kesip “Bunlar Bahirelerdir.” veya kulaklarını yahut derilerini yarıp “Bunlar Sadmelerdir” diyor ve onları kendine ve ehline haram kılıyor musun.

- Evet

- Allahu Teala'nın sana verdiği bu şeyler helaldir. Allah'ın bileği senin bileğinden daha güçlü ve onun usturası senin usturandan daha keskindir.

- Ey Allah'ın resulü, ben bir adama gitsem de o bana ikram etmese ve beni misafir etmese o bana gelince ben ona aynen bana davrandığı gibi mi davranayım yoksa onu misafir edeyim mi?

- Misafir et.” buyurdu.  

Görüldüğü gibi Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) Allah'ın helal kıldığı develeri cahiliye adetlerine uyarak kendilerine haram kılan Malik b. Nadle’yi bu kötü bir adetten men ediyor ve Allah'ın helal kıldığı şeyleri kimsenin haram kılamayacağını beyan ediyor. Bu bir misaldir benzer olaylar da bunun gibidir. 

60- “Allah'a karşı yalan uyduranlar, kıyamet günü ne ile karşılaşacaklarını sanıyorlar? Doğrusu Allah insanlar hakkında lütuf sahibidir, fakat onların çoğu şükretmezler.”

Allah’ın hükmünün dışına çıkıp, Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını da helal sayarak Allah'a karşı yalan uyduranlar, kıyamet gününde, Allah'ın, kendilerine ne yapacağını tahmin ederler. Bütün iftiralarına rağmen, Allah'ın kendilerini affedeceğini mi zannederler Hayır, Allah onları affetmeyecek. Bilakis alev alev yanan cehenne­mine sokacaktır. Çünkü onlar bunu hak etmişlerdir. Şüphesiz ki Allah, kullarını hemen cezalandırmayıp, onlara yaptıklarından vazgeçme imkânı vererek insan­lara büyük lütufta bulunur. Fakat insanların çoğu, bu nimetlere karşı Allah’a itaat yolunda kullanmaktan uzaklaşarak Allah’a şükretmezler.

61- “Ne iş yaparsan yap, Kur'an'dan ne okursan oku ve siz ne yaparsanız, yaptıklarınıza daldığınızda mutlaka biz üzerinize şahittir. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca bir şey dahi rabb'inden gizli değildir. Bunlar daha küçük de daha büyüğü de şüphesiz açık bir kitaptadır.”

Ey Muhammed, hangi işi yaparsan yap, Allahın kitabından ne okursan oku, ey müminler sizler de ne amel işlerseniz işleyin, sizler o işe başladığınız zaman biz sizin yaptıklarınızı ve halinizi görmekteyiz. Biz onları bilmekte ve hesaplamaktayız. Ey Muhammed, bil ki, yerde ve gökte olan hiçbirşey, rabbin­den gizli değildir. O şey, zerre miktarı dahi olsa. İster zerreden daha küçük is­terse daha büyük olsun her şey, Allah katında, levh-i mahfuzda kayıtlıdır.

Evet, Allah teala, büyük küçük her şeyi bütün teferruatıyla bilmektedir. Nitekim diğer bir âyet-i kerime’de de şöyle buyrulmaktadır: "Gaybın anahtar­ları Aîlahın katındadır. Onları ancak o bilir. O, karada ve denizde olanları bilir. Düşen hiçbir yaparak dahi yoktur ki, Allah onu bilmesin. Yerin kalınlıklarında olan her tane, kuru ve yaş her şey, mutlaka apaçık bir kitapta kayıtlıdır

Yerde ve gökte zerre ağırlığınca elektron nötron veya Proton gibi molekül gibi şeyler levh-i mahfuzda yazılıdır. Yüce Allah peygamberine, onun ve ümmetinin bütün durumlarını, yaratıkların vaziyetlerini, her an ve vakitte bildiğini haber vermekte; Göklerde ve yerde ne kadar küçük ve önemsiz olursa olsun zerre ağırlığınca veya daha büyük veya daha küçük hiçbir şey ve oluşumun ilminin ve görmesinin dışında kalamayacağını, mutlaka onun belli bir kitapta bulunduğunu haber vermektedir. O halde böyle olandan korkmak, böyle olandan sakınmak gerekir ve helal ve haram kılmaya dair buyruklar ancak öyle olandan alınmalıdır. Ancak böyle olana ortak koşmaksızın ibadet edilmelidir.

62- “İyi bilin ki, Allah'ın velilerine hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.”

Ey insanlar iyi bilin ki Allah'ın dostlarına ve sevgili kullarına ahirette hiçbir korku yoktur. onlar geride bıraktıkları dünyadan dolayı Mahzun da olacak değiller üzülmeyeceklerdir ayeti kerimede zikredilen Allah'ın dostlarından velilerden kimlerin kastedildiği konusunda çeşitli görüşler zikredilmiştir.

Abdullah bin Abbas, Said bin Zübeyr, müseyyeb bin Hazn, Abdullah Bin Mesud, Abdullah Bin ebi Huzeyl ayette zikredilen Allah'ın dostları'ndan maksadığın görüldüklerinde simalarından Allah'ı hatırlatan Kullar olduklarını söylemişlerdir.

Ömer b hattab, Ebu Hureyre ve Ebu Malik el-Eşari ise ayette zikredilen Allah'ın dostlarından maksadın aralarında maddi bir çıkar ve akrabalık bağı olmadan birbirlerini Allah için seven kimselerdir demişlerdir.

Bu hususta peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) efendimiz şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: “Ey insanlar, dinleyin, düşünün ve bilin ki aziz ve Celil olan Allah'ın öyle kulları vardır ki onlar ne Peygamber ne de şehittirler. Fakat Peygamberler ve şehitler, onların, Allah yanındaki derece ve yakınlıklarına gıpta ederler.”

Resulullah'ın bu sözü üzerine uzaktan bir bedevi gelip eliyle Resulullah'a işaret ederek şöyle dedi: “Ey Allah'ın resulü, insanlardan öyleleri vardır ki, onlarla peygamberler ne de şehittirler. Onunla beraber onların Allah katında derece ve yakınlıklarına peygamber ve şehitler gıpta ederler. Bu insanlara bize anlat.” Bu bedevinin sözü üzerine rasulullah'ın yüzünde sevinç belirtileri görüldü ve şöyle buyurdu: “Onlar, tanınmayan insanlardan ve bilinmeyen kabilelerde bir kısım insanlardır ki, onları birbirlerine akrabalık bağı yaklaştırmaz. Fakat onlar, Allah için birbirlerini severler bunda da samimi olurlar. Kıyamet gününde Allah onlara nurdan minber kuracak. Onları orada oturtturacaktır. Onların yüzlerini ve elbiselerini nurdan kılacaktır. Kıyamet gününde insanlar korku içindeyken onlar korkmayacaklardır. İşte onlar, Allah'ın dostlarıdırlar. Onlara korku yoktur, onlar, üzülmezler de.” İmam Ahmed b. Hanbel

63- “Onlar iman edip takvalı davrananlardır.”

Allah'ın dostları olan veliler o kimselerdir ki, Allah'ı peygamberini ve peygamberinin Allah'ın katından getirdiğini tasdik ederler. Allah'ın emirlerini yerine getirerek ve yasakladığı şeylerden de kaçınarak ondan korkarlar.

64- “Onlar için dünya hayatında ahirette de müjde vardır. Allah'ın sözleri değişmez. Bu büyük kurtuluşun kendisidir.”

Ayeti kerimede Allah'ın dostlarına dünya ve ahirette verileceği beyan edilen müjdeden neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler vardır. Allah'ın dostlarına daha dünyada Allah'ın rahmet ve rızasına erecekleri rüyalarında ve canları alınırken melekler tarafından müjdelenir. cennette ise Allah'ın rahmeti ve rızasıyla müjdelenirler. Allah verdiği vaatten asla dönmez işte büyük kurtuluş budur. 

Bazılarına göre dünyada verilen müjdeden maksat salih rüya doğru çıkan Rüyadır. Bu hususlara Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) bir hadis-i şerifte Ebu Derda şöyle rivayet etmiştir: “Onlara dünya hayatında Müjde vardır.” ayetinin manasını resulullah'tan sordum Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’da buyurdu ki: “Bu ayet indirildiğinden beri onun manasını bana senden başka hiç kimse sormamıştı. Dünya hayatında verilen müjdeden maksat, müslüman'ın gördüğü ve veya ona gösterilen salih rüyadır. O rüya ile verilen müjdedir o rüyada Allah'ın rahmetine ereceği kendisine müjdelenir.”

Ubade b. es-Samit demiştir ki: “Ben resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'tan, “Onlara dünya hayatında müjde vardır.” ayetini sordum. O da buyurdu ki: “O müjde müminin kendisinin gördüğü veya kendisine gösterilen salih rüyadır.”  

65- “Onların söyledikleri seni üzmesin. İzzet tümüyle yalnız Allah'ındır. O Semi’dir, Alim’dir.”

Bu kafir ve müşriklerin sözleri Ey Muhammed onların inançlarını açığa vurmaları veya eziyet verdikleri diğer şeyler seni üzmesin Zira bütün İzzet ve Şeref ancak Allah'a aittir. O onların sözlerini çok iyi işiten ve içlerinde taşıdıkları niyetleri çok iyi bilendir. Allah onlara devamlı olarak kontrol altında bulundurmaktadır. Onları yaptıklarından dolayı cezalandıracaktır. Allah onlara yaptıkları amellerinin karşılığını birebir verecektir seni de dünya ve ahirette zafere ulaştırır sana yardımcı olacaktır.

66- “İyi bilin ki, göklerde kim var, yerde kim var hepsi Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar Allah'a koştukları ortaklara uymuyorlar. Onlar ancak bir takım zanlara uyuyor ve onlar ancak yalan söylüyorlar.”

Onlar zanna uyarak bu putların oluşturdukları ilahlarını kendilerine şefaat edeceklerini sanıyorlar bu iddiaları yalandır iyi bilin ki Göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkü Allah'a aittir. O halde Allah'ın mülkü ve yarattığı olan putları nasıl olur da ilah kabul edilebilir onlara ibadet edilebilir varlıkları yaratıp onları terbiye eden ancak Rabbe ibadet edilir. terbiye edilen yaratıklara değil Allah'a ortak koşanlar aslında ortak koştukları  şeylere bir deli dayanarak samimi bir şekilde uyumuş değillerdir. Onlar ancak tahminlerine uyarlar ve onlar yalancılardan başkası değildir.

Bu ayetin Allah'tan başkasına tapanlar gerçekte ortak koştuklarına uymazlar kısmını soru cümlesi olarak Allah'ın ortakları olduğunu söyleyenler onu bırakıp da neye taparlar şeklinde izah edenler de vardır.

67- “Size geceyi onda dinlenesiniz diye ve gündüzü de aydınlık olarak yaratan O’dur. Kulak veren insanlar için bunlarda ayetler vardır.”

Suçun bulsunlar çalışıp çabalayan canlıların yorgunluklarını giderip dinlenmeleri için kullarına geceyi yaratmış olduğunu gündüzün de geçimlerini sağlamak gidip gelmek yolculuklarını yapmak ve işlerini görmek için aydınlık kıldığını haber vermektedir. Şüphesiz ki bunda bu delilleri dinleyip düşünenlere Alamet ve ibretler vardır. İşte bütün bunları yapan sizi ve ona ortak koştuğunuz şeyleri yaratandır. herhangi bir menfaat veya zarar veremeyen varlıklar değillerdir.

68- “Allah çocuk edindi, dediler. Haşa; o bundan münezzehtir. O Gani’dir; Göklerde ve yerde ne varsa yalnız onundur. Elinizde buna dair delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?”

Ey Muhammed kavminden Allah'a ortak koşanlar: “Melekler Allah'ın kızlarıdır.” şeklinde sözleriyle “Allah çocuk edindi.” dediler. Allah onların istedalarından uzaktır. Zira onun yarattıklarından hiç bir şeye ihtiyacı yoktur ki çocuk edinmeye de ihtiyacı olsun. Çünkü göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkü ona aittir. O halde kendisinin yarattığı bir mahluk O’nun nasıl çocuğu olabilir. Hiç söylediğiniz sözün yanlış olduğunu düşünmez misiniz. sizin elinizde bu iddianıza dair hiçbir delil yoktur. Sizler herhangi bir delil olmadan Allah'a isnat edilmesi caiz olmayan şeyi ona karşı nasıl söylüyor ve iddia ediyorsunuz. 

Allahu Teala başka ayetlerde de kendisine çocuk istat edenlerin şiddetle kınayarak şöyle buyurmaktadır: “İman etmeyen bazı kimseler: “Rahman olan Allah çocuk edindi.” dediler. “Yemin olsun ki siz ortaya çok çirkin bir şey getirip iftira attınız.” “ bu iftiranın korkunçluğundan neredeyse gökler çatlayacak yer yarılacak dağlar parçalanıp dağılacaktı.” “Çünkü onlar Rahman olan Allah'a çocuk ispat ettiler.” “Oysa Rahman olan Allah'ın çocuk edinmesi asla şanına yakışmaz.” “Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki, kıyamet günü Rahman olan Allah'ın huzuruna bir kul olarak çık.” “Şüphesiz Allah onları ilmiyle kuşatmış kendilerine ve yaptıklarını bir bir saymıştır.” kıyamet günü onların her biri Allah'ın huzuruna tek başına çıkacaktır.” Meryem / 88-95

69- “De ki: “Allah'a karşı yalan uyduranlar hiç şüphesiz felah bulmayacaklardır.”

Ey Muhammed onlara de ki Allah'a karşı yalan uydurup O’nun çocuğu olduğunu iddia edenler kurtuluşa eremeyecek ve dünyada da ebedi olarak kalamayacaklardır.

70- “Dünyada bir müddet faydalanma; sonunda dönüşleri bize olacaktır. Sonra biz de küfürlerinden dolayı kendilerine en şiddetli azabı tattıracağız.”

Onların ecelleri gelip çatma anına kadar dünya hayatında bir geçimlikleri vardır. Ömürleri bitince bize döneceklerdir. Onların Allah'ı ve peygamberlerini yalanlamaları sebebiyle biz onları cehenneme koyup o şiddetli azabı onlara tattıracağız. Dünyadaki geçimlikleri bunları aldatmasın. Bu onlara bir müfet vermedir. Onları başıboş bırakmak değildir. 



Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar