Kadiri Yolu

 

Kadere Rıza- Belaya Sabır

Bismillahirrahmanirrahim

20.SOHBET: Kadere Rıza- Belaya Sabır

Ey Allah’ın kulları!

Zulümden kaçının. Çünkü o kıyamet günü karanlık getirir. Zulüm yüzü ve kalbi karartır. Mazlumun bedduasından, ağı’tından sakının. Mazlumun kalbinin yanmasından sakının. Zira mümin kendisine zulmedeni yere serinceye, onun ölümünü, ocağının söndüğünü, evladının tükendiğini, malının elinden alınıp velayetinin başkasına intikal ettiğini görmedikçe ölmez.

Mümin “kalp” olduğu zaman, ekseriyetle onun aleyhine hüküm vermeme gerekir. Bilakis onun lehine hüküm verilir. İşler onun aleyhine değilse tersine, lehine kolaylaştırılır. Yükü ağırlaştırılmaz, aksine, kolaylaştırılır. Mahremiyeti mübahlaşıtırılmaz. Küçük düşürülmez. Zalimlerin eline teslim edilmez.

İçinizden üzerinde günah kalıntıları olan çok az kimse vardır ki, onlar türlü afetler, türlü belalar ile temizlenirler. Bu durum onları ahirette ulaşılamayan derecelere ulaştırır. Size düşen kazaya rıza göstermek, hükümleri yerine getirmek ve sıkıntıda, rahatlıkta, her halükarda salih amele sarılmaktır. İşte o zaman nefret ettiğiniz şeyi seversiniz. Salihlerden biri şöyle demiştir: “Allâhü Teâlâ’nın kazasına rıza göstermeyenin ahmaklığına deva yoktur: İstese de istemese de kader gerçekleşecektir”

Yazık sana!

Ey kaderinden dolayı Allâhü Teâlâ'ya itiraz eden, boşu boşuna hezeyanlar, saçmalıklar yapma! Kaderi değiştirecek bir kimse yoktur. Onu bertaraf edecek kimse yoktur. Teslim ol ki, rahat edesin. Şu geceyi ve gündüzü geri döndürmen mümkün mü? Gece geldiği zaman gelir; sen istesen de, istemesen de. Gündüz de aynen böyle. Her ikisi de sana rağmen gelir. 

Fakirlik gecesi geldiği zaman teslim ol ve zenginlik gündüzünü bekle. Hastalık gecesi geldiği zaman teslim ol ve sıhhat gündüzünü bekle. Sevmediğin bir gece geldiğinde teslim ol ve sevdiğin gündüzün gelmesini bekle. Hastalık, rahatsızlık, fakirlik ve hayal kırıklığı gecelerini müsterih bir kalp ile karşıla. Allah Teâlâ’nın takdirini, kazasını ve kaderini reddetme, sonra helâk olursun, îmânın gider, kalbin kederlenir, bulanır ve sırrın ölür. 

Allah’u Teâlâ bir vahyinde şöyle buyurmuştur: “Ben o Allah’ım ki, benden başka ilah yoktur. Kaderime teslim olan, belama sabreden ve verdiğim dere şükredenin ismini indimde “Sıddık” diye yazarım ve onu Sıddıklarla beraber haşr ederim. Kaderime teslim olmayan, belama sabretmeyen ve verdiğim nimetlere şükretmeyen kimse benden başka bir Rab arasın!” Heysemi, Mecmau’z-zavaid, VI/207 Kadere razı olmaz belaya sabretmezsen, nimetlere şükretmezsen, senin rabbin yoktur! Ondan başka Rab ara. Ondan başka Rab yoktur ki!

Kaderi kabullenirsen, acısıyla tatlısıyla kaderi, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inandığın vakit, senin başına ne gelirse gelsin, endişelenme; gayretin ve taleplerinden dolayı düştüğün hatalar sana musibet getirmez. İmanda tahkike ulaştığın zaman velayet kapısına gelirsin. İşte o zaman Ona kulluğu sapasağlam gerçekleştirmiş olan “ricâlullâh”tan (Allah erlerinden) olursun. 

Veliliğin alameti, her halinde Allah Teâlâ’ya muvafakat göstermektir. Velinin muvafakati, emirleri eda etmek ve nehiylerden kaçınmakla birlikte “niçin”siz ve “nasıl”sız olur. Hoş daima Onun sohbetinde (yakınlığında) olursun. Böyle birisi sırtı olmayan bir göğüs olur. Uzaklığı olmayan yakınlık olur. Bulanıklığı olmayan bir “safa” (uruluk) olur. Şerri olmayan bir hayır olur.

Ey oğul!

“Müslim” (Müslüman) olmayı sağlamlaştırmadan, ibadet ve emirleri yerine getirmeden nasıl “mümin” (imanı kalbine iyice yerleşmiş kimse) olursun? İmanı sağlamlaştırmadan nasıl “İkan” (tereddütsüz iman) sahibi olursun? İkanı sağlamlaştırmadan nasıl bir arif, bir veli ve bir bedel olursun? Marifet, velayet ve bedel olma ilmini sağlamlaştırmadan nasıl nefsinden fani ve Onunla vücut, varlık bulmuş bir muhib olursun? Kitap ve sünnetle emrolunduğun ve sen de onların ahkamını yerine getirmediğin, onlara ittiba etmediğin halde kendini nasıl “Müslim” (Müslüman) diye adlandır bilirsin? 

Allahu Teala yı talep eden Onu bulur Onun uğrunda mücahede edene O hidayet yolunu gösterir Zira o Kitab-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Bizim uğrumuzda mücâhede edenlere, biz hidayet yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki. Allah ihsan sahipleri ile beraberdir.” Ankebut 29/69  ve O zalim de değildir, zulmü de sevmez Hele hele kullarına hiç de zulmetmez. O karşılıksız olarak ihsan eder, bağışta bulunur. Karşılık olunca kim bilir ne yapar? O şanı yüce olan Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ” iyiliğin karşılığı iyilik değil midir?” Rahman, 55/60. Dünyada amelini güzel yapana Allah dünyada da, ahirette de ihsanda bulunur.

Sizi Ona itaaten ve tevhidden alıkoyan ancak günahlarınız, cehaletiniz, dindarlığınızın haraplığı ve mahrumiyetinizdir. Yakında pişman olursunuz. Kuran’ın ayetlerini kalp kulaklarınızla dinleyin. Her kapıdan O’na koşun. Bütün kapılan terk edin, Onun kapısına sarılın. O zararları defeder. O muzdarip kimse dua ettiğinde icabet eder, karşılık verir. O’na karşı sabırlı olun ki, hayrı göresiniz.  Size icabet ettiğinde Ona şükredin. icabet geciktiğinde ise Ona karşı sabırlı davranın. Cesur olmak sabretmektir.

Ey zararları ve belâları defeden!

Zararlarımızı ve belalarımızı defet. Muhakkak ki, sen muztarip biri sana duâ ettiğinde ona icabet edersin. Ey istediğini yapan! Ey her şeye kâdir ve kadîr olan! Ey her şeyi bilen! Sen muhtaç olduğumuz. Şeyleri en iyi bilensin. İhtiyaçlarımızı gidermeye kadir olan da sensin. Ayıplarımızı ve günahlarımızı sen biliyorsun. Onları setretmeye ve affetmeye kadir olan yine sensin. Bizi senden başkasına gönderme. Bizi başkasına bırakma. Bizi senin kapından başka kapıya yöneltme. Bizi senden başkasına yollama. “Bize dünyada da, ahirette de güzellik ver ve cehennem azabından bizi koru.” (Amin)

Kaynak: Cilau’l Hatır, Abdulkadir Geylani


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs