Kadiri Yolu

 


Cüneyd-i Bağdadi

Ebu’l-Kasım el Cüneyd Muhammed b. Muhammed b. Cüneyd en Nihavendi sonra el-Bağdadi el-Kavadini. Cüneyd 822 (H.207)’de Nehâvend’de doğdu. Babası ipekçiydi. Sufilerin şeyhidir. Ebû Sevr’den fıkıh okumuştur, Sırri es-Sekati’den hadis almış ve onun sohbetlerine katılmıştır, ondan tasavvuf öğrenmiştir. Ayrıca el- Hasen b. Urfe’nin, Haris b. Esed el-Muhasibi’nin ve Ebd Hamza el- Bağdadi’nin de sohbetlerine katılmıştır. Çok sağlam bir ilim tahsili almış, daha sonra tasavvufa yönelmiş, vakitlerini Cenab-Hakk’a ibadet ile geçirmeye başlamıştır. 

Hikmetli sözler söylemiştir. Onun hakkında anlatılanlar ve kerametleri meşhurdur. Ca’fer el-Huldi, Ebu Muhammed el-Ceriri, Ebu Bekr eş-Şibli, Abdülvahid b. Ulvan ve daha pek çok kişi ondan hadis almıştır.

Sözlerinden bazıları şunlardır:

Biz, Kitap ve Sünnet’te mazbut olanı, belirleneni öğrendik. Kitabı öğrenmediği halde hadis yazan, fakat fıkıh okumayan kişiye uymak doğru değildir.

Sırri es-Sekati bana: “Şükür nedir?” diye sormuştu. Dedim ki: “Cenâb Hakkın nimetlerini isyan edilecek yerlerde kullanmamaktır.” Buna dedi ki: “Evet, işte bu, ey Ebu’l-Kasım!”; “Yavrum, öyle anlıyorum ki senin lisanın doğru ve kuvvetli olacak. Böyle güzel söyleyebilmek hâli sana nereden geliyor?” deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; “Sizin sohbetlerinizde bulunmakla efendim.” dedi.

Hocası Sırrî-yi Sekatî, ona bir meclis kurup, insanlara ilim öğretmesini, nasihat etmesini söylerdi, fakat o kendini bu işe layık bulmayıp, nefsini kötülerdi. Bir Cuma gecesi Peygamber efendimizi rüyada gördü. Ona; “Ey Cüneyd! İnsanlara nasihat et! Zira senin sözün halkın kalplerinin rahatlık ve ferahlık bulmasına sebeptir. Allahü teâlâ senin sözünü, insanların kurtuluşa ermesi için sebep kılmıştır.” buyurdu. Uyandı, sabahleyin erkenden hocasının yanına vardı. O hiçbir şey söylemeden; “Peygamber efendimiz tarafından vazîfelendirilmedikçe, insanlara ilim öğretmekten çekindin.” dedi. Ertesi gün bir meclis kurup, insanlara Resûlullah’ın yolunu anlatmaya başladı.

Cüneyd-i Bağdâdî bir gece uyandı. Uyumak istiyor, uyuyamıyordu. Oturmak istiyor, oturamıyordu. Bir zaman sonra kapıyı açıp dışarı çıkınca; birinin üzerine bir aba örtüp, büzüldüğünü gördü. Cüneyd-i Bağdâdî’yi görünce başını kaldırdı ve; “Ey efendim! Bu kadar bekletilir mi?” dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; “Gece geç vakitte geldiniz.” buyurdu. O kimse; “Kalplere hareket veren Allahü teâlâdan, sizin kalbiniz bana teveccüh etsin diye taleb ettim.” dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; “Ne istiyorsunuz?” diye sordu. O kimse; “Nefsin hastalığına ilaç yok mudur?” deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; “Nefsin ilacı, isteklerine muhalefet etmektir.” buyurdu. Bunun üzerine o kimse, kendi kendine; “Ey ahmak nefsim! Bunu ben sana kaç defa söyledim. Ama sen Cüneyd’den duymayınca inanmadın.” dedi.

Cüneyd-i Bağdâdî, tasavvuf yolunda olmasına rağmen ulema elbisesi ile dolaşırdı. “Niye sofilerin hırkası gibi hırka giymiyorsun?” diye soranlara; “Hırka ve yamalı elbise giymenin bir işe yarayacağını bilsem, demirden ve ateşten elbise yaptırıp giyerim. Ama kalbime; îtibâr hırkaya değil, yanık kalbedir, şeklinde de bir ilham geliyor.” karşılığını verdi.

Cüneyd-i Bağdâdî bir gün arkadaşı büyük veli Ebû Bekir Şiblî’yi; “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah.” derken gördü. Ona; “Bu söz canı sıkılanların kelamıdır. Can sıkıntısı ise kazaya rıza göstermemekten kaynaklanır.” buyurdu.

Cüneyd-i Bağdâdî’ye; “Rızkımızı arıyoruz.” dediklerinde; “Nerede olduğunu biliyorsanız, orada arayınız?” buyurdu. “Allahü teâlâdan istiyoruz.” dediklerinde, “Eğer sizi unutmuş sanıyorsanız, hatırlatınız!” buyurdu. “Tevekkül ediyoruz, bakalım ne gönderecek?” dediklerinde; “İmtihan ederek, deneyerek tevekkül etmek, imanda şüphe bulunmasını gösterir.” buyurdu. “O halde ne yapalım?” dediklerinde; “Emrettiği için çalışmalı, rızk için üzülmemeli, tedbirlerin arkasında koşmamalıdır. Rızk için Allahü teâlânın verdiği söze güvenmelidir. Emrine uyarak çalışanı, rızkına ulaştırır.” buyurdu.

Cüneyd-i Bağdâdî hastalanmıştı. Vefatından önce, Ebû Muhammed Cerîrî başucunda idi. Cüneyd-i Bağdâdî, Kur’ân-ı kerim okuyordu. Hatmi tamamlayıp tekrar başladı. O zaman Ebû Muhammed Cerîrî: “Efendim zâten çok hâlsizsiniz. Kendinizi fazla yormasanız…”dedi. Ona; “Ey Ebû Muhammed! Şu anda bunlara benden daha çok ihtiyâcı olan kim vardır? Bak işte vefatıma az kaldı.” buyurdu. Biraz sonra; “Allah!” diyerek ruhunu teslim etti. Vefat ettiğinde 91 yaşındaydı.

H. 207 yılında doğmuş ve 298 yılının nevruz gecesinde vefat etmiştir.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar