El-En’âm Sûresi 46-60. Ayetlerin Tefsiri
Tarih: 10 . 12 . 2024
ﷺ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَخَذَ اللّٰهُ سَمْعَكُمْ وَاَبْصَارَكُمْ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِهِۜ اُنْظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الْاٰيَاتِ ثُمَّ هُمْ يَصْدِفُونَ
46. -“De ki: “Bana haber verir misiniz? Eğer Allah işitmenizi, görmenizi alsa, kalplerinizin üstüne mühür vursa, Allah'tan başka onları size getirecek ilah kimdir?” Bak, ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz da, sonra onlar yüz çeviriyorlar.”
Bu âyet-i kerime, Peygamber efendimize, kâfirlere karşı nasıl ikna edici deliller ileri sürmesi gerektiğini öğretmekte, bu inkarcıların putlaştırdıkları diğer şeylerin, herhangi bir iş yapmaktan âciz olduklarını beyan etmekte, bunlara tapanların, akıllarını kullandıkları takdirde, kendilerine çeşitli duyu organlarını bahşeden rablerine derhal teslim olmaları gerektiğini anlatmaktadır. Allah’ın vermiş olduğu bu işitme, görme gibi şeyleri sizden alacak olursa, Allah’tan başka bunları size geri iade edecek kimse var mıdır? Hayır O’ndan başka hiçbir kimsenin buna gücü yetmez.
Tekrarlanan ve genişce açıklanan bu ayetler ise ondan başka ilah olmadığına, onların Allah’ı bırakıp taptıklarının batıl olduğuna, işlerinin sapıklık olduğuna delalet etmektedir. Onlar bu ayetleri görerek bunun sonucunda imana ulaşacakları yerde, inat olsun diye ve akılları sıra işi yokuşa sürmek için ayetlerin ve mucizelerin gösterilmesini teklif ediyorlar da, sonra yine yüz çeviriyorlar.
***
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ بَغْتَةً اَوْ جَهْرَةً هَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الظَّالِمُونَ
47. - “De ki: “Bana haber verir misiniz? Allah'ın azabı size ansızın veya açıktan açığa gelirse, zalimler topluluğundan başka kimse helaka uğratılmış olur mu?”
Ey Muhammed, şu yalanlayanlara de ki: “Söyleyin bana, eğer size Allah'ın bir azabı ve cezası ansızın veya göz göre göre açıkça gelecek olsa, zalim olan topluluk dışında kim helak olacaktır?” Yani ancak rablerini inkarları sebebiyle kendilerine zulmeden kimseler azab ve gazap sebebiyle helak olurlar. Evet zalimler helak olacak, Müminler ise güven içerisinde olacaklardır. Nitekim Allahu Teala diğer bir ayette şöyle buyurmaktadır: “İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte emniyet içerisinde olma, onların hakkıdır. Onlar doğru yoldadır.” En’am / 82
***
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۚ فَمَنْ اٰمَنَ وَاَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
48. - “Biz, peygamberleri ancak müjdeleyici ve uyarıcılar olarak göndeririz. Öyleyse her kim iman edip ıslah (düzelirse) ederse artık onlar için korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.”
Biz Peygamberleri ancak, Allah’ın mümin kullarını hayırlı şeylerle (cennet) müjdeleyenler ve kâfirleri de (cehennem), Allah’ın cezalandırması ile uyarıcılar olarak göndeririz. Kim, Peygamberlerimize iman eder ve dünyada salih ameller işleyerek kendini düzeltirse, onlar için gelecekten bir korku yoktur, geçmiş amellerinden dolayı da bir üzüntü yoktur. Çünkü Allah onların velisi ve koruyanıdır.
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
49. - “Ayetlerimizi yalanlayanlara ise, fasıklık edip durmalarından dolayı onlara azap dokunacaktır.”
Gönderilen peygamberleri ve onlara indirilen kitapları yalanlayan her Ümmet çeşitli cezalara çarptırılmışlardır Nuh ad ve Semud kavimleri bunlara misaldir. Allah'ın emirlerini ve ona itaatin dışına çıkarak nehyettiği, haram kıldığı şeyleri işleyip yasaklarını çiğnediklerinden dolayı azaba uğratılacaklardır.
قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟
50. - “De ki: “Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Ve size bir melek olduğumu da söylemiyorum. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam.” De ki: “Hiç görenle görmeyen bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?”
Onun hazinelerine sahip olmadığım gibi onlarda tasarruf hakkına da sahip değilim. Mahlukatın kısmetleri ve rızıkları da benim yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size gaybı bildiğimi de söylemiyorum. Gayb, Aziz ve Celil olan Allah'ın ilimlerindendir ve ben gaybdan Allah'ın beni muttali kıldığından fazlasına sahip olamam. Size melek olduğumun iddiasında da değilim aksine, ben bir insanım. Ancak, Allah tarafından bana vahyedilmektedir. O beni vahiyle şereflendirmiş ve bana vahyin nimetini ihsan etmiştir. O halde ne diye benim davetimi yalanlıyor, risaletimi tasdik etmiyorsunuz. Bana vahyolunanın dışına bir karış, hatta ondan daha az bir miktar dahi çıkmam. Ben size Allah'ın bana indirdiklerinden başkasını haber vermiyorum.
De ki hiç görenle görmeyen biri olur mu? Hiç düşünmez misiniz? Sapıklardan olmamak için veya benim insana yakışmayan iddialarda bulunmadığımı bilmeniz için, yahut bana vahyedilen şeylere tabi olmanın kaçınılmaz bir durum olduğunu bilmeniz için hiç düşünmez misiniz? Düşünün ki söylediklerimin doğru olduğunu anlayasınız.
وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
51- “Rablerine toplanacaklarından korkanları sen onunla uyar. Ondan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur. Umulur ki sakınırlar.”
Ey Muhammed, sen bu Kuranla, Allah’ın vaad ve tehdidine iman eden, bu itibarla rablerinin huzurunda toplanarak hesap vereceklerinden korkanları uyar. Onların, Allah'tan başka ne kendilerine yardım edecek dostları ne de kendilerini Allah'ın azabından kurtaracak bir şefaatçileri vardır. İşte bunları kur’an’la uyar ki Allah'tan korksunlar. Rablerine itaat edip ona karşı gelmekten sakınsınlar.
Allah'ın huzurunda toplanılacak olan günden ancak o güne iman edenler faydalanabilir ve kurandan istifade edebilir. İbni Ömer (R.a)’in: “Kur’an-ı Kerim’den önce bize iman veriliyordu.”
وَلَا تَطْرُدِ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدٰوةِ وَالْعَشِيِّ يُر۪يدُونَ وَجْهَهُۜ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَيْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ
52. - “Sabah akşam rızasını dileyerek rablerine dua edenleri kovma. Onların hesabından sana bir şey yoktur. Senin hesabından da onlara bir şey yoktur ki, onları kovasında zalimlerden olasın?”
Sabah akşam rızasını dileyerek rablerine dua edenleri kovma bu niteliklere sahip olan kimseleri yanından uzaklaştırma aksine onlarla beraber oturup kalk ve onlar senin en yakın özel adamların olsunlar. Onlar sabah akşam ibadetlerine ihlasla devam ederler ve bunuda aralıksız sürdürdükleri ifade edilmektedir. Buradaki sabah ve akşam ifadesiyle sabah ve ikindi veya sabah ve yatsı namazlarına işaret edilmiş olabilir. Onların günahlarından sana birşey gelmez. Sen onlardan dolayı hesaba çekilmeyeceğin gibi, onlar da senden dolayı hesaba çekilmeyecek ki, onları kovasın onların hesapları kendilerine aittir. Onları aşıp sana ulaşmaz Tıpkı senin hesabının sana ait olması ve seni aşıp onları da kuşatmaması gibi durum böyle olduğuna göre nasıl olur da onları kovarsın da bundan dolayı da zalimlerden olasın zulüm ise ya doğrudan doğruya onları kovunca yahut da uzaklaşmalarına kovulmalarına Sebep olunca gündeme gelir verilen bu direktif Allah'a davet konusunda yapılmış en önemli irşadlardan birisidir. Çünkü hata etseler, kusurlu olsalar, günah işleseler bile, Allah'a ibadet eden kimselerin kovulması, uzaklaştırılması caiz değildir. Hem açık açık hem de sebep teşkil edecek şekilde onları kovmak bu niteliklere sahip oldukları sürece asla caiz değildir.
Müşrikler, Resulullah'a: “Sen bunları yanından kovarsan sana gider geliriz, meclisinde bulunuruz” demişlerdi ve bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
Abdullah b. Mesud diyor ki Kureyşin ileri gelenleri rasulullah'ın yanına uğradılar. Onun yanında Habbab b. Eret, Süheyb-i Rumi, Bilal-i Habeşi, Ammar b. Yasir ve benzeri mustazaflar bulunuyordu. Bu ileri gelen kureyşler dediler ki: “Ey Muhammed, kavmini bırakıp da bunlarla birlikte olmaya mı razı oldun.” İşte bunun üzerine bu ayet nazil oldu demiştir.
***
وَكَذٰلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَاۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِالشَّاكِر۪ينَ
53. - “Biz böylece onların bir kısmını bir kısmıyla denedik ki: “Aramızdan Allah bunları mı lütfetti?” desinler. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?”
Biz böylece onların bir kısmını bir kısmıyla denedik bu büyük imtihanın benzeri fitnelerle zenginleri fakirlerle büyüklük taslayanları avam ile imtihan ettik Çünkü Allah onun davetini ilk kabul edenler fakirler zayıflar ve miskinler olmuştur. Bu durum ise her iki taraf için de büyükler içinde zayıflar içinde bir deneme ve bir imtihandır. Bu zayıflar için gözleri hak ehlinden başkasını görmemesi için bir imtihandır zenginler ve kendilerini büyük kabul eden kimseler de bu şekilde imtihan edildi ki aramızdan Allah bunlara mı Lütfen desinler yani Bizler önderler liderler iken Allah iman nimetini bunları mı verdi? fakir oldukları halde mi onlar bu nimete mazhar oldular? Bu tür sorularla bu gibi zayıf kimselerin hak üzere olmaması gerektiğini ve kendileri dururken onlara hayrın lütfedilemeyeceğini söylemek isterler. Yüce Allah onların Bu sözlerine cevap olarak şöyle buyurmaktadır Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir o sözleriyle davranışlarıyla kalpleriyle kendisine şükredenleri en iyi bilen değil midir? O bakımdan o da onlara başarı ihsan eder, onları esenliğin yollarına iletir, karanlıklardan aydınlığa kendisinin izniyle dosdoğru yola çıkartır.
وَاِذَا جَٓاءَكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِنَا فَقُلْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَۙ اَنَّهُ مَنْ عَمِلَ مِنْكُمْ سُٓوءًا بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَصْلَحَ فَاَنَّهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
54. - “Ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde de ki: “Selam size. Rabbimiz, rahmeti kendi üzerine yazdı. İçinizden her kim ki, bilmeyerek bir fenalık yapar da, arkasından tövbe eder ve ıslah ederse şüphesiz o gafurdur, rahimdir.”
Ey Muhammed, sana, âyetlerimize İman edip, delillerimizi kabul edenler gelir de daha önce işlemiş oldukları günahları hususunda senin yol göstermeni isterlerse sakın onları ümitsizliğe düşürme. Ve onlara de ki: "Allah'ın selamı sizin üzerinize olsun. Rabbiniz, yarattıklarına karşı merhametli davranmayı kendisine yazmıştır. Sizden kim günah işler sonra da günahından tevbe edip amellerini düzeltirse şüphesiz ki Allah, tevbe edenleri affeden ve kullarına merhametli davranandır.
***
وَكَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ وَلِتَسْتَب۪ينَ سَب۪يلُ الْمُجْرِم۪ينَ۟
55. - “Biz böylece ayetlerimizi açıklarız ki, suçluların yolu sana, besbelli olsun.”
Açık bir şekilde Kur'an ayetlerini etraflıca beyan ederiz. İnsanların durumlarını net bir şekilde ortaya koyarak kimin kalbinin mühürlenmiş olduğunu, kimin islam'a girmesinin umut edilebileceğini beyan ederiz. “Ki suçluların yolu da besbelli olsun” Yani bu açıklamalar dolayısıyla resullere ters hareket eden günahkarların izlediği yol da açıkça ortaya çıksın.
***
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قُلْ لَٓا اَتَّبِعُ اَهْوَٓاءَكُمْۙ قَدْ ضَلَلْتُ اِذًا وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ
56. - “De ki: “Allah'ı bırakıp da taptığınız başka şeylere tapmak bana yasaklanmıştır.” De ki: “Sizin hevalarınıza asla uyumam. O takdirde sapmış olurum da hidayete erenlerden olmam.”
Allah’ın Resulüne üç şey hususunda ilan etmesi emredilmektedir. Birinci ilan: Allah’ın dışında ibadet ettiğiniz şeylere tapmaktan hem akli deliller ile hem de sem’i delillerle alıkonulmuş bulunuyorum. Delile dayanmayan hevanıza uymayı gerektiren dininize uyarak, sizin gittiğiniz yoldan gitmem. Eğer hevalarınıza uyarsam ben sapık bir kimse olurum ve hidayete erenlerden olmam.
قُلْ اِنّ۪ي عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَكَذَّبْتُمْ بِه۪ۜ مَا عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِل۪ينَ
57. - “De ki: “Şüphesiz ben Rabbimden apaçık bir delil üzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele ettiğiniz şey yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. Doğrusu o hakkı söyler ve o hayır edenlerin en hayırlısıdır.”
İkinci delil Ey Muhammed, de ki: "Ben, rabbimden gönderilen açık bir delile (Allah’ın şeriatına) dayanmaktayım. Siz ise rabbimi ve onun tarafından gönderilen hakkı (Kur’an’ı kerim'i) yalanladınız. Sizin, "Eğer sözünde doğru isen hemen Allah’ın azabını getir" diye acele olarak istediğiniz azap benim elimde değildir. Benim buna gücüm yetmez. Hüküm Allah’ındır. Dilerse azabı acele gönderir, dilerse onu erteler. O, hakkı haber verir. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
Allah teala, Ankebut Suresi 53-54. âyetlerinde, kâfirlerin, Hz. Muhammed (s.a.v.)’den kendilerini korkuttuğu azabı hemen getirmesini istemelerini ve bu azabın hemen gelmemesinin hikmet ve sebeplerini beyan ederek buyuruyor ki: "Onlar senden, azabın acele indirilmesini istiyorlar. Eğer tayin edilen bir ecel olmasaydı azap onlara gelmişti. Şüphesiz ki azap onlara, hiç haberleri olmadan, ansızın geliverecektir." "Senden azabın bir an önce inmesini istiyorlar. Eğer tayin edilen bir ecel olmasaydı azap onlara gelmişti. Şüphesiz ki azap onlara, hiç haberleri olmadan, ansızın geli verecektir." "Senden azabın bir an önce inmesini istiyorlar. Halbuki cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatacaktır."
قُلْ لَوْ اَنَّ عِنْد۪ي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِه۪ لَقُضِيَ الْاَمْرُ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِالظَّالِم۪ينَ
58. - “De ki: “Acele istediğin şey benim yanımda olsaydı, benimle aranızdaki iş bitmiş olurdu. Allah zalimleri en iyi bilendir.”
Acele istenilen azab benim yanımda olmadığı gibi o güç ve imkan içerisinde olsaydım benimle sizin aranızdaki iş bitmiş olurdu. Rabbim rızası için gazablanarak çarçabuk sizi helak ederdi. Allah zalimleri en iyi bilendir. O bakımdan ilmi ve hikmeti gereğince en uygun zamanında azabı indiren de O’dur.
وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَٓا اِلَّا هُوَۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْاَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
59. - “Gaybın anahtarları onun katındadır. Ondan başka onları kimse bilmez. Karada ve denizde olanı da o bilir. Bir yaprak düşse mutlaka onu bilir. Yerin karanlıkları içindeki bir tek tane, yaş ve kuru müstesna olmak üzere her şey apaçık bir kitaptadır.”
Yaratıkların bilmediği gayb bilgileri. Allah’ın katındadır. Gaybı bilmek, Allah'ın, kendisine mahsus kıldığı konulardandır. Bunu ondan başka kimse bilemez. Allah, karada ve denizde olan her şeyi bilir. Hiçbir şey ona gizli değildir. Hiç bir yaprak yoktur ki düşsün de Allah onu bilmiş olmasın. Yeryüzünün karanlıklarında hiçbir tane, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki levh-i Mahfuzda yazılmış ve tespit edilmiş olmasın.
Resulullah (s.a.v.) efendimiz buyuruyor ki: "Gaybın anahtarları şu âyette zikredilen beş husustur. (Bunları Allahtan başka kimse bilemez). "Kıyametin ne zaman kopacağına dair bilgi ancak Allah katındadır. Yağmuru o indirir. Rahimlerde olanı o bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse nerede öleceğini de bilmez. Şüphesiz ki Allah, herşeyi çok iyi bilendir, herşeyden haberdardır.
وَهُوَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْ بِالَّيْلِ وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُمْ بِالنَّهَارِ ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ ف۪يهِ لِيُقْضٰٓى اَجَلٌ مُسَمًّىۚ ثُمَّ اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ ثُمَّ يُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟
60. - “Ve o, geceleyin sizi kendinizden geçiren, gündüzün de ne yaptığınızı bilendir. Sonra sizi tekrar diriltir, ta ki belirli bir ecelin hükmü yerine gelsin. Sonra sizin dönüşünüz onadır. Ne yaptığınızı size haber verecektir.”
Ve O geceleyin sizi kendisinden geçiren.. Uykuda bütünüyle tasarrufta bulunmaktan sizi uzaklaştırarak nefislerinizi kabzeden gündüzün de ne yaptığınızı bilendir. Yüce Allah geceleyin kullarının canını aldığını haber vermektedir ki, bu küçük ölümdür. Gündüzün yapılanları bildiğinden söz edilmesi, kazanılan günahları da bildiğini ifâde etmektedir. Bu buyruk bir ara cümlesi olup, gece gündüz, ister sükun ister hareket halinde olsun, yüce Allah'ın bilgisinin bütün mahlûkatını kuşattığını ifade etmektedir. "Sonra sizi onda tekrar diriltir." Yani gündüzün sizi uyandırır yahut takdir şöyledir: Daha sonra gündüzün sizi canlandırır ve gündüzün ne kazandığınızı bilir. Buyrukta önce kazançtan söz edilmesi daha önemli olduğundan dolayıdır. Bu, O'nun geceleyin ne işlediğimizi bilmediği anlamına gelmediği gibi, gündüzün bizim canımızı almayacağı, yani bizim uyumadığımız manasına da gelmez. Özellikle bir şeyden söz etmek, onun dışında kalan durumları reddetmeye delil değildir. "Ta ki belirli bir ecelin hükmü yerine gelsin.” Herşeyin süresi tam olarak gerçekleşsin. “Sonra sizin dönüşünüz O’nadır.” Ölümden sonra diriltilmek suretiyle döneceğiniz Allah’tır. “Sonra ne yaptığınızı size haber verecektir.” Geceleyin ve gündüzün her ne yapmışsanız size bildirilecektir. Uyumak ve arkasından uyanmak ile öldükten sonra dirilmeye delil gösterilebilir. Uyku berzah aleminde ortaya çıkan bir çok hususun anlaşılmasına yardımcı bir haldir.
“Ve o geceleyin sizi Kendinizden geçiren….dir” buyruğunu açıklarken İbni Kesir; İbn Merduiye'nin yaptığı şu rivayeti kaydetmektedir: İbn Abbas'tan; Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “ Her bir insan ile bir melek bulunur. O melek, kişi uyuduğu zaman canını alır ( Uyanınca da) ona geri verir. Eğer Allah ruhunun kabz edilmesi için izin vermişse kabzeder, değilse ona geri iade eder.” İşte yüce Allah'ın: “Ve o geceleyin sizi kendinizden geçirendir.” buyruğunun anlatmak istediği budur.
Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...